PEYGAMBERLER DE, HZ. MEHDİ (A.S.)’Yİ BEKLEMİŞ VE KENDİ ÜMMETLERİNE ONUN ZUHURUNU MÜJDELEMİŞLERDİR

Ahir Zamana Ait Yeni Bilgiler

Kuran’ı Kerim, muharref Tevrat ve muharref İncil incelendiğinde ve Peygamberimiz (s.a.v.)’in 1400 yıl önce rivayet ettiği hadislere bakıldığında hepsinde Hazreti Mehdi (a.s.)’nin zuhurunun müjdelendiği açık bir şekilde görülmektedir.

 

Hz. Muhammed döneminde de, Hz. İbrahim, Hz. Musa ve Hz. İsa dönemlerinde de inananlar üzerinde hep Hz. Mehdi (a.s.)’nin manevi varlığı ve manevi etkisi hissedilmiştir. Müslümanlar üzerinde onun bir gün zuhur edecek olmasının sevinci ve heyecanlı bekleyişi hakim olmuştur. Hz. Mehdi (a.s.); kendi dönemlerinden binlerce yıl sonra zuhur edecek olmasına rağmen Allah’ın kavimleri uyarıp korkutmak için gönderdiği elçileri ve samimi, kalpleri Allah’a yönelmiş olan iman sahipleri üzerinde onun şahsı manevisinin verdiği coşku, heyecan ve müjde hep hissedilmiştir.

Allah Dünya’nın kaderini Hz. Mehdi (a.s.)’nin zuhuruna göre düzenlemiştir. Öyle ki Dünya ve peygamberler tarihinde gerçekleşen birçok olay hep Hz. Mehdi (a.s.)’nin Hicri 1400 yılındaki zuhurunu destekleyecek, bu zuhuru gerekli kılacak birer alamete dönüşmüş, bu olaylarda Müslümanlar ve samimi dindarlar tarafından hep Hz. Mehdi (a.s.)’nin şahsı manevisinin varlığı hissedilmiştir.

 

Allah Dünyanın Kaderini, Hz. Mehdi (a.s.)’nin Zuhurunu Gerekli Kılacak Şekilde Yaratmıştır

 

Dünya tarihinde meydana gelen savaşlar, fetihler, özellike 19. yy. da dünya üzerinde yayılan sömürgecilik sistemi, komünizm, Darwinizm, Materyalizm, Sosyalizm, Kapitalizm gibi ideolojilerin ülke politikalarında yerleşik hale gelmesi, toplumlarda meydana gelen dejenerasyon, aile yapısının bozulması, ahlaki değerlerin yavaş yavaş yitirilmesine neden olan olaylar, Allah’ın haramlarının insanlarca helal sayılmaya başlanması, dünya çapında yapılan büyük katliamlar, tarih boyunca yaşanan ekonomik buhranlar, anarşi olayları, cinayetlerin artması, fakirliğin ve kıtlığın artması, gökyüzü ve yeryüzünde meydana gelen olaylar, ülke yönetim şekillerindeki köklü değişimler, toplumları derinden etkileyen terör eylemleri hatta ülkelerin bayındırlık alanındaki çalışmaları bile hep batıni yönleriyle Hz. Mehdi (a.s.)’nin geliş nedenlerini hazırlamışlardır.

 

Darwinizm, Materyalizm, Sosyalizm, Komünizm gibi din ahlakına karşıt olarak ortaya atılan tüm felsefe ve akımların çıkış nedenleri de, insanlık tarihinde sosyal yıkımlara, toplumsal dejenerasyona, ateizmin yayılmasına, insanların sevgi, şefkat, acıma merhamet gibi duygulardan uzaklaşmaları gibi büyük yıkımlara neden olmaları da hep Hz. Mehdi (a.s.)’nin Hicri 1400’deki zuhurunu gerekli kılan sebepler olmuştur. Darwinizm, Materyalizm, ateizm gibi din dışı felsefelerin dünya üzerinde etkili olmalarının belki de tek nedeni Allah’ın Hz. Mehdi (a.s.)’nin eliyle bu dinsiz deccali felsefeleri yıkıp yerine Kuran ahlakını hakim edecek olmasıdır. Bu da hem dünyanın hem de Hz. Mehdi (a.s.)’nin kaderindedir.

 

Son 1000 yılın en büyük müceddidi Üstad Said Nursi Hazretleri Emirdağ Lahikası’nda Hz. Mehdi (a.s.)’nin birinci görevinin, Darwinizm’in ve materyalizmin insanlar üzerindeki etkisini tam olarak kaldırıp, bu deccali akımları yerle bir etmek olduğunu ifade etmiştir. Üstad, Hz. Mehdi (a.s.)’nin Darwinizm ve materyalizme karşı kazandığı kesin başarı ile insanların imanına vesile olacağını ise şöyle belirtmiştir:
 
Birincisi: …Fen ve felsefenin tasallutiyle (tesiriyle) ve MADİYYUN (MADDECİLİK) VE TABİYYUN (TABİATÇİLİK İNANCININ) BEŞER İÇİNDE İNTİSAR ETMESİYLE (YAYILMASIYLA) HER ŞEYDEN EVVEL FELSEFEYİ VE MADDİYUN FİKRİNİ (MADDECİ DÜŞÜNCEYİ) TAM SUSTURACAK BİR TARZDA İMANI KURTARMAKTIR. .
“(Emirdağ Lahikası, mektup sf. 337)
 
Ahir Zaman Alametleri Hz. Mehdi (a.s.)’nin Zuhurunu Gerekli Kılacak Şekilde Gerçekleşmektedir
 
–          Örneğin en son 1986 yılında yani Hicri 1406’da Dünyamız’ın yakınından geçen Halley kuyruklu yıldızının geçişinin bu yönde değerlendirilmesi gerekir. Dünyanın yakınından ancak 76 yılda bir geçen ve her geçtiğinde önemli olayların vukuu bulduğu bu kuyruklu yıldızın Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadisinde Hz. Mehdi (a.s.)’nin zuhur alametlerinden biri olduğu şöyle bildirilmiştir:
 
