MEHMET ALİ KAYA’NIN BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİ’NİN HZ. MEHDİ (AS)’IN VASIFLARINDAN BİRİ OLAN AHİR ZAMANIN EN BÜYÜK MÜÇTEHİDİ OLDUĞU İDDİASINA CEVAP

Ahir Zamana Ait Yeni Bilgiler

Hz. Mehdi (as); Peygamberimiz (sav)’in hadislerinde açık bir şekilde bildirdiği gibi hiçbir tarikata dolayısıyla da hiçbir mezhebe ya da mürşide bağlı olmayacaktır.

İmam Hasan (as)  şöyle buyurmaktadır:

Meryem’in oğlu İsa (as)’nın onun arkasında namaz kılacağı Kaim (Hz. Mehdi (as)) hariç, …. hepimizin boynunda biat sorumluluğu vardır. Yüce Allah, BOYNUNDA HİÇBİR KİMSENİN BİAT SORUMLULUĞU OLMAMASI  İÇİN (HZ. MEHDİ (AS)’IN) DOĞUMUNU GİZLEYECEK VE GİZLİ OLMASINI EMREDECEKTİR.

(Mucem-ul Ehadis-i İmam Mehdi Cilt:3 Sayfa:165)

Büyük İslam alimi Muhyiddin Arabi Hazretleri de “Fütühat-ül Mekkiye” isimli eserinde Hz. Mehdi (as)’ın tüm mezhepleri kaldıracağı yani hiçbir mezhebe bağlılığı olmayacağı hakkında şöyle bir bilgi vermiştir:

… HZ. MEHDİ (A.S.), DİNİ PEYGAMBER’İN ZAMANINDA OLDUĞU GİBİ AYNEN UYGULAYACAK. YERYÜZÜNDE MEZHEPLERİ KALDIRACAK. HALİS HAKİKİ DİNDEN BAŞKA HİÇBİR MEZHEP KALMAYACAK.

(Muhammed B. Resul El Hüseyin El Berzenci, Kıyamet Alametleri, s. 186-187)

Muhyiddin Arabi el Endülüsi Hazretleri yine aynı eserinde şöyle bildirmektedir:

… ONUN (HZ. MEHDİ (A.S.)’IN) DÜŞMANLARI İÇTİHAD ALİMLERİNİN TAKLİD EDENLERİ OLACAK. Çünkü onlar HZ. MEHDİ (A.S.)’IN MEZHEP İMAMLARININ TERSİNE HÜKMETTİĞİNİ GÖRDÜKLERİNDE bundan hoşlanmayacaklar, fakat karşı da gelmeyecekler… Onun (Hz. Mehdi (a.s.)’ın) kılıncı kardaşlarıdır. Kılıcından korktukları için ister istemez hakimiyetine boyun eğecekler. Onun (Hz. Mehdi (a.s.)’ın) açık düşmanların fukaha olacak. Çünkü halk arasında bir imtiyazları kalmayacak. Hatta ahkam hususunda ilimleri de azalacak. Bu imamın (Hz. Mehdi (a.s.)’ın) gelişiyle alimlerin hükümlerdeki anlaşmazlıkları da giderilecek… Şayet elinde kılınç (ilim) olmasaydı fakihler onun (Hz. Mehdi (a.s.)’ın) ölümüne fetva verirlerdi.

Lâkin Cenâb-ı Hak, onu (Hz. Mehdi (a.s.)’ı) keremiyle ve kılınç (kardeşleriyle) ile tathir edecek (temizleyecek), onlar ona (Hz. Mehdi (a.s.)’a itaat edeceklerdir. Çünkü halk arasında imtiyazları kalmayacak, hatta ahkam hususunda ilimleri de azalacak. Hz. Mehdi (a.s.)’ın gelişiyle alimlerin hükümlerindeki ihtilâflar da giderilecek. Ondan (Hz. Mehdi (a.s.)’den) hem korkacaklar hem de birşeyler umacaklar. Kalben ondan (Hz. Mehdi (a.s.)’dan) nefret edecekler. Fakat buna rağmen ister istemez hükmünü kabul edecekler.

