Münafık ‘sevmeyi bilmeyen’ bir varlıktır. Aynı şekilde ‘sevilme hedefi’ de yoktur. Gösterdiği nobran, huysuz, züppe ve küstah ahlak nedeniyle kimsenin kendisini sevmeyeceğini bilir. Bu nedenle ‘sevgi peşinde koşan, kendisini sevdirmeye çalışan ve sevgi talep eden’ bir tavrı da yoktur.
Ancak sevgi münafık için çok ‘önemli ve etkili bir silah’ tır. Ahlaksızlık yaparken en sık kullandığı maske, ‘sevgi maskesi’dir. Zira Müslümanların sevgiye ne kadar önem verdiklerini çok iyi bilir. ‘Sevgi arayışında olmanın, Müslümanların sevgisini talep etmenin’ de, Müslümanlar tarafından çok makul ve meşru görülen, teşvik edilen güzel bir tavır, hatta bir ‘mümin alameti’ olduğunun da bilincindedir. İşte şeytani bir zekayla, elindeki bu imkanı, pislik yapabilmek, nefsani isteklerini tatmin edip üstünlük elde edebilmek için kullanır.
Bu şeytani plan doğrultusunda, gün içinde yaptığı ahlaksızlıklarını açıklamak gerektiğinde, bir çoğuna “Kendimi sevdirebilmek için öyle yaptım”, “Sevgini kazanmak için şöyle dedim”, “Sevdiğim için öyle davrandım” gibi yalanlar öne sürerek sevgi konusunu, ahlaksızlıklarının üzerini örtebilmek için kullanırlar. Sözde ‘iyi niyetli olduklarını’, temelde tavırlarında bir hata ya da kusur olsa bile, bunun altında yatan asıl nedenin hep bu ‘sevgi arayışları’ olduğunu iddia ederler. Ve böylece ‘küsmek, bozulmak, surat asmak, konuşmamak, yüz ekşitmek gibi pek çok ahlaksızlıklarını’ da aslında ‘sadece sevgi görebilmek için yaptıklarını’ iddia ederler. Bu şekilde pis ve sinsi ruhlarına ‘sözde masum’ görünümü vermeye çalışırlar.
Allah Kuran’da münafıkların bu şekilde ‘iyiliği bahane ederek ahlaksızlık yapma alışkanlıklarına’ şöyle dikkat çekmiştir:
Kendilerine: “Yeryüzünde fesat çıkarmayın” denildiğinde: “Biz sadece ıslah edicileriz” derler. Bilin ki; gerçekten, asıl fesatçılar bunlardır, ama şuurunda değildirler. (Bakara Suresi, 11-12)
Allah bu hasta ruhlu insanlara, “Yeryüzünde fesat çıkarmayın” denildiğinde, onların “Biz sadece ıslah edicileriz” diye cevap verdiklerini bildirmiştir. İşte münafıklar kendilerine, “Niye böyle bir adilik, alçaklık yaptın?” diye sorulduğunda, “Biz sadece iyiliği, güzelliği, sevgiyi yaşamak istiyoruz” diyerek bahane uydurmakta ve ‘her türlü alçaklığı kolaylıkla yapabilecekleri meşru bir zemin’ oluşturmaya çalışmaktadırlar.
Sevgi iddiasıyla ortaya çıkarak, ahlaksızlığa zemin hazırlamak isteyen münafıklara verilebilecek bir örnek de Yusuf kıssasında anlatılmıştır. Kuran’da verilen bilgilere göre, o dönemde Mısır’da Hz. Yusuf (as)’ın yanında kaldığı bir Vezir’in karısı, Hz. Yusuf (as)’a yaklaşmak ve onunla birlikte olmak istemiştir. Yusuf Peygamber (as)’ın, imanlı ve iffetli bir tavır göstererek kadını reddetmesi ise, kadının çok ağırına gitmiştir. Gururunun kırıldığını düşünmüş; hem gururunu hem de itibarını kurtarabilmek için, Hz. Yusuf (as)’a, ‘sözde asıl onun kendisine yaklaşmak istediğini iddia ederek’ iftira atmıştır. Gururunun kırılmasına neden olan Yusuf Peygamber (as)’dan intikam alabilmek için, onu hem iffetsizlikle suçlamış hem de evinde kaldığı Vezir’e ihanet ederek karısına yaklaşmak istediğini iddia ederek karalamaya çalışmıştır. Böylece Hz. Yusuf (as)’ın hapse atılmasını sağlayacak şekilde bir düzen kurmuştur.
Açıktır ki, bu olayların en başında Vezir’in karısı, Peygambere yaklaşabilmek ve onu da kendi istekleri doğrultusunda hareket etmeye ikna edebilmek için‘sevgi yalanına’ sığınmıştır. Ancak Hz. Yusuf (as) onun nefsine ve çıkarlarına ters gelen bir karar alınca, bu sevgi iddiasının büyük bir yalan olduğu; kadının asıl amacının Yusuf Peygamberi (as) ‘iftirayla karalayarak hapse attırmak’ olduğu ortaya çıkmıştır.
Kadın Hz. Yusuf (as)’ı ‘sözde çok sevdiğini’ söylemiştir. Gerçekte ise Hz. Yusuf’a güzelliği, iffeti ve imanı nedeniyle kinlidir, nefret beslemektedir. Hz. Yusuf (as)’ın muhteşem güzelliği onu fiziksel olarak etkilemiştir. Ancak ona yaklaşmak istemesinin nedeni sevgi değildir. Sadece bir heves ve gurur tatmini için geçici olarak sevgi taklidi yapmıştır. O çevrede bulunan bütün kadınların güzelliğine hayranlık duydukları bir insanın, kendisiyle bağlantıda olmasıyla onlar arasında ‘sükse yapmak ve itibar kazanmak’ istemiştir. Yoksa gerçek sevgide, bir insanın sevdiği bir kişiyi iftira ile kötülemek istemesi ve onu hapse attırmaya çalışması elbette ki asla olacak birşey değildir. Dolayısıyla bu münafık karakterli kadın da, ‘sevgiyi kullanarak sadece istediği menfaatlere ulaşabilmek ve böylece de büyüklük hislerini tatmin etmek’ istemiştir.