O GELMEDEN ÖNCE, DOĞUDAN IŞIK VEREN BİR KUYRUKLU YILDIZ GÖRÜNECEKTİR.
(El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 53)
“O GELMEDEN ÖNCE, DOĞUDAN IŞIK VEREN BİR KUYRUKLU YILDIZ GÖRÜNECEKTİR.”
(El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 53)
 
          Gerçekten de Halley kuyruklu yıldızı hadiste Peygamberimiz (s.a.v.)’in bildirdiği gibi parlak, ışıklı bir yıldızdır.
–   Hareket yönü doğudan batıya doğrudur.
–   1981 ve 1982 (1401-1402) yıllarında meydana gelen Ay ve Güneş tutulmaları olayından sonra ortaya çıkmıştır.
Bu yıldızın Dünya’nın yakınından geçtiği en son tarih olan 1986 yılı, Hz. Mehdi (a.s.)’nin zuhur yüzyılı olan Hicri 1400’ler içinde yer alan bir tarihtir. Ayrıca bu yıldızın geçtiği her dönemde dünyada çok önemli olaylar gerçekleşmiştir.
 
Bu yıldız geçtiğinde meydana geldiği rivayet edilen önemli olaylar şunlardır:
–          Hz. İsa doğmuştur.
–          Peygamber Efendimiz (sav)’e ilk vahiy gelmeye başlamıştır.
–          Osmanlı Devleti tarih sahnesinde yer almaya başlamıştır.
–          İstanbul Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedildiğinde de bu yıldız görülmüştür.
 
Allah dünyanın kaderini yaratırken Halley Kuyruklu yıldızının geçtiği yılları ve bu yıllarda meydana gelecek olayları da bu kaderin içinde yaratmıştır. Kuyruklu yıldızın 1986 yılındaki yani Hicri 1400’lerin içindeki bu en son geçişi ise yine Allah’ın yarattığı kaderin bir parçası olarak Hz. Mehdi (a.s.)’nin zuhur yüzyılına denk gelecek şekilde Allah katında tespit edilmiştir. İnsanlar bu yıldızın geçişini, önemli bir gök olayı olarak izlerken ve incelerken bu olay bir yönüyle de Peygamberimiz (s.a.v.)’in bundan 1430 yıl önce Hz. Mehdi (a.s.)’nin zuhur alametlerinden biri olarak bildirdiği “doğudan ışık veren bir kuyruklu yıldız”alametinin gerçekleşmesi anlamı taşımaktadır.
 
          Fırat Nehri üzerine kurulan Keban Barajı ile Fırat Nehri’nin suyu kesilmiştir. Türkiye’ye çok büyük bir enerji ve gelir kaynağı sağlayan bu proje bir yönüyle; Türkiye için son derece önemli bir bayındırlık çalışmasının hayat bulması demek iken diğer yandan da Müslümanların yüzyıllardır heyecanla bekledikleri Hz. Mehdi (a.s.)’nin zuhur alametlerinden biri olması bakımından son derece önemli bir alamettir.
 
“FIRAT NEHRİ’NİN SUYU ÇEKILEREK ALTIN HAZİNESİNİ AÇIKLAMASI ZAMANI YAKLAŞIYOR. Her kim, o zaman orada bulunursa o hazineden bir şey almasın.”
(Hadisi Buhari ve Müslim rivayet etmişlerdir. Riyazü’s Salihin, 3/332)
Peygamberimiz (s.a.v.) kendi döneminde, henüz bu yönde bayındırlık çalışmaları yapılmamasına ve Fırat Nehri’nin geçtiği topraklar hakkında geniş coğrafi bir bilgi olmamasına rağmen Allah’ın kendisine nasip ettiği ilimlerle 1400 yıl öncesinden tam ve kesin doğru bilgiler vermiştir. Bu barajın inşa edilmesiyle, Hz. Mehdi (a.s.)’nin zuhur yüzyılı olan Hicri 1400’ün içinde gerçekten de Peygamberimiz (s.a.v.)’in bildirdiği şekilde Fırat Nehri’nin suyu kesilmiştir.

          1979 yılında Hac sırasında Kabe’ye yapılan bir baskın sırasında büyük bir katliam yaşanmıştır. Bu katliamın yapıldığı tarih tam Hicri 1400 yılına girildiği gün olan, 1 Muharrem 1400 (20 Kasım 1979) yani Hz. Mehdi (a.s.)’nin zuhur ettiği tarihe denk gelmiştir.

 

ONUN ÇIKACAĞI YIL, insanlar hacca, başlarında bir emir bulunmadan gidecekler… Hep birlikte Beyt-i Şerif’i tavaf edecekler, sonra Mina’ya indiklerinde, köpekler gibi birbirine saldıracak, hacılar soyulacak, kanlar Akabe Cemresinin üzerine akacak.”
(Kıyamet Alametleri, s. 168-169)
 
“İnsanlar başlarında bir imam bulunmaksızın hac ederler. Mina’ya indiklerinde etrafları, köpeklerin sarışı gibi sarılıp, kabilelerin birbirine girmesi ile büyük savaşlar olur. Öyle ki ayaklar kan gölü içinde kalır.”
(Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 35)
 
Yukarıdaki hadislerde “onun çıkacağı yıl” cümlesi kullanılarak, Hz. Mehdi (a.s.)’nin çıkış tarihinde Hac sırasında meydana gelecek bir katliama dikkat çekilmektedir. 1979 yılında, Hac sırasında gerçekleşen Kabe baskınında aynen böyle bir katliam yaşanmıştır. Yine hadis-i şerifte kanların akacağından bahsedilerek öldürme olayına dikkat çekilmiştir. Baskın sırasında Suudi askerleri ile saldırgan militanlar arasında meydana gelen çarpışmada 30 kişinin öldürülmesi, bu rivayetin kalan kısmını da doğrulamıştır.1979 (Hicri 1400)’da gerçekleşen bu Kabe baskının ardından 7 sene sonra Hicri 1407 yılında, Hac sırasında çok daha büyük kanlı bir olay meydana gelmiştir. Bu olay sırasında caddelerde gösteri yapan hacılara saldırılarak 402 kişi katledilmiş, çok fazla kan akıtılmıştır. Beyt-ül Muazzama’nın yanında, Müslümanların (Suudi Arabistan askerleri ile İran’lı Hacıların) birbirlerini öldürmeleri ile büyük günahlar işlenmiştir. Bu kanlı olaylar ilgili hadiste tarif edilen ortamla çok büyük benzerlikler taşımaktadır:
 
