Ona karşı Âl-i Beyt-i Nebevînin silsile-i nuranîsine (Peygamberimizin nurani soyuna) bağlanan, ehl-i velayet (velilerin) ve ehl-i kemalin (kamil iman sahiplerinin) başına geçecek ÂL-İ BEYTTEN MUHAMMEDHZ. MEHDİ isminde BİR ZÂT-I NURANÎ (NURLU BİR ŞAHIS), o Süfyan’ın şahs-ı manevîsi olan cereyan-ı münafıkaneyi (münafıklık akımını) öldürüp (etkisiz hale getirip) dağıtacaktır…
(Mektubat, sf. 56-57)
Üstad Said Nursi Hazretleri Mektubat’ında Hz. Mehdi (a.s.)’nin Peygamberimiz (s.a.v.)’in soyundan bir kişi olacağını ifade etmiştir. Bu sözünde Hz. Mehdi (a.s.)’nin bir cemaat ya da bir topluluktan ibaret bir şahsı manevi olduğunu değil, soyu Peygamberimiz (s.a.v.)’in soyu olan, kamil iman sahibi ve velilerin başında onlara liderlik yapacak nurani bir kişi olduğunu açıkça beyan etmiştir. Hz. Mehdi (a.s.)’nin ahir zaman şahıslarından olan Süfyan’ın şahsı manevisi olarak görev yapan münafıkane akımlarla fikri bir mücadele yapacağı ve onları manen etkisiz hale getireceğini ifade etmiştir.
…Âhir zamanın o BÜYÜK ŞAHSI, Âl-i Beyt’ten (Peygamberimizin soyundan) olacak.
(Şualar, sf. 442)
Üstad Şualar sf. 442’de de yeniden Hz. Mehdi (a.s.)’nin Peygamberimiz (s.a.v.)’in soyundan olan bir şahıs olduğunu tekrarlamıştır. Ancak bir insan bir soya dahil olabilir bir şahsı manevinin Al-i Beyt’ten olması gibi bir durum söz konusu olamaz. O zaman, Üstad’ın “ahir zamanın o büyük şahsı” diyerek bir şahıs olduğunu açıkça belirttiği Hz. Mehdi (a.s.)’nin, şahıs değil de şahsı manevi olduğunu iddia etmek gerçeklikten uzak bir iddia olur.
Üstad’ın en has talebelerinden olan Seyyid Salih Özcan, Üstad’ın kendisine bizzat bir konuşmaları sırasında Hz. Mehdi (a.s.)’yi kendinin değil ama Seyyid Salih Özcan’ın göreceğini söylediğini ifade etmiştir. Demek ki hem Üstad Hazretleri hem de Salih Özcan Hocaefendi Hazretleri Hz. Mehdi (a.s.)’nin bir şahıs olduğunu ve Üstad’ın vefatından sonra zuhur edeceğini bilmektedirler.
…O ZÂT, o taifenin uzun tedkikatı (o topluluğun uzun araştırmaları, incelemeleri) ile yazdıkları eseri KENDİNE hazır bir program yapacak,onun ile o birinci vazifeyi tam yapmış olacak. … (Emirdağ Lâhikası-1, sf. 266-267)
Üstad, zat yani bir kişi olarak hitap ettiği Hz. Mehdi (a.s.)’nin; uzun bir araştırma ve inceleme sonucunda hazırlanmış ve zuhur ettiği dönemde hazır bir eser olarak var olacak olan Risale-i Nur’u kendine program edineceğini ve Risale-i Nur ile bu birinci görevini tam olarak yapacağını ifade etmiştir. Üstad’ın zat şeklinde hitap etmesi ahir zamanda zuhur edecek olan Hz. Mehdi (a.s.)’nin bir şahıs olduğuna inandığını göstermektedir. Ayrıca Üstad yine bu sözünde “KENDİNE” kelimesini kullanarak Hz. Mehdi (a.s.)’nin bir şahsı manevi olarak değil bizzat bir şahıs olarak Risale-i Nur Külliyatı’ndan faydalanacağını da belirtmiştir. Bilindiği gibi “kendine” zamiri, 3. tekil şahıs için kullanılan bir şahıs zamiridir.. Sadece bu ifadesi bile Üstad’ın kendinden sonra gelecek olan Hz. Mehdi (a.s.)’nin bir şahıs olduğunu bildiğini gösteren önemli bir delildir.
Şeyh Nazım Kıbrisi Hazretleri’nin vekili Şeyh Ahmet Yasin de içinde yaşadığımız Hicri 1400’ler için Hz. Mehdi (a.s.)’nin çıkış vaktinin tamam olduğunu ifade etmişlerdir.
Şeyh Ahmet Yasin’in Hz. Mehdi (a.s.)‘nin içinde yaşadığımz ahir zamanda zuhur edeceğini ifade ettiği bu açıklamalarını http://cubbeliahmethocayacevap.com/internet adresindeki videosundan izleyebilirsiniz.
… Ben de onlara demiştim: “Ben, kendimi seyyid (Peygamberimiz’in soyundan) bilemiyorum. Bu zamanda nesiller bilinmiyor. Halbuki âhir zamanın O BÜYÜK ŞAHIS, Âl-i Beyt’ten (Peygamberimiz’in ailesinden) olacaktır. (Emirdağ Lâhikası-1, sf. 267)
Üstad kendisinin seyyid olmadığını kendi döneminde seyyidlik ile ilgili bir nesil araştırması yapılamadığını ancak ahir zamanda zuhur edecek olan Hz. Mehdi (a.s.)’nin kesin olarak Peygamberimiz (s.a.v.)’in soyundan yani seyyid olacağını ifade etmiştir. Demek ki Hz. Mehdi (a.s.) döneminde nesiller bilinebilecek ve Hz. Mehdi (a.s.)’nin -aynı zamanda şahıs olduğunun bir delili olan- seyyidliği belgelerle tespit edilebilecektir.
