KADİR-İ KÜLLİ ŞEY (HERŞEYE MUKTEDİR OLAN YÜCE ALLAH) VAAD ETMİŞ ELBETTE YAPACAKTIR:
Bediüzzaman, bu kutlu olayların gerçekleşmesinin Yüce Allah’ın bir vaadi olduğuna dikkat çekmektedir. Allah Kuran’da tüm inananları, İslam ahlakının yeryüzüne hakim olacağı konusunda müjdelemektedir.
Allah’ın bu vaadi bir ayette şöyle bildirilmiştir:
Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara vaad etmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl ‘güç ve iktidar sahibi’ kıldıysa, onları da yeryüzünde ‘güç ve iktidar sahibi’ kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca Bana ibadet ederler ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkar ederse, işte onlar fasıktır.(Nur Suresi, 55)
Kuran’da Allah’ın vaadini muhakkak yerine getireceği ise bazı ayetlerde şu şekilde haber verilmektedir:
(Bu,) Allah’ın vaadidir; Allah, vadinden geri dönmez. Ancak insanların çoğu bilmezler.(Rum Suresi, 6)
… Doğrusu Allah, vaadinden cayıp-dönmez.(Al-i İmran Suresi, 9)
… Şüphesiz Allah, verdiği sözden dönmez.(Rad Suresi, 31)
Allah’ın Kuran ayetlerinde haber verilen bu müjdeli vaadleri inşaAllah gerçekleşecektir. Bediüzzaman da sözlerinde Kuran’daki bu bilgilere dayanarak çok kesin bir ifade kullanmış, Allah’ın izniyle ahir zamanda bu olayların “KESİN OLARAK GERÇEKLEŞECEĞİNİ” hatırlatmıştır.
Peygamberimiz (sav)’in hadislerinde ve Bediüzzaman’ın sözlerinde ahir zamanla ilgili bildirilen gelişmeler bugüne kadar gerçekleşmemiştir. Nitekim Bediüzzaman “YAPACAKTIR” ifadesiyle “olmuş ya da olmakta olan” bir olayı değil, “İLERİDE OLACAK” olan bir olayı anlatmaktadır.
Hz. İsa (a.s.) henüz ikinci kez yeryüzüne gelmemiştir. Bu mübarek şahsın ikinci kez gelişini tüm İslam ve Hıristiyan alemi beklemektedir. Hz. Mehdi (a.s.) ile olan ittifakı da henüz gerçekleşmemiştir. Bediüzzaman da bu sözlerinde bu gerçeği hatırlatmış, Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)’ın kendisinden “DAHA İLERİKİ BİR ZAMANDA GELECEKLERİNİ” müjdelemiştir.
9. Evet HER VAKİT SEMAVATTAN MELAİKELERİ (gökyüzünden melekleri) YERE GÖNDEREN ve bazı vakitte insan suretine vaz’eden (şekline sokan) (Hazret-i Cibril’in “Dıhye” suretine girmesi gibi) ve ruhanîleri (cisim olmayıp gözle görülmeyen varlıkları; cin ve melekleri) âlem-i ervahtan (ruhlar aleminden) gönderip beşer suretine (insan şekline) temessül ettiren (sokan, cisimleyen), hattâ ölmüş evliyaların çoklarının ervahlarını (ruhlarını) cesed-i misaliyle (varlığı maddi olmayan fakat cinsinin cesedine benzeyen beden) dünyaya gönderen bir Hakîm-i Zülcelal (herşeye muktedir olan Yüce Allah), HAZRET-İ İSA ALEYHİSSELAM’I, İSA DİNİNE AİT EN MÜHİM BİR HÜSN-Ü HATİMESİ (güzel neticesi) İÇİN, değil SEMA-İ DÜNYADA (gökler aleminde) CESEDİYLE (insani bedeniyle) BULUNAN VE HAYATTA OLAN HAZRET-İ İSA, belki ALEM-İ AHİRETİN (ahiret aleminin) EN UZAK KÖŞESİNE GİTSEYDİ VE HAKİKATEN ÖLSEYDİ, YİNE ŞÖYLE BİR NETİCE-İ AZÎME (büyük bir sonuç) İÇİN ONA YENİDEN CESED GİYDİRİP DÜNYAYA GÖNDERMEK, O HAKÎM’İN HİKMETİNDEN UZAK DEĞİL… belki O’nun hikmeti öyle iktiza ettiği için (gerektiği için) VAAD ETMİŞ VE VAAD ETTİĞİ İÇİN ELBETTE GÖNDERECEK.(Mektubat, s. 56-57)
Bediüzzaman, bir kez daha Hz. İsa (a.s.)’ın ikinci kez yeryüzüne gelişinin muhakkak gerçekleşeceğini bildirmekte ve meleklerin konumunu örnek vererek bu konuyu açıklamaktadır:
HER VAKİT SEMAVATTAN MELAİKELERİ (GÖKYÜZÜNDEN MELEKLERİ) YERE GÖNDEREN:
Hz. İsa (a.s.)’ın ahir zamanda yeniden dünyaya dönecek olması Rabbimiz’in mucizelerinden biridir. Bediüzzaman sözleriyle Kuran’da ve hadislerde haber verilen bu açık gerçeği dile getirmekte ve Hz. İsa (a.s.)’ın Allah’ın izniyle yeryüzüne ikinci kez gelişinin kesin bir gerçek olduğunu açıklamaktadır.
