Münafık tüm ‘bedenini, şeytani amaçları için ustalıkla kullanma konusunda’ çok yeteneklidir. Müslüman nasıl ki her haliyle, her tavrıyla halim ahlakını, pozitif kişiliğini etrafına yansıtırsa; münafık da negatif düşüncelerle, şeytanlıklarla dolu ruhunu bedenine ve tavırlarına yansıtmakta çok beceriklidir.Allah Kuran’ın Müddessir Suresi’nde münafıkların bunu hangi şeytani yöntemlerle uyguladıklarını şöyle haber vermiştir:
Çünkü o, düşündü ve bir ölçü tespit etti. Kahrolası, nasıl bir ölçü koydu? Yine kahrolası, nasıl bir ölçü koydu? Sonra bir baktı. Sonra kaşlarını çattı ve yüzünü ekşitti. Sonra da sırt çevirdi ve büyüklük tasladı (istikbar). (Müddessir Suresi, 18-23)
1- Şeytani Eylemlerini Önceden Düşünüp Tasarlaması:
Allah ayetlerde, münafığın eylem için harekete geçmeden önce, haince ve kalleşçe planlarını kafasında derin derin düşünerek tasarladığını haber vermiştir. Münafık yapabileceği ahlaksızlıkların her detayını öncesinde ayrı ayrı düşünüp zihninde belirler. Yeni bir güne başladığında, ‘Müslümanlara hangi suçlamaları yöneltebilir, ne tür iftiralar atabilir, neşelerini nasıl kaçırabilir, yapacakları hayırlı faaliyetlere nasıl engel olabilir, nasıl ayak bağı olup vakitlerini alabilir, onları nasıl yorabilir ya da uykusuz bırakabilir, tebliğ için harcayacakları enerjilerini nasıl tüketebilir?’ gibi ince ince planlar kurar. Kuşkusuz ki bu sinsi ve hain düşünceleri tasarlarken münafığın yol göstericisi ve ilham kaynağı da ‘şeytan’ dır.
2- Pis Bakışları:
Münafığın eyleminin ikinci aşaması ise, artık bu ‘tasarlanan hainliklerin bakışlara yansıtılması’dır. Olabilecek en rahatsız edici, Müslüman ahlakından en uzak, küfür karakterini en iyi yansıtan, en ekabir, ters, züppe, küstah ve saygıdan yoksun bakışlarla bakmak, münafığın titizlikle ve sabırla uyguladığı bir yöntemdir. Gün boyu Müslümanlar arasında bu şekilde dolaşarak, kendince onları ‘huzursuz ve tedirgin etmek’ ister. Kendisiyle uğraştırarak, Müslümanların vakitlerini alarak, kendince İslam’a ve Müslümanlara zarar verebileceğini sanır. Küfür ahlakından uzak olan Müslüman topluluğu içinde dinsiz ahlakı yaşayarak, onları da bu karaktere çekmek ve özendirmek ister. Eğer Müslümanlar arasında kendisi gibi münafıklığa eğilimli başka kimseler de varsa, bu ahlakıyla onlara da mesaj vermek ve onları da yanına çekmek ister. Ya da iyi niyetli olup da, İslam’ı yeni öğrenen, yeni iman etmiş kimselerin de kalplerini kaydırıp onları da küfre yöneltebilmeyi hedefler.
3- Kaşlarını Çatması:
Her türlü pislik ve melaneti önce kafasında özel olarak tasarlayan, sonra bakışlarıyla bu hainliğini Müslümanlara yansıtan münafığın bu eyleminin bir diğer parçası da ‘kaşlarını çatması’ dır. Bilindiği gibi ‘kaş çatmak’ halk arasında da özel bir mesaj verebilmek için yapılan bir harekettir. Nitekim sözlük anlamı da‘kaşlarını birbirine yaklaştırarak kızgın, öfkeli ve sinirli olduğunu göstermeye çalışmak ‘tır.