Şevval’de savaş naraları, Zilhicce’de harb ve kıtal olur, yine Zilhicce’de Hacı talana uğrar, hatta caddeler kandan geçilmez ve haramlar çiğnenir. Beyt-ül Muazzam’ın yanında büyük günahlar işlenir.”
(Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 37)
Yukarıdaki hadiste, Beyt-ül Muazzama’nın (Kabe’nin) içinde değil, yanında çıkacak olaylara dikkat çekilmektedir. 1407 yılının Zilhicce Ayı’nda (Hac mevsiminde) meydana gelen olaylar da ilkinden farklı olarak Kabe’nin içinde değil yanında gerçekleşmiştir. En başta anlattığımız olay ise 1 Muharrem 1400’de Beyt-ül Muazzama’nın (Kabe’nin) bizzat içerisinde olmuştu. Her iki hadise de rivayetlerin işaretine uygun bir şekilde gerçekleşmiştir.

Kabe’de meydana gelen bu olaylar İslam dinince kesinlikle kabul edilemeyecek, birçok masum insanın hayatını kaybetmesine neden olan bir iç ayaklanma, çatışma ve bir terör eylemi olması açısından son derece önemlidir. Ancak diğer yönden de Hz. Mehdi (a.s.)’nin zuhur alametlerinden olan ve Peygamberimiz (s.a.v.) tarafından tam 1400 sene öncesinden; tarihine, oluş şekline, ve gerçekleşeceği yere kadar kusursuz şekilde tarif edilmiş olan bir ahir zaman alametidir. Bu alametin gerçekleşmesi Müslümanlara, ahir zamanda olduğumuzu, velilerin velisi, gelmiş geçmiş en büyük müceddid ve kutb-u azam olan ahir zamanın Büyük Mehdi’sinin Hicri 1400’de zuhur ettiğinin önemli bir işaretidir.

 

          Hz. Mehdi (a.s.)’nin zuhur alametlerinden biri de ahir zamanda cinayet olaylarının artması ve masum insanların katledilmesidir.
 
MASUM İNSANLAR KATLOLUNCAYA KADAR HZ. MEHDİ (A.S.) ÇIKMAYACAK VE KATLİAMLARA YERDE VE GÖKTEKİLER, ARTIK TAHAMMÜL EDEMEZ BİR HALE GELDİĞİNDE ZUHUR EDECEKTİR…
(El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 37)
 
 
“Cinayetler artmadıkça… kıyamet kopmaz.”
(Ölüm Kıyamet ve Diriliş, s. 468)
 
 20. ve 21. yüzyılda yoğun olarak yaşanan tüm zulümler, acılar, savaşlar, katliamlar ve cinayet olayları, zahirinde siyasi anlaşmazlıklar, husumet, kin nefret, daha fazla toprak daha fazla menfaat mantıkları gibi nedenlerden ortaya çıkmış gibi görünmektedirler. Ancak zahiren ne gibi nedenlerle oluşmuş olsalar da tamamı aslında Hz. Mehdi (a.s.)’nin zuhurunun yakın olduğunu müjdeleyen alametlerdir. Tüm bu olaylar onun Dünya üzerinde Kuran ahlakını hakim etmesi, sevgiyi, barışı, kardeşliği, birliği, beraberliği, merhamet ve dostluğu yaygın hale getirip Allah’a iman eden bir dünya oluşmasına vesile olması için gerçekleşen olaylardır. Allah dünyanın kaderinde tüm bu olayları Hz. Mehdi (a.s.)’nin zuhurunu gerekli kılacak birer sebep olarak yaratmıştır.
 
          1990 yılında Ermenilerin, Dağlık Karabağ üzerinde hak iddia etmeye başlamasının ardından, Azerilerin bağımsızlık isteklerini dile getirmeye başladıkları Azerbaycan’da tarihi bir katliam yaşanmıştır. 20 Ocak 1990’da, Masonların ve ateist siyonistlerin komplosu sonucu yüzlerce Azeri Müslüman şehit olmuştur.
…Ebu Basîr der ki: İmam Ebu Abdullah Cafer-i Sadık aleyhisselam şöyle buyurdu: Babam bana şöyle buyurdu: AZERBAYCAN’DAN MUTLAKA BİR ATEŞ ÇIKACAKTIR. VE HİÇBİR ŞEY ONUN KARŞISINDA DURAMAYACAK. BÖYLE BİR ŞEY OLUNCA EVİNİZDE OTURUN. Biz ne yaparsak siz de onu yapın. (Yani biz evde otururken siz de oturun). Ve bizim kıyam edenimiz (Hz. Mehdi (a.s.)) hareket ettiğinde süratle ve hiç durmadan ona doğru koşun…
(Şeyh Muhammed b. İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s. 311)
 

Azerbaycan topraklarında meydana gelen bu işgal olayı görünüşte, iki ülke arasındaki ciddi bir toprak sorunu gibi görünmesine rağmen, aslında Dünya’nın kaderinde Hz. Mehdi (a.s.)’nin önemli bir zuhur alameti olarak meydana gelmiştir. Peygamberimiz (s.a.v.) kendi döneminden yaklaşık 1410 yıl sonra meydana gelecek bu olayı, Azerbaycan’da gerçekleşeceğini belirterek ayrıntılarıyla haber vermiştir. Bu yönüyle Azerbaycan işgali Hz. Mehdi (a.s.)’nin zuhur ettiğini gösteren alametlerden biri olmaktadır. Hz. Mehdi (a.s.)’nin döneminde kan dökülmeyeceği, her sorunun sakin, huzurlu ve barışçıl yöntemlerle Kuran ahlakı ile çözüme kavuşacağı Peygamberimiz (s.a.v.)’den rivayet edilen hadislerde belirtilmiştir. Bu hadislerden birinde Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

 

Zamanında ne bir kimse uykusundan uyandırılacak, ne de bir kimsenin burnu kanayacaktır.
(El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, 44)
 

Hz. Mehdi (a.s.) zamanında Azerbaycan Ermenistan arasındaki bu sorunlar da barış, kardeşlik, birlik beraberlik ve Kuran ahlakı esas alınarak güzellikle çözülecek, Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadiste haber verdiği gibi hiç kimsenin canı yanmadan, kaba kuvvet kullanılmadan, samimiyet ve sevgiyle mülayemetle bu sorun Allah’ın izniyle çözüme kavuşacaktır.