Bediüzzaman, meleklerin de Allah’ın izniyle gerektiğinde yeryüzüne geldiklerini söylemekte, Hz. İsa (a.s.)’ın da, Allah’ın takdir ettiği vakit geldiğinde, yeryüzüne geri döneceğini ve Rabbimiz’in elçisi olarak insanları gerçek din ahlakına davet edeceğini anlatmaktadır. Melekler, insanların bildiği zaman ve mekan boyutundan farklı bir boyutta yaşarlar. Meleklerin yaşadığı boyutun, bizim bildiğimiz kavramların dışında olduğuna işaret eden bir ayet şu şekildedir:
(Bu azap) Yüce makamlar sahibi olan Allah’tandır. Melekler ve Ruh (Cebrail), O’na, süresi elli bin yıl olan bir günde çıkabilmektedir.(Mearic Suresi, 3-4)
Ayette bildirilen “elli bin yıl olan bir gün” ifadesi, meleklerin bizim sınırlı olduğumuz zaman kavramı ile sınırlı olmadıklarını göstermektedir. Ayrıca insanın bildiği zaman kavramının ötesinde bir yaşam daha olduğunun ve bu yaşamın dünyadakine benzer bir zaman veya mekan kavramına bağımlı olmadığının delillerinden biridir. Hz. İsa (a.s.)’ın da böyle bir boyutta yaşıyor olması mümkündür. (Doğrusunu Allah bilir.)
Meleklerin, Allah’ın dilediği vakitte takdir ettiği bir iş için dünyaya geliyor olmaları ise, diğer boyutlardan bizim boyutumuza geçişin Rabbimiz’in izin vermesiyle mümkün olduğunu göstermektedir. Kuran’da meleklerin, kimi zaman Allah’ın insanlara vahyini iletmek, kimi zaman da müminlere yardım etmek ve onlara destek olmak için Allah’ın izniyle yeryüzüne indikleri bildirilmektedir:
Sen müminlere: “Rabbiniz’in size meleklerden indirilmiş üç bin kişiyle yardım iletmesi size yetmez mi?” diyordun.(Al-i İmran Suresi, 124)
Kullarından dilediklerine, melekleri emrinden olan ruh ile indirir: “Ben’den başka İlah yoktur, şu halde Ben’den korkup-sakının” diye uyarın. (Nahl Suresi, 2)
Ayrıca, Kuran’da Hz. İbrahim’e ve Hz. Lut’a meleklerin elçiler olarak gelip kavimlerine gelecek azabı haber verdikleri; Hz. Zekeriya’ya gelip onu bir çocuk ile müjdeledikleri; Hz. Meryem’e gelip kendisinin seçkin kılındığını ve Hz. İsa (a.s.)’ın doğumunu haber verdikleri bildirilmektedir. Kuran-ı Kerim’in Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’e Cebrail aracılığı ile vahyedilişi ve Efendimiz (sav)’in Cebrail’i görmesi de anlatılmaktadır. Bediüzzaman da meleklerin bu konumunu örnek vererek, Hz. İsa (a.s.)’ın ahir zamanda insani bedeniyle ikinci kez yeryüzüne gelişinin Allah’ın adetullahına uygun olduğunu ve Allah’ın bu vaadinin gerçekleşeceğini bildirmektedir.