İşte bu alçak ve kalleş münafık karakteri, günümüzde de tüm münafıklarda aynı özelliklerle ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle Müslümanların Kuran ayetlerinde anlatılan münafık oyunlarını çok iyi anlamaları, karşılaşacakları tuzaklara karşı uyanık olmalarını ve bu sinsi insanların oyunlarını kolaylıkla bozabilmelerini sağlayacaktır.
ADNAN OKTAR: “Münafık kadın diyor ki Yusuf Suresi’nde; “Kadın dedi ki: “Beni kendisiyle kınadığınız işte budur. And olsun onun nefsinden ben murad istedim, o ise (kendini) korudu. Ve andolsun, eğer o kendisine emrettiğimi yapmayacak olursa,” Bak, emretme var; sevgide böyle bir şey olur mu? Ve fuhşu emrediyor. “mutlaka zindana atılacak ve elbette küçük düşürülenlerden olacak.” (Yusuf Suresi, 32) Sevgi diye bir şey yok. Düşmanlık var. Sorsan “Hz. Yusuf (as)’ı acayip seviyorum” diyor. Seviyorsan niye hapse atmaya kalkıyorsun? Niye hapse attırmaya gayret ediyorsun?
İşte bütün münafıklarda ilk hedef, Müslümanları ya öldürmek ya hapse attırmaktır. Her münafığın kalbinde yatan budur. Resulullah (sav) zamanında da, Hz. Musa (as) zamanında da, Hz. İbrahim (as) zamanında da bu hiç değişmemiştir.” (A9 TV, 25 Ocak 2016)
ADNAN OKTAR: Vezirin karısı Hz. Yusuf (as)’ı güya çok sevdiğini söylüyor, halbuki kinli, nefret ediyor. Sadece bir heves, sadece gururunu ve enaniyetini tatmin etmek istiyor. Yani Hz. Yusuf (as)’la ilişkiye girmek istemesindeki amaç gururunu tatmin etmek. Çünkü Hz. Yusuf (as)’ın ona karşı direnmesi ağrına gidiyor, onun iffetli olması ağrına gidiyor. Onu da kendi iffet anlayışıyla aynı dereceye getirmek istiyor. Yani kendi inancıyla, kendi küfri kafasıyla aynı ayara getirmek ve en ziyade de, kırılan enaniyet ve gururunu tatmin etmek istiyor. Çünkü reddedilmek çok ağırına gidiyor. Reddedildiği için, mutlaka fuhuşla, o reddi ortadan kaldırmak istiyor. O yüzden müthiş kinleniyor Hz. Yusuf (as)’a…
Ve diyor ki bakın Yusuf Suresi 32. ayette Allah: “Ve and olsun, eğer o kendisine emrettiğimi yapmayacak olursa,” yani fuhşu yapmayacak olursa, “mutlaka zindana atılacak.” Görüyor musunuz? Müslümana ilk yapmak istediği şey hapse attırmak. Münafığın en mühim hedeflerinden biri budur; Müslümanı hapse attırmak. Ve iftira atarak tabii bunları yapıyor.
Ve Hz. Yusuf (as)’a yanaşma şekli de, insan ne kadar çok seviyor zannediyor, değil mi? Sevgi değil o işte. Enaniyetini ve gururunu tatmin etmenin peşinde. Yani “Beni nasıl kabul etmez, benim fuhuş teklifimi nasıl reddeder?” Veya “Beni nasıl beğenmez ya da benden nasıl etkilenmez?” Bu aynı zamanda başkalarına karşı da yaptığı bir sükse. Ama en ziyade kendi nefsine karşı. Yani çok ağırına gidiyor reddedilmek.”… Ve elbette küçük düşürülenlerden olacak.” (Yusuf Suresi, 32) Mesela günümüzde de aynı şey basınla, gazete yoluyla aleyhinde haberler çıkarttırarak yapılıyor. Güya kendi kafalarınca onu mahcup edip küçük düşürecek. Allah bize münafığın hedeflerini de gösteriyor. Müslüman için istediği şey budur münafığın. Yani kafasında hep tasarladığı budur. “Bir gün bir hapse attırabilse, bir gün bir küçük düşürebilse ve bir gün kendi gururunu daha da yükseltebilse”. İşte bunun derdinde olur münafık.
Münafıklarda müthiş bir büyüklük gururu oluyor. Bakara Suresi’nin 206. ayetinde: “Allah’tan kork” denildiğinde, büyüklük gururu onu günaha sürükler, kuşatır. Böylesine cehennem yeter; ne kötü bir yataktır o.” “Allah’tan kork” deniliyor, ne demek? Yani ‘Müslümanlığı yaşa’, o zaman büyüklük gururu devreye giriyor. Enaniyet, dinin daha üstünde oluyor. Dini bir kenara alıyor, İslam’ı bir kenara alıyor; İslam’ı istemiyor. “Onu günaha sürükler.” Yani İslam’a zıt olan her şeyi yapmaya başlıyor. “… kuşatır.” Yani her tarafını kaplar. “Böylesine cehennem yeter; ne kötü bir yataktır o.” diyor Allah Kuran’da. İşte cehennemin niye gerekli olduğunu da burada insanlar tekrar tekrar görmüş oluyorlar.” (A9 TV, 24 Ocak 2016)