İman edenler ile, Müslüman ahlakını yaşamayan insanların hayatlarının her anı birbirlerinden tamamen farklıdır. Bunun en önemli göstergelerinden biri de, inananların ‘vicdanlarıyla’, iman etmeyenlerin ise ‘mantıkları’ ile hareket etmeleridir. Müslümanlar karşılaştıkları her olayda, alacakları her kararda, atacakları her adımda, söyleyecekleri her sözde, her düşüncelerinde, her seçimlerinde vicdanlarının sesine kulak verirler. İman etmeyenler ise tüm bu aşamalarda hep dünyevi hesaplar yapar ve her şeyi mantık süzgecinden geçirerek hareket ederler. Dolayısıyla Müslüman ahlakıyla yaşamaya karar veren bir insanın, kendisinde mutlaka bu sorgulamayı yapması ve ‘vicdanıyla’ mı yoksa ‘mantığıyla’ mı hareket ettiğini gözden geçirmesi gerekir.
Nitekim bu sorgulamayı yapmamış olup iman ettiğini söyleyen bir kimseye, “Müslüman olduktan sonra hayatında ne değişti?” diye sorduğumuzda, “Artık namaz kılıyorum, haramlara dikkat ediyorum” diyebilir. Elbette ki bunlar İslam ahlakını yaşamanın birer gereğidir ve bu hükümlere titizlik göstermeye başlamış olması son derece güzeldir. Ama Müslüman olan bir kimsenin, diğer insanlardan farkı bir de şu olmalıdır: “Sen daha önce mantığınla hareket ediyordun, şimdi artık vicdanınla hareket edeceksin. Allah her an senin vicdanına vahyedecek sen de vicdanına uyacaksın. Vicdan kullanmadan mantıkla hareket etme alışkanlığı ise artık senin için bitecek.”
Bir insanın iman ettiği halde hala Kuran ahlakı ve vicdanı yerine, mantığıyla düşünüp hayatını bu doğrultuda yönlendiriyor olması, onu samimiyetsiz bir karakterde bırakacak ve samimi iman etmesine engel olacaktır.
Çünkü Münafıklar da işte hayatlarını hep böyle ‘mantık hesapları’ yaparak geçirirler. Allah bir Kuran ayetinde münafıkların bu ahlakına şöyle dikkat çekmiştir:
Eğer yakın bir yarar ve orta bir sefer olsaydı, onlar mutlaka seni izlerlerdi. Ama zorluk onlara uzak geldi. “Eğer güç yetirseydik muhakkak seninle birlikte (savaşa) çıkardık.” diye sana Allah adına yemin edecekler. Kendi nefislerini helaka sürüklüyorlar. Allah onların gerçekten yalan söylediklerini biliyor. (Tevbe Suresi, 42)
Ayette münafıkların Müslümanlarla birlikte olmak için ‘yakın bir yarar’, yani ‘kısa zamanda ellerine geçecek bir çıkar arayışında oldukları’ haber verilmiştir. Mantık ile hareket eden münafıklar için ‘şahsi çıkarları’ dünyadaki her şeyin üzerindedir. Dolayısıyla bir seçim yaparken, daha az emek vererek, daha kısa zamanda ve daha fazla menfaat kimden elde edebilirler, bunun hesabını yapar ve o taraftan yana tavır alırlar. Ve elde edecekleri menfaatin de mutlaka elle tutulur, somut nitelikte olmasına özen gösterirler. İşte Allah’ın ayette dikkat çektiği durum da münafığın bu ahlakını çok açık bir şekilde ortaya koyar. Münafık, eğer ‘yakın bir yarar’, ’emek vermeden elde edilecek’, ‘kolay bir kazanç’ söz konusu olursa, o zaman Müslümanlardan yana tavır alabilir. Ama bunlar olmadığında, mutlaka bunları bulacağı başka bir yer aramaya başlar.
İşte münafığın hayatının her aşamasında, yaptığı her seçimde dikkat çeken bu küfri özellik, münafık karakterini tanımak açısından oldukça önemlidir.
ADNAN OKTAR: “İnsanın ruhunda iki güç de mücadele eder: Vicdanıyla mantığı. Mümin daima vicdanından yana olacak… Mesela ben Mimar Sinan Üniversitesi’nde Güzel Sanatlar Akademisi’nde iç mimari okuyordum. Tamam iç mimar olursun, ne yapar adam, bir atölye açar, bir şeyler yapar, devam eder. Mesela adam der ki “Ben evleneyim, çoluk çocuğa karışayım, toplumda bu daha iyi karşılanır. ‘Evli bir adam, çocukları var, tebliğ yapıyor. Böyle bir adam çok makul görülür’ diye düşünebilirim. Ya da “Niye sürekli İstanbul’da kalayım? Biraz da Antalya’da İslam’ı tebliğ edebilirim” diyebilirim, değil mi? Ya da “Yurt dışına gideyim, orada İslam’ı anlatayım” diyebilirim. (1980’li yıllar açısından) en tehlikeli olan yerde kalıyorum, tehlikenin göbeğinde, etrafım sarılmışken gidip orada tebliğ yapıyorum. Bunu bana kim diyor? Vicdanım diyor. Mantığım ne der? “Kardeşim belanı mı arıyorsun?” der. “Git başka bir ülkeye, değil mi? Ne tehlikesi olur, ne de başka bir şey. Öyle kimse de başına iş çıkartmaz, orada istediğin gibi yaşa” diyebilir. “Evlen, çoluğuna çocuğuna işine gücüne bak, ama yine de tebliğini yap” da diyebilir. Bunu kim der? Mantık der. Mantık insanı helak eder. Ben hep vicdanıma uydum, insanlar hep şaşırdı vicdanıma uyduğum için. “Sen belanı mı arıyorsun?” diyorlar. Halbuki vicdana uyulduğu için Allah hep zenginlik, bereket ve güzellik veriyor, hep başarı veriyor. İktidar, muktedir bir sistem her yerde yerleşiyor. İslam buram buram gelişiyor.” (A9 TV, 21 Ocak 2016)