HAZRET-İ İSA ALEYHİSSELAM’I, İSA DİNİNE AİT EN MÜHİM BİR HÜSN-Ü HATİMESİ (GÜZEL NETİCESİ) İÇİN:
Bediüzzaman “HZ. İSA DİNİNE AİT MÜHİM BİR HÜSN-Ü HATİMESİ İÇİN” sözleriyle Rabbimiz’in “ÖNEMLİ BİR GÜZEL NETİCE” için Hz. İsa (a.s.)’ı ikinci kez yeryüzüne göndereceğini müjdelemektedir. Hz. İsa (a.s.)’ın yeniden yeryüzüne gelmesiyle, Hıristiyanlık batıl olan bütün inanış ve uygulamalarından arınacak ve İslam’a dönecektir.
Bu vesileyle, Hıristiyanlık Hz. İsa (a.s.)’a vahyedilmiş hak haline dönecek, Müslümanlarla gerçek İseviler arasında ittifak gerçekleşecek, bu hak ittifak yeryüzüne barış ve huzur getirecektir.
SEMA-İ DÜNYADA (GÖKLER ALEMİNDE) CESEDİYLE (İNSANİ BEDENİYLE) BULUNAN VE HAYATTA OLAN HAZRET-İ İSA:
Bediüzzaman, bu sözleriyle Hz. İsa (a.s.)’ın da tıpkı melekler gibi, Allah Katında diri olduğunu ve Allah’ın takdir ettiği vakit geldiğinde yeryüzüne geleceğini söylemektedir.
Melekler, Allah’ın dilemesiyle çeşitli dönemlerde yeryüzüne inmekte ve tekrar Allah Katına çıkmaktadırlar. Ancak onların Allah Katına çıkıyor olmaları, elbette dünyada bizim bildiğimiz kavramlara göre yok olmaları anlamına gelmemektedir. Sadece başka bir boyuta geçmekte, bizim kavrayışımız dışında yaşamlarına devam etmektedirler.
Benzer bir şekilde Hz. İsa (a.s.)’ın Allah Katına alınmış olması da, öldüğü anlamına gelmez. Nitekim, pek çok ayette Hz. İsa (a.s.)’ın ölmediği açık olarak bildirilmekte, hadislerle de bu gerçek bir kez daha teyit edilmektedir. Hz. İsa (a.s.) da bizim kavrayamadığımız bir boyutta diridir. Ayrıca, meleklerin iki boyut arasında, Allah’ın dilemesiyle, hareket ediyor olmaları, Rabbimiz dilediği takdirde bunun çok kolay olduğunu göstermektedir. Hz. İsa (a.s.) da, Allah’ın takdir ettiği vakit geldiğinde, yeryüzüne geri dönecek ve Rabbimiz’in elçisi olarak insanları gerçek din ahlakına davet edecektir. Bediüzzaman da bu sözleriyle bu gerçeği dile getirmektedir.
Bediüzzaman “SEMA-İ DÜNYADA CESEDİYLE BULUNAN VE HAYATTA OLAN HAZRET-İ İSA” sözleriyle Hz. İsa (a.s.)’ın ölmediğini, halen hayatta olduğunu ve insani bedeniyle ikinci kez yeryüzüne geleceğini bildirmektedir. Bediüzzaman verdiği bu bilgilerle, Hz. İsa (a.s.)’ın bir şahs-ı manevi olmadığını açıkça ortaya koymakta, bu mübarek peygamberin ahir zamanda Allah’ın bir mucizesi olarak ikinci kez “İNSANİ BEDENİYLE BİR ŞAHIS OLARAK YERYÜZÜNE GELECEĞİNİ” müjdelemektedir.
ALEM-İ AHİRETİN (AHİRET ALEMİNİN) EN UZAK KÖŞESİNE GİTSEYDİ VE HAKİKATEN ÖLSEYDİ, YİNE ŞÖYLE BİR NETİCE-İ AZÎME (BÜYÜK BİR SONUÇ) İÇİN ONA YENİDEN CESED GİYDİRİP DÜNYAYA GÖNDERMEK, O HAKÎM’İN HİKMETİNDEN UZAK DEĞİL:
Bediüzzaman bu sözleriyle Rabbimiz’in gücünün sonsuz olduğunu ve her dilediğini yapmaya Kadir olduğunu hatırlatmakta ve Hz. İsa (a.s.)’ın ikinci kez yeryüzüne gelişinin Allah’ın izniyle kesin olarak gerçekleşeceğini belirtmektedir. Bediüzzaman’ın, Hz. İsa (a.s.)’ın gelişini Rabbimiz’in sonsuz gücünü dile getirerek anlatması, kuşkusuz ki bu konuda ne kadar kesin bir kanaat taşıdığının en açık göstergelerindendir.