 

–          Hadiste “doğu tarafından bir ateş görüldüğü zaman, insanların Hz. Mehdi (a.s.)’nin çıkışını beklemeye başlamaları” bildirilmiştir.
Ebu Cafer b. Muhammed b. Ali (r.a.)dan rivayet edildi.
Siz üç veya yedi gün, DOĞUDAN BİR ATEŞİ GÖRDÜĞÜNÜZ ZAMAN AL-İ MUHAMMED’İN (HZ. MEHDİ (A.S.)’NİN) ÇIKMASINI BEKLEYİNİZ, inşaAllah-ü Teala, bir münadi (gökten bir melek) Mehdi’nin ismi ile semadan (gökten) nida edecek ki, doğuda batıda olan herkes bu sesi işitecek. Öyleki korkudan uykuda olanlar uyanacak, ayakta olan çökecek, oturan ise ayağa fırlayacaktır.
(Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman , s. 32)
 
Bilindiği gibi 15 Kasım 1979 tarihinde, dünyanın dördüncü büyük tankeri olan 150 bin grostonluk Independenta adlı 95.530 ton ham petrol yüklü bir Romen tankerinin, İslam aleminin son merkezi olan İstanbul’a gelirken bir Yunan şilebiyle çarpışması neticesinde petrol tutuşmuş ve Haydarpaşa önlerinde denizde günlerce süren büyük bir ateş ortaya çıkmıştır. Hadiste verilen bilgilere göre “… DOĞUDAN BİR ATEŞİ GÖRDÜĞÜNÜZ ZAMAN AL-İ MUHAMMED’İN (HZ. MEHDİ (A.S.)’NİN) ÇIKMASINI BEKLEYİNİZ…” ifadesiylebu patlamanın ardından, Hz. Mehdi (a.s.)’nin İstanbul’a ayak basacağı anlaşılmaktadır.
Bu olay ile Hz. Mehdi (a.s.)’nin İstanbul’a gelişi, bir müjde olarak herkesin duyacağı şekilde bütün dünyaya ve hem cin alemine hem de insan alemine ilan edilmiştir. (Doğrusunu Allah bilir.) Böylece, hem gök gürültüsü gibi şiddetli bir sesle, hem günlerce süren dev ateş, ışık ve duman bulutuyla ve zaman zaman süregelen patlamalarla Hz. Mehdi (a.s.)’nin İstanbul’a geldiği Allah tarafından insanlara haber verilmiştir. Zahiren büyük bir kaza olarak değerlendirilen bu patlama, aslında Hz. Mehdi (a.s.)’nin İstanbul’a gelişini haber veren bir alamettir. Böylece Peygamberimiz (s.a.v.)’in haber verdiği Hz. Mehdi (a.s.)’nin çıkış alametlerinden biri daha gerçekleşmiştir. Bu olay dünyada görülen diğer infilak olaylarından biri olmaktan çıkmış ve tüm Dünya’ya İslam ahlakını hakim edecek, müslümanlar ve diğer tüm insanlar arasında büyük bir birlik, barış ve adalet yaratacak olan Hz. Mehdi (a.s.)’nin gelişini haber veren son derece önemli bir alamet olmuştur.
-24 Şubat 2009 tarihinde Dünya’nın yakınından geçen Lulin Kuyruklu yıldızı diğer kuyruklu yıldızlara benzemeyen özel yapısı ve hareket yönü itibariyle herkesin dikkatini çekmiş, uzmanlar bu kuyruklu yıldızın geçişini ancak 1000 yılda bir gerçekleşen büyük bir gök olayı olarak değerlendirmişlerdir. Oysa bu olay her zaman olabilecek türden bir gök olayı değildir. Ancak 1000 yıl sonra yeniden dünyanın yakınından geçeceği düşünülen bu kuyruklu yıldızın tam Hicri 1430 tarihine denk gelecek şekilde geçmiş olması Hz. Mehdi (a.s.)’nin zuhurunu müjdelemektedir. Lulin Kuyruklu yıldızı büyük Ehli-i sünnet alimi Rabbani Hazretleri’nin eseri Mektubat-ı Rabbani’de Hz. Mehdi (a.s.)’nin zuhur alametlerinden biri olarak haber verdiği “iki dişli münevver yıldız”dır.
 
Ashabın verdiği habere göre, Resulullah (sav) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Vaad edilen Mehdi’nin zuhur mukaddimeleri olan Abbasi Melik Horasan’a vardığı zaman, ŞARK TARAFINDA İKİ DİŞLİ (1) MÜNEVVER (2) BİR BOYNUZ (3) ÇIKAR.”
“ŞARK TARAFINDA BIR KUYRUKLU YILDIZ DOĞUP AYDINLIK VERECEKTİR.”
Bu yıldız dahi doğmuştur. Amma o mudur, yoksa onun bir benzeri midir?
Bu yıldıza:
-Kuyruklu yıldız, adının verilmesi, ihtimal ki, şu anlatmalara dayanıyor:
Sabitlerin seyri, MAĞRİBDEN (BATIDAN) MEŞRİKADIR (DOĞUYADIR)(4)…
Bu yıldızın durumu da, onun seyrine göredir. Yani yüzü meşrik canibine doğruarkası dahi, mağrib tarafınadır. Bu uzun beyazlık dahi, onun arka tarafındadır. Bu mana icabı olarak, ona:
-Kuyruk… isminin verilmesi yerindedir.
ONUN HER GÜNKÜ IRTİFİ (GEÇİŞ YÖNÜ) İSE, MEŞRİKTEN MAĞRİBEDİR.(5) Ancak o, kısri (kendine has durumunda ağırlık taşıyan) seyri ile felek-i azamın seyrine bağlıdır.
Hakikat-i hali, en iyi bilen Sübhan Allah’tır.
İmam-ı Rabbani, Mektubat-ı Rabbani, 381. Mektup, s.1184
 
