Münafık Pis Bakışlarıyla Yeteri Kadar Eylem Yapamadığını Düşündüğünde, Diliyle Müslümanları Rahatsız Etmeye Çalışır

Ahirzaman Münafıkları

Eğer Biz dilersek, sana onları elbette gösteririz, böylelikle onları simalarından tanırsın. And olsun, sen onları, sözlerin söyleniş tarzından da tanırsın. Allah, amellerinizi bilir. (Muhammed Suresi, 30)

Bakışları gibi, üslubu da münafığı ele veren en önemli alametlerden biridir. Allah Kuran’da Müslümanların münafıkları, ‘konuşmalarındaki anormalliklerden tanıyıp fark edebileceklerini’ bildirmiştir. Zira münafıkların konuşmaları bir Müslümanın konuşma tarzına, adabına, ahlakına hiç benzemez. Öfkeli, laf dokunduran, küstah, saygısız, kinayeli, kinli ve saldırgan bir üslupla konuşurlar. Züppelikleri, laf dokundurmaları, her fırsatta Müslümanları incitmeye çalışan sözler seçmeleri, yalan söylemeleri, iftira atmaları ve sürekli olarak Müslümanları suçlayan bir üslup kullanmaları karakteristik özelliklerindendir. Müslümanların Allah’tan korkup sakındıkları için asla ağızlarına dahi almayacakları sözleri, Kuran’a ve İslam ahlakına muhalif mantık ve fikirleri pervasızca konuşurlar.

Münafıkların kullandıkları bu üslupla neyi amaçladıklarını anlamak ise önemlidir. Çünkü münafığın her eylemiyle ulaşmayı hedeflediği bir sonuç vardır. Münafık gelişigüzel, doğal akışıyla konuşuyor değildir. Bir konuda istediği bir çıkarı elde edebilmek, kendini temize çıkarmak, kendi üstünlüğünü, haklılığını veya diğer insanların eksikliklerini, kusur ve hatalarını daha iyi vurgulamak istiyordur. Sinsice ve gizlice yaptığı eylemlerin ya da küfürle olan gizli bağlantısının üstünü örtmeyi veya dikkati kendinden başka bir yöne çekebilmeyi hedefliyordur. Birinden intikam almak, bir yalanı destekleyip inandırıcı hale getirmek ya da Müslümanları aldatarak onları başarısızlığa sürükleyecek hatalı bir yöne doğru yönlendirmek gibi bir amaçla konuşuyordur. Ancak işte bunlardan hangisi olursa olsun, münafık tüm tavırlarında olduğu gibi, her konuşmasında da büyük bir planın küçük bir parçasını yerine oturtmaya çalışıyordur. Ve işte tüm bu sayılan üslup bozuklukları, bize ‘münafığı tanımada önemli ipuçları veren’ çok mühim alametlerdir.

Kuran’da “sözlerin söyleniş tarzından da tanırsın” ifadesiyle tanıtılan münafıkların bu özelliği bir başka ayette de şöyle haber verilmiştir:

… Sizi keskin dilleriyle (eleştirip inciterek) karşılarlar. İşte onlar iman etmemişlerdir; böylece Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır. Bu Allah’a göre pek kolaydır. (Ahzab Suresi, 19)

Allah münafıkların ‘keskin bir dile sahip olduklarını’ bildirmiştir. Şeytani bir zeka ile dillerini küfri menfaatleri için en etkili şekilde kullanmaya çalışırlar. Ayette münafıkların aynı zamanda da, bu keskin dillerini Müslümanları ‘eleştirmek’ ve ‘incitmek’ için kullandıkları da haber verilmiştir. Bir başka ayette ise Allah, bu münafık ahlakını şöyle haber vermiştir:

And olsun, mallarınızla ve canlarınızla imtihan edileceksiniz ve sizden önce kendilerine Kitap verilenlerden ve şirk koşmakta olanlardan elbette çok eziyet verici (sözler) işiteceksiniz. Eğer sabreder ve sakınırsanız (bu) emirlere olan azimdendir. (Al-i İmran Suresi, 186)

