Kehf Suresi 35- 36

Kuran'da Mehdi

Kendi nefsinin zalimi olarak (böylece) bağına girdi (ve): “Bunun sonsuza kadar kuruyup-yok olacağını sanmıyorum” dedi. “Kıyamet-saatinin kopacağını da sanmıyorum. Buna rağmen Rabbime döndürülecek olursam, şüphesiz bundan daha hayırlı bir sonuç bulacağım.”
(Kehf Suresi, 35-36)

Ayetlerde nankörlük yapan bağ sahibinin açıkça Allah’a karşı büyüklendiği bildirilmektedir. Bu kişi, sahip olduğu bağların başına sonsuza kadar birşey gelmeyeceğini iddia etmekte, bu sözleriyle bir nevi ilahlık iddiasında bulunmaktadır.

Oysa sonsuz olan sadece Allah’tır. Zamanı ve mekanı yaratan Allah, bunlardan münezzehtir. Allah’ın Halık ismi “Her şeyin varlığını ve varlığı boyunca görüp geçireceği halleri, hadiseleri tayin ve tespit eden, ve ona göre yaratan, yokluktan var eden” anlamındadır. İnsanın, ilk var olduğu zamandan ölümüne kadar her anı Allah Katında canlı olarak mevcuttur. Allah’ın sonsuz hafızasında her şey olduğu gibi durmaktadır. İnsanların yaşadıkları olayları, başlarından geçen hadiseleri ve hayatlarındaki her türlü detayı Allah yaratmıştır ve bunların hiçbiri yok olmaz. “… Bu, Allah’ın göklerde ve yerde ne varsa tümünü bildiğini ve Allah’ın gerçekten her şeyi bilen olduğunu bilmeniz içindir” (Maide Suresi, 97) ayetinde bildirildiği gibi, her şey en küçük ayrıntıya kadar Allah Katında muhafaza edilir.

Allah zamandan münezzeh olduğu için, O’nun Katında her şey bir anda gerçekleşmiş ve sonucuna ulaşmıştır. İnsan yaratılışı gereği zamana bağlı olarak yaşadığı için yaşadıklarını geçmiş, şimdi ve gelecek süreci içinde izler. Oysa bizim hafızamızda bir hatıra olarak yer eden ve “geçmiş” diye tanımladığımız olaylar sadece bizim için “geçmiş”tir. Planlarını yaptığımız ve “gelecek” diye isimlendirdiğimiz bilinmezler ise yine sadece bizim için bilinmezdir. Allah için geçmiş, gelecek, şimdi hepsi birdir. İşte bu nedenle Allah’a hiçbir şey gizli kalmaz. Çünkü bunların hepsini yaratan Allah’tır ve Allah her şeyi tek bir anda bilmektedir. Nitekim Lokman Suresi’nde de bu gerçeğe şöyle dikkat çekilmiştir:

“Ey oğlum, (yaptığın iş) gerçekten bir hardal tanesi ağırlığında olsa da, (bu,) ister bir kaya parçasından ya da göklerde veya yer(in derinliklerinde) de bulunsa bile, Allah onu getirir (açığa çıkarır). Şüphesiz Allah, latif olandır, (her şeyden) haberdardır.” (Lokman Suresi, 16)

Tüm olaylar Allah’ın “Ol” demesiyle olmuş ve bitmiştir. Tüm zamanların, boyutların, mekanların üstünde olan ve tüm eksikliklerden bağımsız olan Allah için, yarattığı evrendeki tüm olaylar tek bir an hükmündedir. Hz. Musa’nın, Kehf Ehli’nin, Hz. Hızır’ın, Hz. Zülkarneyn’in, Hz. Muhammed (sav)’in ve diğer peygamberlerin hayatlarından verilen örneklerin gerçekleştiği zamanla bizim içinde yaşadığımız zaman da Allah Katında tek bir andır. Bizim torunlarımızın hatta onların torunlarının ve kıyamete kadar yaşayacak tüm insanların hayatları da aynı “an”ın içinde devam etmektedir. Allah Katında kıyamet kopmuş, tüm insanlar sonsuz hayatlarını geçirecekleri yerlere gitmişlerdir. Allah’a iman edenler şu anda cennettedirler, inkarcılar ise şu an cehennemde azap çekmektedirler.

