Münafık, tarihin başlangıcından bu yana, ‘iman eden her topluluğun içinde bulunan’; ‘inanmadığı halde inanmış gibi görünen’, ikiyüzlü, sahtekar, yalancı, sinsi ve samimiyetsiz insanlara verilen isimdir. Hz. Adem (as)’dan bu yana yaşamış her toplumda, inananlar ve inkar edenler kadar, münafıklar da varlıklarını sürdürmüşlerdir. Yaptıkları sinsi eylemlerle, şeytani oyunlarla, küfürle kurdukları işbirlikleri ve tuzaklarla, ‘kendilerince Müslümanların gücünü kırmaya ve sinsice yeryüzünde dinsizliği hakim etmeye’ çalışmışlardır.
Bu şeytani güruh, doğrudan küfre gitmek yerine, ‘kendilerini inananlardan biri gibi göstererek, İslam’a içten içe zarar verebilmeyi’ hedeflemişlerdir. Tüm bunları yaparken de, Müslümanların maddi manevi tüm imkanlarından istifade edip çıkar elde etmeye çalışmışlardır.
Ancak Allah’ın Kuran ile bildirdiği değişmez kanununa göre, ‘münafık baştan başarısız olmak üzere yaratılmıştır’. Tüm hayatını izbe, karanlık ve kuytu köşelerde, gizli gizli oyunlar oynayarak, yalanlar söyleyerek, kötülük tasarlayarak, sahtekarlık yaparak geçirir. Ama bu yaptıklarının Müslümanların aleyhine olmasını beklerken, ‘her yaptığı eylem ile Müslümanların daha da güçlendiğini, birbirlerine daha da sıkı kenetlediklerini, akıllarının, imanlarının, güçlerinin daha da arttığını’ görür.
Münafık, -kendisi bunu ne kadar istemese de-, elinde olmadan, Müslümanlara müthiş fayda sağlayan bir varlıktır. Ve yine tam tersi için çaba harcadığı halde, -Allah’ın kanunu gereği- elinde olmadan, hayatının sonuna kadar Müslümanlara hayır ve bereket kazandırmaya devam edecektir. Yaptığı her ahlaksızlık, Müslümanların daha da güçlenmelerine, daha da bereket bulmalarına vesile olacaktır. Münafığın şeytani sistemi ise, eninde sonunda kendi içinde çürüyüp yok olacaktır.