Münafıklar bu ahlaksızlıklarını, elbette ki tüm Müslümanlara karşı uygularlar. Ama özellikle de Müslümanlara önderlik eden, akıl, feraset, basiret, bilgi ve tecrübe açısından en güçlü gördükleri; İslam’a en çok hizmet eden ve dini en etkili şekilde tebliğ eden kimseler, münafıkların en önemli hedefleri konumundadır. Çünkü bu insanlar, şeytanın en istemeyeceği şeyi gerçekleştiren, şeytana karşı en güçlü fikri mücadeleyi veren insanlardır. Dolayısıyla şeytanın bir nevi kuklası olan münafıklar da, kendilerine ilk hedef olarak bu lider konumundaki kimseleri seçerler.

Nitekim tarih boyunca tüm münafıklar da bu hedeflerinden şaşmamış, her dönemde en büyük şeytani mücadelelerini Allah’ın hak Peygamberlerine, elçilerine ve veli kullarına karşı vermişlerdir. Kuran’da Peygamberimiz (sav) dönemindeki Müslüman topluluğun içinde bulunan münafıkların da “Peygamberimiz (sav)’i incitmeyi” hedefledikleri haber verilmiştir:

İçlerinden Peygamberi incitenler ve: “O (her sözü dinleyen) bir kulaktır” diyenler vardır. De ki: “O sizin için bir hayır kulağıdır. Allah’a iman eder, müminlere inanıp-güvenir ve sizden iman edenler için bir rahmettir. Allah’ın elçisine eziyet edenler… Onlar için acı bir azap vardır.” (Tevbe Suresi, 61)

Münafıklar, yalan söylediklerine kendileri de şahit oldukları halde, sırf Peygamberimiz (sav)’i ‘incitmeyi ve rahatsız etmeyi amaçlayarak’ ‘samimiyetsiz, sinsi, kin ve nefret dolu suçlamalar’ yapmışlardır. Kuran’da aynı ahlaksızlığın, Hz. Musa (as)’ın kavmindeki münafıkların da önemli bir özelliği olduğu bildirilmiştir:

Ey iman edenler, Musa’ya eziyet edenler gibi olmayın; ki sonunda Allah onu, demekte olduklarından temize çıkardı. O, Allah Katında vecihti. (Ahzab Suresi, 69)

Allah tarih boyunca yaşamış ve gelecekte de kıyamete kadar yaşayacak olan tüm münafıkların nasıl aynı şeytani ahlakı gösterip, nasıl aynı yöntemleri kullanabildiklerini ise şöyle açıklamıştır:

“Onlardan güç yetirdiklerini sesinle sarsıntıya uğrat, atlıların ve yayalarınla onların üstüne yaygarayı kopar, mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol ve onlara çeşitli vaadlerde bulun.” Şeytan, onlara aldatmadan başka bir şey vadetmez. (İsra Suresi, 64)

Ayette “onlardan güç yetirebildiklerini” sözleriyle işaret edilen kimselerin önemli bir bölümü de işte “münafıklar”dır. Şeytan, sözünü dinleyen, kendisine itaat ederek, İslam’a, Kuran’a ve Müslümanlara karşı mücadele etmeyi amaçlayan bu insanlara istediği gibi güç yetirebilmektedir. Onları istediği gibi yönlendirebilmekte ve her istediğini yaptırtabilmektedir. İşte “dilleriyle Müslümanlara eziyet etmek”, “sesiyle sarsıntıya uğratıp, yaygaralar kopartmak”da şeytanın münafıklara öğretip uygulattığı yöntemlerdendir. Şeytanın yol göstermesiyle, her dönemde münafıklar bu hain ve pis yöntemi uygulamışlardır ve uygulamaya da devam etmektedirler.