 
(1) … iki dişli…:
Lulin  kuyruklu yıldızının arka kısmındaki kuyruğun çatallı olması, hadisteki iki dişli ifadesiyle birebir bağdaşmaktadır.
(2) … münevver (aydınlatıcı)…:
Hadiste bahsi geçen münevver (aydınlatıcı) sıfatı, Lulin kuyruklu yıldızının dünyaya yaklaştıkça 6 yıldız parlaklığı kadar artan parlaklığına işaret etmektedir.
(3) … bir boynuz…:
Lulin kuyruklu yıldızını diğer kuyruklu yıldızlardan ayıran en önemli farklılığı, yıldızının çekirdeğinin arka kısımda yer alan kuyruğunun karşısında, çekirdeğin ön kısmında yani ilerleme yönünde de bir kuyruğunun bulunmasıdır. Lulin kuyruklu yıldızının çekilmiş fotoğraflarına bakıldığında da karşıt yöndeki iki kuyruğun şekil itibariyle bir boynuzu andırdığı ilk bakışta farkedilmektedir.
(4) Sabitlerin seyri mağripten (batıdan) meşrikadır (doğuyadır)…:Hadisin devamında yer alan ?Sabitlerin seyri, mağribden (batıdan) meşrikadır (doğuyadır)…” ifadesi gökcisimlerinin dönüş yönüne işaret etmektedir, ki bu bilgi 20. yüzyılda elde edilen astronomi bilgileriyle birebir uyuşmaktadır. Nitekim bütün gökcisimleri MAĞRİPTEN (batıdan) (MEŞRİKA) doğuya hareket etmektedir.
(5) Onun her günkü irtifi (geçiş yönü) ise, meşrikten (doğudan) mağribedir (batıyadır)…:
Burada ise “Onun her günkü irtifi (geçiş yönü) ise…” denilerek, Lulin kuyruklu yıldızının diğer gök cisimlerinden farklı olarak doğudan batıya doğru hareket ettiği bildirilmiştir.
1980 yılında İran-Irak arasında başlayan savaş da Hz. Mehdi (a.s.)’nin zuhur alametlerindendir. Hadiste Peygamberimiz (s.a.v.) bu savaşın hazırlık ve başlama zamanını ay olarak vermiş ve gerçekten de verdiği aylar içinde bu savaş ortamı oluşmuş ve ardından da İran ve Irak arasında savaş başlamıştır. Savaş genel anlamda, Şiilerle Sünniler arasındaki mezhep ayrılıkları, siyasi uyumsuzluk ve iki ülke arasındaki toprak sorunu gibi nedenlere dayalı olarak baş göstermiş gibi görünmekteydi. Oysa Allah İran ve Irak devletleri arasındaki anlaşmazlığı, savaşa sebep oluşturan şartları, savaşın oluş şeklini bir kader üzere belirlemiş ve savaşın meydana gelmesini Hz. Mehdi (a.s.)’nin çıkış alameti olarak tespit etmiştir. Bu kader Allah Katında dünya yaratılmadan evvel belli olan, her detayı tesbit edilmiş bir kaderdir. Allah peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v.)’e 1400 yıl öncesinden, Hicri 1400’de zuhur edecek olan Hz. Mehdi (a.s.)’nin bir çıkış alameti olarak bu savaşı bildirmiştir.
 
“ŞEVVAL AYINDA AYAKLANMA ZİLKADE’DE HARB KONUŞMALARI, ZİLHİCCE’DE İSE HARB VAKİ OLACAK.”
(Kıyamet Alametleri, s. 166
 
Hadiste belirtilen Şevval, Zilkade ve Zilhicce ayları İran-Irak savaşının gelişim aşamalarıyla aynı tarihlere denk gelmektedir: İran Şahı’na karşı olan ilk ayaklanma bilindiği gibi hadiste belirtilen 5 Şevval 1398 (8 Eylül 1976)’de olmuştur. Hicri 1400 Zilhicce (1980 Ekim) ayında İran-Irak arasındaki savaş tam anlamıyla başlamıştır.
 
“Faris yönünden gelecek olan bir kavimdir ki, şöyle diyecekler: “Ey Araplar! Siz fazla taassuba kaçtınız! Siz bunlara gereği gibi hak tanımazsanız, sizinle hiç kimse birlik kurmayacaktır… Bir gün, onlara ve bir gün de sizlere verilsin, ve karşılıklı sözler tutulsun…” Onlar Mutıka çıkacaklar, Müslümanlar oradan aşağı yazıya inecekler… Müşrikler öbür yandaki (Rakabe) denilen bir simsiyah olan nehrin kenarında duracaklar… Aralarında savaş olacak: Her iki ordudan, Allah, zaferi kaldıracak…”
 (Kıyamet Alametleri, El Berzenci, s. 179)
 
Bu ikinci hadiste, söz konusu iki kavim arasında ırkçılıktan kaynaklanan bir anlaşmazlığın olacağına dikkat çekilmiştir. Bu anlaşmazlık sebebiyle Yazı’ya inilmekte (Yazı: Irak Ovası) ve savaş başlamaktadır. Ayrıca hadisin de işaret ettiği gibi, İran-Irak savaşı 8 yıl sürmüş ve binlerce kayıp verilmesine rağmen bir netice alınamamıştır. İki taraf da kesin bir üstünlük sağlayamamıştır.
 

Peygamberlerden Kalan Kutsal Emanetler de Hz. Mehdi (A.S.)’nin Zuhur Alametlerinden Olacaklardır

 

Günümüzden 1430 yıl önce Peygamberimiz (s.a.v.) tarafından bildirilen ahir zaman alametleri aynı kopan bir kolyenin boncukları gibi tek tek gerçekleşmektedir. Hatta sadece Peygamberimiz (s.a.v.) döneminde değil diğer peygamberler zamanında da Hz. Mehdi (a.s.)‘nin manevi gölgesi,, manevi varlığı o devirler üzerinde hissedilmiştir. Peygamberler ve onların ümmetleri hep Hz. Mehdi (a.s.)’nin gelecekte zuhur edeceğini bilerek yaşamışlardır. O zamanların, henüz Hz. Mehdi (a.s.)’nin zuhur vakti olmamasına rağmen Hz. Mehdi (a.s.)’nin şahsı manevisi, Allah’a iman eden kavimler üzerinde hissedilmiştir.