Elbette ki insan normal şartlarda olağan ve insani bir mimik olarak kaşını çatabilir. Ancak münafık söz konusu olduğunda, tüm bu detaylar ‘özel amaçlar için kullanılan, sinsi ve çirkin birer eylem’ olarak uygulanır. Herkesin sevgi, saygı, güzel ahlak dolu, samimi ve dostane bakışlarla birbirine baktığı bir ortamda münafık, bakışları gibi kaşlarını da ahlaksızlık için kullanır. Müslümanların birbirlerine en güzel ahlakı gösterdikleri, en güzel sözleri söyledikleri, nimet ve güzellik içindeki ortamlarda, ortada hiçbir sebep yokken art arda bu ahlaksızlıklarını uygulamaya başlar. Kaşlarını çatarak yüzüne en melanet, en ters, en pis, en karaktersiz, en çirkin ifadeyi vermeye çalışır.
4- Yüzünü Ekşitmesi:
Ayetin devamında münafığın bir sonraki hamlesinin ise, ‘yüzünü ekşitmesi’ olduğu bildirilmiştir. Herkesin bildiği gibi insan, yüzünde çok ‘çeşitli mimikler’kullanarak, çok zengin bir anlam çeşitliliği elde edebilir. Çoğu zaman karşımızdaki insanın duygu ve düşüncelerini, ruh halini, niyetini, hiç konuşmadığı halde sadece yüz ifadesinden anlarız. Aynı şekilde bir insanın yapmak üzere olduğu eylemi de, sözlü olarak hiçbir şey söylemese bile, yüzündeki anlam çeşitliliğini takip ederek fark ederiz.
İşte münafık da, her insanın sahip olduğu bu geniş imkanı, şeytani eylemlerini gerçekleştirebilmek için sonuna kadar kullanır. Yüzüne ne zaman, nerede ve hangi ifadeyi verirse, karşı tarafa nasıl bir mesaj vereceğini çok iyi bilen münafık, günün her anında bu silahı en güçlü şekilde değerlendirir. Çirkin bir yüz ifadesinin, hayatları temiz bir ahlak, dürüstlük ve samimiyet üzerine kurulu Müslümanları ne kadar rahatsız edeceğini bilen münafık için bu durum heyecan vericidir. Hem özlem duyduğu küfür ahlakını Müslümanlar içerisinde de istediği gibi pervasızca yaşayabilecek; hem de elde etmek istediği her menfaate ulaşmak için yüzünü olabilecek en çirkin şekilde kullanacaktır. İstediği birşey o an hemen yapılmadığında, olaylar onun çıkarlarına göre şekillenmediğinde, dikkat çekmek ve gündem konusu olmak istediğinde bu yola başvurur. Aynı şekilde huzursuzluk çıkarıp Müslümanları rahatsız etmeyi ya da birinden intikam almayı amaçladığında, yüzünü hemen ekşitip olabilecek en pis, en melanet ve küfür ahlakını en iyi yansıtan yüz ifadesini takınır. Böylece kendi aklınca Müslümanlar onunla ilgilenecek, güzel ahlakları ve yüksek vicdanları gereği ona şefkat, sevgi, saygı merhamet gösterecek ve onu mutlu edebilmek için istediği şeyleri yerine getirmeye çalışacaklardır. Bunun sonucunda da, yine kendince, Müslümanların sahip olduğu maddi manevi imkanlardan daha da fazla yararlanabilme fırsatı elde edecektir. “Bir daha böyle terslik ve çirkeflik yapmasın, huzursuzluk çıkarmasın, Müslümanları tedirgin ve rahatsız etmesin” denilecek ve böylece kendisine, kendi istediği gibi bir muamele yapılmasını sağlayacaktır.
Ancak unuttuğu birşey vardır ki, o da Müslümanların ‘sevgi ve merhamet anlayışları’ nın da Kuran’a dayalı olduğudur. Müslümanlar sadece bir kişi memnun olacak diye bir kişiye istediği tavrı göstermezler. Bu tavır ya da eylem ancak Allah’ın rızasına, Kuran ahlakına uygunsa bunu uygularlar. Dolayısıyla münafık bu planları kurarken, bu önemli Müslüman ahlakını göz ardı etmiştir. Dahası, sergilediği çirkin ahlakın ve büründüğü yüz ifadesinin de kendi aleyhinde bir münafık alameti oluşturduğundan ve böylece kendini ele verdiğinden de gafildir.
