Allah Kuran’da, münafıkların tuzaklarını nasıl bozabilecekleri konusunda Müslümanlara çok önemli bir sır vermiş ve bu sinsi insanların “sözlerine uyulmamasını” bildirmiştir:
Ey Peygamber, Allah’tan sakın, kafirlere ve münafıklara itaat etme. Şüphesiz Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. Sana Rabbinden vahyedilene uy. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. (Ahzab Suresi, 1-2)
Tüm varlıklar gibi, münafıkları da, onlara yol gösteren liderleri şeytanı da yaratan Allah’tır. Bu samimiyetsiz insanların ruhlarındaki alçaklığı, şeytanlığı ve ahlaksızlıkları da en iyi bilen yine Rabbimiz’dir. İşte Allah Kuran’ın birçok ayetiyle Müslümanlara münafık karakterini tanıtmış ve iman aklı ile, onları‘Müslümanlara zarar veremeyecek hale getirmenin yolunu’ göstermiştir.
Münafığın Müslümanlar üzerinde oynamaya çalıştığı en önemli oyunlardan biri, ‘verdiği gerçek dışı bilgilerle onları yanlış yönlendirmek ve tuzağa düşürmek’ tir. Küfrü dost edinen münafık, onlara sürekli en hayati ve en doğru istihbaratı aktarıp onları güçlendirmeye çalışırken, Müslümanlara da kasıtlı olarak yanlış bilgiler vererek onları ‘başarısızlığa uğratmak’ ister. Böylece, sırtını dayadığı ve güçlü olduğunu sandığı derin yapılanmaları, şeytani güç odaklarını, dost ve yandaşları olan diğer münafıkları koruma altına almayı amaçlar. Çünkü Müslümanlar doğru bilgi ile hareket ettiklerinde, münafıkların şeytani sistemlerinin temelden çökeceğini ve küfrün tüm dünyaya hakim kılmak istediği dinsizliğin yenilgiye uğrayacağını bilir. Bu da münafığın en istemediği şeydir. Amacı zaten Müslümanları içten içe zayıflatmak, başarısızlığa uğratmak ve hatta yok etmektir. Böylece kendisi de özlem duyduğu inkarcı hayatı hiçbir vicdan azabı hissetmeden rahatlıkla yaşayabileceğini zanneder.
İşte münafık, yalnız başına kaldığında ya da inkarcı dostlarıyla gizli bağlantıya geçtiğinde, ince ince, olayları istediği şekle doğru yönlendirebilmenin planlarını kurar. ‘Hangi konulara değinir, hangi konuları gündeme getirirse, asıl anlatmak istediği mantıkları dile getirebilme imkanı yakalayabilir’, önce bunun hesaplarını yapar. Ardından yavaş yavaş buna zemin hazırlamaya başlar. Gün içinde karşılaştığı Müslümanlara teker teker o konuyla ilgili ince telkinler vermeye başlar. Sanki başka bir konudan bahsediyormuşçasına, konuyu bir yere getirir ve o noktada da aslında onun için asıl ehemmiyetli olan kısmı iyice vurgular. Sonrasında bir başkasına gidip, ona da sanki muhabbet sırasında, -konu istemsiz olarak oraya gelmişçesine- yine istediği bir başka mantığı o kişilerin zihnine yerleştirmeye çalışır. Yeteri kadar kamuoyu oluşturduğuna inanana kadar bu sinsi çalışmasına devam eder.
Bu aşama tamamlandığında ise, asıl oyununu oynayacağı kısma geçer. Zayıf aklıyla, bu konuda kendinden yana ciddi bir kamuoyu oluşturduğunu ve artık sohbet ortamında ilgili konudan söz açtığında, bu kişilerin kendisinden yana destek vereceklerini sanır. Oysaki Müslümanlar münafığın cılız aklının yanında, onun şeytani yönlerini çok iyi analiz edebilecek kadar yüksek bir akla sahiptirler. Dolayısıyla da münafığın ‘bir oyun üzerinde olduğunu, planlarına zemin hazırladığını’ çok açık bir şekilde fark etmiş ve hatta tedbirlerini da çoktan almışlardır. Ancak münafık bu durumdan bihaber olarak, planını uygulamaya devam eder.
Örneğin Müslümanlar bir yerde hayırlı ve etkili bir faaliyet yapacaklarsa ve bu münafığın işine gelmiyorsa, münafık bu fikri çalışmayı engellemek ister.Çünkü Müslümanların orada etkili bir tebliğ yapmaları, o bölgede dinsizliğin etkisini kaybetmesine neden olacaktır. Oysaki orada münafığın yandaşları, inkarcı dostları, işbirliği yaptığı inkarcı derin yapılanmaların mensupları vardır. Ve o, onların güçlü kalmasını istiyordur. Dolayısıyla uzun bir süre boyunca, sohbet aralarında o şehir ya da ülkenin sanki ekonomisini, siyasi durumunu, insanlarını araştırmış, okumuş ve bu konuda bilgi veriyormuş gibi, ara ara Müslümanlara bazı konuşmalar yapar. Ancak bu konuşmalarının aralarında mutlaka o bölgede halkın ne kadar dindar olduklarını, nüfusun büyük bir yüzdesinin Allah’a inandığı, namaz kıldığı, bölgede camilerin dolup taştığı gibi bilgiler de anlatır. Oysaki bölgedeki halk dindar değildir. Dahası konuyla ilgili sıradan bir araştırma yapıldığında bile, internetten çıkacak ilk sayfalardan dahi bu gerçeği öğrenmek mümkündür. Ancak münafığın aklı, sözlerindeki yalanların bu kadar kolaylıkla fark edileceğini tahmin edemeyecek kadar kapalıdır. Müslümanların, onun bu sinsi oyununu bu kadar kolay görebileceklerini düşünemez. Ve kendince Müslümanlara “Burada kitap çalışmaları yapmanıza, konferanslar vermenize hiç gerek yok. Çünkü burası zaten çok dindar bir bölge. Siz en iyisi falanca şehirde konferanslar verin. Asıl oradaki insanlar İslam konusunda çok bilgisizler” gibi akıllar verir. Ve bu tavsiyesinde de çok ısrarcı ve takipçi olur.
