Münafık, kendisine oluşturduğu sinsi yaşam şekli içerisinde ayakta kalabilmek için, kendince sürekli olarak sahtekarlıklarına devam etmek, her bir oyununu bir diğeriyle desteklemek ve sürekli olarak şeytanlıklarını güçlendirmek durumundadır. İşte bu alçak sistemini korurken, en ihtiyaç duyduğu ve en çok faydalandığı ahlaksızlıklardan biri de ‘yalan söylemek’tir.
Hayatını ‘ikiyüzlülük, sinsilik, sahtekarlık ve oyun oynamak’ üzerine kurmuş olan münafık için ‘yalan söylemek, adeta nefes almak gibi, çok olağan ve sıradan karşıladığı bir eylemdir’. Yalan söylememesi durumunda münafık, münafık olmaktan çıkacaktır. Bu da onun kesinlikle istemeyeceği bir durumdur. Münafığın zayıf aklına göre, dürüst olması ona hiçbir şey kazandırmayacağı gibi, çok şey kaybettirecek ve tüm çıkarlarını tehlikeye atacaktır. Dolayısıyla da münafık yalanı, hayatının çok önemli bir parçası olarak benimsemiş ve günlük hayatının çok büyük bir bölümünü yalanla geçirir hale gelmiştir.
Yalan konusunda münafık hakkında bilinmesi gereken birşey daha vardır. Münafık yalanı, ‘pislik yapabilmek, iftira atabilmek, insanları aldatabilmek, kendince Müslümanları kötü gösterebilmek, onları tuzağa düşürüp başarısız hale getirmek, küfre destek sağlamak gibi her türlü kötü amaç için’ kullanır. Ancak bu yalan söyleme alışkanlığı, bir süre sonra münafıkta adeta bir ‘akıl hastalığına’ da dönüşür. Artık hayatının her aşamasında, ‘gerekli gereksiz, amaçlı amaçsız aklına gelen her konuda’ -yüzünde yalan söylediğine dair en ufak bir utanma sıkılma alameti olmaksızın- sürekli yalan konuşmaya başlar. Bu da çevresindeki insanların çok dikkatini çeker. Çünkü anlattığı her şey çok abartılı, çok masalımsı, çok ütopik ve çok nadir rastlanacak şeylerdir. ‘Çocukken tek başına boğazdan yüzerek karşı kıyıya geçtiğinden, üstünden araba geçip hiçbir şey olmadan ayağa kalktığından, sokakta kuşların başına konup yüzlerce metre onunla birlikte yürüdüğüne kadar’, hepsi ‘birbirinden mantıksız ve abartılı’ detayları olan hikayeler anlatır.
Bunun gibi münafığın yalanlarında dikkat çeken bir başka karakteristik özellik de, ‘münafığın önceki yalanlarını unutması ve birbiriyle çelişkili konuşmalar yapması’dır. Münafık sabah farklı konuşur, akşam ise bambaşka birşey söyler. Beş dakika önce “Bugün bütün gece hiç uyuyamadım” der, beş dakika sonra ise “O kadar derin uyumuşum ki, sabaha kadar çok fazla rüya gördüm” diye başka bir hikaye anlatmaya başlar.
Normal akla sahip Müslümanlar çok dürüst ve çok ince vicdan sahibi insanlardır. Yalan söylemenin Allah’ın yasakladığı, haram kıldığı çirkin bir ahlak bozukluğu olduğunu bilirler. Zararlı veya zararsız herhangi bir konuda yalan söylemekten Allah’a sığınır, kendileri bundan dolayı bir mağduriyet yaşayacak olsalar bile, asla böyle birşeye tenezzül etmezler. Allah’tan korkar ve her zaman her konuda mutlaka doğru konuşurlar. Hatta bazen, istemeden bir konunun küçük bir detayı eksik kalıp da yanlış anlaşılacak bile olsa, bunu düzeltip tam anlaşılmasını sağlamak için defalarca açıklama yaparlar.
İşte vicdanen böylesine titiz insanlar arasında yaşayan bir münafık, sahtekarlıklarıyla müthiş bir zıtlık oluşturur ve çok dikkat çeker. Müslümanlar bu kişinin normal bir akla ve vicdana sahip olmadığını hemen anlar ve buna göre tedbirlerini alırlar. Münafık ise anlaşıldığının farkında değildir, bu yüzden de pervasızca yalanlarına devam eder.