Hz. İbrahim (as)’ın soyu, iki oğlu olan Hz. İsmail (as) ve Hz. İshak (as) ile devam etmiştir. Hz. İshak (as)’ın soyundan olan İsrailoğulları’na, tarih boyunca pek çok Peygamber gelmiştir: Hz. Yakup (as), Hz. Yusuf (as), Hz. Musa (as), Hz. Harun (as), Hz. Yunus (as), Hz. Eyüp (as), Hz. İlyas (as), Hz. Davud (as), Hz. Süleyman (as), Hz. Zekeriya (as), Hz. Yahya (as) ve Hz. İsa (as). Hz. İsmail (as)’ın soyundan ise İslam Peygamberi Hz. Muhammed (sav), onun ailesinden gelen imamlar ve en son olarak da İmam Muhammed el-Mehdi (as) gelmektedir. Ayrıca Hz. Mehdi (as)’ın soyu bir taraftan Hz. Davud (as)’a kadar uzanan bir silsiledir.
Dolayısıyla Tevrat’ta geçen Ben-i İsrail, Ben-i İshak, Ben-i İsmail, hepsi Ben-i İbrahim’in neslidir. Hepsi Allah’ın mübarek kıldığı nesil olan Hz. İbrahim (as)’ın soyudur.
İbrahimi dinlerde “hidayet veren” sıfatıyla ahir zamanda gelecek ve din ahlakının dünyaya hakimiyetine vesile olacak olan mübarek şahıs da, Hz. İbrahim (as)’ın neslindendir. Dolayısıyla Hz. Mehdi (as) Hz. İbrahim (as)’ın neslindendir.
Allah Hz. İbrahim (as)’ın Soyuna Hakimiyet Vaat Etmektedir
Allah, hakimiyetini gerçekleştirmek için Hz. İbrahim (as) soyunun iki kolundan gelen son temsilcileri korumuştur. Ahir zamanda emrinin gerçekleşmesi için İmam el-Mehdi (as) ve Hz. İsa (as)’ı biraraya getirecektir. Kuran’da ve Peygamber Efendimiz (sav)’in hadislerinde bildirilen bu hakimiyet dönemi, Tevrat’ta Hz. İbrahim (as)’ın soyundan gelen bir topluluğa vaat edilmekte ve şöyle bildirilmektedir:
Seni ziyadesiyle mübarek kılacağım; senin zürriyetini, göklerin yıldızları gibi, deniz kenarında olan kum gibi ziyadesiyle çoğaltacağım; senin zürriyetin düşmanlarının kapısına hakim olacaktır ve zürriyetin aracılığıyla yeryüzündeki bütün milletler mübarek kılınacaklar; çünkü sözümü dinledin. (Yaratılış, 22:17-18)
Ve Rab Abram’a (İbrahim’e) dedi ki:… seni büyük millet edeceğim ve seni mübarek kılacağım ve senin adını büyük edeceğim ve bereket ol ve seni mübarek kılanları mübarek kılacağım ve sana lanet edene lanet edeceğim ve yeryüzünün bütün kabileleri sende mübarek olacaktır. (Yaratılış, 12:1-3)
Soyunu gökteki yıldızlar kadar çoğaltacağım. Bu ülkelerin tümünü onlara vereceğim. Yeryüzündeki bütün uluslar senin soyun aracılığıyla kutsanacak. (Yaratılış, 26:4)
Yeryüzünün tozu kadar sayısız bir soya sahip olacaksın. Doğuya, batıya, kuzeye, güneye doğru yayılacaksınız. Yeryüzündeki bütün halklar sen ve soyun aracılığıyla kutsanacak. (Yaratılış, 28:14)
Tevrat’ta dünyanın son döneminde, Allah’a gönülden iman edenlerin yeryüzünde sorumluluk ve liderlik sahibi olacaklarını, din ahlakının yeryüzüne hakim olacağını anlatan bölümlerden bir kısmı şu şekildedir:
Allah buyurdu:… Andolsun ki tüm yeryüzü Allah’ın celali ile dolacaktır. (Sayılar, 14:21)
Alçak gönüllülere gelince yeryüzünün varisi olacaklar… Kötülerin bilekleri kırılacak ve Allah doğruların dayanağıdır. Allah salihlerin günlerini biliyor ve onların mirası ebedi olacaktır. (Mezmurlar, 37:11, 17-18)
