Münafıklar her fırsatta, her alanda inkar edenlerle bağlantı içerisinde olmak isterler. Bunun için gizli gizli faaliyetler yürütürler. Ancak Allah samimi iman eden kullarına ‘doğruyu yanlıştan ayıran üstün bir akıl ve anlayış’ vermiştir. İşte bu yüksek akıl ve anlayış münafıkta yoktur. Bu nedenle iman edenler münafığın oyunlarını kolaylıkla fark eder ve bu oyunları bozacak bir tavır gösterirler. Münafığın samimiyetsizliğini her detayıyla ve tüm açıklığıyla deşifre eder ve böylece onu bu yönde tekrar bir adım atamayacak hale getirirler. Örneğin münafığın sırtını yasladığı, menfaat duyduğu küfre dayalı bir sistem varsa, Müslümanlar bunu fark edip bu küfri sistemi dünya çapında deşifre edip çökertirler. Bu durumda münafık yalnız kalır. Çevresindeki tüm yandaşları onu terk eder. İşte bu noktada münafığın bir başka önemli özelliği ortaya çıkar. Münafık, en zor şartlarda bile münafıklığından vazgeçmez. Elindeki imkanları kaybettiği takdirde, yeni bir samimiyetsiz eyleme geçmek için mutlaka başka bir imkan bulmaya çalışır. Allah Kuran’da münafıkların ‘kalpleri parçalanmadığı sürece münafıklığa devam edeceklerini’ şöyle bildirmiştir:
Onların kalpleri parçalanmadıkça, kurdukları bina kalplerinde bir şüphe olarak sürüp-gidecektir… (Tevbe Suresi, 110)
Ayette anlatıldığı gibi, münafıkta herhangi bir uslanma ya da durulma olmaz. Sürekli haysiyetsizlik yapar ve oyun oynar. Her yakalandığında bir başka yeni eylem şekline bürünür. Bir ahlaksızlıktan çıkarıp kurtardığınızda, bir başka alçaklığa ve yeni bir melanet arayışına yönelir. Her deşifre olduğunda yeni bir ahlaksızlığın, yeni bir sinsi boyutun, yeni bir eylem şeklinin içine girer.