Bediüzzaman ayrıca burada bir örnek vermekte ve “HAKİKATEN ÖLSEYDİ, yine şöyle bir netice-i azime (büyük bir sonuç) için ona YENİDEN CESED GİYDİRİP DÜNYAYA GÖNDERMEK, O HAKİM’İN HİKMETİNDEN UZAK DEĞİL” demektedir. Bediüzzaman bu sözleriyle açıkça “BİR İNSAN”dan bahsettiğini ve Hz. İsa (a.s.)’ın bir şahs-ı manevi olmadığını ortaya koymaktadır.
Rabbimiz’in takdiriyle Hz. İsa (a.s.)’ın ahir zamanda “BİR ŞAHIS” olarak ikinci kez yeryüzüne gelişini bir kez daha müjdelemektedir.
VAAD ETMİŞ VE VAAD ETTİĞİ İÇİN ELBETTE GÖNDERECEK:
Allah, Hz. İsa (a.s.)’ın yeniden dünyaya geleceğini bildirmiştir. Bu vaadini muhakkak yerine getirecektir.
Tüm bu deliller, Allah’ın gücünü ve kudretini gereği gibi takdir edemedikleri için Hz. İsa (a.s.)’ın ölmediği ve yeryüzüne geri döneceği gerçeğini reddetmeye çalışan kimselerin, büyük bir yanılgı içinde olduklarının göstergesidir.
Unutmamak gerekir ki, Allah üstün güç ve kudret sahibi, herşeye kadir olandır. Dilediğini dilediği şekilde yaratır. İlmi sonsuzdur. Allah’ın belirlediği süre geldiğinde, büyük bir mucize gerçekleşecek ve Hz. İsa (a.s.) dünyaya geri dönecektir. Bu gerçek, ayetlerle ve hadislerle müjdelenmiştir ve tüm iman edenlerin üzerinde düşünmesi gereken bir harikadır. Bediüzzaman da Allah’ın bu vaadini dile getirmiş, Kuran’da bildirildiği gibi Rabbimiz’in kesin olarak vaadinden dönmeyeceğini hatırlatarak Hz. İsa (a.s.)’ın insani bedeniyle yeryüzüne ikinci kez gelişinin “KESİN BİR GERÇEK” olduğunu müjdelemiştir.
10. … HAZRET-İ İSA ALEYHİSSELAM GELDİĞİ VAKİT, herkes ONUN HAKİKÎ İSA, olduğunu bilmek lâzım değildir. ONUN MUKARREB VE HAVASSI (derin imanlı yakın talebeleri), nur-u iman (imanın ışığı) ile ONU TANIR. Yoksa bedahet (birdenbire ve açıkça) derecesinde HERKES ONU TANIMAYACAKTIR…(Mektubat, s. 60)
Bediüzzaman, yeryüzüne ilk döndüğü yıllarda Hz. İsa (a.s.)’ı tanıyabilecek insanların sayısının çok az olacağını bildirmiştir. Buna göre, ancak yakın çevresi ve derin iman sahibi talebeleri Hz. İsa (a.s.)’ı imanlarının nuru ile tanıyabilecek, fakat toplumun geneli onun açıkça Hz. İsa (a.s.) olduğunu bilmeyecektir:
HAZRET-İ İSA ALEYHİSSELAM GELDİĞİ VAKİT:
Bediüzzaman “HZ. İSA ALEYHİSSELAM GELDİĞİ VAKİT” sözleriyle birkaç önemli konuya açıklık kazandırmaktadır. Bediüzzaman “GELDİĞİ VAKİT” ifadesiyle öncelikle Hz. İsa (a.s.)’ın “KESİN OLARAK GELECEĞİNİ” müjdelemektedir. Buradaki “GELME” fiiliyle ise Bediüzzaman Hz. İsa (a.s.)’ın “manevi bir varlık” olmadığını “BİR ŞAHIS” olduğunu açıklamaktadır.
Bir şahs-ı manevinin “gelmesi” söz konusu değildir. Bir şahs-ı manevi ancak “oluşabilir”. “GELME” eylemi “bir insanın yapabileceği bir fiil”dir. Bediüzzaman da bu sözleriyle bu önemli farkı vurgulamakta ve Hz. İsa (a.s.)’ın bir şahıs olarak yeryüzüne geleceği konusuna kesinlik kazandırmaktadır.