Yeryüzünün dört bucağı anımsayıp Rab’be dönecek, ulusların bütün soyları O’nun önünde yere kapanacak. Çünkü egemenlik Rab’bindir… (Mezmurlar, 22:27-28)
Çünkü kötülerin kökü kazınacak, ama Rab’be umut bağlayanlar ülkeyi miras alacak. Yakında kötünün sonu gelecek, yerini arasan da bulunmayacak. Ama alçakgönüllüler ülkeyi miras alacak, derin bir huzurun zevkini tadacak… (Mezmurlar, 37:9-11)
Çünkü kötülerin gücü kırılacak, ama doğrulara Rab destek olacak… kötüler yıkıma uğrayacak; Rab’bin düşmanları kır çiçekleri gibi kuruyup gidecek, duman gibi dağılıp yok olacak. (Mezmurlar, 37:17-20)
Rab’be umut bağla, O’nun yolunu tut… Ama başkaldıranların hepsi yok olacak… Doğruların kurtuluşu Rab’den gelir… Rab onlara yardım eder, kurtarır onları, kötülerin elinden alıp özgür kılar, çünkü kendisine sığınırlar. (Mezmurlar, 37:34, 39-40)
Bu pasajlardan da açıkça anlaşılacağı üzere, Tevrat’ta haber verilen hakimiyet belirli bir grubun veya soyun diğer toplumlar üzerinde güç ve iktidar sahibi olması değil, Allah’a samimi imanın ve tüm insanlara emrettiği gerçek din ahlakının yeryüzüne hakim olmasıdır. Bununla birlikte Tevrat’ta iman sahibi Musevilerle ilgili övgü ifadeleri, Tevrat’ın indirildiği dönemde yaşayan samimi müminlere haber verilen müjdelerdir. Dolayısıyla Tevrat’ta Beni İsrail’e vadedilen hakimiyetle ilgili pasajların, samimi Allah inancını esas almadan, sadece belirli bir ulusun üstünlüğü olarak yorumlanması doğru bir yaklaşım olmayacaktır.
Nitekim İslamiyet’te ve Musevilikte var olan “din ahlakının hakimiyeti” kavramı da, yeryüzünde din ahlakının yaşanmamasından kaynaklanan kötülük ve zorlukların, din ahlakının yaşanmaya başlaması ile ortadan kalkması ve güzel ahlakın yaygınlaşmasıdır. Müslümanların temennisi, Yüce Rabbimiz’in emrettiği ahlakın yani yardımlaşmanın, adaletin, dürüstlüğün, sadakatin, tevazunun, affediciliğin, merhametin, insanlar arasındaki ilişkilerde esas olması; herkesin Allah’ın rızasını kazanmak için en güzel ahlakı göstermekte yarıştığı bir ortamın tesis edilmesidir. Böyle bir ortamın sağlanması, hiç şüphesiz bu erdemlerin eksikliğinden kaynaklanan her türlü sorunu ortadan kaldıracaktır. Bu anlayışa sahip olan Müslümanların amacı güç ve iktidar sahibi olmak değil; Allah kendilerine böyle bir nimet lütfederse, bu nimeti din ahlakını daha çok yaymak için en iyi şekilde kullanmaktır. Müminlerin bu güzel özelliği bir Kuran ayetinde şu şekilde haber verilmiştir:
Onlar ki, yeryüzünde kendilerini yerleştirir, iktidar sahibi kılarsak, dosdoğru namazı kılarlar, zekatı verirler, marufu emrederler, münkerden sakındırırlar. Bütün işlerin sonu Allah’a aittir. (Hac Suresi, 41)
Tevrat’ta Hakimiyet Vaat Edilen Topluluğun Özellikleri
