Münafık Müslümanın iyi niyetle, kendisinin bir yanlışını düzeltmesine ya da öğüt vermesine asla tahammül edemez. Münafıkta büyüklük hissi çok güçlü olduğu için herhangi bir konuda ‘eksik ya da hatalı olduğunu’ kabul etmez. Dolayısıyla kendisine hatırlatma veya tavsiyede bulunulduğunda, söylenenleri ‘delice yalanlamaya ve inkar etmeye’ çalışır. Çok seri şekilde yalan söylemeye ve karşı atak tarzında ‘iftira atmaya’ başlar. Söylenen eksikliğin kendisinde mevcut olduğunu asla kabul etmez. Allah bir ayette münafıkların ‘öğüde’ yani ‘Kuran’a dayalı tavsiye ve hatırlatmalara’ karşı müthiş tepkili olduklarını şöyle bildirmiştir:
Buna rağmen, bunlara ne oluyor ki, öğütten yüz çevirip duruyorlar? (Müddessir Suresi, 49)
Çünkü münafığın iddiası, ‘Müslümanlardan çok daha akıllı, zeki, kaliteli, görgülü ve üstün olduğu’ dur. Münafığın kendisine bakış açısı, aynı aşağıdaki ayette bildirildiği gibidir:
… Dilleri de yalan olarak en güzel olanın ‘kendilerinin olduğunu’ düzmektedir. (Nahl Suresi, 62)
Dolayısıyla kendini bu derece büyük gören birinin, bir Müslümandan öğüt alması, bu tavsiyeyi kabul edip tavırlarını düzelttiğini göstermesi, onun için adeta‘ölmek gibi’dir. Bu yüzden ‘karşı tarafın sözünü keserek, demagoji yaparak, yüz ve beden dillerini en çirkin şekilde kullanarak, ağlayarak, anlamazdan gelip inat ederek, bağırıp çağırıp, dinlemediğini belli eden el kol hareketleri yaparak’ bu zihniyetlerini belli ederler. Allah Kuran’da münafıkların bu bozuk ahlaklarını şöyle bildirmiştir:
Doğrusu ben, onları bağışlaman için her davet edişimde, onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar, örtülerini başlarına çektiler ve büyüklük tasladıkça büyüklük gösterip-direttiler. (Nuh Suresi, 7)
Sonra bir baktı. Sonra kaşlarını çattı ve yüzünü ekşitti. Sonra da sırt çevirdi ve büyüklük tasladı (istikbar). (Müddessir Suresi, 21-23)
Ayetlerden açıkça anlaşıldığı gibi, Müslümanlar münafık karakterli insanlara Kuran ayetleriyle tavsiyelerde bulunduklarında, tepkileri yüz çevirmek; yani hemen bir bahane bularak ayetlerin okunduğu ortamdan uzaklaşmak olur. Ancak bir yandan da, bu sinsi kaçışlarına inandırıcı bir kılıf bulmaya çalışırlar. Kimi zaman ‘başka bir odaya geçip, sanki başka bir işleri olduğu için anlatılanları mecburen dinleyemiyor gibi’ davranırlar. Başka bir zaman, ‘ uykusuz ya da yorgun oldukları’ şeklinde bir bahaneyle o ortamdan dışarı çıkarlar. Bazen de ‘acil yetiştirmeleri gereken bir işleri varmış gibi’ yaparlar.
Bu sinsi ruhlu insanların, Kuran ayetlerinin, güzel ahlakın anlatıldığı ortamlardan kaçabilmek için Müslümanlara karşı kullandıkları bir de ‘psikolojik mücadele etme yöntemleri’ vardır. İşte münafıklar bu yöntemlerini uygularken, ‘konuşmalarından ziyade, gözlerini ve seslerini’ devreye sokarlar. Örneğin kendilerine güzel bir üslupla öğüt verilen ortamda kalır, ama kendilerince ‘anlatılanları önemsemediklerini’, ‘dinlemediklerini’ ya da ‘duyduklarından etkilenmediklerini’ sinsi yöntemlerle ifade etmeye çalışırlar. ‘Pis ve hain bakışlarıyla, surat asarak, yüzlerini ekşitip, agresif bir ifade vererek, kaşlarını çatarak, ağızlarını aşağı bırakıp boş ve anlamsız bakarak, anlatılanları onaylamayarak, sadece hedef aldıkları kişinin duyacağı kadar kısık bir sesle, onun anlattığının tam aksi yorumlar’ yaparak -kendi zayıf akıllarınca- anlatılanlardan etkilenmediklerini Müslümanlara belli etmek isterler.
Allah Kuran’da “… Aralarında Allah’ın Kitabı hükmetsin diye çağrılıyorlar da, onlardan bir bölümü yüz çeviriyor. Onlar, işte böyle arka dönenlerdir.” (Al-i İmran Suresi, 23) şeklinde bildirmiştir. Demek ki münafıklar Müslümanca yaşamaları, Kuran ile düşünmeleri için inananlardan çok fazla teşvik göreceklerdir. Ancak büyüklük hırsı içinde oldukları için bu tavsiyeler ağırlarına gidecek ve bunu da hareketleriyle ve konuşmalarıyla açıkça Müslümanlara belli edeceklerdir.
Allah, bir ayette, bulundukları ortamlarda Kuran ayetleri okunduğunda ya da bu ayetler doğrultusunda kendilerine öğüt verildiğinde münafıkların‘kendilerine verilen öğütleri dinlemeye katlanamadıklarını’ haber vermiştir:
Ki onlar, Beni zikretme (konusun)da gözleri bir perde içindeydi. (Kuran’ı) dinlemeye katlanamazlardı. (Kehf Suresi, 101)
Çünkü Kuran ayetleri münafığa ‘adeta yakıcı bir ateş’ etkisi yapar. Ayetin Rahmani anlatımı, münafığın şeytani dünyasını manen kavurur, yakar. Ayetlerde münafıklığın sırlarının Müslümanlara anlatılmış olması, münafıkların tüm oyunlarının, planlarının ve taktiklerinin deşifre olmasına vesile olur. Her an gerçek yüzlerini ortaya koyan bir ayetle ya da ayeti açıklayan bir anlatımla yüzleşeceğini bilme korkusu, münafığın gözlerine tedirgin, hain, karanlık ve ürkütücü bir ifadenin yerleşmesine neden olur. Kuran’da münafıkların bu hali şöyle haber verilmiştir:
O inkar edenler, zikri (Kur’an’ı) işittikleri zaman, seni neredeyse gözleriyle devireceklerdi… (Kalem Suresi, 51)
İşte bu nedenle Kuran ahlakına uygun yaşamalarına yönelik bir davet yapıldığında, münafıklar bunu duymak bile istemezler. Agresif, kavgacı, asi tavırlar sergileyip, bağırıp çağırarak, iftira atarak, yalanlayarak ve pis bakışlarla Müslümanların hatırlatmalarını kesip durdurmaya çalışırlar.