Faaliyetlerini sinsice ve gizliden gizliye yürütmeye çalışan münafıkların en çekindikleri konulardan biri de, Müslümanlar tarafından fark edilmektir. Onlara ihanet ettiklerinin, küfürle bağlantı halinde olduklarının ve gizlice bilgi aktardıklarının, Müslümanlar aleyhinde planlar kurduklarının anlaşılmasından çok çekinirler. Nihai amaçlarına ulaşana ve kendi istekleriyle Müslümanların yanından ayrılana kadar deşifre olmamak için çok büyük bir titizlik gösterirler. Bu ayrılık kararını vermeden önce, maddi manevi Müslümanların imkanlarından daha da yararlanmak, küfrün gözüne girebilecek daha önemli ve hayati bilgiler edinebilmek isterler. Doğrudan küfrün yanına gitmektense, Müslümanların arasındaki güvenlik, huzur, refah ortamından ve nimetlerden yararlanarak küfürle olan işlerini yoluna koymayı tercih ederler.
Ancak bir yandan da, Allah’ın Kuran ile Müslümanlara münafıkları çok detaylı bir şekilde tanıttığını da bilmektedirler. Müslümanlar Kuran ayetleri ışığında, bir insandaki ‘münafık karakterini ve münafık alametlerini’ çok iyi fark edebilmektedirler. Dolayısıyla münafık da, her ne kadar büyük bir dikkat sarf etse de, hem yüzüyle, hem vücut diliyle, hem de karakteriyle dikkat çektiğinin bilincindedir. Müslümanları ne kadar iyi taklit etse de, onların gözlerini boyamak için ne kadar çok emek verse de, onlardan farklı olduğunun anlaşıldığını görmektedir.
İşte bu ihtimal münafığın dehşetli bir korku içerisinde yaşamasına neden olur. “Ya münafık olduğu ortaya çıkarsa? Ya yaptığı sahtekarlıkları anlaşılırsa? Ya küfre taşıdığı bilgilerin, onlarla yaptığı planların delilleri ortaya çıkarsa?” İşte bu düşünceler münafığı içten içe yiyip bitirir. Gece gündüz, “Acaba Müslümanlar yaptıklarından haberdarlar mı?”, “Acaba biliyorlar da, ona mı belli etmiyorlar?” gibi şüphelerle beyni yanıp kavrulur. Ancak bu şüphelerini doğrulayabileceği bir yol da bulamaz. Zaman zaman Müslümanların ağzını arayarak, zaman zaman blöf yaparak aklındaki bu soruların yanıtlarını öğrenmeye çalışır. Ama sonuç alamaz.
Elbette ki Müslümanlar münafıktan kat kat daha fazla akıllıdırlar. O kişinin münafık olduğundan şüphelendiklerinde bile, onu çok iyi analiz edip, istedikleri gibi yönlendirebilecek ve ikna edebilecek kadar yüksek bir feraset ve basiret ile hareket ederler. Ve münafığa asla istediği cevapları vermezler. Yaptığı şeytani işbirliklerinden, gizli bağlantılarından, Müslümanlar aleyhinde yürüttüğü casusluk faaliyetlerinden ne kadar detaylı şekilde haberdar olsalar da, bu konuda ona hiçbir şey hissettirmezler. Ve hatta onu ortada hiçbir şüphe ya da sorun olmadığına ve ona güvendiklerine ikna edebilirler. Böylece içi rahatlayan münafık da, sinsi istihbarat faaliyetlerine ve küfürle olan işbirliğine yeniden devam eder. Müslümanlar ise, münafığın bu faaliyetlerinden haberdar oldukları için, bir yandan Müslümanları koruyacak tedbirlerini alır, diğer yandan da münafığı samimi olması için eğitip onu doğru yola iletmeye çalışırlar.