Allah Musevileri, hak dine sadık kaldıkları, Peygamberlere itaat ettikleri ve yalnızca Allah’a gönülden iman ettikleri takdirde liderler kılacağını haber vermiştir. Allah’ın hakimiyet vaat ettiği kullarının vasıfları Tevrat’ta şöyle bildirmektedir:
Uymanız için size bildirdiğim bu buyrukları eksiksiz yerine getirir,Allah’ınız Rab’bi sever, yollarında yürür, O’na bağlı kalırsanız… hiç kimse size karşı koyamayacak…Bugün size bildirdiğim Allah’ınız Rab’bin buyruklarına uyarsanız kutsanacaksınız. (Yasanın Tekrarı, 11:22-27)
Allah İsrailoğulları’na hakimiyet için; Kendisi’ne bağlılığı, Allah’ın emirlerini eksiksiz yerine getirmeyi ve Allah sevgisini koşul olarak bildirmiştir. Tevrat’taki bu pasajın devamında ise, Yahudilere iki yol sunulduğu; imanı seçerlerse nimet, imandan yüz çevirirlerse bela ile karşılaşacakları şöyle bildirilir:
Ve bakın, bugün önünüze kutsamayı ve laneti koyuyorum: Bugün size bildirdiğim Allah’ınız Rab’bin buyruklarına uyarsanız kutsanacaksınız. Ama Allah’ınız Rab’bin buyruklarını dinlemez, bilmediğiniz başka ilahların ardınca giderek bugün size buyurduğum yoldan saparsanız, lanete uğrayacaksınız. (Yasanın Tekrarı, 11:26-28)
Hakimiyet vaat edilen topluluğun özellikleri, diğer Tevrat pasajlarında şöyle bildirilmektedir:
… Allah’ın Rab, Allah O’dur, Kendisi’ni sevenler ve emirlerini tutanlar için bin nesle kadar ahdi ve inayeti koruyan,… sadık Allah’tır… (Yasanın Tekrarı, 7: 9-10)
Allah’ınız Rab’bi sevin, sözüne uyup O’na bağlanın… söz verdiği ülkede uzun yaşamanızı sağlayacaktır. (Yasanın Tekrarı, 30:20)
Allah’ınız Rab el attığınız her işte sizi başarılı kılacak; çok sayıda çocuğunuz olacak, hayvanlarınızın yavruları, toprağınızın ürünü bol olacak. Rab atalarınızdan nasıl hoşnut kaldıysa, sizden de öyle hoşnut kalacak ve sizi başarılı kılacak. Yeter ki, Allah’ınız Rab’bin sözünü dinleyin, bu Yasa Kitabı’nda yazılı buyruklarına, kurallarına uyun ve bütün yüreğinizle, bütün canınızla O’na dönün. (Yasanın Tekrarı, 30:9-10)
Tevrat’tan bir başka bölümde ise, hakimiyetin Allah’tan korkanlara vadedildiği bildirilmektedir:
Rab’den korkan o adam kimdir?…Canı iyilikte oturacak; onun soyu yeryüzünün varisi olacaktır. Rab’bin sırrı ondan korkanlara olacaktır… (Mezmurlar, 25:12-14)
Yine Tevrat’ta Allah’a tevekkül eden (dayanıp güvenen), alçakgönüllü olan, Allah’a imandan zevk duyan kişilerin, hakimiyete ve Allah’ın nimetlerine varis oldukları bildirilmektedir:
Sen Rab’be güven ve iyilik yap… Rab’den zevk al, O senin içindeki istekleri yerine getirecektir. Her şeyi Rab’be bırak, O’na güven… Rab’be umut bağlayanlar yeryüzünün varisi olacaklardır… alçakgönüllüler ülkeyi miras alacak, derin bir huzurun zevkini tadacak. (Mezmurlar, 37:3-11)
