Bağnazların özellikle savaş ve kadın konusunda gördüğümüz ürkütücü mantıklarını Kitap Ehli’ne yani Musevi ve Hristiyanlara yönelik bakış açılarında da görmek mümkündür. Yıllarca özellikle Hristiyan ve Musevilere karşı şiddetli düşmanlık beslemiş olan Müslüman toplulukların zehirlendikleri nokta elbette ki yine mevzu hadislerdir. Peygamberimiz (sav)’in dilindenmiş gibi anlatılmış bu sahte hadisler nedeniyle Müslüman topluluklar, Kuran’da övülmüş olan salih Musevileri ve Hristiyanları görmezden gelmiş, Musevi ve Hristiyanların, Müslümanların koruması altında olmaları gerektiği gerçeğinden adeta habersiz yaşamışlardır. Bu yanlış düşünce nedeniyle, samimi Hristiyan ve Musevilerin anlatıldığı Kuran ayetlerini dahi inkar eder hale gelmişlerdir. Kuran ayetlerini inkar etmek ise, İslam’a göre dinden çıkmak anlamına gelir ki, söz konusu kişiler bunu bile önemsememişlerdir.
Bu bölümde bağnazların ve bir kısım İslam karşıtlarının, İslam’da Kitap Ehli düşmanlığına delil olarak göstermeye çalıştıkları Kuran ayetlerinin gerçek anlamları açıklanacak ve tarih boyunca teşvik edilmekte olan Musevi ve Hristiyan karşıtlığının asıl sebebi olan mevzu hadislerin yanlışlığı anlatılacaktır. Şu önemli gerçeği baştan hatırlatmak gerekmektedir: Hristiyanlık ve Musevilik, İslam’dan önce gönderilmiş olan hak dinlerdir ve Müslümanlar Kuran’a göre tüm hak dinleri ve hak peygamberleri kabul etmekle yükümlüdürler. Ayette şöyle belirtilir:
Deyin ki: “Biz Allah’a; bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilene, Musa ve İsa’ya verilen ile peygamberlere Rabbinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz O’na teslim olmuşlarız.” (Bakara Suresi, 136)
Kuşkusuz ki bu hak dinler de kendi içlerinde türeyen bağnaz mantıklar tarafından zaman içinde yanlış yorumlanmış ve bu tahrifat kitaplarına kadar yansımıştır. Ancak biz kıyamete kadar bozulmayacak olan Kuran’a baktığımızda Hristiyanlık ve Musevilik dinlerinin ilk ve öz hallerine iman etmemiz gerektiğini anlar ve buna göre davranırız.
Bu ayete ve Kuran’da Kitap Ehlinin övüldüğü pek çok ayete rağmen Hristiyan ve Musevilere ürkütücü boyutlara varan bir düşmanlık politikası içinde olan bazı Müslüman topluluklar elbette ki uydurulmuş olan bağnazlık dininin temsilcisidirler, Kuran Müslümanlığının değil.
Bu hataya kimi bilerek düşer, kimi de bilmeyerek. Bu kitabın amacı, bu hataya düşenleri uyarmak ve kurtuluş yolunu göstermek, bağnazlığı İslam zanneden bir kısım İslam karşıtlarına da karşı oldukları dinin aslında İslam olmadığını göstermektir.
Bağnazların tüm iddialarının aksine Kuran, Kitap Ehli’ne düşmanlığı lanetler ve Kitap Ehli’ne sevgiyi öğütler. Şimdi bunun delillerini görelim:
Musevi Karşıtlığına Kuran’dan Deliller Getirmeye Çalışanlara Kuran’dan Cevaplar
Kitap Ehli’nden özellikle Museviler, yıllarca bir kısım Müslümanların kendilerine olan düşmanlıklarını anlayamadılar. Genellikle hep Kuran’da böyle bir hükmün var olduğunu ve söz konusu Müslümanların buna göre hareket ettiğini zannettiler. İşte bu nedenle bir kısmı daima İslam’ı suçladı. Kuran’ın, Musevileri düşman edinen kişileri lanetlediği gerçeğinden haberleri dahi olmadı.
Musevilerin kendilerine yönelik isnatlarda karşılaştıkları iki önemli iddia vardır: Musevilerin lanetlenmiş olduğu ve maymunlar ve domuzlar yakıştırması (Musevi kardeşlerimizi tenzih ederiz). Bağnazlar bu iddialarını ise kendilerince Kuran’a dayandırırlar. Şimdi bu iddiaların geçersizliğini ve gerçek mahiyetini Kuran’dan ayetlerle açıklayalım:
“Maymunlar ve Domuzlar” Yakıştırması ve Kuran’da Kitap Ehlinin Gerçek Hükmü
Kuran’da Kitap Ehli özel bir yere sahiptir. Allah samimi olan Musevi ve Hristiyanları övmüş, onları ahirette mükafatlandıracağını bildirmiştir. Kitap Ehlinin tümü Müslümanlara emanet edilmiştir. Bu emanet, Müslümanların duyması gereken şefkat ve sevgi hislerini ifade eder, yoksa Kitap Ehlinin korunmaya muhtaç olduğu anlamında değildir.
