Önceki bölümlerde Hz. İsa (a.s.)’ın ölmediğini, Allah’ın Katına yükseltildiğini ve yeryüzüne yeniden döneceğini Kuran’dan, hadislerden ve İslam alimlerinin yorumlarından delillerle açıklamıştık. Tüm bunlardan sonra elbette akla gelen ilk soru “Hz. İsa (a.s.)’ın yeryüzüne tekrar gelişinde kim olduğunun nasıl anlaşılacağı ve onun hangi özelliklerinden tanınabileceği”dir.
Kuranda yer alan kıssalarda ve bazı ayetlerde peygamberlerin hayatlarına ve üstün ahlaklarına dair detaylı bilgiler bulunmaktadır. Peygamberlerle ve salih müminlerle ilgili pek çok ortak alameti ayetlerde bulmak mümkündür. Dolayısıyla Kuran’a ve sünnete uyan samimi müminler Hz. İsa (a.s.)’da gördükleri bu üstün özellikleri değerlendirip, onu tanıyabilirler. Ancak Bediüzzaman Said Nursi’nin de belirttiği gibi, Hz. İsa (a.s.) yeniden yeryüzüne geldiğinde bu mübarek şahsı çok az insan tanıyacak olabilir:
Hz. İsa (a.s.) geldiği vakit, herkesin onun İsa olduğunu bilmesi gerekmez. O’nun yakınları ve ileri gelen kişiler, imanın nuru ile onu tanırlar. Yoksa açıkça herkes onu tanımayacaktır.(Mektubat, s. 54)
Yukarıdaki sözünde görüldüğü gibi, Bediüzzaman Hz. İsa (a.s.)’ın yeryüzüne döndüğü ilk yıllarda ancak yakın çevresinin onu tanıyabileceğini bildirmiştir. Yakınında bulunan bu insanların onu tanımasının ise ancak ‘imanın nuru’ ile olabileceğini belirtmiştir. Elbette burada ‘imanın nuru’ ile ne kastedildiğine değinmek gerekir. ‘İmanın nuru’ Allah’ın varlığına, birliğine inanan ve Kuran’a ve sünnete uyan insanlara Rabbimiz’in verdiği bir anlayıştır. Müminler Allah’ın verdiği bu anlayışla, olayları çok açık olarak değerlendirebilir, birçok konunun girift noktalarını rahatça kavrayabilirler. Kuran’da bildirildiği gibi müminler, çevrelerindeki herşey üzerinde derin derin düşünen, dolayısıyla olaylardaki incelikleri, detayları gözden kaçırmayan insanlardır. Nitekim bir ayette Allah, samimi kalple iman edip her olayın inceliğini ve derinliğini kavramaya çalışan, gördükleri detaylarda kendilerini Yaratan’ın büyüklüğünü, gücünü kavrayarak O’ndan korkanlara ‘doğruyu yanlıştan ayırma’ konusunda anlayış vereceğini bildirmiştir:
Ey iman edenler, Allah’tan korkup-sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış (furkan) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük fazl sahibidir.(Enfal Suresi, 29)
Bu ayet doğrultusunda düşünüldüğünde, Hz. İsa (a.s.)’ı yeryüzüne dönüşünde tanıyıp ona itaat edecek olanların da, Allah’a ve Kuran’a iman eden, her olayı derinlemesine düşünüp kavramaya çalışan salih müminler olacağı anlaşılmaktadır. Nitekim Bediüzzaman Said Nursi bir başka sözünde konuya şöyle dikkat çeker:
Hatta Hazret-i İsa Aleyhisselam’ın nuzulü dahi ve kendisi İsa Aleyhisselam olduğu, nur-u imanın dikkatiyle bilinir; herkes bilemez.(Şualar, s.487)