Risale-i Nur’da Hz. İsa (a.s.)’ın İkinci Kez Yeryüzüne Gelişi (2)

Hz. İsa Gelecek

NUR-U İMANIN DİKKATİYLE (İMANIN IŞIĞIYLA) BİLİNİR; HERKES BİLEMEZ:

Bediüzzaman, çevresindeki insanların, Hz. İsa (a.s.)’ın ahir zamanda beklenen peygamber olduğunu ancak “İMANLARIYLA FARK EDEBİLECEKLERİNİ” söylemiştir. Bu da yine Bediüzzaman’ın Hz. İsa (a.s.)’dan bir şahs-ı manevi olarak söz etmediğini açıkça ortaya koymaktadır. Bediüzzaman burada açıkça insanların bir şahs-ı maneviyi değil, “BEKLEDİKLERİ BİR ŞAHSI” tanımalarından bahsetmektedir. Bediüzzaman ayrıca “HERKES BİLEMEZ” diyerek Hz. İsa (a.s.)’ı herkesin tanıyamayacağını bir kez daha belirtmiştir.

Bediüzzaman’ın da belirttiği gibi Hz. İsa (a.s.) ikinci kez yeryüzüne geldiğinde de samimi olarak iman edenler imanlarının vesilesiyle, Allah’ın izniyle bu mübarek zatı hemen tanıyacak, onun yardımcısı ve destekçisi olacaklardır.

DECCAL VE SÜFYAN GİBİ EŞHAS-I MÜDHİŞE (ÜRKÜTÜCÜ ŞAHISLAR) KENDİLERİ DAHİ KENDİLERİNİ BİLMİYORLAR:

Bediüzzaman, bu sözleriyle mesih deccal ve süfyan deccal gibi, Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)’a karşı inkara dayalı bir mücadele verecek olan ahir zaman şahıslarının da herkes tarafından teşhis edilemeyeceğine dikkat çekmektedir. Bediüzzaman burada kullandığı “EŞHAS-I MÜDHİŞE” sözlerinde geçen “EŞHAS-I” kelimesiyle, süfyan ve deccalin “BİRER ŞAHIS” olduğunu belirtmektedir.

Bediüzzaman eserlerinde şahıs anlamına gelen benzer kelimeleri Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.) için de kullanmaktadır. Süfyan ve deccalin şahıs olarak ortaya çıkacağını kabul edip, Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)’ın ise sadece şahs-ı manevilerinin olacağını düşünmek son derece çelişkilidir. Bediüzzaman’ın da bildirdiği gibi, süfyan deccal ve mesih deccal nasıl birer şahıs olarak ortaya çıkıyorlarsa, bunların fitnelerini ortadan kaldıracak olan Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.) da Allah’ın izniyle ahir zamanda mübarek zatlarıyla ortaya çıkacaklardır.

  1. Hattâ, “HAZRET-İ İSA ALEYHİSSELAM GELİR, HZ. MEHDİ’YE NAMAZDA İKTİDA EDER (uyar), TABİ OLUR.” diye rivayeti BU İTTİFAKA (birleşmeye) VE HAKİKAT-I KUR’ANİYE’NİN METBUİYETİNE VE HAKİMİYETİNE (Kuran hakikatlerine uyulmasına ve tabi olunmasına) işaret eder.(Şualar, s. 493)

Peygamber Efendimiz (sav) bir hadis-i şerifinde Hz. İsa (a.s.)’ın, Hz. Mehdi (a.s.)’ın arkasında namaz kılacağını bildirir:

İmamları salih bir insan olan Mehdi olduğu halde, Beytü’l Makdis’e sığınırlar. Orada imamları kendilerine sabah namazını kıldırmak için öne geçtiği bir sırada, bir de bakarlar ki, Meryem oğlu İsa sabah vaktinde inmiştir. Mehdi, Hz. İsa’yı öne geçirmek için arkaya çekilir. Hz. İsa onun omuzlarına elini koyar ve ona der ki, “Geç öne namazı kıldır. Zira kamet (farz namazı kılmak için okunan ezan; namaza başlama işareti) senin için getirilmiştir.”…(Ebu Rafi’den rivayet edilmiştir; İmam Şarani, Ölüm, Kıyamet, Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, Bedir Yayınevi, s. 495-496)

Bediüzzaman, Peygamberimiz (sav)’in bu hadisine dikkat çekmekte, bu olayın Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)’ın çıkışlarının önemli alametlerinden biri olduğunu hatırlatmaktadır.