Eğer Allah’ın Rab’bin emirlerini tutarsan ve O’nun yollarında yürürsen,… size söz verdiği ülkede bolluk içinde yaşamanızı sağlayacak: Rahminizin meyvesi kutsanacak; hayvanlarınızın yavruları, toprağınızın ürünü verimli olacak. Rab ülkenize yağmuru zamanında yağdırmak ve bütün emeğinizi verimli kılmak için, göklerdeki zengin hazinesini açacak. Birçok ulusa ödünç vereceksiniz; siz ödünç almayacaksınız. Ve eğer bugün sana emretmekte olduğum Allah’ın Rab’bin emirlerini tutmak ve yapmak için onları dinlersen ve başka ilahlara kulluk etmek için, onların ardınca yürümek üzere, bugün sana emretmekte olduğum bütün sözlerden sağa ve sola sapmazsan, Rab seni kuyruk değil baş yapacak ve ancak üstün olacak, alt olmayacaksın. (Yasanın Tekrarı, 28:9-14)
Tevrat’ta hakimiyet vaat edilen topluluğun özellikleri toplu olarak değerlendirildiğinde, Allah’ın hakimiyet nasip edeceği kimseler şu vasıflara sahip olacaklardır:
◉ Allah yolunda yaşamak
◉ Her şeyiyle sadece Allah’a yönelmek
◉ Allah’ın emirlerini eksiksiz yerine getirmek
◉ Allah’ı sevmek
◉ Allah’tan korkmak
◉ Allah’a şirk koşmamak
◉ Allah’a bağlı ve sadık olmak
◉ Allah’a dayanıp güvenmek
◉ Allah’a imandan zevk almak
◉ İyilik yapmak
◉ Alçakgönüllü olmak
Tevrat’ta yer alan hakimiyet, samimi olarak iman edenlere müjdelenmiş olan Allah’a imanın ve hak din ahlakının hakimiyetidir. Bu hak din ise “Kim İslam’dan başka bir din ararsa asla ondan kabul edilmez…” (Al-i İmran Suresi, 85) ayetinde buyrulduğu üzere, Allah Katında İslam’dır.*
* Ek Açıklama:
Dindar Museviler, takva sahibi Müslümanları “Beni Nuh (Nuh’un Çocukları)” kavramıyla ifade ederler. Diğer bir deyişle, Museviler Müslümanları Hz. Nuh (as)’a verilen emirlerin uygulayıcısı olarak görürler. Kuran’da Yüce Rabbimiz Hz. Nuh (as)’a vahyettiklerini diğer Peygamberlere ve Peygamberimiz (sav)’e de vahyettiğini bildirmektedir:
O: “Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin” diye dinden Nuh’a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya vasiyet ettiğimizi sizin için de teşri’ etti (bir şeriat kıldı). Senin kendilerini çağırdığın şey, müşriklere ağır geldi. Allah, dilediğini buna seçer ve içten Kendisi’ne yöneleni hidayete erdirir. (Şura Suresi, 13)
Bir Musevi’nin, Musevi olmayan bir kişiyi “Beni Nuh” olarak görmesi, bu kişinin şu hükümlere uyarak yaşadığının bir ifadesidir:
- 1. Bir ve Tek Allah’a inanmak (Allah’ı tenzih ederiz, şirkin yasak olması)
- 2. Yüce Allah’a derin saygı duymak (Allah’ı tenzih ederiz, küfrün yasak olması)
- 3. Allah’ın verdiği canı korunmak (cinayetin yasak olması)
- 4. Aile kavramını korumak (zinanın yasak olması)
- 5. Mülkü korunmak (hırsızlığın yasak olması)
- 6. Helal et yemek (hayvan canlıyken koparılan parçasını yememek)
- 7. Adaleti sağlamak (adaleti sağlayan mahkemelerin kurulması)
Bu bakımdan bir Musevi için “Müslümanlar”, kendini Allah’a teslim edip, tüm bu hükümleri gözeterek yaşayan takva sahibi kimselerdir. Museviler, Mesih (Hz. Mehdi (as)) döneminde, tüm insanlığın Allah’a boyun eğip, bu en temel yasalara uygun yaşayacaklarını umarlar. Ahir zamanda İslam ahlakının hakim olması ve tüm insanlığın Müslüman olması da, Museviler açısından, tüm insanlığın doğru birer “Beni Nuh” olması olarak görülür.