Münafığın canını en çok acıtan, ruhunu en çok yakıp kavuran konulardan biri, ‘münafıklığın sırlarını anlatan Kuran ayetlerini duymak, münafık karakterinin deşifre edilmesini dinlemek zorunda kalmak’ tır. Çünkü bu onun tüm oyunu bozacak, onun gizliliğini ortadan kaldıracak ve sinsice hareket edebilmesini tamamen engelleyecektir.
Çünkü münafık, münafıklığını ancak ‘sinsiliği’ ve ‘gizliliği’ sayesinde istediği gibi yaşayabilir. Bu imkanlar elinden alındığında, eli kolu bağlanmış hale gelir. Tüm sinsi yöntemlerinin açıkça deşifre olduğu, çevresindeki herkesin ‘münafığın şeytani sanatını’ bildiği bir ortamda, münafık kolay kolay eylem yapamayacaktır. Çünkü her oynamaya çalıştığı oyun, etrafındaki Müslümanlar tarafından anlaşılacak; bakanlar onun her yaptığının ‘münafık tavırları’olduğunu hemen fark edeceklerdir. İşte o zaman da, münafık kendisine hayat sahası bulamayacak ve eylemlerini durdurmak zorunda kalacaktır.
İşte tüm bu gerçeklerin şuurunda olan münafık, Müslümanların, münafıklığın yanlışlığını anlattıkları hiçbir faaliyet yapmalarını istemez. Ne Kuran’daki münafık ayetlerini anlatmalarını, ne münafık karakteri üzerine imani sohbetler yapmalarını, ne bu konularda yazılar yazılmasını, ne de sosyal medyada, televizyon kanallarında, dergilerde, kitaplarda bu yönde bilgilerin paylaşılmasını ister.
Elinden geldiğince tüm bu çalışmaları durdurup engellemeye çalışır. Kimi zaman bu yönde faaliyet yapacak kişileri lüzumsuz sözlerle meşgul edip vakitlerini alarak; kimi zaman uykusuz bırakarak; kimi zaman onları boş işlerle yorup bitkin hale getirerek; kimi zaman da çalışacakları ortamlarda gürültü yapıp örneğin radyonun ya da televizyonun sesini açarak, yüksek sesle konuşarak dikkatlerini dağıtmayı ve çalışmalarını engellemeyi hedefler.
Münafığın gösterdiği bunca çabaya ve oynadığı onca oyuna rağmen, tüm bunlara engel olamaması ise onu çok kızdırır. Münafıklığın deşifresinin çok mükemmel bir şekilde yapılarak, bu bilgileri, hemen herkesin öğrenmesinin sağlanması, münafığın büyük bir paniğe kapılmasına neden olur. Tüm bunların kendisine getirebileceği zararları düşündükçe münafık dehşete düşer.
Ancak, bir de münafık alametlerini anlatan Kuran ayetlerini ve bu doğrultudaki açıklamaları bizzat kendisinin dinlemek zorunda kalması, münafığın iyice delirip azgınlaşmasına ve korkuya kapılmasına neden olur.
Allah Nuh Suresi’nde, Hz. Nuh (as)’ın çevresindeki münafıkları ve inkar edenleri, her Kuran’a davet edişinde; onları münafıklıktan ve küfürden kurtulmaya her çağırışında, bu insanların anlatılanları hiçbir şekilde ‘dinlemek istemediklerini’ haber vermiştir. İşte Peygamberler gibi, diğer Müslümanlar da, münafıklara Kuran ahlakını tebliğ ettiklerinde, onlara samimiyetsizliklerini anlattıklarında, münafıklar aynı ayette bildirildiği gibi, anlatılanları duymamak için kaçacak yer ararlar. Eğer bu konuşmalar bir sohbet ortamında yapılıyorsa, ya hemen yeni bir konu açıp, münafıklıkla ilgili bahsin kapanmasını sağlamaya çalışır ya da hemen bir bahane bularak oradan uzaklaşırlar. Eğer Müslümanların bu sohbetini yandaki bir odadan duymak zorunda kalıyorlarsa, hemen kapılarını kapatıp, o konuşmanın sesini bastıracak şekilde yüksek sesle bir müzik ya da televizyon programı açarlar. Eğer münafıklık ile ilgili ayet ve açıklamaları, bir televizyon kanalından, radyodan ya da internet üzerinden bir yayından dinlemek durumunda kalıyorlarsa, bu sefer de hemen ya televizyonu kapar ya yayının sesini kısar ya da hemen kanal değiştirirler. Ya da gürültü yaparak, konuşarak bu anlatılanların hem dinlenmesini engellemeye çalışır, hem de kendileri duymamış olurlar. Allah bir ayette münafıkların bu tavrını şöyle haber vermiştir:
