Münafıklar ikiyüzlülüğü ve sinsiliği hayat şekli haline getirmiş insanlardır. Müslümanların yanında, gizlice onların aleyhinde faaliyetler yaparak, hiçbir şey yokmuşçasına hayasız bir şekilde onlarla yaşamlarını sürdürürler. Müslümanların yüzlerine gülüp onların kendilerine sağladığı imkanlardan, güzel ve fedakar ahlaklarından, güvenilir ortamlarından, hoşgörülerinden, merhametlerinden kesintisiz olarak istifade ederken, aslında içten içe onlara olabilecek en fazla zararı verebilmenin planlarını kurarlar.
Küfürle olan işbirliklerinde, sürekli olarak bu amaçlarına ulaşabilmek için bilgi alışverişi yapar, istişareler yürütür, tuzaklar kurar ve yeni yeni planlar hazırlarlar. Tüm bunlar aynı zamanda da, ‘münafığın küfürde başlayacağı yeni hayatının hazırlıkları’ dır. Münafığın, öfke dolu olduğu Müslümanlardan istediği intikamı alıp, onlara maksimum zararı verebilmeyi başardıktan sonraki tek hedefi, ‘küfürde kendine yeni bir hayat kurabilmek’tir. Hayalini kurduğu‘bu yeni hayatının özelliği ise, Allah’tan, Kuran’dan, Müslümanlardan uzak olacak olması’ dır. İşte münafık küfürdeki dostlarıyla, dinsizliğin savunucularıyla, dinden uzak bir yaşam hayali kurmaktadır.
Müslümanlarla yaşadığı her gün, münafığın aklında hep bu planları vardır. Bunları düşünmeden geçirdiği bir gün bir gece olsa, içi rahat etmez. Planlarını ne kadar geliştirir ve ne kadar gerçeğe yaklaştırabilirse, hayat onun için o kadar daha anlamlı hale gelir. Münafık diliyle Müslümanlardan yana, ama kalbiyle ve hayalleriyle hep küfürden yanadır. Bu yüzden de hep küfürdeki hayatına hazırlık yapar.
Münafık hep, bir gün küfre gittiğinde, orada nasıl yaşayacağını düşünür. İslam’ın insan nefsini güzelleştiren disiplini onun hoşuna gitmez. Her gün namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermek, hacca gitmek de münafığı sıkar (Kuran’daki tüm ibadetleri tenzih ederiz). O, bir gün tüm bunlardan kurtulacağı vaktin özlemi içindedir. Ayrıca münafık temiz olmak değil, pis yaşamak ister. Müslümanlar gibi temiz ve özenli olmak; örneğin her gün yıkanmak ona zor gelir. O, özgürlük sandığı şeytani hayatında, pislik ve rezillik içinde yaşamak ister. İstediği gibi uyuşturucu kullanmak, fuhuş yapmak, hırsızlık ya da ahlaksızlık yapmak; kötü ortamlarda, kötü insanlarla iç içe olmak ona daha cazip gelir. Küfrün karanlık dünyasında, o kokuşmuşluğu sonuna kadar yaşamak ister.İşte münafığın kafasında hep böyle karanlık bir dünyada yaşamanın hayalleri vardır.
Tüm bunların yanında asıl hayali ise ‘en büyük olmak’ tır. Enaniyet, kibir yapmak, sahip olduklarıyla insanlara tepeden bakmak, onlara üstünlük taslamak, en öne çıkmak. Ve kendince sözde ‘dünyayı oturduğu yerden yönetebilmek’. Yine bunlar da münafığın büyük bir özlemle küfre gittiğinde yaşayacağını düşündüğü hayalleridir.
Kurduğu bir başka hayal de, ‘küfrün şeytani dünyasında kirli maceralar yaşayabilmek’tir. Münafık hep karanlık ve şaibeli insanlarla görüşüp konuşmak, tehlikeli işler yapmak ister. Çünkü illegal olayların içine girmekten, maceradan, pislikten, tehlikeden, riskli işlerden çok hoşlanır. Maceraperesttir. Şeytani maceralar onun için vazgeçilmez tutkulardır. Örneğin dünyanın bir başka ucuna gider, sonra orada da yeni yeni alçaklıklar yapmaya çalışır. Ya da bir yerden kaçar, başka bir yerde yakalanır. Münafığın bütün ömrü böyle sürünerek, pislik içinde geçer. Ve bu karanlık ve kirli dünya onun özlemidir. Hep aradığı, hayallerini, planlarını kurduğu hayat işte budur.