 

Örneğin rivayetlerde Hz. Mehdi (a.s.) tarafından bulunacağı bildirilen ahid sandığı, bizzat Hz. Musa (a.s.) tarafından Hz. Mehdi (a.s.)’ye ulaşması için çok büyük bir itinayla o dönemde saklanmış olabilir. İçinde Hz. Musa (a.s.)’dan kalan mesh yağı, Tevrat tabletleri, kendisine ve kardeşi Hz. Harun’a ait asalar ve Hz. Harun’un sarığı bulunan bu sandık itinayla o zamandan itibaren günümüze gelmiş olabilir. Allah, bu altın ahit sandığını, Hz. Musa (a.s.)’nın ardından Hz. Süleyman (a.s.) vesilesiyle de büyük bir özenle koruyup kaderde, Hz. Mehdi (a.s.)’nin bir alameti olması için saklatmış olabilir (Doğrusunu Allah bilir.) Peygamberimiz (s.a.v.)’den rivayet edilen bir hadiste Hz. Musa (a.s.)’ın asasının ve Hz. Süleyman (a.s.)’ın yüzüğünün Hz. Mehdi (a.s.)’de olacağı bildirilmiştir.
 

… MUSA’NIN ASASI VE SÜLEYMAN’IN YÜZÜĞÜ ONDADIR.
 …Allah dilediği zamana kadar onu gözden uzak tutar. Daha sonra zuhur eder ve yeryüzünü önceden zulümle dolduğu gibi adaletle doldurur.
 
(Bihar-ul Envar, c. 52, s. 32; İsbat-ul Hudat, c. 6, s. 19)
Yukarıda detaylarını verdiğimiz tüm bu emanetlerin bulunması inşaAllah Hz. Mehdi’nin ortaya çıkışının en önemli alametlerinden olacaktır.
Ahit sandığı, gerek kutsal metinlere gerekse tarihi kayıtlara göre Antakya’da bulunmaktadır. Peygamberimiz (sav)’in hadislerinde Hz. Mehdi (a.s.)’nin de bu Ahit Sandığı’nı, Antakya’da bulacağı haber verilmiştir:
 
“Ona Hz. Mehdi (a.s.) denilmesinin nedeni, gizli olan bir şeyin yolunu göstermesidir. ANTAKYA DENİLEN BİR YERDEN TABUT’U (KUTSAL EMANETLER SANDIĞINI) ORTAYA ÇIKARACAKTIR.”
 
(Suyuti, el- Havi li’l Feteva, II. 82)
 
“O, kimsenin bilmediği bir duruma kılavuzlandığı için kendisine “Hz. Mehdi” denilmiştir. O, TABUT-U SEKİNE’Yİ  ANTAKYA MAĞARASINDAN ÇIKARIR.”
 
(Naim bin Hammad, Kitab-ül Fiten)
 
 
“O (HZ. MEHDİ), TABUT-U SEKİNEYİ DE ANTAKYA MAĞARASINDAN ÇIKARIR.”
 
(Naim bin Hammad, Kitab-ül Fiten)
 
“HZ. MEHDİ, TABUTU SEKİNE’Yİ ANTAKYA MAĞARASINDAN ÇIKARACAKTIR.”
 
(El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, 54)
 

Aynı Hz. Musa (a.s.) gibi Hz. İsa (a.s.) da İncil’in Allah tarafından kendisine vahyedilen aslını saklayarak Hz. Mehdi (a.s.)’ye yardım etmiş olabilir. Hadislerde Peygamberimiz (s.a.v.); Hz. İsa (a.s.)’ın, nüzulünün ardından Hz. Mehdi (a.s.)’nin arkasında namaz kılacağını bildirmektedir. Bu Hz. Mehdi (a.s.)’nin, ahir zamanın beklenen Mehdisi olduğunun kesinlik kazanmasına neden olacak çok önemli bir olaydır.

 

Naim b. Hammad, Abdullah b. Amr’dan tahric etti. Dedi ki: Mehdi, İsa İbni Meryem’in üzerine ineceği ve arkasında namaz kılacağı kimsedir.
(Celaleddin Suyuti’nin Tasnifinden Hadisler, Ahir Zaman Mehdisi’nin Alametleri, (Kitabül Burhan fi Alametil Mehdiyyil Muntazar), s. 79, Tercüme: Müşerref Gözcü – Kahraman Neşriyat)
İbni Mace, Ravyanı, İbni Huzeyme, Ebu Avane, Hakim ve Ebu Naim, Ebu İmame’den tahric ettiler. Dedi Resulullah (sav) bize hitab etti. Deccal’i anarak şöyle buyurdu: …Orada imamları kendilerine sabah namazını kıldırmak için öne geçtiği sıra, bir de bakarlar ki, İsa İbni Meryem (a.s.) sabah vaktinde inmiştir. Bu imam (Hz. Mehdi (a.s.)) Hz. İsa (a.s.)’yı öne geçirmek için arka arka çekilir. Hz. İsa (a.s.) onun omuzlarına elini koyar ve O’na der ki: “Geç öne namazı kıldır. Zira kamet senin için getirilmiştir” Bunun üzerine İmamları (Mehdi) onlara namazı kıldırır.
(Celaleddin Suyuti’nin Tasnifinden Hadisler, Ahir Zaman Mehdisi’nin Alametleri, (Kitabül Burhan fi Alametil Mehdiyyil Muntazar), s. 79, Tercüme: Müşerref Gözcü – Kahraman Neşriyat)

Peygamberimiz (s.a.v.) de, hem yukarıda çok az bir kısmını aktardığımız ahir zaman alametleriyle ilgili hadisleri rivayet ederek hem de içinde gömleğinin, kılıçlarının, sancağının da bulunduğu kutsal emanetleri bugüne ulaşacak ve Hz. Mehdi (a.s.)’nin eline geçecek şekilde özel olarak saklatarak ona manen yardım etmiş olabilir.