(Medineli Allâme Muhammed b. Resul el-Hüseynî el-Berzencî, Kıyamet Alametleri, s. 187, Pamuk Yayıncılık) (Ramuz el-Hadis., s. 56, 73)

Yüzyılımızın en büyük Nakşibendi alimlerinden biri olan “TAM İLMİHÂL. SE’ÂDET-İ EBEDİYYE” eserinin yazarı Hüseyin Hilmi Işık ise, “Saadet-i Ebediye” adlı eserinde;

HAZRET-İ MEHDİ (A.S.), AHİR ZAMANDA DÜNYAYA GELECEKTİR. Resullulah Efendimiz (sav)’in soyundan olacaktır. İsa Aleyhisselam’la buluşacak, MEZHEPLERİ KALDIRACAK, YALNIZ ONUN MEZHEBİ KALACAK. 

(Hüseyin Hilmi Işık, Saadet-i Ebediye, s. 35)

diyerek Hz. Mehdi (as)’ın zuhur etmesinin ardından; var olan mezhepleri kaldırıp İslam dinini Peygamberimiz (sav) dönemindeki saf haline getireceğini ifade etmiştir. Ancak şu çok önemlidir ki; Hz. Mehdi (as)’ın mezheplerin tersine hüküm verebilmesi için ise hiçbir mezhebe bağlı olmaması yani aynı hadislerde bildirildiği gibi hiçbir mürşide biat etmemiş olması gerekmektedir. Yani Hz. Mehdi (as)’ın geçmişine ve halihazırdaki din anlayışına bakıldığında tamamen Kuran ve Peygamberimiz (sav)’in sahih hadisleri doğrultusunda yaşayan, geçmişinde hiçbir mezhep ve mürşide bağlı olmamış biri olduğunun görülmesi gerekmektedir. Bir mezhep bağlısının, kendine bir mezhep imamını mürşit edinmiş ve onun içtihatlarıyla dini yaşayan bir müslümanın aynı zamanda ahir zamanın büyük mehdisi olması söz konusu değildir. Hz. Mehdi (as)’ı diğer ilim adamlarından ayıran en belirgin özelliklerinden biri bir mezhep imamına biat etmemiş olması olacaktır.

Zaten Muhyiddin Arabi Hazretleri; bu nedenden dolayı; Hz. Mehdi (as)’ın verdiği hükümlerde bazı mezhep bağlıları ile arasında derin görüş ayrılıkları oluşacağını ifade etmektedir. Hatta Hz. Mehdi (as) döneminde yaşayan mezhep bağlısı bazı ilim adamlarının, Hz. Mehdi (as)’ın mehdiliğini kabul etmeyerek kendi mürşitlerinin son müçtehid yani ahir zamanın büyük Hz. Mehdi’si olduğunu iddia edeceklerini de belirtmektedir:

Onun (Hz. Mehdi (a.s.)’ın) döneminde din tamamen rey’den arınmış olarak eski hüviyetini kazanacaktır. VERECEĞİ BİRÇOK HÜKÜMLERDE ULEMANIN MEZHEPLERİNE MUHALEFET EDECEKTİR. Bundan dolayı ondan (Hz. Mehdi (a.s.)’dan) uzak duracaklardır. Zira zanlarına göre, GERÇEKTEN ALLAH İMAMLARINDAN SONRA BİR MÜÇTEHİD BIRAKMADIĞINI KABULLENECEKLERDİR…

(Muhyiddin Arabi, “Futuhat-El Mekkiye”, 66. bab, c. 3, s. 327- 328)

Günümüzde Sayın Mehmet Ali Kaya ve bazı Nur talebesi kardeşlerimiz de, Muhyiddin Arabi Hazretleri’nin bu açıklamasının çok benzeri iddialarda bulunmakta ve Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin ahir zamanda beklenen Hz. Mehdi (as) dolayısıyla da en büyük müçtehid olduğunu iddia etmektedirler.