Münafıklar bu yöntemi uygularlarken de ayette haber verildiği gibi yine şeytanın ilhamıyla “keskin bir üslup” kullanmaya özen gösterirler. Kendilerince Müslümanların morallerini bozacaklarını, onları ümitsizliğe sevk edeceklerini, neşelerini kaçıracaklarını düşündükleri özel kelimeler kullanmaya büyük özen gösterirler. Kinayeci, haset dolu, kindar, kavgacı, laf dokunduran, gerilim oluşturup fitne çıkarmaya çalışan bir üslup kullanırlar. Kendilerince Müslümanların acizliklerini, eksikliklerini, kusurlarını, yanlışlarını gündeme getirerek onları mahcup etmeyi amaçlarlar. Bu yolla aynı zamanda da, diğer inananların bu kimselere olan saygılarını, sevgilerini, güvenlerini yok edebileceklerini sanırlar. Özellikle de manevi açıdan lider konumunda olan kişilerin -kendilerince- açıklarını bulduklarını sandıklarında büyük bir heyecanla ve abartılı üsluplarla bunları dile getirirler. Böylece Müslümanların gözünde bu kişinin itibarını, konumunu sarsabileceklerini; ona olan güvenlerini kaybettirebileceklerini zannederler. Ve bunun sonucunda da İslam’a, Müslümanlara zarar verebileceklerini umarlar. Ardından da kargaşa oluşturabileceklerini ve Müslümanların ayrılıp dağılacağını sanırlar. Böylece ruhlarındaki karanlık yolun kapısının açılacağını ve onların da istedikleri gibi küfrü yaşayabileceklerini umarlar.

Allah’a samimi imanda Müslümanın Allah’a karşı nasıl güçlü bir güven ve teslimiyet içerisinde olduğunu kavrayamadıkları için, sarf edecekleri birkaç kelime ya da yapacakları birkaç suçlama ile Müslümanları incitip üzebileceklerini, bakış açılarını değiştirebileceklerini, güvenlerini, sevgilerini, saygılarını kaybettirebileceklerini sanırlar.

Oysaki Müslümanlar Allah’ın her yarattığında hayır ve güzellik görürler. Allah yolunda mallarından, canlarından feragat etmeyi, her türlü fedakarlıkta bulunmayı göze almış insanlardır. Nimetler ve güzellikler kadar, hastalıkların da, eksikliklerin de, yapılan hataların da, yine hep kaderin bir parçası olduğunun bilincindedirler. Dolayısıyla da kalbi kin, öfke, haset ve nefretle dolu olan, küfre hayranlık duyup Müslümanları düşman olarak gören, şeytanın kontrolü altına girmiş bir münafığın durumunu da apaçık bir şekilde görebilirler. Böyle şeytani bir varlığın sözüyle Müslümanların ne morallerinin bozulması, ne incinmeleri, ne üzülmeleri, ne ümitsizliğe kapılmaları ne de neşelerinin kaçıp mutsuz olmaları mümkün değildir.

Ancak bu önemli gerçekten gafil olan münafıklar, hasta ruhlarının yansıması olan konuşmalarıyla Müslümanlara karşı sinsice bir mücadele vermeye çalışırlar. Böylece inkar edenler dışarıdan Müslümanları yıkmaya çalışırken, onlar da ellerindeki imkanlarla içeriden sinsice Müslümanların gücünü kırabileceklerini sanırlar. Şeytanın ilhamıyla yaygaralar kopararak, Müslümanları sarsıntıya uğratabileceklerini düşünürler. Oysa ayetin devamında, “… Sizi keskin dilleriyle (eleştirip inciterek) karşılarlar. İşte onlar iman etmemişlerdir; böylece Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır. Bu, Allah’a göre pek kolaydır.” (Ahzab Suresi, 19) sözleriyle bildirildiği gibi, Allah münafıkların tüm sinsi oyunlarını boşa çıkaracak, tüm tuzaklarını bozacak, onları mutlaka başarısızlığa uğratacaktır.