Münafıklar Peygamberimiz (sav)’in huzurunda nasıl bir üslup ve konuşma adabıyla konuşulması gerektiğini aslında çok iyi biliyorlardı. Ancak Peygamberimiz (sav)’in ‘üstünlüğünü’ kabullenemedikleri için, ona karşı derin bir saygı göstermek gururlarına çok ağır geliyordu. Dolayısıyla, bu ortamlarda, sinsice asiliklerini ve dik başlılıklarını hissettirerek kendilerince ‘şeytani bir eylem’ yapmaya çalışıyorlardı. Müslümanlar, Peygamberimiz (sav)’e olan ‘itinalı sevgileri ve saygıdaki titizlikleriyle’ dikkat çekerken, onlar da bu çirkin ahlaklarıyla Peygamberimiz (sav) ve samimi müminler tarafından ‘münafık karakterli kimseler’ olarak tanınmış oluyorlardı.
Ancak şunu da hatırlatmak gerekir ki, elbette insanların konuşma adaplarında ve üsluplarındaki bozuklukların tek sebebi ‘münafıklık’ değildir. Bir insan cahilliği, düşüncesizliği, bilgisizliği, tecrübesizliği, kaba tavırları, görgüsüzlüğü gibi sebeplerle de bu tarz hatalar yapabilir. Ancak münafıkları bu kimselerden ayıran ve dikkat çeken özellikleri, bu konudaki ‘itinalı ısrarcılıkları; kendilerine hatırlatıldığı ve doğrusu öğretildiği halde yanlış tavırlarından vazgeçmemeleri’ dir. Ve bu tavırları sergiledikten sonra da, herhangi bir ‘pişmanlık duyup telafi yoluna gitmemeleri’ dir. Kendilerini mutlaka doğru yolda ve haklı kabul etmeleridir. İşte bunların yanında bir de başka münafık özellikleri de sergilediklerinde, elbette ki bu durum, Müslümanlar için dikkate alınması ve şüphe duyulması gereken bir önem kazanır.
Kuran’da münafık karakterli insanların, Peygamberimiz (sav)’in huzurunda iken gösterdikleri bu tavır bozukluklarının diğer bir örneği yine Hucurat Suresi’nde şöyle haber verilmiştir:
Şüphesiz, hücrelerin ardından sana seslenenler de, onların çoğu aklını kullanmıyor. Eğer gerçekten, yanlarına çıkıncaya kadar sabretmiş olsalardı, herhalde (bu,) kendileri için daha hayırlı olurdu. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. (Hucurat Suresi, 4- 5)
Peygamberimiz (sav)’in yanında, söz keserek, bilmişlik yaparak, bağırıp çağırarak, seslerini yükselterek, tartışmacı bir üslup kullanarak, sinsice şeytani eylemler yapmaya çalışan münafıkların bir başka yöntemi de, ayette haber verildiği gibi Peygamberimiz (sav)’le ‘hücrelerin ardından bağırarak konuşmaları’dır.
Peygamberimiz (sav) güzel ahlakıyla, yüksek vicdanıyla, müthiş akıllı konuşmaları ve nezih tavırlarıyla dikkat çeken çok mübarek bir insandır. Kuran’ın “And olsun, sizin için, Allah’ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah’ı çokça zikredenler için Allah’ın Resulü’nde güzel bir örnek vardır.” (Ahzab Suresi, 21) ayetiyle bildirildiği gibi Allah onu, ahlakıyla ve hayatıyla tüm Müslümanlar için bir örnek kılmıştır. Böyle güzel bir nimet olan Peygamberimiz (sav)’in yakınında olabilen bir insanın, bu güzel ahlakı görüp fark etmemesi mümkün değildir. Vicdanını kullanan, Allah’ın rızasını hedefleyen her insan, bu üstün ahlakı kendisine örnek alıp tavırlarını güzelleştirebilir. Ayrıca güzel ahlakı, nezaketi, ince düşünceyi, saygıyı, sevgiyi bu kadar iyi bilen ve mükemmel şekilde uygulayan Peygamberimiz (sav)’in, bunun aksi tavırları ne kadar detaylı görüp fark edebileceği ve Kuran ahlakına zıt olan, şeytani ya da cahili tavır bozukluklarından ne kadar rahatsız olacağı da açıktır.
İşte münafıklar da, tüm bu gerçeklerin farkındadırlar. Kendilerince Peygamberimiz (sav)’e olan sapkın bakış açılarını vurgulayarak Müslümanları huzursuz edebilmek ve münafık karakterli insanların gözünde itibar elde edebilmek amacıyla bu çirkin tavırları sergilemişlerdir.
Peygamberimiz (sav)’in sohbetlerinde seslerini yükseltip bağıran, konuşmalarıyla Peygamberimiz (sav)’in önüne geçmeye çalışan ve Peygamberimiz (sav)’e odaların ardından seslenen münafıkların bu tavırları, elbette ki kendi aleyhlerinde önemli deliller oluşturur. Böylece Müslümanlar, onların Peygamberimiz (sav)’e gönülden bağlı olan, ona derin bir sevgi duyan, saygılarıyla onu el üstünde tutan samimi Müslümanlardan farkını çok net bir şekilde görürler. Güvenmeyecekleri ve dikkatli olacakları insanları tanımış olurlar.
Peygamberimiz (sav)’in üstün ahlakını, yüksek vicdanını, sabrını, hoşgörüsünü takdir edemeyen, Allah’ın sevdiği ve seçtiği mübarek bir Peygamber (sav) ile aynı dönemde yaşamanın, onu görmenin, tanımanın ne kadar büyük lütuf olduğunun şuurunda olmayan bu hasta ruhlu insanlar, elbette ki dünyada da ahirette de büyük bir kayba uğramışlardır.
Peygamberimiz (sav)’in döneminde olduğu gibi, günümüzde de Müslümanlara ve onlara manevi olarak önderlik eden mübarek insanlara aynı şeytani ahlakı sergileyen münafıklar da, kuşkusuz ki aynı hüsranı tadacaklardır. Yaptıkları münafıkane eylemlerle hiçbir zaman için İslam’a, Allah’ın seçip üstün kıldığı elçilerine ve Müslümanlara zarar vermeyi başaramayacaklardır. Arzuladıkları şeytani dünyanın karanlığı onları önce dünyada acı, sıkıntı ve mutsuzluk içinde kavuracak, ardından da ahiret azabıyla karşılaşacaklardır. Allah bir Kuran ayetinde, Allah’a karşı isyan ederek azgınlaşanların acı sonunu şöyle bildirmiştir:
Ülkelerden niceleri vardır ki, Rablerinin ve O’nun elçilerinin emrine karşı gelip azmışlar, böylece biz de onları çetin bir hesaba çekmişiz ve onları benzeri görülmedik bir azapla azaplandırmışız. (Talak Suresi, 8)