Bir kısım bağnazlar, özellikle Musevilere karşı husumetleri için bazı Kuran ayetlerini de kendilerince delil getirme peşinde olurlar. Bir kısım Batılı İslam karşıtlarının da en büyük kozudur bu. Bu kişiler kendilerince Kuran’dan ayetler göstererek, Musevilerin lanetlenmiş olduklarını, “maymunlara ve domuzlara” benzetildiklerini söyleyerek Musevi düşmanlığını körüklemişlerdir. Oysa Kuran’a baktığımızda, lanetlenenler ve hayvanlara benzetilenler Musevilerin arasından çıkmış, münafıklık ve saldırganlık içinde olan müşriklerdir. Konuyla ilgili Kuran ayetlerini inceleyelim:
Maide Suresi 60. ayette, Allah’ın “aşağılık maymunlar ve domuzlar” kıldığı bir topluluktan bahsedilir. Önceki ayetlere bakıldığında bu kişilerin, “kendilerine kitap verilenlerin” yani Hristiyan ve Musevilerin arasından çıkmış bir topluluk olduğu anlaşılır:
Maide Suresi 60. Ayetin İncelenmesi:
Ey iman edenler, sizden önce kendilerine kitap verilenlerden dininizi alay ve oyun (konusu) edinenleri ve kafirleri dostlar (veliler) edinmeyin. Ve eğer inanıyorsanız, Allah’tan korkup-sakının. (Maide Suresi, 57)
Onlar, siz birbirinizi namaza çağırdığınızda onu alay ve oyun (konusu) edinirler. Bu, gerçekten onların akıl erdirmeyen bir topluluk olmalarındandır. (Maide Suresi, 58)
De ki: “Allah Katında, ‘kesinleşmiş bir ceza olarak’ bundan daha kötüsünü haber vereyim mi? Allah’ın kendisine lanet ettiği, ona karşı gazablandığı ve onlardan maymunlar ve domuzlar kıldığı ile tağuta tapanlar; işte bunlar, yerleri daha kötü ve dümdüz yoldan daha çok sapmışlardır.” (Maide Suresi 60)
Bu ayetlerdeki hitap Kitap Ehlinin içinden çıkmış bir topluluğadır. Fakat bu topluluğun özelliği fasıklık yapmış, “kendisinden sakındırıldıkları şeyi yapmada ısrar edip başkaldırmış”, dini alaya almış “inkarcı” bir topluluk olmasıdır. Kitap Ehli sözü, yalnızca bu ikiyüzlü insanların hangi topluluk içinden çıktığını belirtmek için kullanılmıştır.
Maide Suresi 60. ayetten hemen önceki ayetlere baktığımızda bu tanımlamaların tümünü görebiliriz. 57. ayette, “sizden önce kendilerine kitap verilenlerden dininizi alay ve oyun (konusu) edinenleri ve kafirleri dostlar (veliler) edinmeyin” ifadesiyle “sizden önce” yani Müslümanlardan önce, “kendilerine kitap verilenler” yani Musevi ve Hristiyanlardan inkarcı olan ve dini alay ve oyun konusu edinen kişilerden bahsedilmektedir. Tekrar belirtelim, burada Musevi ve Hristiyanların tamamından bahsedilmemekte, onların arasından çıkmış dinsiz, yani inkarcı aynı zamanda da saldırgan ve alaycı olan münafık bir topluluktan bahsedilmektedir. Böyle bir topluluk sadece Müslümanlar için değil, Musevi ve Hristiyanlar için de büyük bir tehdit ve beladır. Ve böyle bir topluluk onların içinden çıkabildiği gibi Müslümanların içinden de çıkabilir.
Burada ve aşağıda açıkladığımız bu konudaki tüm ayetlerde geçen inkarcı kelimesinin yanlış anlaşılmaması için şu konunun belirtilmesi gerekir: Bir insan bir dine inanabilir veya inanmayabilir. Bu konuda özgürdür ve bu kendi vicdanıyla karar vereceği bir durumdur. Bir dindar, asla dini kabul etmeyen bir kişiye kendi fikirlerini dayatamaz. Bu dayatma Kuran’da yasaklanmıştır. Hatta daha önceki bölümlerde gördüğümüz gibi bir Müslüman inkar eden bir insanı dahi canı pahasına korumakla görevlendirilmiştir.