Peygamberimiz (sav) dönemindeki münafıklar da, tarih boyunca yaşamış her samimiyetsiz insan gibi bu ‘fark edilme korkusu’ yla yaşıyorlardı. Ve Allah’tan vahiy alarak hareket eden Peygamberimiz (sav)’e, kendileri hakkında ayet inmesinden, Allah’ın onları Peygamberimiz (sav)’e tanıtmasından dehşetli bir korkuyla korkuyorlardı. Kuran’da münafıkların bu korku dolu ruh hali şöyle bildirilmiştir:
Münafıklar, kalplerinde olanı kendilerine haber verecek bir surenin aleyhlerinde indirilmesinden çekiniyorlar. De ki: “Alay edin. Şüphesiz, Allah kaçınmakta olduklarınızı açığa çıkarandır.” (Tevbe Suresi, 64)
Ancak elbette ki münafıkların bu düşünceleri, Allah’a ve vahye olan inançlarından kaynaklanmıyordu. Onlar -Peygamberimiz (sav)’i tenzih ederiz- Kuran’ın tamamının Resulullah (sav)’in kendi sözleri olduğuna inanıyorlardı. “Aleyhlerinde bir Sure’nin inmesinden çekindiklerini” söylerken ‘vahiy gelmesi ‘ni değil, Peygamberimiz (sav)’in yine kendinden bir söz söylemesini kastediyorlardı. Yaptıkları gizli casusluk faaliyetlerinin, adiliklerinin, alçaklıklarının bir şekilde öğrenilmesinden çekiniyorlardı. Bu durumunda kavimlerindeki herkese karşı ‘rezil olacaklarını ve küçük düşeceklerini’ biliyorlardı. Asıl çekindikleri de zaten buydu. Peygamberimiz (sav), kavmine ‘onların münafık olduklarını söyler de, adilikleri, alçaklıkları, haysiyetsizlikleri açığa çıkar ve bütün insanlar onlara karşı galeyana gelir’ diye korkuyorlardı.
‘Esbab-ı Nuzül’ yani ayetlerin indiriliş sebeplerini açıklayan tefsirlerde Tevbe Suresi’ndeki bu ayetin nüzul sebebi hakkında üç ayrı rivayet vardır:
3. İbn Keysân da münafıklardan bir grubun, Hz. Peygamber (sav)’in Tebük’ten dönüşü sırasında karanlık bir gecede Hz. Peygamber (sav)’e suikast hazırladıklarını, Cibril’in de gelerek Rasûlullah (sav)’e bunu haber verdiğini ve işte böylece bu Ayet-i Kerime’nin inmiş olduğunu söylemiştir.
Tefsirlerdeki bu bilgilerde münafıklardan birinin, “Bana yüz sopa vurulsa da bizim hakkımızda bizi rezil edecek birşey nazil olmasa” dediği anlatılmıştır. Bu da bize münafığın, rezil olmaktansa, eziyet görmeyi tercih ettiğini göstermektedir. Çünkü münafık için ‘gösteriş’ çok daha önemlidir. ‘İnsanların ne dediği’, onların gözünde ‘nasıl bir imajı’ olduğu, ‘itibarı’ hayati bir konudur. Kendisini sezdirmemek için, Müslümanlardan biri gibi bilinmeyi sürdürmek zorundadır. Eğer münafık olduğu ortaya çıkarsa, tüm bu imajı zedelenecek, itibarını kaybedecektir. Bunun sonucunda da çıkar ve menfaat kapıları ona kapanacaktır. İşte böyle bir durumla karşılaşmaktansa, münafık acı çekmeyi tercih etmektedir.
Allah’ın sonsuz gücüne inanmayan münafık, gizli saklı fısıldaşıp sinsice muhbirlik yaparken ya da Müslümanlar aleyhinde tuzak kurarken, Allah’ın, yaptığı her şeyi gördüğünden gafildir. Eğer insanların duymayacağı ya da görmeyeceği bir yerde, tedbirini alarak bir tuzak kuruyorsa, bunu kimsenin bilmediğini düşünür. Tuzağı kuran o iki kişiden üçüncüsünün Allah olduğuna inanmaz. O yüzden de çekindiği şey, ‘alçak ve sahtekar olduğunu’ Allah’ın bilmesi değil, insanların duymasıdır. Ancak Allah, münafıkların kendi aralarında gizlice fısıldaştıkları sırlarını bildiğini bir ayette şöyle haber vermiştir:
Yoksa onlar; gerçekten bizim, sır tuttuklarını ve aralarındaki fısıldaşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, (işitiyoruz) ve onların yanlarındaki elçilerimiz de (her şeyi) yazıyorlar. (Zuhruf Suresi, 80)
Münafıklar zekice oyunlarla Müslümanlarla uğraşıp onlara zarar verdiklerini ve bundan hiç kimsenin haberi olmadığını zannederlerken, Allah onların tüm yaptıklarını görmektedir. Ve Allah tüm bunları ‘açığa çıkaracağını’ haber vermiştir. Münafık neyi gizlemek istiyor, neyin öğrenilmesinden korkuyorsa, Allah onların bu ‘kaçındıkları şeyleri’ bir bir ortaya çıkaracaktır. Kaçtıkları her ne varsa tüm bunlar onlara yürek acısı olacaktır.