Münafığın en ağırına giden konulardan biri de, içindeki kine ve nefrete rağmen ‘Allah’a secde etmek durumunda kalmak, yani namaz kılmak’tır. Allah’a baş eğmek münafık için çok ızdırap vericidir. Çünkü kendini -haşa- Allah’tan daha büyük görür. Secdeye kapanmak durumunda olması, adeta ciğeri parçalanıyormuşçasına münafığın içini yakar ve çok öfkelendirir. Allah münafıkların namaz kılarken nasıl isteksiz olduklarını ve inanmadan kıldıkları için nasıl zorlandıklarını Kuran’da şöyle haber vermiştir:
Gerçek şu ki, münafıklar (sözde), Allah’ı aldatmaktadırlar. Oysa O, onları aldatandır. Namaza kalktıkları zaman, isteksizce kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar ve Allah’ı ancak çok az anarlar. (Nisa Suresi, 142)
Müslüman için namaz vakti heyecan içinde beklenen bir vakittir. Çünkü Allah’a aşkla bağlı olan bir insan için, aşkla sevdiği Rabbimiz’e sevgisini ifade etmek, O’nun beğeneceği bir tavır içinde olmak, O’na bağlılığını, sadakatini göstermek, O’nu yüceltmek, O’na teşekkür etmek, O’na yakınlaşmak müthiş bir zevktir.
Ancak münafık Allah’a düşmandır (Allah’ı tenzih ederiz). Allah’ın dinine, Allah’ın güzel gördüğü inanç ve ahlak sistemine karşı savaşarak yaşar. Allah’ın beğendiği hak dini yeryüzünden silebileceğini, O’nun koruduğu, O’nun veli kıldığı insanları yenebileceğini düşünür. Bu nefret bütün bünyesine hakimken, Allah’ın karşısında eğilmek, alnını yere koyup secde etmek, Allah’ın farz kıldığı bir emrini yerine getirmek münafığın müthiş ağırına gider. Dolayısıyla namaz kılıyorsa, bu tamamen Müslümanları iman ettiğine inandırmak ve onlara dindar bir insan imajı vermek içindir. Bu nedenle de Allah Kuran’da münafığın namazı yalnızca ‘gösteriş için kıldığını’ bildirmiştir.
Namaz kılmayı da sinsi oyunlarının bir parçası olarak değerlendiren münafık, iman edenlerin yanında olduğu vakitlerde beş vakit namazını huşu içinde kılan takva bir Müslüman görünümüne bürünür. Namaz saatlerini titizlikle takip eder, hatta Müslümanlara da namaz saatlerini ve namazı kaçırmadan vakitlice kılmalarını hatırlatır. Namaz kılar ve sonrasında da uzun uzun dua ediyormuş gibi yapar. Namaz öncesi mutlaka herkesin göreceği şekilde abdest alır. Hatta herkesten uzun ve detaylı abdest alarak, ibadetlere son derece titiz olduğu izlenimi vermeye çalışır.
Ancak etrafta münafığı görecek bir Müslüman olmadığında, münafık asla namaz kılmaz. Namaz için abdest de almaz. Namaz saatinde kalkıp banyoya girer, abdest alacağı kadar bir süre banyoda vakit geçirip abdest almadan dışarı çıkar. Namaz kılmak için bir yere gidip kapısını kapar, ama orada da bir süre yalnız vakit geçirip, namaz kılmadan geri gelir. Münafık bunları yaparken kendince Müslümanlarla alay ettiğini, onları kandırdığını, saf yerine koyduğunu ve planını ustalıkla hayata geçirdiğini düşünüp şeytani bir sevinç yaşar.
Oysaki çektiği bu ızdıraba, sinsilik yapabilmek için katlandığı bin bir türlü sıkıntıya rağmen, hayat boyu aşağılanan, horlanan, sürekli korkarak, kaçarak, saklanarak yaşayan ve sonunda hiçbir şey elde edemeyen kendisidir. Müslümanlar tertemiz evlerinde, aşkla sevdikleri Allah’ın huzurunda, içlerinden gelerek namaz kılmanın sevincini ve huzurunu yaşarken; münafık izbe odaların karanlık köşelerinde yakalanma endişesi içinde sinsice namaz vaktinin geçmesini bekler.
Müslüman Allah’ın sonsuz güzellikteki sevgisini doya doya hissedip, bunun konforunu hem dünyada hem de ahirette yaşarken, münafık sonsuza kadar akılsızlığının ve ahmaklığının cezasını çeker. Münafığın namaz kılmaması Müslümanlara hiçbir zarar vermez. Ama münafık imansız, inançsız ve ibadetsiz yaşamanın kirini sonsuza kadar üzerinde taşır.
(Hem de) Yeryüzünde büyüklük taslayarak ve kötülüğü tasarlayıp düzenleyerek. Oysa hileli düzen, kendi sahibinden başkasını sarıp-kuşatmaz” (Fatır Suresi, 43)