Münafık çok oyuncudur, tiyatrocu gibidir. Her türlü karaktersizliği yapabilir ve her türlü yalanı söyleyebilir. Bu yalanlarını sonuna kadar devam ettirebilmek için de her türlü çirkefliği yapmaktan hiç çekinmez. Her türlü pis eylemi yapar, ağlar, bağırır, laf dokundurur, lafı evirip çevirir. Çünkü bu münafığın adeta mesleğidir.
Münafık, tüm bu yalanlarının ortaya çıkarılıp oyunlarının bozulmasından da etkilenmez. Aklı olmadığı, beyni ve ruhu ise tamamen kirlenip şeytanlaştığı, şuuru da kapandığı için, ahlaksızlığına yine devam eder.
Müslümanlar münafığın yalanını teşhis edip, “Yalan söyledin” deseler, münafık yeni bir yalanla hemen bir oyuna daha başlar. Hemen yalan söylemediğine dair‘Allah adına yemin eder’. Allah Tevbe Suresi’nde münafıkların ‘yalan yere yemin etmeyi alışkanlık haline getirdiklerine’ dikkat çekmiş ve Müslümanları münafıkların bu şeytani oyununa karşı uyarmıştır:
Zarar vermek, inkarı (pekiştirmek), müminlerin arasını ayırmak ve daha önce Allah’a ve elçisine karşı savaşanı gözlemek için mescid edinenler ve: “Biz iyilikten başka bir şey istemedik” diye yemin edenler (var ya,) Allah onların şüphesiz yalancı olduklarına şahidlik etmektedir. (Tevbe Suresi, 107)
Allah adına, yalan yere yemin edilmesinin Allah Katındaki sorumluluğu kendisine hatırlatılsa, münafık bu sefer de, “Bana inanmıyorsunuz, iftira atıyorsunuz” diye ağlamaya başlar. Sanki bundan çok bizar olmuş ve zulme uğramış bir görünüme bürünür. Özellikle de Müslümanlar bir münafıkla yalnız konuşuyorlarsa, hiç olmadık çok daha kapsamlı yalanlar üretmeye ve bunları diğer müminler arasında da yaygınlaştırmaya devam eder.
Münafığın belirgin diğer bir özelliği ise ‘hafızasının çok güçlü olması’dır. Ama hafızasında güzellikleri, iyilikleri, kendisine yapılan fedakarlıkları değil, sürekli hayali kötülükleri, çirkinlikleri, hayal ürünü gaddarlıkları arşivler. Nefsiyle çatışan herhangi bir olayla karşılaştığında, hemen beynindeki bu kirli arşivden iftira atabilmek için kullanabileceği detayları seçer. Ve sonra da şizofren zihninde oluşturduğu hayal ürünü malzemeleri ortaya dökerek iftira atar. Hatta ‘yalanlarını tarih de vererek kendince delillendirmeye ve gerçek gibi göstermeye çalışır’. Örneğin “Sen bana şu tarihte şu mekanda konuşurken şöyle söylemiştin” der. Müslüman ‘öyle bir konuşma olmadığını’ iddia etse de, arsızca ve hayasızca Müslümanların hafızasıyla kendince dalga geçer, yalanında diretir. Ve bu şekilde de Peygambere ya da diğer Müslümanlara konuşmada üstün geldiğine ve onları sindirdiğine inanır. (Peygamberleri ve Müslümanları tenzih ederiz.)
Allah Kuran’ın pek çok ayetinde münafıkların bu ‘iftiracı, yalan yere yemin eden, yaygaracı, kuşkucu, korku dolu, paranoyak karakterini’ deşifre etmiştir. Bu ayetler Müslümanların ilk başta kendilerini eğitmeleri ve münafık ahlakına benzer bir tavır içine girmekten sakınmaları, sonra da münafıkların pisliklerini teşhis edip onların şerrinden korunmaları için büyük nimettir.