Fakat o inkarcı eğer dini alay ve oyun konusu eder, dolayısıyla dindarlara ve onların değerlerine zarar vermeye çalışırsa, saygıyı ve şefkati bırakıp düşmanca davranırsa, hatta saldırganlaşırsa işte o zaman Allah’a karşı suç işlemiş olur. Dikkat edilirse buradaki ayetlerde bahsedilen inkarcılar söz konusu vasıflara sahip, haddi aşmış kişilerdir. Dindarlara zorluk çıkarmaları, eziyet etmeleri ve münafıklık yapmaları nedeniyle Allah bu kişileri maymun ve domuza benzeterek aşağılamaktadır.
Övülen Museviler
Görüldüğü gibi Maide Suresi’nin 60. ayetinin öncesi incelendiğinde aşağılanan bu topluluğun hangi vasıflara sahip olduğu anlaşılabilmektedir. Sonraki ayetler incelendiğinde ise gerçek Musevi ve Hristiyanların Kuran’a göre vasfı ortaya çıkar:
Gerçek şu ki, iman edenlerle Yahudiler, Sabiîler ve Hristiyanlardan Allah’a, ahiret gününe inanan ve salih amellerde bulunanlar; onlar için korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır. (Maide Suresi, 69)
Bu ayette bir müjde vardır. Ve bu müjde Allah’a inanan ve güzel işler yapan Musevilere ve aynı zamanda Hristiyanlara yöneliktir. Buna göre Allah, Musevi ve Hristiyanlardan Allah’a kalpten inanan ve samimi olanlara hiçbir zaman korku tattırmayacağını müjdelemektedir. Bu onlara verilmiş bir cennet müjdesidir. Çünkü asla mahzun olmayacaklarına dair Allah’ın sözü vardır. Allah, onların yerini üstün tutmuştur. Allah, onlara sevgisini ifade etmektedir.
Allah ayetlerinde, Musevi ve Hristiyanlardan bir olan Allah’a kalpten inanan ve samimi olanlara hiçbir zaman korku tattırmayacağını müjdelemektedir. |
Araf Suresi 166. Ayetin İncelenmesi
Bir de onlara deniz kıyısındaki şehri(n uğradığı sonucu) sor. Hani onlar cumartesi (yasağını çiğneyerek) haddi aşmışlardı. ‘Cumartesi günü iş yapma yasağına uyduklarında’, balıkları onlara açıktan akın akın geliyor, ‘cumartesi günü iş yapma yasağına uymadıklarında’ ise, gelmiyorlardı. İşte Biz, fıska sapmaları dolayısıyla onları böyle imtihan ediyorduk. (Araf Suresi, 163)
Onlardan bir topluluk: “Allah’ın kendilerini helak etmek veya şiddetli bir azaba uğratmak istediği bir kavme ne diye öğüt veriyorsunuz?” dediğinde “Rabbinize karşı bir özür için ve bir ihtimal sakınabilirler, diye” dediler. (Araf Suresi, 164)
Kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında ise, Biz de kötülükten sakındıranları kurtardık. Zulmedenleri yaptıkları fısk dolayısıyla pek zorlu bir azap ile yakaladık. (Araf Suresi, 165)
Onlar, kendisinden sakındırıldıkları ‘şeyi yapmada ısrar edip başkaldırınca’ onlara: “Aşağılık maymunlar olunuz” dedik. (Araf Suresi, 166)
Araf Suresi 166. ayetin öncesindeki ayetlere baktığımızda doğrudan İsrailoğulları’na yönelik bir hitap olduğunu görürüz. İsrailoğulları’nın yani Musevilerin içinden çıkan bir topluluk Cumartesi yasağına uymamakta, kendilerine din adına yapılan hatırlatmaları unutup önemsememekte ve kendilerinden sakındırıldıkları şeyi yapmada ısrar edip başkaldırmaktadırlar. Dolayısıyla bu kişiler doğrudan kendi dinlerine yönelik bir inkar içindedirler. Musevi topluluğunun içinden çıkmış ve söz dinlemeyen bir toplulukturlar.
Bu ayetlere bakıldığında bir yanda samimi Musevilerin ve bir yanda da bu Musevilerin arasında bulunup söz dinlemeyen inkarcı bir topluluğun olduğu dikkat çekmektedir. Örneğin 164. ayette söz dinlemeyen bu topluluğu ısrarla uyarmakta ve doğruya çağırmakta olan Museviler vardır. Amaçları ise onları doğru yola iletmek, “bir ihtimal sakınmalarını” sağlamaktır. 165. ayette ise kötülükten sakındıran bu samimi topluluğun kurtuluşa erdiği belirtilmektedir. Aşağılananlar, söz dinlemeyen ve samimi Musevilere zorluk çıkaran inkarcılar olmuştur.