İnsanlar arasında yaygın olan batıl bir inanca göre, Allah evreni ve insanı yaratmış, onlara bir süre vermiştir ve onların denenmelerini beklemektedir. Evrenin ömrü bitene kadar da bekleyecektir. (Allah’ı tenzih ederiz) Fakat gerçekte Allah’ın beklemesi asla söz konusu olamaz. Beklemek insana özgü bir acizliktir. Allah ise insanların yaşadığı bütün acizliklerden uzak ve Yücedir. Allah’ın Kuran’da Kendisi’ni tanıttığı Kuddüs sıfatı, “hatadan, gafletten, aczden ve her türlü eksiklikten çok uzak” anlamındadır. Bu nedenle Allah tüm insanların geçmişlerine, geleceklerine ve yaşadıkları tüm olaylara bütün detaylarıyla hakimdir. Fakat insan, sınanma yeri olan bu dünya hayatında zamanı, geçmişten geleceğe doğru akışlı, yani önceli ve sonralı zanneder. Oysa Allah Katında önce-sonra, geçmiş-gelecek diye bir şey yoktur. Her şey, tüm insanlar, tüm canlılar aynı anda yaşamakta, tüm zamanlar, tüm devirler, tüm çağlar, tüm tarihler ve hatta tüm günler, tüm saatler, dakikalar aynı anda bulunmaktadır. İnsan sınırlı zihin kapasitesi nedeniyle bunu göremiyor olsa da bu gerçek açıktır.

İşte müminlerin Allah’ın büyüklüğünü takdir edebilmelerinin, Allah’a olan teslimiyetlerinin ve güvenlerinin ana sebebi budur. Müminler, Allah’ın kendilerini ve her şeyi nasıl sarıp kuşattığının ve Allah’a ne derece muhtaç olduklarının, O’nun büyüklüğü yanında ne denli küçük olduklarının bilincindedirler.

Müminler Allah’ın yüceliğini ve kudretini takdir edebilen, olayların ardında saklı hikmetleri, incelikleri kavrayabilen kimselerdir. Bundan dolayı da Allah’a gönülden boyun eğmişlerdir.

Tüm olaylar bize belli bir sıralama yöntemi ile gösterildiği için, zamanın hep ileri doğru aktığını düşünürüz. Örneğin bir su damlası su birikintisinden yukarı doğru çıkmaz, hep aşağı doğru düşer. Bu durumda bir su damlasının yukardaki hali geçmiş iken, aşağıya ulaştığı hali gelecektir. Oysa eğer hafızamızdaki bilgiler, bir filmin başa sarılması gibi tersine doğru gösterilmeye başlarsa bizim için gelecek, yani aşağı inmiş hali geçmiş olur, geçmiş ise yani yukardaki hali ise gelecek olur.

Kehf Suresi’nin 36. ayetinde geçen “… Buna rağmen Rabbime döndürülecek olursam, şüphesiz bundan daha hayırlı bir sonuç bulacağım” ifadesi ise Allah’tan korkmayarak, Allah’ın hükümlerini yerine getirmeyerek cennete gideceklerini zanneden insanları tarif etmektedir. Bu insanlar kendilerini müstağni görmekte, Allah’a karşı büyüklenmektedirler.

Dünya üzerinde Allah’a iman ettiğini ve Kuran’ın hak olduğuna inandığını söyleyen, ancak Allah’tan hiç korkmayan insanların sayısı oldukça fazladır. Bu insanlar Allah’ın hükümlerini yerine getirmez, helal ve haramlara riayet etmez, elçinin yolunu izlemezler. Ancak buna rağmen öldüklerinde cennete gideceklerine dair çok güçlü bir inançları vardır.

İman edenler ise “Onlar, din gününü tasdik etmektedirler. Rablerinin azabına karşı (daimi) bir korku duymaktadırlar. Şüphesiz Rablerinin azabından emin olunamaz” (Mearic Suresi, 26-28) ayetlerinde bildirildiği gibi cennet nimetlerinden yana bir umut, cehennem azabından yana bir korku içindedirler. İman edenlerin bu ruh haline “O’na korkarak ve umut taşıyarak dua edin. Doğrusu Allah’ın rahmeti iyilik yapanlara pek yakındır” (Araf Suresi, 56) ayetinde de işaret edilmektedir. Çünkü Allah ayetlerinde hiçbir insanın cehennem azabı ile karşılaşmaktan emin olamayacağını hatırlatmakta, inkar edenlerin ise muhakkak bu şiddetli azapla karşılık bulacaklarını haber vermektedir:

Şimdi bunlar, kendilerine Allah’ın azabından kapsamlı bir bürümenin gelmesinden veya onların hiç haberleri yokken kıyametin onlara apansız gelmesinden kendilerini güvende mi buldular? (Yusuf Suresi, 107)

Artık ‘kötülüğü örgütleyip düzenleyenler’, Allah’ın, kendilerini yerin dibine geçirmeyeceğinden veya şuuruna varamayacakları yerden azabın gelmeyeceğinden emin midirler? (Nahl Suresi, 45)