Bilindiği gibi Resulullah Efendimiz (sav)’in bu mübarek emanetleri İstanbul’da Topkapı Sarayı’ndadır. Hadis-i şeriflerde sözü edilen hiç açılmamış sancak da yine Topkapı Sarayı’ndadır. Ali bin Hüsameddin el Muttaki Hazretleri’nin Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman adlı eserinin 23. sayfasında Hz. Mehdi (a.s.)’nin Peygamberimiz (s.a.v.)’in sancağı ile çıkacağı yani bu sancağın bulunduğu yer olan İstanbul’dan çıkacağı bildirilmiştir.

 

Peygamber (sav)’in softan bayrağı ile çıkacaktır. O bayrak dört köşeli olup dikişsizdir ve rengi de siyahtır. O’nda bir hicr (hale) bulunur. O Resulullah (sav)’;ın vefatından beri açılmamış olup Mehdi çıkınca açılacaktır.
(Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, sf. 23)
 

(Hz. Mehdi (a.s.)’nin diğer çıkış alametleri için bakınız: http://www.hazretimehdi.com/cikis.php)

 

Müzenin Kutsal Emanetler Bölüm Şefliği’nden edinilen bilgiye göre Topkapı Sarayı Müzesi’nde Peygamberimiz (s.a.v.)’e ait iki sancak bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi sonradan dikilmiş olup, içerisinde eski sancaktan alınmış, parçalar vardır. Diğeri ise halka teşhir edilmemektedir. Hadis-i şerifin işaret ettiği sancak bu olup, Hz. Mehdi tarafından açılacak olabilir. (Doğrusunu Allah bilir.)

 

Tüm peygamberler, salih samimi müslümanlar, veliler, kutublar, evliyalar, müceddidler hep Hz. Mehdi (a.s.)’yi görmek, onun güzel, huzurlu, adalet ve barış dolu, kardeşlik sevgi dolu, bereketli zamanına denk gelmek istemişlerdir. Hep birbirlerine, hocalarına, velilerine kendi zamanlarında Hz. Mehdi (a.s.)’yi görüp görmeyeceklerini sorarak güzel bir umut ve beklenti içinde yaşamışlardır. Osmanlı tarihi incelendiğinde Mehdiyet konusunun 600 yıl hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu zamanında da büyük önem taşıdığı görülmektedir. Hz. Mehdi’ye derin saygı duyan Osmanlı hükümdarlarından biri de Fatih Sultan Mehmet’tir. Fatih Sultan Mehmet, Mehdiyet konusuna çok önem vermiş, İstanbul’u fethetmeyi ancak Hz. Mehdi’nin İstanbul’u manen fethedeceğine ikna olduktan sonra kabul etmiştir. Fatih’in hocası Akşemseddin’in, Hz. Mehdi (a.s.)’den önce Fatih’in İstanbul’u fethetmesini eleştirenlere söylediği şu söz Müslümanlar üzerinde Hz. Mehdi (a.s.)’nin şahsı manevisinin o dönemde de ne kadar etkili olduğunu göstermesi bakımından önemlidir.
 
“İstanbul’u önce Mehmed fethedecek, sonra İstanbul ehl-i salibin (Haçlılar) eline geçecek, daha sonra da HZ. MEHDİ (A.S.) İSTANBUL’U TEKRAR FETHEDECEK”
(Risaletü’n- Nuriye, Akşemseddin, A. İhsan Yurd, İstanbul, 1972)
 

HZ. İSA (A.S.) VE HZ. MUSA PEYGAMBERLER DE, HZ. MEHDİ (A.S.)’NİN ZUHURUNA MANEN YARDIM ETMİŞLERDİR.

 

Henüz Hz. Mehdi (a.s.) zuhur etmeden binlerce yıl önce Allah Hz. Musa (a.s.) ve Hz. İsa (a.s.)’ı ve onlara tabi olan insanları Hz. Mehdi (a.s.)’ın zuhuru ile müjdelemiştir. Hem Tevrat’ta hem de İncil’de bahsedilen Hz. Mehdi (a.s.) ile ilgili zuhur alametleri Peygamberimiz (s.a.v.)’den rivayet edilen zuhur alametleriyle tam olarak örtüşmektedir.
 
1.   Tevrat’ta Hz. Mehdi (a.s.)’nin Zuhuru Şöyle Haber Verilmektedir:
 
… Onun (Mehdi’nin) döneminde (Tevrat’ın) tüm yasaları önceden olduğu gibi eski haline getirilecek… (Maimonides, Mişna Tora, Kralların Kanunları 11:4)
 
Mesih’in (Mehdi’nin) geleceğine inanmayan veya onun gelişini beklemeyen bir kişi, sadece bütün peygamberlere karşı gelmekle kalmaz, Tevrat’ı ve hocamız Musa’yı da inkar etmiş olur. (Maimonides, Mişna Tora, Kralların Yasaları, 11:1)
 
… (Mehdi) tüm dünya kafirliğe dönene dek gelmeyecek… (Talmud, Sanhedrin 97a)
 
(Mehdi’nin) geleceği nesilde… tüm devletler Minim dinini (ateizmi) kabul edecek ve verilen öğütlerden yüz çevrilecek… (Talmud, Sanhedrin 97a)
 
(Mehdi’nin) geleceği nesilde… Haktan uzaklaşılacak… (Talmud, Sanhedrin 97a)
 
… (Mehdi’nin) çağı gelmeden önceki sürede… Günah işlemekten korkan insanlardan nefret edilecek… (Talmud, Sota 49:2)
 
… (Mehdi’nin) geleceği nesilde… kötü insan takdir görecek… (Talmud, Sanhedrin 97a)
 
… (Mehdi’nin) çağı gelmeden önceki sürede… krallar kafirlere dönecek ve hiçbir sitemi duymayacaklar… (Talmud, Sota 49:2)
 
… (Mehdi) tüm hakimler ve yöneticiler gidene dek gelmeyecek… (Talmud, Sanhedrin 98a)
 
(Mehdi)… ceplerde metelik bitene dek gelmeyecek… (Talmud, Sanhedrin 97a)

… (Mehdi’nin) geleceği yedi yıllık sürenin sonunda… açlık okları gönderilecek… büyük bir kıtlık olacak ve bunda erkekler, kadınlar, çocuklar, dindar adamlar ve azizler ölecek… (Talmud, Sanhedrin 97a)