Münafık buna benzer daha çeşit çeşit oyunlar oynar. İslam’a, Müslümanlara fayda verecek her ne varsa, o konuda sözde bilgi veriyormuş gibi konuşmalar yapıp ‘Müslümanları ters yönde yönlendirmek ister’. Ya da ikinci bir yöntem olarak da, ‘faydalı olan tek bir noktaya odaklanmalarını engellemek için onları birkaç farklı noktaya daha çekerek dikkatlerini dağıtmak, tek bir yerde oluşacak güçlü etkiyi kırmak için çalışır’. Münafığın kendince Müslümanların gücünü kırmak için dikkati iki, üç, hatta dört-beş farklı yöne dağıtmaya çalışması önemli sinsiliklerinden biridir. Sanki İslam’a hizmet ediyormuş imajı oluşturarak, “İlk önce bu konu üzerinde duralım”, “Ben gerekli tüm hazırlıkları yaparım” diyerek Müslümanları ana hedeften uzaklaştırmaya çalışır. Kimi zaman da “Bu gelişmelerin asıl sebebi şu”, “Bu sorunlar şundan kaynaklanıyor” diyerek Müslümanların dikkatini ilgisiz konulara yöneltmeye çabalar.
İşte bu noktada Müslümanlar münafık zihniyetli insanların sözlerine asla uymazlar. Allah’ın ayette bildirdiği, “münafıklara itaat etme” şeklindeki emriyle düşünerek, münafığın mutlaka bir şeytanlık peşinde olduğunu bilir ve dikkatli davranırlar. O birşey diyorsa, mutlaka bir hainlik yaptığının ve inananları mutlaka tam tersi bir yöne yönlendirmeye çalıştığının bilincinde olarak, anlattıklarını her zaman şüpheyle dinlerler. Nitekim araştırdıklarında da, ‘münafığın verdiği bilgilerin, hep küfrün lehine, Müslümanların ise aleyhine olacak bir tuzaktan ibaret olduğunu’ görürler.
“Şeytanın feneri ulaşacağın yerdeki karanlığı aydınlatır” (Mason Dergisi, s. 29, sf. 23) sözü de, şeytanın ilhamıyla hareket eden münafıkların tuzaklarını çok açık bir şekilde tanımlamaktadır. Doğru olan, o fener ne tarafı aydınlatıyorsa oraya gitmemek; fenerin aydınlatmadığı tarafa yönelmektir. Münafığın tuzaklarını bozacak olan yöntem budur.
Münafık birşey diyorsa, Müslüman onun sözünün tam tersini yaptığında demek ki şeytanın da münafığın da çok canı yanacaktır. Fikir sistemleri çökecek, oyunları bozulacaktır. Münafık Müslümanın ne kadar akıllı olduğunu göremediği için, kurduğu tuzaklarla Müslümanlara münafığın fikir sistemini çökertecek ipuçlarını da verdiğini fark edemez. Müslüman, münafığın kendisini yönlendirmek istediklerinin tam tersini yaptığında, münafığın en istemediği, dolayısıyla da şeytani sistemine en etkili fikri darbeyi vurur. Ve böylece, münafık kendi oynadığı oyun ile, Müslümanların başarısına bizzat kendisi vesile olmuş olur.
ADNAN OKTAR: “Mesela sen İngiliz Derin Devleti dedin değil mi? “Münafık Mısır Derin Devleti; asıl tehlike İslam aleminde” diyor. “Onu da mı acaba beraber değerlendirsek?” diyor. Mesela bu çok münafıkane bir oyundur. İngiliz Derin Devleti ve Mısır Derin Devleti dediğinde, o zaman zaten kuvvet bölünmüş oluyor. İşte ilmen asıl mücadele edilecek noktadan dikkati dağıtır münafık. Münafık, ‘siyah diyorsa beyazdır, beyaz diyorsa siyahtır’, münafığa karşı çok dikkatli olmak lazım. Çok oyuncu ve alçaktır.” (A9 TV, 6 Şubat 2016)
ADNAN OKTAR: “Münafık kasten beceriksizlik yapar. Mesela konuşamıyor gibi yapar, yazamıyor gibi yapar, düzeltemiyor gibi yapar ve bunların hepsini Müslümanlara yaptırmak ister ama diğer yandan Müslümanların da faaliyet yapmasını istemez. Onları da durdurmaya çalışır. Yaygarasıyla, şamatasıyla onları masrafa yöneltmeye çalışır, onları kör amaçlara yöneltmeye çalışır, hedef şaşırtmaları yapar. Mesela İngiliz Derin Devleti’ne yöneliyorsan, o seni Alman Derin Devleti’ne yöneltmeye kalkar, Rus Derin Devleti’ne yöneltmeye kalkar ki, İngiliz Derin Devleti’nin üstünden dikkat gitsin. Mesela Rumilik bir tehlikeyken, o yeni yeni başka sapkın akımlardan bahseder ki, dikkat oraya gitsin. Oraya karşı yüklenmeni ve fikri mücadele yapmanı durdurmaya çalışır kendi kafasınca.” (A9 TV, 4 Şubat 2016)