Ona ayetlerimiz okunduğunda, sanki işitmiyormuş ve kulaklarında bir ağırlık varmış gibi, büyüklük taslayarak (müstekbirce) sırtını çevirir. Artık sen ona acı bir azap ile müjde ver. (Lokman Suresi, 7)
Ayette Allah, münafığın ‘kendini müstağni görerek’ ve ‘büyüklük taslayarak’ anlatılanları dinlemediğini söylemiştir. Münafık anlatılanları bilerek ve kasıtlı olarak dinlememektedir. Kendince bu şekilde Müslümanlara karşı bir ‘eylem’ yapmakta ve “Ne yaparsanız yapın, ne anlatırsanız anlatın, ben sizi dinlemiyorum ve anlattıklarınızdan da etkilenmiyorum” mesajı vermeye çalışmaktadır. Bu eylemiyle münafık, ‘münafıklıktan kurtulmak istemediğini’ ve‘samimi olmaya niyeti olmadığını’, ‘sinsi hayatını sürdürmekte ne kadar kararlı olduğunu’ açıkça beraberindeki Müslümanlara göstermeye çalışmaktadır.
Burada dikkat çekici olan ise münafığın ahmaklığıdır. Münafık, münafık karakterine dair bilgileri yalnızca kendisinin duymamasının her şeyi halledip çözüme kavuşturacağını düşünür. Oysaki, o duymasa da, tüm Müslümanlar, münafığın kirli dünyası hakkındaki her detayı öğrenmekte ve münafığı gördükleri yerde doğrudan tanıyacakları bir anlayış kazanmaktadırlar. Bir tek o dinlemiyordur, ama televizyon, radyo, internet gibi kanallardan, tüm dergilerden, kitaplardan ve makalelerden, tüm dünya münafık karakterini öğrenmektedir. Ancak münafık, ahmaklığı dolayısıyla tüm dünyanın bilmesini önemli görmez, sadece kendisinin dinlemiyor olmasının, onun sinsi sistemini korumaya yeteceğini düşünür.
Allah bir Kuran ayetinde münafığın bu ‘akılsızca yöntemlerini’ ve ‘bununla sonuç alıp başarılı olabilmeyi umduklarını’ şöyle bildirmiştir:
İnkar edenler dediler ki: “Bu Kur’an’ı dinlemeyin ve onda (okunurken) yaygaralar koparın. Belki üstün gelirsiniz.” Artık gerçekten o inkar edenlere şiddetli bir azap tattıracağız ve yaptıklarının en kötüsüyle cezalandıracağız. (Fussilet Suresi, 26-27)
“Bu Kuran’ı dinlemeyin ve onda (okunurken) yaygaralar koparın” sözleri, şeytanın tüm inkarcılara ve münafıklara, imana yaklaşmamaları için fısıldadığı, şeytani bir ‘direnme yöntemi’ dir. İşte münafık da, şeytandan öğrendiği bu yöntemi tam olarak uygulamakta ve münafıklık aleyhinde tek bir söz duymayacak şekilde, kendisine yapılan tebliğlerden kaçmaktadır. Allah münafığın bu ruh halini bir ayette, “Ki onlar, Beni zikretme (konusun)da gözleri bir perde içindeydi. (Kur’an’ı) dinlemeye katlanamazlardı.” (Kehf Suresi, 101) sözleriyle açıklamıştır.
Münafıklar, kendi şeytani dünyalarını deşifre eden, münafıklık hakkındaki ayet ve konuşmaları dinlemek istemediklerini ve bu konudaki kararlılıklarını çok açık bir şekilde ortaya koyarlar. Ancak bu konuda bilinmesi gereken önemli bir başka bilgi daha vardır: Münafıklar büyük bir titizlikte dinlemekten kaçtıkları bu Kuran ayetlerini ve açıklamalarını, dinleseler de anlamazlar.