Oysa ki Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri risalelerinin birçok bölümünde kendisinin şafii olduğunu dolayısıyla da İmam Şafii Hazretleri’ne bağlı olduğunu ifade etmiştir. Bediüzzaman Hazretleri’nin şafii mezhebine bağlı olduğunu herkes bilmektedir. Hatta bizzat en yakın talebeleri de Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin şafii olduğunu risalelerde belirtmişlerdir:

“… Evvelâ: BEN ŞAFİÎ’YİM…” (Emirdağ Lahikası, s. 38)

“… Hem HUSUSÎ ŞAFİÎCE İBADETİME…” (Büyük Tarihçe-i Hayat, s. 202)

“… Yalnız bu kadar var. BEN ŞAFİÎYİM…” (Büyük Tarihçe-i Hayat, s. 206)

“…Üstadımızın … ihtiyarlığında pek çok yardıma, hizmete, sohbete muhtaç olduğu bir vakitte bunun devam etmesi için, bir nevi hastalık hâleti verilmiş. Beş dakika konuşsa, şiddetli bir hararet başlıyor, sesi çıkmıyor. HATTÂ ŞÂFİÎ MEZHEBİNDE OLDUĞU İÇİN, NAMAZDA FATİHA’YI KENDİSİ İŞİTECEK DERECEDE OKUMASI LÂZIM GELİRKEN ,…” (Emirdağ Lahikası, s. 443)

“… hattâ camiime ve ibadetime tecavüz edildi. ŞÂFİÎLERCE, TESBİHAT İÇİNDE KELİME-İ TEVHİDİN TEKRARI SÜNNET İKEN, BANA TERK ETTİRİLMEYE ÇALIŞILDI…”  Mektubat, Sayfa 346

bilindiği gibi “Müçtehid”; ihtiyaç olduğu takdirde Kuran’ı Kerim ayetlerinden hüküm çıkaran İslam alimi anlamına gelmektedir. Bir insanın müçtehid olması için yukarıda da belirttiğimiz gibi tarikat ehli olmaması yani hiçbir mezhebe dolayısıyla da mezhep imamına bağlı olmaması şartı vardır. Aksinde; müçtehidi o mezhep imamı olur ve söz konusu kişi mürşidinin içtihatlarına kesinlikle uymak zorunda kalır. Mesela o mezhep imamı; ayetleri ve hadisleri ne şekilde yorumluyorsa o mezhep tabisinin de söz konusu konuyu aynı mürşidinin yorumuna uygun şekilde algılaması ve yerine getirmesi şarttır. Yani Hanefi mezhebine bağlı bir şahısın kendine yeni içtihatlar çıkarması olmaz. Eğer “Ben Hanefiyim.” diyorsa o zaman “İmam Ebu Hanife Hazretleri’ne bağlıyım” anlamına gelir ve Ebu Hanife Hazretleri’nin içtihatlarıyla İslam dinini yaşıyor demektir. Aynı şekilde “Ben Şafi mezhebindenim” diyen bir insan da İmam Şafi Hazretleri’ni müçtehit kabul etmiş ve onun içtihatlarıyla hareket ediyor demektir. Yani “Ben hanefiyim, ben Malikiyim, ben hanbeliyim ya da ben Şafiiyim” diyen bir kişinin aynı zamanda kendisinin müçtehid olması dolayısıyla da Hz. Mehdi (as) olması gibi bir durum söz konusu olamaz. Çünkü bir mezhebe bağlanarak; İmam Ebu Hanife’yi, imam bin Malik Enes Hazretleri’ni, İmam Ahmed bin Hanbel Hazretleri’ni ya da imam Şafii Hazretleri’ni müçtehid kabul etmiş ve ona bağlanmıştır.

Bediüzzaman da; ifadelerinden açık bir şekilde anlaşıldığı gibi yaşlılık dönemlerinde dahi şafii mezhebinin itikatlarıyla ibadetlerini yerine getirmeye özen göstermiştir. Bu da onun hayatı boyunca şafii olarak kaldığını, şafi mezhebini takip etmeye devam ettiğini göstermektedir. Sorulduğunda ben şafiyim demesi, mahkumiyeti sırasında şafii mezhebine uygun olarak namaz kılıp, tesbihat yapmasına engel olmaya çalıştıkları için rahatsızlık duyduğunu bizzat risalelerde ifade  etmesi bunun en önemli delillerindendir.

