BİN YILDAN DAHA ESKİ İSKELET KEMİKLERİ, İMAM MEHDİ (A.S.) İLE KONUŞACAKLAR.
(Mikyaal al-Makaarem, c. 1, s. 223-224)
|
Hadiste verilen bilgi, Hz. Mehdi (a.s.)’nin fosillerle ilgileneceğini, Yaratılış gerçeğini fosillerle ispat edeceğini, bu eski fosillerle inkarı ve dalaleti; dinsiz, materyalist ve Darwinistsistemi ortadan kaldıracağını göstermektedir.
Hz. Mehdi (a.s.)’nin, materyalizmin ve Darwinizm‘in geçersizliğini ispat ederken bin yıldan eski, yani milyonlarca yıllık fosilleri kullanacağı açıkça anlaşılmaktadır. Hadis, fosillerin adeta lisan-ı hal ile, “Hüccet Mehdi (a.s.), biz Allah’tan bir deliliz; bizlerin evrim geçirmediğimizi, ilk yaratılıştan itibaren değişmeden aynısıyla kaldığımızı bizleri delil göstererek insanlara anlatabilirsin” diyeceklerine ve Hz. Mehdi (a.s.)’nin de, yer altından çıkan fosiller yoluyla bu gerçeği resim, yazı, kitap, video film ve belgelerle insanlara anlatacağına işaret etmektedir.
Hz. Mehdi (a.s.)’nin bir ismi de, “delil getiren” yani “Hüccet”tir. Hüccet Mehdi (a.s.) ahir zamanda hüccet (delil) ile konuşacaktır. Allah ona bu imkanı verecek ve canlılara ait kemikler de Hz. Mehdi (a.s.) için birer delil (hüccet) olacaktır.
Hz. Mehdi (a.s.) bu fosilleri, o devrin ateist, materyalist ve Darwinistlerine karşı, reddi mümkün olmayan kesin birer delil olarak kullanacak ve bu yolla Darwinistleri mağlup edip dinsiz materyalist sistemi tamamen ortadan kaldıracaktır.
Bediüzaman Said Nursi de eserlerinde, Hz. Mehdi’nin birinci vazifesinin, “maddiyyun ve tabiyyun taunu”nu, yani Allah’ı inkar üzerine kurulmuş materyalizm ve Darwinizm fikrini yerle bir ederek tam olarak etkisiz hale getirmek olacağını belirtmiştir:
Ve onun (Hz. Mehdi (a.s.)’nin) üç büyük vazifesi olacak: Birincisi: Fen ve felsefenin tasallutiyle (tesiriyle) ve MADDİYUN (materyalizm) VE TABİİYYUN (Darwinizm) TAUNU (salgınının), BEŞER İÇİNE İNTİŞAR ETMESİYLE (insanlar arasında yayılmasıyla), HERŞEYDEN EVVEL FELSEFEYİ VE MADDİYUN FİKRİNİ (Darwinist materyalist felsefeyi) TAM SUSTURACAK BİR TARZDA İMANI KURTARMAKTIR…
(Emirdağ Lahikası, s. 259) |