Münafık İftiralarıyla Özellikle de Müslümanların Manevi Liderleri Olan Elçileri Karalamak İster

Ahirzaman Münafıkları

Münafık iftira atarak, ‘Müslümanlar arasında fitne ve kargaşa çıkarmak, kendince onları birbirlerine düşürmek, ve birbirlerine karşı duydukları güveni zedelemek’ ister. İşte bu konuda kendine ilk hedef olarak seçtiği kişiler de, ‘Müslümanlar arasında aklına, güzel ahlakına, sözüne en güvenilen, en takva, en dürüst ve en adaletli bilinen, Allah’ın elçileri olan kimseler’ dir. Gerçeği ters yüz ederek, dil eğip bükerek, yalan söyleyip iftira atarak, kendi zayıf akıllarınca sürekli olarak onları haksız çıkarmaya ve Müslümanların nezdinde onları sözde ‘adaletsiz ve güvenilmez’ kimseler olarak göstermeye çalışırlar.Allah Kuran’da münafıkların bu şeytani yöntemlerini şöyle haber vermiştir:

… Hiçbir bilgiye dayanmaksızın insanları saptırmak için Allah’a karşı yalan uydurup iftira düzenden daha zalim kimdir? Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez. (Enam Suresi, 144)

Münafıklar tarih boyunca bu sinsi taktikleriyle her Müslüman toplumunda aynı fitneyi çıkarmaya çalışmış, tüm Peygamberlere, elçilere ve Allah’ın veli kullarına aynı iftiraları atmaya kalkışmışlardır. Hz. Yusuf (as), Mısır’da yanında kaldığı Vezir’in karısı tarafından ‘kendisinden murad almak’ istediği iftirasıyla suçlanmış; ve Vezir’in karısının yalana dayalı açıklamaları sonucunda yıllar yılı zindanda kalmıştır. Bu olay, Allah korkusu olmayan, ahirette hesap vereceğini düşünmeyen, yalanı kendi menfaatleri için alçakça kullanan münafık karakterli insanların ne kadar gözü dönmüş olduklarını açıkça ortaya koymaktadır.

Kuran’da, ‘Aslında Vezir’in karısının Hz. Yusuf (as)’a yaklaşmak istediği’ ve Yusuf Peygamber (as)’ın onu reddetmesi üzerine de, ‘yalan söyleyerek ona iftira attığı’ anlatılmıştır:

Evinde kalmakta olduğu kadın, ondan murad almak istedi ve kapıları sımsıkı kapatarak: “İsteklerim senin içindir, gelsene” dedi. (Yusuf) Dedi ki: “Allah’a sığınırım. Çünkü O benim Efendimdir, yerimi güzel tutmuştur. Gerçek şu ki, zalimler kurtuluşa ermez.” (Yusuf Suresi, 23)

Kapıya doğru ikisi de koştular. Kadın onun gömleğini arkadan çekip yırttı. (Tam) Kapının yanında kadının efendisiyle karşılaştılar. Kadın dedi ki: “Ailene kötülük isteyenin, zindana atılmaktan veya acı bir azaptan başka cezası ne olabilir?” (Yusuf Suresi, 25)

Vezir’in karısı “Ailene kötülük isteyenin zindana atılmaktan ve acı bir azaptan başka cezası ne olabilir?” diyerek açıkça yalan söylemiş, Hz. Yusuf (as)’a iftira atmış ve haksız yere zindanda kalmasına neden olmuştur. Kuran’ın “… (Kocası): “Doğrusu, bu sizin düzeninizden (biri)dir. Gerçekten sizin düzeniniz büyüktür” dedi.” (Yusuf Suresi, 28) ayetiyle, ‘Vezir’in de bu iftiranın ‘büyük bir düzen’den ibaret olduğunu gördüğü ve Hz. Yusuf’un masum olduğu halde iftiraya uğradığını anladığı’ anlatılmıştır. Nitekim bir başka ayette de Allah, “Sonra onlarda (Yusuf’un iffetine ilişkin) delilleri görmelerinin ardından, mutlaka onu belli bir vakte kadar zindana atmak (görüşü) ağır bastı.” (Yusuf Suresi, 35) sözleriyle Hz. Yusuf (as)’ın, masum olduğu anlaşıldığı halde, haksız yere zindanda tutulduğunu haber vermiştir.

İşte Kuran’da anlatılan bu olay, Allah korkusu olmayan insanların iftiralarının ve düzenlerinin büyüklüğünü ortaya koymaktadır. Bu iftirada, Yusuf Peygamber (as)’ın iffeti hedef alınmıştır. Ancak münafıkların iftira atarken Müslümanları itham ettikleri konular çok çeşitlidir. Özellikle de Allah’ın elçileri ya da Müslümanların liderleri söz konusu olduğunda, münafıklar -zayıf akıllarınca- mutlaka o kimselerin ‘yönetici vasıfları’ açısından, sözde ‘acz içinde’ ve ‘yetersiz’ oldukları izlenimini vermeye çalışırlar (bu mübarek insanları münafıkların bu iddialarından tenzih ederiz). Dönemin putperest müşrikleri kendilerince Peygamberimiz (sav)’i ‘delilik’, ‘yalancılık’, ‘akli yetersizlik’, ‘kahinlik’, ‘şairlik’ gibi düzmece suçlamalarla itham etmeye çalışırken, Müslümanlar arasındaki münafıklar da, yaptıkları ince ince oyunlar, söyledikleri yalanlar ve iftiralarla, Müslümanlara bu konularda şüphe vermek ve Peygamberimiz (sav)’e duyulan güveni kırmak istiyorlardı.