Bediüzzaman sözlerinde ayrıca Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.) döneminde Allah’ın izniyle, İslam ahlakının tüm dünyaya hakim olacağını ifade etmektedir. Bu hakimiyete, Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)’ın ittifakıyla yürütülecek büyük fikri mücadelenin vesile olacağını belirtmektedir.

HAZRET-İ İSA ALEYHİSSELAM GELİR, HZ. MEHDİ’YE NAMAZDA İKTİDA EDER (UYAR), TÂBİ OLUR:

Bediüzzaman bu sözünde Peygamberimiz (sav)’in sahih hadisleri doğrultusunda “HZ. İSA (A.S.)’IN, HZ. MEHDİ (A.S.) İLE BİRLİKTE NAMAZ KILACAĞINI” belirtmiştir. Namaz, Rabbimiz’in insanlar için farz kıldığı bir ibadettir. Şahs-ı manevilerin birlikte namaz kılması, namazda imamlık yapmaları mümkün değildir. Bediüzzaman da bu gerçeğin kuşkusuz ki çok iyi bilincindedir ve bu sözleriyle, Hz. İsa (a.s.)’ın ve Hz. Mehdi (a.s.)’ın “BİRER ŞAHIS” olarak ortaya çıkacaklarını haber vermektedir. Hz. İsa (a.s.), yeryüzüne önceki gelişinde namaz ibadetini yerine getirdiği gibi ikinci kez gelişinde de Allah’ın izniyle bu ibadetine devam edecektir. Bir ayette şöyle buyrulur:

(İsa) Dedi ki: “Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum. (Allah) Bana Kitabı verdi ve beni peygamber kıldı. Nerede olursam (olayım,) beni kutlu kıldı ve HAYAT SÜRDÜĞÜM MÜDDETÇE, BANA NAMAZI VE ZEKATI VASİYET (EMR) ETTİ.” (Meryem Suresi, 30-31)

Ahir zamanda Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)’ın mübarek şahısları ortaya çıkacak, Hz. İsa (a.s.), Hz. Mehdi (a.s.)’ın imamlığında namaz kılacak, bu iki mübarek zatın yapacakları büyük fikri mücadele neticesinde İslam ahlakı yeryüzüne hakim olacaktır. Bediüzzaman pek çok sahih hadiste yer alan bu konuyu hatırlatarak, Hz. İsa (a.s.) ile Hz. Mehdi (a.s.)’ın geldiklerinde karşılıklı diyalog içerisinde olacaklarını bildirmektedir. Bunun için her iki kutlu şahsın da aynı dönemde ortaya çıkmaları ve biraraya gelmeleri gerekmektedir. Hz. İsa (a.s.)’ın gelişi ve Hz. Mehdi (a.s.)’la birlikte namaz kılmaları tüm dünya Müslümanları tarafından beklenmektedir.

  1. İSA ALEYHİSSELAM’I NUR-U İMAN ile (imanın ışığıyla) TANIYAN ve TABİ OLAN CEMAAT-İ RUHANİYE-İ MÜCAHİDİNİN (mücadele eden ruhani cemaatinin) KEMMİYETİ (sayısı), Deccalin mektepçe ve askerce ilmi ve maddi ordularına nispeten çok AZ VE KÜÇÜK olmasına işaret ve kinayedir (maksadındadır). (Şualar, s. 495)

Bediüzzaman bu sözünde, ikinci kez yeryüzüne geldiğinde, Hz. İsa (a.s.)’ı tanıyacak ve destekçisi olacak olan topluluğun özelliklerinden bahsetmektedir:

İSA ALEYHİSSELAM’I NUR-U İMAN İLE (İMANIN IŞIĞIYLA) TANIYAN:

Bediüzzaman bu sözünde bir kez daha Hz. İsa (a.s.)’ın onu destekleyen cemaati tarafından “İMANIN NURU İLE TANINACAĞI”ndan bahsetmiş, açıkça Hz. İsa (a.s.)’ın “BİR ŞAHIS” olduğunu ifade etmiştir. “TANINMA” fiili, burada “tanınacak bir kimse olduğunu” ifade etmekte ve Bediüzzaman’ın manevi bir varlığı değil, bizzat Hz. İsa (a.s.)’ı kastettiğini ortaya koymaktadır.

