Münafık, Çıkar Elde Edebilmek için “Yancı” Bir Karakter Gösterir

Ahirzaman Münafıkları

Münafıklar, Müslümanların en yakınlarında bulunabilmek ve onlar hakkında daha özel, daha stratejik bilgilere ulaşabilmek için, kendilerini olabildiğince‘samimi, güvenilir ve sadık kimseler’ olarak tanıtmaya çalışırlar. Kalpleri kin, nefret ve öfke ile dolu olduğu halde, bunu mümkün olduğunca gizler ve dilleriyle tam tersini konuşurlar. Müslümanların sevgiyi önemli bir samimiyet ölçüsü olarak gördüklerini düşünüp, sevgi konusunu en sinsi yöntemlerle, kendilerince en iyi şekilde kullanmaya çalışırlar. Sevgi taklidi yaparlarsa tüm samimiyetsizliklerini, ikiyüzlülüklerini, gizli ahlaksızlıklarını ve oyunlarını örtbas edebileceklerini düşünürler.

İşte Peygamberimiz (sav) dönemindeki münafıklar da bu yöntemi uyguluyor ve bunun sonucunda da kayda değer çıkarlar elde edebilmeyi umuyorlardı. Bu amaçla hemen her fırsatta Peygamberimiz (sav)’e övgüler yağdırıyor; herkesten çok iltifat eden, herkesten çok destekleyen kimseler olarak kendilerincePeygamberimiz (sav)’in gözüne girmeye ve ön plana çıkmaya çalışıyorlardı. Mümkün olan her imkanda, Peygamberimiz (sav)’e olan derin sevgilerini, asla kopmayacak olan bağlılıklarını ve adeta bir köle gibi ölümüne sadık olduklarını belirtiyorlardı.

Onu herkesten daha çok düşünen, daha çok seven ve saygı gösteren, onun en yakın dostları olan kişiler olduklarını iddia ediyorlardı.

En hayati faaliyetleri ve en önemli görevleri, en başarılı şekilde kendilerinin sonuçlandırabileceği gibi gerçek dışı sözler de sarf ediyorlar, böylece telkin yoluyla herkesi, kendilerinin Müslümanlar için oldukça önemli ve büyük hizmetler veren kimseler olduklarına inandırmayı amaçlıyorlardı.

Müslümanlar bir yerde bir zafer kazandıklarında da, münafıklar bu tür sahtekar konuşmalar yaparlardı. “Sen Allah’ın Resulü’sün (sav), seni çok seviyoruz, sen eşsiz bir lidersin. Müthiş bir zafer kazandın, inkar edenleri hezimete uğrattın, oyunlarını etkisiz hale getirdin” ya da “Allah sana zafer veriyor, belli ki sen Allah’ın hak elçisisin, bu yüzden biz seni çok seviyoruz, sana çok bağlıyız” gibi övgü dolu sözler söylüyorlardı. Allah, münafık karakterli insanların, aslında tam tersini düşündükleri halde, sırf itibar kazanabilmek için yaptıkları bu konuşmaların samimiyetsizliğini Peygamberimiz (sav)’e şöyle bildirmiştir:

Münafıklar sana geldikleri zaman: “Biz gerçekten şehadet ederiz ki, sen kesin olarak Allah’ın elçisisin” dediler. Allah da bilir ki sen elbette O’nun elçisisin. Allah, şüphesiz münafıkların yalan söylediklerine şahitlik eder. (Münafikun Suresi, 11)

Münafıklar inanmadıkları tüm bu sözleri sarf ederken ‘adeta ciğerleri yanıyor ve akıl almaz bir ızdırap duyuyorlardı’. Peygamberimiz (sav)’e “Sen Allah’ın Resulü’sün (sav), bu yüzden biz seni çok seviyoruz” diyorlardı, ama aslında kalben ondan nefret ediyorlardı. İçten içe ona karşı büyük bir kin duyuyorlardı.“Acaba ona nerede, nasıl zarar verebilirim? Nasıl bir kötülük ya da hainlik yapabilirim? Müslümanlar arasında nasıl fitne, huzursuzluk, kargaşa çıkarabilirim?” gibi düşüncelerle kalleşçe planlar kuruyorlardı.