5- Sırt Çevirmesi:
Münafığın eyleminin bu aşamaya kadar olan safhaları, istediği şekilde şeytani bir başarıya ulaşamamışsa, bu noktada münafığın başvurduğu bir diğer küfri yöntem de ‘sırt çevirmesi’ olur. Bilindiği gibi ‘sırt çevirmek’, ‘bir kimsenin dost olduğu insanlara düşman olması, o kişilerle olan bağlarını koparması, onlardan yana olmaması’ anlamında kullanılan bir deyimdir. İşte münafık da, Müslümanlara sinsice bu mesajları vermeyi ve bu ihtimalleri onlara düşündürterek kendince onları tehdit etmeyi amaçlar. Aralarında ‘Müslümanlarla birlikte olduğu halde, küfür ahlakını yaşamaktan çekinmeyen, Allah’tan gereği gibi korkup sakınmayan ve münafık olma ihtimali olan bir insan olduğunu’ hissettirerek onları tedirgin etmek ister. Allah’a olan güvenlerinden dolayı alabildiğine mutlu, rahat ve huzurlu yaşayan Müslümanların bu güzel hayatlarını kendince bozmayı ve neşelerine, sevinçlerine engel olmayı hedefler.
Bu amaçla Müslümanlarla birlikte bir hayat yaşadığı halde, aralarındayken de onlardan uzak durur. Yanlarında mutlu olmadığını hissettirmek amacıyla, en dikkat çekecek tarzda, her işte onlardan ayrı bir tavır gösterir. Müslümanlar topluca hayırlı bir faaliyet yaptıkları zaman, onlara ne fiziksel açıdan ne de manen destek verir. Kimi zaman da aleni şekilde ve sebepsiz yere, ters bir tavır takındığını göstermek için, Müslümanların yanında iken bile birden yanlarından uzaklaşarak onlara karşı bir tavır sergiler.
6- Büyüklük Taslaması:
Münafığın her adımını sinsice tasarlayarak gerçekleştirdiği bu eylemlerin bir sonraki adımı ise münafığın ‘kibirli, ekabir ve üst perdeden bakan bir tavır ile’ Müslümanlara ‘büyüklük taslaması’dır. Münafık bakışlarıyla, konuşmalarıyla, kullandığı üslup ve el kol hareketleriyle bu büyüklük iddiasını, karşısındaki insanlara olabildiğince hissettirme amacındadır. Onlara ‘değer vermediğini, saygı duymadığını, küçük gördüğünü, fikirlerini ve sözlerini de kâle almadığını’ göstermeye çalışır. Kendince yanlarındaki Müslümanların son derece ‘akılsız ve saf’, kendisinin ise ‘müthiş bir zeka, akıl ve yeteneğe sahip olduğu’ inancındadır. Kendisine söylenen her hayırlı söze, kibir ve enaniyetle, züppelik ve küstahlıkla, bilmişlik ve kabalıkla cevap verir. Saygısızlığını en iyi ve en abartılı şekilde vurgulamaya çalışır.
İşte münafığın haince planlarının küçük bir kısmı bu şekildedir. Ve Allah’ın Müddessir Suresi’nde, Peygamberimiz (sav)’e karşı yapılan bir münafık eylemi olarak bildirdiği bu tavırlar, münafığın küfre benzer ahlakını çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Ancak münafığın, tüm bu sinsi eylemleri, kasıtlı olarak ve hainlikle uygularken unuttuğu birşey vardır. Allah münafıkları asla başarılı kılmayacak ve bu hasta ruhlu insanların İslam’a ve Müslümanlara zarar vermesine asla izin vermeyecektir. Münafık kendi hain ve kalleş dünyasında, kurduğu tuzaklar içerisinde boğulup kalacaktır. Oynadığı sinsice oyunlar, dünyasının da ahiretinin de sonu olacaktır.
Müslümanların onlara sunduğu tertemiz, nurlu bir hayatta huzur bulamayan ve küfre yaklaştıkça mutlu olacaklarını sanan münafıklar, giderek küfrün zulmü içerisinde daha da büyük bir mutsuzluğa sürükleneceklerdir. Ahirette ise sonsuza kadar pişmanlık ve acı içerisinde, en yakın dostları olan şeytan ile birlikte büyük bir azap yaşayacaklardır.