Bunun yanı sıra Bediüzzaman bu sözleriyle Hz. İsa (a.s.)’ın ve onun şahs-ı manevisinin birbirinden ayrı kavramlar olduğunu belirtmektedir. Zira Bediüzzaman “Hz. İsa (a.s.)’ı tanıyan bir topluluk”tan bahsetmekte, ayrıca “Hz. İsa (a.s.)’ın da bu topluluk tarafından tanınacağını” bildirmektedir. Bir şahs-ı manevinin bir şahs-ı maneviyi tanıması ya da bir şahs-ı manevi tarafından tanınması hiçbir açıdan söz konusu değildir.

VE TABİ OLAN:

Bediüzzaman burada Hz. İsa (a.s.)’a “TABİ OLAN” bir cemaatin varlığından söz etmektedir. Bir şahs-ı manevinin bir şahs-ı maneviye tabi olması elbette ki söz konusu değildir. Zira, bir şahs-ı maneviye değil, ancak bir şahsa tabi olunabilir. Bediüzzaman da bu ifadesiyle bu gerçeği dile getirmiş; Hz. İsa (a.s.)’ın, kendisine uyan, tabi olan ve onun gösterdiği yolu izleyen cemaatinin, yani şahs-ı manevisinin başında “BİR ŞAHIS” olarak bulunacağını hatırlatmıştır. Hz. İsa (a.s.) ile aynı dönemde yaşamak, ona tabi olmak, havarileri gibi Allah yolunda bu mübarek zatın yardımcıları olmak, bütün Müslümanların talip oldukları büyük bir şereftir. Hadislerde ve Bediüzzaman’ın sözlerinde belirtildiği gibi Allah, Hz. Mehdi (a.s.) ve yanındakilere, Hz. İsa (a.s.) ve ona tabi olan az sayıdaki inananla aynı safta fikri mücadele yürütmeyi nasip edecektir. Bediüzzaman eserlerinde bu hak fikri mücadelenin kendisinden hemen sonraki bir dönemde gerçekleşeceğini belirterek Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)’ın çıkışının onun yaşadığı yıllarda henüz gerçekleşmemiş olduğunu ifade etmiştir.

CEMAAT-İ RUHANİYE-İ MÜCAHİDİNİN (MÜCADELE EDEN RUHANİ CEMAATİNİN):

Bediüzzaman bu sözlerinde Hz. İsa (a.s.)’ın, kendisini destekleyen, ona inanan ve gösterdiği yolu izleyen kimselerden oluşan bir cemaati olacağından bahsetmektedir.

Bu cemaat Hz. İsa (a.s.)’ın şahs-ı manevisini oluşturmaktadır. Ancak başında da bir lider ve bu şahs-ı maneviyi temsil eden şahıs olarak Hz. İsa (a.s.) bizzat bulunacaktır. Bediüzzaman da bu sözleriyle Hz. İsa (a.s.)’ın şahsı ile onun şahs-ı manevisinin birbirinden iki ayrı kavram olduğunu vurgulamaktadır.

Hz. İsa (a.s.)’ın yüksek maneviyatını anlamak, ancak bu kutlu zatı algılayabilecek kapasitede maneviyata sahip insanlara nasip olacaktır. Bu topluluk Bediüzzaman tarafından “cemaat-i ruhaniye-i mücahidin” sözleriyle ifade edilmiştir. Bediüzzaman’ın da belirttiği gibi bu topluluk, ruhaniyeti, manevi derecesi yüksek ve Allah yolunda fikri mücadele eden, sürekli gayret içinde olan bir topluluktur.