Peygamberimiz (sav) döneminde gördüğümüz bu münafık karakteri, şeytandan aldıkları ortak ilham ile hareket ettikleri için, o günden bu yana yaşamış tüm münafıklarda aynı şekilde ortaya çıkmıştır. Bugün de halen Müslüman toplumlar arasında kendilerine yer edinmeye çalışan münafık ruhlu insanlar, aynı samimiyetsiz yöntemleri uygulamaktadırlar. Müslümanların ve onlara önderlik eden kimselerin güvenini kazanabilmek için dilleriyle sürekli ‘onları ne kadar çok sevdiklerini, onlara ne kadar bağlı olduklarını’ anlatırlar. Bir başarı söz konusu olduğunda, Müslümanların önde gelenlerinin gözlerine girebilmek için,sürekli onları yücelten sözler sarf eder ve bu başarıdan duydukları sevinci de en abartılı şekilde dile getirirler. Müslümanlar inkar edenlere karşı bir zafer elde ettiklerinde, samimi Müslümanları taklit ederek, büyük bir sevinç ve coşkuya kapılmış gibi abartılı konuşmalar yaparlar.

Ama aslında iman edenler münafıkların oyunlarını bozup, inkar edenleri fikren hezimete uğrattıklarında, içten içe çok büyük bir acı yaşarlar. Münafıklarla küfür arasındaki sinsi işbirliği deşifre olup, kurmaya yeltendikleri tuzaklar bozuldukça, münafıklar adeta ‘can çekişmeye’ başlarlar. Çünkü Müslümanların güçlenmesi, münafıkların en istemediği şeylerden biridir. Allah onların bu alçaklıklarını bir ayette, “Size bir iyilik dokununca tasalanırlar, size bir kötülük isabet ettiğindeyse buna sevinirler…” (Al-i İmran Suresi, 120) sözleriyle açıklamıştır. Ama buna rağmen, bundan duydukları öfke, kin ve nefreti içlerinde saklar ve bunun tam tersi bir üslup kullanırlar. İnkar edenlerin oyunlarının bozulmasından duydukları sözde mutluluğu büyük bir coşkuyla ifade ederler. Gerçek amaçları Müslümanlara zarar vermek, onları başarısızlığa uğratmak iken, kendi bakış açılarıyla ‘yağcılık’ olarak nitelendirdikleri samimiyetsiz ahlakı gösterir ve bu duruma herkesten çok onlar sevinmiş gibi hareket ederler.

Kuran’da münafıkların bu ‘ikiyüzlü oyunu’ ve gerçekte ‘kalplerinde sevgi değil aksine büyük bir kin, öfke, nefret gizledikleri’ şöyle haber verilmiştir:

Ey iman edenler, sizden olmayanları sırdaş edinmeyin. Onlar size kötülük ve zarar vermeye çalışıyor, size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar. Buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur, sinelerinin gizli tuttukları ise, daha büyüktür. Size ayetlerimizi açıkladık; belki akıl erdirirsiniz. (Al-i İmran Suresi, 118)

Sizler, işte böylesiniz; onları seversiniz, oysa onlar sizi sevmezler. Siz Kitap’ın tümüne inanırsınız, onlar sizinle karşılaştıklarında “inandık” derler, kendi başlarına kaldıklarında ise, size olan kin ve öfkelerinden dolayı parmak uçlarını ısırırlar. De ki: “Kin ve öfkenizle ölün.” Şüphesiz Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir. (Al-i İmran Suresi, 119)

Size bir iyilik dokununca tasalanırlar, size bir kötülük isabet ettiğindeyse buna sevinirler. Eğer siz sabreder ve sakınırsanız, onların ‘hileli düzenleri’ size hiçbir zarar veremez. Şüphesiz, Allah, yapmakta olduklarını kuşatandır. (Al-i İmran Suresi, 120)

Allah ayetlerde, ‘münafıkların bu oyunlarının ve sinsi girişimlerinin, iman edenlere zarar veremeyeceğini’ bildirmiştir. İşte bu durum, münafık için çok büyük bir hezimettir.

Münafık, inkar edenlerle işbirliği yaptığında, her şeyin çok kolay olacağını, Müslümanları istediği gibi, hiç fark ettirmeden aldatıp amacına ulaşabileceğini sanır. Böyle büyük bir başarı umarken, çok güçlü olduğunu sandığı küfrün, hiç beklemediği bir anda fikren ezilip mağlup olması, münafığın derin bir ızdırap duymasına neden olur.