… (Mehdi’nin) geldiği nesilde… Bozgunculuk çıkartan ve kötülük isteyen kararlar tekrar tekrar yürürlüğe konacak… (Talmud, Sanhedrin 97a)
 
(Mehdi) tekrar kurtulacaklarına dair ümitlerini kaybetmedikçe gelmeyecek… (Talmud, Sanhedrin 97a)
 
(Mehdi’nin) geleceği nesil, toplanma meclisi evler, fuhuş evleri haline gelecek… (Talmud, Sanhedrin 97a)
 
(Mehdi’nin) geleceği nesil… babası kendisini ayıpladığında oğlu utanmayacak… (Talmud, Sanhedrin 97a)
 
… (Mehdi) yalnız … tümüyle kötü yolda bir nesil geldiğinde çıkacak… (Talmud, Sanhedrin 98a)
 
(Mehdi’nin) çağı gelmeden önceki sürede… bir adamın ailesi kendi düşmanı olacak… (Talmud, Sota 49:2)
 
(Mehdi, iman edenlere) ihanet edenler artana kadar gelmeyecek… (Talmud, Sanhedrin 97a)
… (Mehdi’nin) geldiği nesilde, alimler sayıca az olacak… (Talmud, Sanhedrin 97a)
 
… (Mehdi’nin) çağı gelmeden önceki sürede… alimlerin aklı bozulacak… (Talmud, Sota 49:2)
 
… göklerde ve yerde alametler göstereceğim; kan ve ateş ve duman direkleri. (Yoel, 2:30)
 
… (Mehdi’nin) çağı gelmeden önceki sürede… Celile* yıkıma uğrayacak ve Gablan** bölgesi terk edilecek… (Talmud, Sanhedrin 97a; Sota 49:2)
 
* Celile: Ürdün Nehrinin batısında kalan bölge. Günümüz İsrail ve Eski Filistin topraklarını oluşturan bölge.
** Gablan: Bugünkü Golan Tepelerinin bir kısmını kapsayan, Kuzeybatı Ürdün ve Güneybatı Suriye üzerindeki bölge.
 
(Mehdi’nin) geleceği nesilde, genç erkekler yaşlılar gibi soluk yüzlü olacak, erkekler genç olmadan önce yaşlanacak… (Talmud, Sanhedrin 97a)
 
… İnsanoğlunun sevinci yok oldu. (Yoel, 1:12)
 
Gökteki yıldızlarla takım yıldızlar ışımayacak. Doğan Güneş kararacak, Ay ışığını vermez olacak. (Yeşaya, 13:10)
 
Dünyanın temelleri sarsılacak. Yeryüzü büsbütün çatlayıp yarılacak, sarsıldıkça sarsılacak. Dünya… yalpalayacak, bir kulübe gibi sallanacak… (Yeşaya, 24:18-20)
 
… (Mehdi’nin) geleceği yedi yıllık sürenin sonunda, ilk yılda bu ayet gerçekleşecek: Bir şehrin üzerine yağmur yağdırırken, diğerinin üzerine yağmur yağdırmayacağım… (Talmud, Sanhedrin 97a)
 
… (Mehdi) sadece, (dünyevi) bedenlerdeki bütün ruhlar yorgun düşünce gelecek… (Talmud, Abodah Zarah, 5a)
Yakalananın bedeni delik deşik edilecek, ele geçen kılıçtan geçirilecek. Yavruları gözleri önünde parçalanacak… (Yeşaya, 13:15-16)
 

… Krallıkların en güzeli olan Babil’i de yerle bir edeceğim. (Yeşaya, 13:19)

 

(Detaylı bilgi için bakınız:
 
 
  1. İncil’de Hz. Mehdi (a.s.)’nin Zuhuru Şöyle Haber Verilmektedir:
 

… imandan dönüş başlamadıkça… o gün gelmeyecektir. (Selaniklilere II. Mektup, 2:3)

 

… “Dünyanın son günlerinde… Allah’sızlığa yönelip kendi tutkularına göre yaşayanlar olacaktır.” (Yahuda’nın Mektubu, 1:18)
 
Ne var ki, göklerin çok önceden Allah’ın sözüyle var olduğunu, yerin sudan ve su aracılığıyla şekillendiğini bile bile unutuyorlar. (Petrus’un II. Mektubu, 3:5)
 
Sonraki vakitlerde bazıları imandan irtidat edip (dinden çıkıp), aldatıcı ruhları ve cinlerin öğretişini dinleyecekler. (Timoteos’a I. Mektup, 4:1)
 
… yüce varlıklara sövüyorlar. (Yahuda’nın Mektubu, 1:8)
 
Çünkü öyle bir zaman gelecek ki, sağlam öğretiye dayanamayacaklar… Kulaklarını gerçeğin sesine tıkayacak, dönüp efsanelere dalacaklar. (Timoteos’a II. Mektup, 4:3-4)
 
Allah yolundaymış gibi görünüp bu yolun gücünü inkar edenler olacaklar. Böylelerinden uzak dur. (Timoteos’a II. Mektup, 3:5)
 
… günler gelecek ki, o vakit burada yıkılmadık taş üstünde taş kalmayacaktır. (Luka, 21:6)
 
 
Korkmayın sakın! Bunların olması gerek, ama bu daha son demek değildir… depremler olacak. Bütün bunlar, doğum sancılarının başlangıcıdır. (Matta, 24:6-8)
 
 
… gökte olağanüstü belirtiler olacak. (Luka, 21:11)
Güneş, keçi kılından yapılmış siyah bir çul gibi karardı. Ay, baştan aşağı kan rengine döndü. (Vahiy, 6:12)
 
O günlerin sıkıntısından hemen sonra, Güneş kararacak, Ay ışığını vermez olacak, yıldızlar gökten düşecek ve göksel güçler sarsılacak. (Matta, 24:29; Markos, 13:24-25)

Bütün bunlar, doğum sancılarının başlangıcıdır. O zaman sizi sıkıntıya sokacak, öldürecekler. Benim adımdan ötürü bütün uluslar sizden nefret edecek. (Matta, 24:8-9)
(Detaylı bilgi için bakınız: