Münafık, Müslümanların Kalplerine Şüphe ve Korku Düşürmek için Uğraşır

Ahirzaman Münafıkları

Münafığın en belirgin özelliğinden biri, ‘Müslümanların kalbine şüphe ve vesvese vermeye çalışması’dır. Hiç akıllarında olmayan birşeyi akıllarına düşürmek ve onları hiçbir dayanağı olmayan boş kuruntulara kaptırmak ister. Kısa bir konuşma içerisinde bile, karşısındaki kişiye mutlaka olumsuz telkinlerde bulunur ve onu şeytanın bu tuzağına düşürebilmek için uğraşır. Amacı Müslümanların neşesini, huzurunu kaçırmak, sağlıklarını bozmak, manevi olarak onlara zarar verebilmektir. Allah münafıkların bu şeytani ve sinsi yönünü Kuran’da şöyle belirtmiştir:

Sinsice, kalplere vesvese ve şüphe düşürüp duran vesvesecinin şerrinden. Ki o, insanların göğüslerine vesvese verir (içlerine kuşku, kuruntu fısıldar). (Nas Suresi, 4-5)

Allah bu ayet ile, münafığın bu eylemleri ‘sinsice’ yaptığına dikkat çekmiştir. Gerçekten de münafık, bir Müslümanın kalbine şüphe düşürmek için sinsi bir çaba gösterir ve önce bu yönde ince bir plan yapar. Başkalarına hissettirmeden gizlice ona yaklaşır ve son derece normal bir konuşma yapıyormuş izlenimi vererek, cümlelerin arasına sinsice gizlediği olumsuz telkinlerine başlar. Örneğin bir Müslümana iltifat ediyormuş gibi yapar, ama aslında kendince karşısındaki kişinin bir eksikliğini vurgulayarak kendince onun moralini bozmak, onu aşağılamak, küçük düşürmek ve mahcup etmek istiyordur. Örneğin boyunun uzun olmasının ne kadar güzel bir özellik olduğunu söylüyormuş gibi yaparken, aslında yaptığı bir benzetmeyle bunun ne kadar garip ve anormal durduğunu ima etmeye çalışır. Böylece o kişiye şüphe vererek endişelendirmek istiyordur. Sinsice araya kattığı birkaç kelime, birkaç benzetme ya da yüzüne verdiği müstehzi anlam ile, istediği şüpheyi karşısındaki kişinin kalbine kolaylıkla verebileceğini sanır.

Münafık aynı taktiğini Müslümanlara, ‘Allah, Kuran, Peygamberler ve Müslümanlar hakkında şüphe verebilmek’ için de kullanır. İslam’a uygun bir üslubun arasına kattığı ‘münafıkane mantıklarla, küfri örneklerle, Müslümanlara vesvese vermek ve imanlarını zayıflatmak ister’. Allah’ın adaletinden, kaderden, Allah’ın gelecekte Müslümanlara vadettiği müjdelerden, ahiretin gerçekliğinden, Kuran’da bildirilen haram ve helallerden, hükümlerden ve Müslümanların tavırlarından hep şüphe duymalarını ister. Ama tüm bunları asla açıkça sorgulayarak ya da açıkça olumsuz yorumlarda bulunarak yapmaz. Bozuk mantıklarını ve küfri inançlarını, şeytani zekasıyla, sinsi yöntemler kullanarak ince ince insanların beyinlerine işlemeye çalışır.

Ancak münafık, Müslümanların Allah’a olan imanlarının, sevgilerinin, güven ve bağlılıklarının ne kadar güçlü olduğunun farkında değildir. Allah’a, Kuran’a ve hükümlerine, kadere, ahirete, Allah’ın sonsuz güzel ahlakına kayıtsız şartsız bir tevekkülle iman ettiklerini anlayamamıştır. Dolayısıyla,Müslümanların bu sağlam kişiliklerinin münafıkane birkaç üslupla sarsılmayacağını da göremez. Münafığın tüm bu sinsi taktikleri, ince ince fitne fücur için çaba harcaması, kalplere vesvese ve şüphe verecek konuşmalar yapması, Müslümanların, bu kişinin hasta ruhlu, şeytanın kontrolüne girmiş, imanı zayıf ve münafık karakterli bir insan olduğunu anlamalarına vesile olur. Onun bu sinsi yönünü ve şeytani karakterini görmüş olmak, Müslümanlar için bir rahmettir.

Münafığın bir başka özelliği de ‘Müslümanların kalbine korku düşürmeye çalışması’ dır. Münafıklar, ‘iman edenleri rahatsız etmek ve kendilerince onları tedirginliğe sürüklemek için’, sürekli olarak küfürden sözde ‘felaket haberleri’ getirirler. Küfrün oluşturduğu kalabalık ve ellerinde bulundurdukları güç ile ‘Müslümanları korkutmak, huzursuz etmek, morallerini bozmak ve yıldırmak isterler’. Müslümanlara, inkarcıların kendilerinden daha güçlü olduğu telkininde bulunur; çok yakın gelecekte Müslümanların aleyhinde kötü gelişmeler yaşanacağını iddia ederler. Küfrün Müslümanlar aleyhindeki girişimlerini,“Eyvah!”, “Bittik!”, “Mahvolduk!” gibi korku dolu, tevekkülsüz ve şeytani üsluplarla gündem yapıp Müslümanları tedirgin etmeye çalışırlar. Ve tüm bunları, sanki kendileri de iman sahibi bir Müslümanmış gibi bir üslupla konuşarak; ama aynı zamanda da konuşmalarının içine, bu şeytani unsurları sinsice gizleyerek yaparlar.

Ne var ki Müslümanlar münafıkların şeytani telkinlerinden hiçbir şekilde etkilenmezler. Kadere iman ettikleri ve kaderin yaratıcısı olan Rabbimiz’e bütün kalpleriyle teslim oldukları için Allah’tan başka hiçbir şeyden korkmazlar. Allah bu gerçeği bir ayetinde şöyle açıklamaktadır:

Onlar, kendilerine insanlar: “Size karşı insanlar topla(n)dılar, artık onlardan korkun” dedikleri halde imanları artanlar ve: “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir” diyenlerdir. (Al-i İmran Suresi, 173)