Bu ayetlerin öncesinde Allah, dosdoğru Musevileri şöyle övmüştür:
Musa’nın kavminden hakka ileten ve onunla adalet yapan bir topluluk vardır. (Araf Suresi, 159)
Musa’nın kavminden, yani Musevilerden hakka ileten ve adalet yapan bir topluluğu bu güzel davranışı nedeniyle Allah övmektedir. Allah’ın bu ayeti indirmesinde çok büyük hikmetler vardır.
Samimi Musevilere bir Müslümanın bakış açısının nasıl olması gerektiğini bu ve diğer ayetler mükemmel şekilde anlatmaktadır.
Bakara Suresi 65. Ayetin İncelenmesi
Sizden misak almış ve Tur’u üstünüze yükseltmiştik (ve demiştik ki:) “Size verdiğimize sımsıkı yapışın ve onda olanı (hükümleri sürekli) hatırlayın, ki sakınasınız.” (Bakara Suresi, 63)
Siz ise, bundan sonra da yüz çevirdiniz. Eğer Allah’ın üzerinizdeki fazlı (lütuf ve ihsanı) ve rahmeti olmasaydı, siz gerçekten hüsrana uğrayanlardan olurdunuz. (Bakara Suresi, 64)
Andolsun, sizden cumartesi (günü) yasağı çiğneyenleri elbette biliyorsunuz. İşte Biz, onlara: “Aşağılık maymunlar olun” dedik. (Bakara Suresi, 65)
Bilindiği gibi Cumartesi yasağı (Şabat) Musevilere özel bir yasaktır. Dolayısıyla buradan ayetteki topluluğun Musevilerin içinden gelen insanlar olduğunu anlıyoruz. Bu ayetten önceki Kuran ayetlerinde, çölde bulundukları süre boyunca Hz. Musa (as)’a zorluk çıkaranlardan bahsedilir ve buradaki tarif Tevrat’taki tarifin bir benzeridir. Hz. Musa (as)’a oldukça zorluk çıkarmış olan bu topluluğun yaptıkları anlatıldıktan sonra söz konusu inkarcı topluluktan “Tevrat hükümlerini sürekli hatırlayıp ona uygun davranacaklarına” dair bir söz alındığı belirtilmekte, fakat buna rağmen bu topluluk yüz çevirmektedir. Cumartesi yasağına uymayan, yani Tevrat’a karşı gelen bu topluluk Allah tarafından aşağılanmaktadır.
Anlaşıldığı üzere bu kişiler, kendilerinden bir söz alınmasına rağmen Tevrat’a uymayan insanlardır. Yani Musevi değil, inkarcıdırlar. Nitekim yine Cumartesi yasağı konusundaki pervasızlıkları da bunu teyit eder niteliktedir. Bu kişilerin özelliği, inkarcı olmalarının yanı sıra sürekli olarak Hz. Musa (as)’a ve samimi Musevilere zorluk çıkarmış olmalarıdır. Bu nedenle aşağılanmaya layık görülmüşlerdir.
Burada dikkat çekici bir başka önemli gerçek ise, bu ayetlerden hemen önceki ayette, yine samimi Musevi ve Hristiyanların övülmekte ve ahiret için müjdelenmekte olduklarıdır:
Şüphesiz, iman edenler(le) Yahudiler, Hristiyanlar ve Sabiiler(den kim) Allah’a ve ahiret gününe iman eder ve salih amellerde bulunursa, artık onların Allah Katında ecirleri vardır. Onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır. (Bakara Suresi, 62)
Görüldüğü gibi samimi Musevi ve Hristiyanlar Kuran’da övgüye layık görülmüşlerdir. Allah’ın sevdiğini Müslümanlar da severler. Bu zaten bir yükümlülük olması yanında kalpte oluşan doğal ve vicdani bir histir. İşte bu sebeple, Allah’ın, Kuran’da çok defa tekrarlanan bu ayetleri gereğince Müslümanlar; Musevi ve Hristiyanları sevmeli, korumalı ve onlara şefkatle yaklaşmalıdırlar. Açıkça görüldüğü üzere Allah, bu ayetlerinde samimi Hristiyan ve Musevileri, samimi Müslümanlardan ayırt etmemektedir. Bu ayet, Kitap Ehli’ne karşı tüm düşmanlıkları tamamen ortadan kaldırmaktadır.