KEMMİYETİ (SAYISI)… AZ VE KÜÇÜK:

Bediüzzaman Hz. İsa (a.s.)’ın bir lider olarak başında bulunduğu topluluğun sayısının, Allah’ı inkar eden topluluğa kıyasla daha az ve küçük olduğunu bildirmektedir. Yüce Allah’ın Kuran’da bildirdiği gibi, “… Nice küçük topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah’ın izniyle galib gelmiştir.” (Bakara Suresi, 249)

Ahir zamanda da Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)’a bağlı sayıları az ama Allah’a gönülden iman eden, salih müminler -Allah’ın izniyle- üstün gelecekler, mesih deccalin fitnesini tam anlamıyla ortadan kaldıracaklardır. Bediüzzaman bu sözleriyle bir kez daha Hz. İsa (a.s.)’ın bizzat temsil ettiği cemaatinden bahsetmekte, bu topluluğun niteliklerini anlatmaktadır. Ancak yukarıda da açıklandığı gibi, bu mümin topluluğunun başındaki lider de Hz. İsa (a.s.)’ın şahsıdır. Bediüzzaman bu yolla Hz. İsa (a.s.)’ın manevi bir kişilik değil, temsil ettiği şahs-ı manevinin başında bulunan “BİR ŞAHIS” olduğunu belirtmektedir.

  1. O kadar kuvvetlidir ve devam eder; YALNIZ HAZRET-İ İSA (A.S.) ONU YOK EDEBİLİR, BAŞKA ÇARE OLAMAZ rivayet edilmiş. Yani, ONUN MESLEĞİNİ VE YIRTICI REJİMİNİ BOZACAK, YOK EDECEK; ancak SEMAVÎ VE ULVÎ, HALİS (vahye dayalı ve yüce, katıksız) BİR DİN İSEVÎLERDE ZUHUR EDECEK (ortaya çıkacak) VE HAKİKAT-İ KUR’ANİYEYE (Kuran’ın hakikatlerine) İKTİDA (tabi olan) VE İTTİHAD EDEN (İslamiyet ile birleşen) BU İSEVİ DİNİDİR Kİ, HAZRET-İ İSA (A.S.)’IN NÜZULÜ İLE (yeryüzüne inişiyle) O DİNSİZ MESLEK MAHVOLUR, YOK OLUR… (Şualar, s. 581)

Bediüzzaman bu sözünde deccalin fitnesini ancak Hz. İsa (a.s.)’ın etkisiz hale getirebileceğine işaret eden bir hadise dikkat çekmiştir. Deccalin inkara dayalı düzenini, saldırgan rejimini ortadan kaldıracak, “dinsizliği insanlar arasında yaymak ve mukaddesatı bozmak” olarak tarif edilen mesleğini bozacak olan kimselerin, Hz. İsa (a.s.) ve ona tabi olan samimi İseviler olduğunu belirtmiştir. Hz. İsa (a.s.)’ın yeryüzüne ikinci kez gelişiyle mesih deccalin dinsiz mesleği yok olup etkisiz hale gelecektir:

YALNIZ HAZRET-İ İSA (A.S.) ONU YOK EDEBİLİR, BAŞKA ÇARE OLMAZ:

Bediüzzaman bu sözleriyle, Peygamberimiz (sav)’in hadisleri doğrultusunda deccali fikren etkisiz hale getirip, onun fitnesini dünya üzerinden kaldırabilecek kişinin yalnızca Hz. İsa (a.s.) olduğunu belirtmektedir.

Bediüzzaman burada kullandığı “ONU” kelimesiyle, deccalin “BİR ŞAHIS” olduğunu dile getirmiştir. Bediüzzaman’a göre, bu şahsın inkara dayalı çabasını durduracak olan kişi ise yine “BİR ŞAHIS OLAN HZ. İSA (A.S.)”dır. Bediüzzaman’ın bu sözleri son derece açıktır. Buna rağmen deccalin bir şahıs, ama Hz. İsa (a.s.)’ın manevi bir varlık olacağı düşüncesini benimsemek, hiç şüphesiz ki Bediüzzaman’ın verdiği bu bilgilerle açıkça çelişmektedir. Bediüzzaman, deccali etkisiz hale getirebilecek tek şahsın Hz. İsa (a.s.) olduğunu açıkça belirtmiş ve tüm inananları bu değerli zatın yeryüzüne ikinci kez gelişiyle müjdelemiştir.