Allah’ın Kuran’da, “… De ki: “O, iman edenler için bir hidayet ve bir şifadır. İman etmeyenlerin ise kulaklarında bir ağırlık vardır ve o (Kur’an), onlara karşı bir körlüktür. İşte onlara (sanki) uzak bir yerden seslenilir.” (Fussilet Suresi, 44) sözleriyle bildirdiği gibi, münafıkların Kuran ayetlerine karşı kulaklarında bir ağırlık vardır. Anlatılanları duysalar da, anlayamaz, kavrayamaz ve duyduklarından samimi bir şekilde etkilenmezler. Allah, onların bu durumunu “Kuran onlara karşı bir körlüktür” sözleriyle ifade etmiştir. “Sanki onlara uzak bir yerden seslenilir” cümlesiyle belirtildiği gibi, dinledikleri münafığa çok uzaktan gelen bir ses gibidir, kalbine ulaşıp içinde bir etki meydana getirmez.
Nitekim, dönemin inkarcıları da Hz. Şuayb (as)’a bu durumlarını, şu sözlerle açıklamışlardı: “Ey Şuayb” dediler. “Senin söylediklerinin çoğunu biz ‘kavrayıp anlamıyoruz.” (Hud Suresi, 91) Şuayb Peygamber (as) onlara yıllar boyu tebliğ yaptığı halde, bunları dinlemek istemedikleri ve üzerlerine alınmadıkları için, “Biz bunları kavrayıp anlamıyoruz” diyerek yüz çevirmişlerdi.
Kuran’da bu konu hakkında verilen tüm bu bilgiler, Kuran ayetlerinin okunmasının, münafık alametlerinin anlatılmasının, yalnızca Müslümanlara fayda getirdiğini, münafık olmakta kararlı olan bir kimsenin ise, bunlardan hiçbir şekilde etkilenmediğini ortaya koymaktadır. Müslüman anlatılanları dinleyerek, ahlakındaki tüm eksiklikleri giderip düzeltme imkanı bulurken; münafık ise değişmeye, düzelmeye ve münafıklıktan vazgeçmeye hiç niyeti olmadığı için baştan bu bilgileri dinlemekten kaçınır. Allah bir Kuran ayetinde, “Onların kalpleri parçalanmadıkça, kurdukları bina kalplerinde bir şüphe olarak sürüp-gidecektir…” (Tevbe Suresi, 110) sözleriyle münafıkların kalpleri parçalanmadıkça vazgeçmeyeceklerini ve imana karşı direnmeye devam edeceklerini haber vermiştir.
ADNAN OKTAR: “Münafığı, münafık alametlerinin anlatılması yakar, üstüne benzin döküp yakmışsın gibi, şeytanı ve münafığı mahveder münafık alametleri. Onun anlatıldığını duydukça çıldırır, dinlemek istemez; ellerini kulaklarına kapatır, cinnet geçirir adeta. Münafığın çok canını yakar münafık alametleri. Allah, ona azap verdiği için de, Kuran ayetlerine koymuştur münafık alametlerini. Hem müminleri kurtarmak, hem de onlara azap olması için. Çünkü azap olduğunu kendileri söylüyorlar; münafıklar zaten acı çektiklerini, belirtiyorlar, duymak istemiyorlar. Kuran’da da var; elleriyle kulaklarını kapatıyorlar, acı duyuyorlar, münafık alametlerini duymaktan, ızdırap duyarlar.” (A9 TV, 18 Mayıs 2016)
“Doğrusu ben, onları bağışlaman için her davet edişimde, onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar, örtülerini başlarına çektiler ve büyüklük tasladıkça büyüklük gösterip-direttiler.” (Nuh Suresi, 7)
ADNAN OKTAR: “Münafık ayetleri, küfür ayetleri hep müminlere yöneliktir. Çünkü bu ayetlerden küfür ve münafıklar etkilenmez. Sadece mümin etkilenir. Müminin kalbinde derin etki yapar. Onun için biz bunları müminlere anlatıyoruz. İnananlara anlatıyoruz. Münafık ve kafir bu ayetlerin açıklamalarını dinlediği zaman içten içe kinlenir, öfkelenir. Nefreti artar. Allah “Onların öfkesini, nefretini artırmaktan başka faydası olmaz” diyor.“Yeni sure indiğinde bu hanginizin imanını artırdı?” derler diyor.
Müminin imanını artırır, münafığın kinini ve öfkesini daha da artırır. Mümin kendini düzeltir, kafir daha da beter hale gelir. Münafık daha beter hale gelir. Münafık daha sinsi, daha azgın olur. Kalbi daha da kararır. Müminin kalbi ise aydınlanır, ferahlar.” (A9 TV, 26 Mayıs 2016)