Günümüzde de münafıklar, Müslüman toplumlarına manevi önderlik eden kimselere karşı verdikleri sinsi mücadelede aynı taktikleri kullanırlar. Münafıklar, bu kimselerin ‘İslam ahlakını anlatmada, dünya çapında dinsizliğin fikri zemini ortadan kaldırmada ve özellikle de İslam alemindeki münafıklara karşı mücadelede ne kadar etkili olduklarının’ çok iyi bilincindedirler. O yüzden de kendilerine asıl hedef olarak onları seçerler. Bu mübarek insanların varlığı, münafığın küfürdeki dostları için önemli bir tehdittir. Çünkü münafık, takvaca üstün olan bu kimselerin, kendilerinin küfürle olan gizli işbirliğini, sinsi planlarını fark edip bozabilecek bir akıl, feraset ve basirete sahip olduklarının farkındadır. Kendi şeytani sistemine zarar gelmemesi için, kendince bu insanların etkisini kırabileceği yollar arar. İşte bunun için de bazen gizli ve açık imalarla, bazen açıkça yaptığı suçlamalarla, hemen her konuda bu kimselere karşı ‘iftiraya dayalı bir mücadele’ vermeye başlar.

Kuran’da münafıkların bu ahlakı, ‘kötü bir zan ile zanda bulunan münafık erkekler ve münafık kadınlar’ sözleriyle anlatılmıştır:

Bir de; kötü bir zan ile zanda bulunan münafık erkeklerle münafık kadınları ve müşrik erkeklerle müşrik kadınları azaplandırması için. O kötülük çemberi, tepelerine insin. Allah, onlara karşı gazaplanmış, onları lanetlemiş ve onlara cehennemi hazırlamıştır. Varacakları yer ne kötüdür. (Fetih Suresi, 6)

Münafığın şeytani zekası keskin, yalan söylemedeki ufku da çok geniştir. ‘Bir yalanı sıfırdan uydurup süslemek ve onu onlarca sahte delille detaylandırmak’ münafık için kolaydır. Bir anda ‘masal gibi bir senaryo yazarak’, hiçbir gerçekliği olmayan bir yalan ile Müslümanlara iftira atabilir. Bunun için özellikle de kendince sürekli ‘geçmişi’ delil olarak kullanır.

İnsanların geçmişte yaşanan olayları zamanla unutabileceklerini, detayların hafızalarında silikleşebileceğini düşünür. İşte bu inancı doğrultusunda, geçmişe dair sürekli yalan hikayeler anlatmaya başlar. O anda onun için önemli olan, Müslümanların nezdinde, hedef aldığı elçiler ya da Müslümanların manevi liderleri hakkında, kendince ‘olumsuz bir kamuoyu oluşturabilme çabası’dır. “Geçmişte şurada bir kere de şöyle olmuştu, bir keresinde de böyle olmuştu” gibi, kendince dört beş tane yalan olayı arka arkaya sayıp delil gösterdiğinde, bunun o anda atacağı bir iftirayı güçlendireceğini sanır.

Oysaki Müslümanlar ‘akıllı ve dikkatleri açık’ insanlardır. Özellikle de aralarındaki, çok değer verdikleri ve takvaca üstün gördükleri ‘Peygamberi ve Allah’ın elçilerini koruyup kollama konusunda çok titizdirler’. Dolayısıyla münafığın zayıf aklınca iftira atarak, geçmişten deliller sunarak yaptığı ‘karalama’ ve ‘olumsuz kamuoyu oluşturma’ çabaları Müslümanlar üzerinde hiçbir işe yaramaz. Aksine bu şeytanlıklarını gördüklerinde, bu kişinin münafık karakterini çok açık bir şekilde teşhis edip, ona karşı daha da dikkatli olurlar. Ayrıca ‘Müslümanlara iftira atılmasının da önemli bir mümin özelliği olduğunu’ da bilirler. Bundan dolayı da Müslümanlara atılmaya çalışılan her iftira ile, Müslümanların birbirlerine olan sevgileri de daha da artar. Allah Kuran’da Müslümanların arasında yaşayan, ‘uydurdukları yalan ve iftiralarla ortaya çıkan’ münafıkların varlığının Müslümanlar için bir ‘şer değil aksine hayır olduğunu’ bir ayette şöyle bildirmiştir:

Doğrusu, uydurulmuş bir yalanla gelenler, sizin içinizden birlikte davranan bir topluluktur; siz onu kendiniz için bir şer saymayın, aksine o sizin için bir hayırdır. Onlardan her bir kişiye kazandığı günahtan (bir ceza) vardır. Onlardan (iftiranın) büyüğünü yüklenene ise büyük bir azap vardır. (Nur Suresi, 11)