Durum buyken bazı Nur talebesi kardeşlerimizin Bediüzzaman Hazretleri’nin gelmiş geçmiş en büyük müçtehid yani Hz. Mehdi (as) olduğunu iddia etmeleri uygun değlidir. Çünkü en büyük müçtehid olsa şafii mezhebine uygun namaz ve tesbihat yapmaz, ben şafiiyim demez yani İmam Şafii Hazretleri’nin içtihatlarıyla hareket etmek suretiyle onun mukalliti olmazdı. Hem şafii mezhebine uyup hem Hz. Mehdi (as) olması ise imkansızdır. Zaten risalelerinde geçen tüm açıklamaları Bediüzzaman Hazretleri’nin İmam Şafii Hazretleri’nin mukalliti olduğunu yani müçtehid olarak İmam Şafi Hazretleri’ni kabul ettiğini tüm açıklığıyla ortaya koymaktadır. Bu durumda İmam Şafii Hazretleri, Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nden daha üstündür çünkü onun müçtehididir. Bediüzzaman Hazretleri’nin bir yandan İmam Şafii hazretlerini mukalliti iken diğer yandan da en büyük müçtehid ve dolayısıyla da Hz. Mehdi (as) olması gibi bir durum söz konusu bile değildir. 

Şu çok önemlidir ki; Hz. Mehdi (as) gelmiş geçmiş en büyük müçtehid olarak İslam ahlakını tüm dünyaya hakim edecek bir şahıstır. En büyük bir müçtehid olduğuna göre de onun hiçbir mezhebe ve mezhep imamına bağlı olmayacak bir şahıs olması gerekmektedir. Bu da onun tanınması için başka önemli bir alametidir. Onun bu özelliğini Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri şöyle ifade etmektedir:

Ahir zamanın en büyük fesadı zamanında (fitnelerin en yoğun olduğu dönemde), elbette EN BÜYÜK BİR MÜÇTEHİD (ihtiyaç oluştuğunda ayetlerden hüküm çıkaran büyük İslam alimi) hem EN BÜYÜK BİR MÜCEDDİD (her yüzyıl başında dini hakikatleri devrin ihtiyacına göre ders vermek üzere gönderilen büyük İslam alimi, yenileyen, yenileyici), hem HAKİM, hem MEHDİ hem MÜRŞİD (doğru yolu gösteren kişi) hem KUTB-U AZAM (Müslümanların kendisine bağlandıkları büyük evliyalardan, zamanın en büyük mürşidi) olarak BİR ZAT-I NURANİYİ (nurlu bir zatı, yani Hz. Mehdi (as)’ı) GÖNDERECEK ve O ZAT (Hz. Mehdi (as)) da, EHL-İ BEYT-İ NEBEVİDEN (Peygamberimiz (sav)’in soyundan) OLACAKTIR. Cenab-ı Hak bir dakika zarfında beyn-es sema vel-arz alemini (yer ile gök arasındaki alemini) bulutlarla doldurup boşalttığı gibi bir saniyede denizin fırtınalarını teskin eder (dindirir) ve bahar içinde bir saatte yaz mevsiminin numunesini (örneğini) ve yazda bir saatte kış fırtınasını icad eden KADİR-İ ZÜLCELAL (herşeye muktedir olan Yüce Allah) HZ. MEHDİ İLE DE, ALEM-İ İSLAM’IN (İslam aleminin) ZULÜMATINI (zulüm devrini, karanlığını) DAĞITABİLİR. VE VA’DETMİŞTİR VAADİNİ ELBETTE YAPACAKTIR… (Mektubat, s. 425)

Bu nedenle bazı Nur talebesi kardeşlerimizin Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’ne duydukları sevgi adına böyle mantık dışı açıklamalara girmemeleri çok önemlidir. Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)’ı anlatmıştır. Bu anlatımları çok net ve açıktır. Bediüzzaman teville, çarpıtmalarla anlaşılaşak şekilde değil aksine çok düz olarak okunup anlaşılacak şekilde bir tanım yapmıştır. Unutulmamalıdır ki Mehdilik bir kaderdir. Allah kimin Hz. Mehdi (as) olduğunu sonsuz geçmişte belirlemiştir. O kişi vakti geldiğinde yine Allah’ın kendisine öğrettiği şekilde görevini ifa edecektir. Bu kişi Peygamberimiz (sav)’in hadislerinde detaylarıyla tarif ettiği özelliklere tam sahip bir kişi olacaktır. Ancak bu hiçbir zaman Bediüzzaman Hazretleri’nin değerini azaltacak bir durum olmayacaktır. Bediüzzaman Hazretleri şu ana kadar gelmiş en büyük İslam alimlerinden biridir. İslam dinine çok büyük hizmetleri olmuştur ve Hicri 13. Asrın müceddididir. (Doğrusunu Allah bilir.)