‘Müslümanca, dürüst bir hayat yaşamak’ ona çok ‘sıkıcı ve anormal’ gelir. ‘Belalı, tehlikeli, kirli bir hayat’ ise münafığın çok hoşuna gider. Bu yüzdendir ki, küfürde sürekli yeni dostlar, yeni çevreler edinmeye çalışır. Onlara kendini beğendirebilmek için kendince yağcılık yapıp gönüllerini hoş tutmaya gayret eder. Bir gün kesin olarak yanlarına gideceğinden emin olduğu için, şirin görünerek onları el altında tutmanın yollarını arar. İleride ayrılmaya karar verdiği gün, yanlarına gidip de “Merhaba, ben artık onlarla görüşmüyorum” dediğinde, sıcak bağlantı kurabilmesi için gerekli olan her şeyi hazırda tutmuş olur.
İşte münafık sürekli olarak, bir an önce Müslümanların yanından uzaklaşıp küfrün yanına gitme özlemiyle yaşar. Ancak onların yanına gidebildiğinde ferahlayacağını ve mutlu olacağını düşünür. Orada artık sadece şeytan ile baş başa kalacağı ve dinin gerektirdiği tüm ibadetleri terk edeceği için, kendince bir ‘rahatlık bulacağına’ inanır. Nur gibi Müslümanlar arasında iken, böylesine karanlık ve kirli bir dünyanın hayallerini kurarak yaşaması, münafığın gerçek yüzünü açıkça ortaya koyar.
Münafığın bir diğer hayali ise, ‘küfrün yanına gittiğinde, oradan da Müslümanlara karşı mücadelesine devam edebilmek’ tir. Küfrün imkanlarını kullanarak, Müslümanlar aleyhinde yapacağı faaliyetlerinde başarılı olabileceğini düşünmek münafığı rahatlatır. Çünkü ayrılmayıp Müslümanlarla kalmasının önemli bir sebebi, ‘onlara içten zarar verebilmek, yavaş yavaş onları küfre karşı güçsüz hale getirebilmek ‘tir. Bu sinsi faaliyetlerini bırakmamak için ayrılmak istemeyen münafık, bunları küfrün yanında da sürdürebileceğini düşündüğünde rahatlar.
Münafık bu ahmakça hayallerinin gerçekleşebileceğine kesin olarak inanır. Çünkü münafıklar (Allah’ı tenzih ederiz), Allah’ın kurduğu düzenin bir gün mutlaka yenileceğini düşünürler. Müslümanları zayıf ve güçsüz görürler. Dolayısıyla da er ya da geç küfrün mutlaka galip geleceğine inanırlar. Münafıkta bu inanç, Müslümanların İslam ahlakının hakimiyetini beklemeleri gibi, çok derin bir istek, çok tutkulu bir arzudur. Şeytan tarafının galip geleceğine şiddetle inanır, bu yüzden de hiçbir zaman için Allah’a, İslam’a ve Müslümanlara güvenmezler. Ve onların mutlaka mağlup olacağı beklentisi içinde olurlar.
Oysaki münafıkların bu hayalleri ancak bir aldatmacadan ibarettir. Küfrün ve şeytanın sistemi, yerle bir olmaya mahkum olarak yaratılmıştır. Şeytanı da, küfrü de, münafıkları da yaratan Allah’tır. Ve Allah dilediği an onları helak etmeye de Kadir’dir. Allah yalnızca onlara belirli bir süre tanımaktadır. Bu süreyi kendi aleyhlerinde kullandıkları takdirde, dünyada da ahirette de onları acı bir azap beklemektedir.
Bir Kuran ayetinde “… Allah, kafirlere müminlerin aleyhinde kesinlikle yol vermez.” (Nisa Suresi, 141) şeklinde buyurulmuştur. Allah böyle vadetmiştir ve Allah vadinden asla dönmeyendir.