ONUN MESLEĞİNİ VE YIRTICI REJİMİNİ BOZACAK, YOK EDECEK:

Bediüzzaman, mesih deccalin fitnesinin tüm yeryüzünde büyük bir bozgunculuğa neden olacağına dikkat çekmektedir. Bu fitnenin tam anlamıyla ortadan kaldırılmasının ise Hz. İsa (a.s.) vesilesiyle olacağını bildirmektedir.

Bediüzzaman, mesih deccalin mesleğinin dinsizliği tüm yeryüzüne yaymak ve dinsizlikten dayanak bulan felaketler oluşturmak olduğunu belirtmektedir. Yeniden yeryüzüne döndüğünde Hz. İsa (a.s.)’ın, deccalin neden olduğu felaket ve kötülükleri engelleyeceğini, onun mesleğini etkisiz hale getireceğini ve İslam ahlakını tüm dünyaya hakim kılacağını müjdelemektedir. Bediüzzaman bu sözlerinde, Hz. İsa (a.s.)’ın yeryüzüne maddi varlığı olan “BİR İNSAN” olarak geleceğini tekrar hatırlatmaktadır. “ONUN” kelimesiyle ise deccalin de bir şahıs olduğunu bir kez daha vurgulamış, bu şahsın yine “BİR ŞAHIS” olan Hz. İsa (a.s.) tarafından etkisiz hale getirileceğini ifade etmiştir.

SEMAVİ VE ULVİ, HALİS (VAHYE DAYALI VE YÜCE, KATIKSIZ) BİR DİN İSEVİLERDE ZUHUR EDECEK (ORTAYA ÇIKACAK) VE HAKİKAT-İ KUR’ANİYEYE (KURAN’IN HAKİKATLERİNE) İKTİDA (TABİ OLAN) VE İTTİHAD EDEN (İSLAMİYET İLE BİRLEŞEN) BU İSEVİ DİNİDİR Kİ:

Hz. İsa (a.s.) Allah’ın mübarek bir elçisidir. Tüm peygamberler gibi, o da insanları bir ve tek olarak Allah’a iman etmeye, Allah’ın emrettiği din ahlakını yaşamaya davet etmiştir.

Ancak Hz. İsa (a.s.)’ın Allah Katına yükseltilmesinin ardından, Hıristiyanlık inancında bozulma olmuş, Hıristiyanlar Hz. İsa (a.s.)’ın kendilerine tebliğ ettiği hak dinden uzaklaşmışlardır. Hz. İsa (a.s.) ikinci kez yeryüzüne geldiğinde, Hıristiyanlığı tahrif olmuş yönlerinden arındıracak, yeniden hak haline döndürecektir. Bediüzzaman da “HALİS BİR DİN İSEVİLERDE ORTAYA ÇIKACAK” sözleriyle bu gerçeğe dikkat çekmektedir. Bediüzzaman Hıristiyanlığın Kuran’a tabi olarak İslamiyet ile birleşeceğini bildirmiş ve tüm bu gelişmelerin Hz. İsa (a.s.)’ın yeryüzüne ikinci kez gelişinin alametlerinden olacağını hatırlatmıştır. Bediüzzaman’ın müjdelediği bu gelişmeler henüz gerçekleşmemiştir. Bediüzzaman da yaşadığı dönemde bu konuya dikkat çekerek, hem Hz. İsa (a.s.)’ın ileri bir tarihteki gelişini müjdelemiş, hem de Hz. İsa (a.s.) ile aynı dönemde yaşayacak olan Hz. Mehdi (a.s.)’ın çıkışının da kendisinin döneminde henüz gerçekleşmemiş olduğunu vurgulamıştır.