Eğer Biz dilersek, sana onları elbette gösteririz, böylelikle onları simalarından tanırsın. And olsun, sen onları, sözlerin söyleniş tarzından da tanırsın. Allah, amellerinizi bilir. (Muhammed Suresi, 30)
Allah, bu ayetinde “Eğer Biz dilersek sana onları elbette gösteririz.” diye bildirmiştir. Zira bir Müslüman, hiçbir zaman için bir kimseye kesin olarak “Bu kişi münafıktır” diye hüküm koyamaz. Çünkü hiç kimse, bir başkasının kalbindeki gerçek samimiyeti, imanı bilebilme gücüne sahip değildir. Bunun bilgisi yalnızca Allah Katındadır. Bir kimseye dünyadayken “Bu kişi münafık” diye bir sonuca varmak, “Bu kişinin cehenneme gideceği kesin” demek anlamına gelir. Bir Müslüman da asla herhangi bir insan için böyle bir hüküm veremez. İman edenler bunun takdirinin yalnızca Allah Katında gizli olduğunu ve Allah’ın hükmünü bilmeksizin böyle bir karara varmalarının ‘haram olacağını’ bilirler. Müslümanlar bir kimse için böyle bir delil oluştuğu zaman bile ancak, “münafık karakterli” ya da “münafık ahlakı gösteriyor” gibi bir yakıştırma yapabilirler. Ama Allah, -dilediği takdirde- bu samimiyetsiz insanları, elçilerine vahiy yoluyla bildirebileceğini haber vermiştir.
Allah ayetin devamında, “Böylelikle onları simalarından tanırsın” diye bildirmiştir. Bu ayet ile verilen bilgiden, ‘münafığın kirli, samimiyetsiz ve sinsi ruhunun, simasına çöktüğü ve yüzüne yansıdığı’ anlaşılmaktadır. Allah pisliğini kalbinde saklayan münafığın yüzünde, asla gizleyemeyeceği bir münafık alameti oluşturarak Müslümanlara dikkatli olmaları gereken kişileri tanıtmaktadır.
Ancak bunun yanı sıra, Allah bu ayet ile münafıkların ne kadar sinsi ve gizlenmiş varlıklar olduğuna da dikkat çekmiştir. Münafıklar asla tam olarak tespit edilip teşhis edilemeyen varlıklardır. Zaten kesin bir teşhis konulabilse, Müslümanlar bu kimseleri asla içlerinde tutmaz, aralarından ayırır ve dostluk kurmazlardı. Çünkü münafık demek, aynı zamanda da ‘şeytanın tecellisi’ demektir. Dolayısıyla Müslümanlar nasıl ki şeytandan sakınır, uzak durur ve içlerinde tutmazlarsa, münafıktan da kesin emin olabilseler, ona da aynı tavrı gösterirlerdi. Ama tam olarak emin olamadıkları için, Müslümanlar münafık karakterli insanlardan ne kadar şüphelenseler de, asla kesin bir hükme varamaz ve bu kimseleri içlerinde tutmaya devam ederler.
Bu, Allah’ın, Müslümanların dünya hayatındaki imtihanlarının gereği olarak yarattığı özel bir durumdur. Müslüman bir topluluğun içinde, münafık karakterli bir kişinin varlığı, elbette ki Müslümanların pek çok konuda sabır göstermelerini gerektiren zorluklar oluşturur. Müslümanlar bir kişinin münafık olduğundan her ne kadar şüphe duysalar da, ‘belki hidayet bulur’ düşüncesiyle sabırla, ona Kuran ahlakıyla yaklaşmaya devam ederler.
Ancak bunların her biri Müslümanlar için dünyada ve ahirette, çok büyük hayırlara ve güzelliklere vesile olur. Çünkü münafık, aynı zamanda da Müslümanın dünya hayatındaki eğitiminin önemli bir parçasıdır. Münafığın ahlakındaki bozuklukları görmek, Müslümanların sürekli olarak kendi ahlaklarındaki eksiklikleri gözden geçirmelerine; bunun sonucunda da çok daha derin imanlı ve veli ahlaklı insanlar haline gelmelerine vesile olur.