ONUN HAKİKÎ İSA:
Bediüzzaman, “ONUN HAKİKİ İSA” ifadesiyle, Hz. İsa (a.s.)’ın manevi bir varlık değil “BİR İNSAN” olacağını bir kez daha açıklamaktadır. Bediüzzaman “HAKİKİ İSA” diyerek, “BİR KİŞİ”den bahsetmekte, Hz. İsa (a.s.)’ın başka şahıslardan olan farkını ise “HAKİKİ” kelimesiyle netleştirmektedir. Bediüzzaman ayrıca burada kullandığı kişilik ifade eden “ONUN” sözüyle de Hz. İsa (a.s.)’ın “BİR ŞAHIS” olduğunu bir kez daha dile getirmektedir. Bediüzzaman ayrıca buradaki “HAKİKİ İSA” sözleriyle Hz. İsa (a.s.)’ın, yeryüzüne ikinci kez gelişinde, yine hepsi birer şahıs olan “sahte Mesihler”den farklı olacağını vurgulamış ve bu mübarek zatın “GERÇEK HZ. İSA (A.S.)” olacağını belirtmiştir.
Hz. İsa (a.s.) geldiğinde, Kuran ayetlerinde ve Peygamberimiz (sav)’in hadislerinde bildirilen işaretlere uygun özellikleriyle, bu sahte mesihlerden ayırt edilecek ve Bediüzzaman’ın belirttiği gibi “hakiki Hz. İsa (a.s.)” olacaktır.
ONUN MUKARREB VE HAVASSI (DERİN İMANLI YAKIN TALEBELERİ):
Bediüzzaman burada “MUKARREB VE HAVASSI” diyerek Hz. İsa (a.s.)’ın “DERİN İMANLI YAKIN TALEBELERİ” olacağından bahsetmiştir. Bir şahs-ı manevinin “talebeleri” ya da “yakın çevresi” olacağından bahsedebilmek hiçbir şekilde mümkün değildir. Ancak bir insanın talebeleri olabilir.
Kuşkusuz Bediüzzaman da bu gerçeği çok iyi bilmektedir. Hz. İsa (a.s.)’ın talebelerinden bahsederek, onun bir şahs-ı manevi olmadığını Müslümanlara açıklamakta, mübarek şahsıyla talebelerinin başında bizzat bulunacağını haber vermektedir.
ONU TANIR:
Bediüzzaman burada geçen “ONU” kelimesiyle, yine Hz. İsa (a.s.)’ın “BİR ŞAHIS” olarak geleceğini ifade etmektedir. Bediüzzaman’ın kullandığı “TANIR” ifadesi ise, bu konuyu hiçbir itiraza yer bırakmayacak şekilde netleştirmektedir. “TANIMA” durumu ancak “BİR İNSAN”, “BİR ŞAHIS” için söz konusu olabilir. “Yakın çevresinin bir şahs-ı maneviyi tanıması” elbette ki mümkün değildir.
Ancak Bediüzzaman derin imanlı yakın talebelerinin imanın nuru ile Hz. İsa (a.s.)’ı tanıyabileceklerini belirtmektedir. Bediüzzaman bu bilgiyi verirken elbette ki bu gerçeklerin farkındadır. Bediüzzaman bu açıklamaları son derece bilinçli bir şekilde yapmış ve bu yolla Hz. İsa (a.s.)’ın, iman sahipleri tarafından tanınabilecek “BİR ŞAHIS” olduğunu kesin olarak delillendirmiştir.
HERKES ONU TANIMAYACAKTIR:
Bediüzzaman “HERKES ONU TANIMAYACAKTIR” sözleriyle Hz. İsa (a.s.)’ı ilk geldiği yıllarda herkesin bilip anlayamayacağını, dolayısıyla toplumun genelinin onu tanıyamayacağını ifade etmektedir. Bediüzzaman bu sözleriyle yukarıda anlatılan ve insanlara ait bir durum olan “TANINMA” özelliğine bir kez daha dikkat çekmektedir. Eğer Bediüzzaman Hz. İsa (a.s.)’ın bir şahs-ı manevi olduğu kanaatinde olsaydı, böyle bir açıklama yapmaz. Hz. İsa (a.s.)’ın tanınmasından bahsetmezdi. Ama Bediüzzaman “ONU” kelimesiyle Hz. İsa (a.s.)’ın “BİR ŞAHIS” olduğunubelirtmiş ve sonra da açıkça onu kimlerin tanıyamayacağını açıklayarak, bu durumu bir kez daha vurgulamıştır.