O ileride gelecek acib BİR ŞAHSIN (şaşılan ve hayret uyandıran şahsın) bir hizmetkarı ve ona yer hazır edecek bir dümdarı (önceden gelen takipçisi) ve O BÜYÜK KUMANDANIN pişdar bir neferi (öncü bir askeri) olduğumu zannediyorum.
(Barla Lahikası, sf. 162)
Üstad Hz. Mehdi (a.s.)’den acib bir şahıs olarak bahsetmektedir. Demek ki Hz. Mehdi (a.s.) bir şahıs olarak zuhur edecektir. Yine Üstad bu sözünde bu şahıs için; “İLERİDE GELECEK” ifadesini kullanmıştır. İleride gelecek ifadesi daha sonraki yıllarda gelecek anlamına gelir ki bu söz, Üstad bu sözü söylediği sırada o acib (şaşılan ve hayret uyandıran şahsın) şahsın henüz gelmemiş olduğunu ifade eder. Demek ki Üstad burada kendisi dışında başka bir kişiden bahsetmektedir. Ayrıca Üstad özellikle “BİR ŞAHIS” ifadesini kullanarak burada bahsettiğinin şahsı manevi değil tek bir kişi olduğunu da ifade etmiş olur.
Yine aynı sözünde ileride gelecek bu şahıs için BÜYÜK KUMANDAN sıfatınıkullanmıştır. Kumandan şahsa verilen bir ünvandır. Hiçbir zaman bir topluluk için büyük kumandan ifadesi kullanılmaz. Bu da, Üstad’ın ahir zamanda zuhur edecek olan Hz. Mehdi (a.s.)’nin bir şahıs olarak geleceğini ifade ettiğini gösteren bir başka delildir. Hatta Üstad hazırladığı Risaleleriyle; büyük kumandan ifadesiyle tanımladığı ancak kendisinin göremeyeceğini ifade ettiği Hz. Mehdi (a.s.)’ye öncülük ettiğini de belirtmiştir.
Ahir zamanın en büyük fesadı zamanında; elbette EN BÜYÜK BİR MÜÇTEHİD (içtihad eden büyük İslam alimi), hem EN BÜYÜK BİR MÜCEDDİD (her yüzyıl başında dini hakikatleri devrin ihtiyacına göre ders vermek üzere gönderilen büyük İslam alimi, yenileyen, yenileyici), HEM HÂKİM, hem Hz. Mehdi, hem mürşid (doğru yolu gösteren kişi), HEM KUTB-U A’ZAM (Müslümanların kendisine bağlandıkları büyük evliyalardan, zamanın en büyük mürşidi) olarak bir ZÂT-I NURANÎYİ gönderecek ve O ZÂT da Ehl-i Beyt-i Nebevîden (Peygamberimizin soyundan) olacaktır.
(Mektubat, sf. 411, 412, 441)
Bediüzzaman bu sözünde bir “zat-ı nurani”’den bahsetmektedir. bu zatı-ı nurani’nin bir özelliği ehl-i beytten olmasıdır. Yani bu kişi seyyid olacaktır. Diğer özellikleri de;
1. … bir müçtehid
2. … bir müceddid
3. … hâkim
4. … Hz. Mehdi
5. … mürşid
6. … kutb-u a’zam
7. … bir zât-ı nuranî
olmasıdır. Görüldüğü gibi Üstad’ın ahir zamanın en büyük fesadı zamanında gelecek bu zat için kullandığı vasıfların hiçbiri bir şahsı maneviye değil şahsa ait sıfatlardır. Hiçbir şahsı manevinin, bir topluluğun, bir grubun sıfatı; seyyid, müçtehid, müceddid, hakim, Hz. Mehdi (a.s.), mürşid, kutb-u azam olamaz. Bunların hepsi sadece bir zata, bir kişiye verilen sıfatlardır. Üstad’ın bu sıfatlarla nitelendirdiği Hz. Mehdi (a.s.) de diğer yüzyıl başlarında gelmiş olan müceddidler gibi bir şahıstır ve ahir zamanda zuhur edecektir.
Tâ âhir zamanda, hayatın geniş dairesinde asıl sahibleri, yâni HZ. MEHDİ ve ŞÂKİRDLERİ (öğrencileri), Cenâb-ı Hakkın izniyle gelir, o daireyi genişlendirir ve o tohumlar sünbüllenir.
(Sikke-i Tasdik-i Gaybî, sf. 172) (Kastamonu Lahikası, sf. 72)
Üstad bu sözünde de “HZ. MEHDİ ve ŞÂKİRDLERİ (öğrencileri)”, diyerek Hz. Mehdi (a.s.)’yi ayrı, ona bağlı talebelerini de ayrı birer insan olarak ele almıştır. Yani Hz. Mehdi (a.s.)’yi bir cemaatin temsili adı gibi değil net ve sarih olarak bir şahsın ünvanı olarak ifade etmiştir. Bu ifade şekli Üstad’ın Hz. Mehdi (a.s.)’nin bir şahıs olarak ahir zamanda zuhur edeceğine inandığını net olarak göstermektedir. Ayrıca Üstad’ın Hz. Mehdi (a.s.) ve öğrencilerinin geleceği vakti; “Ta ahir zamanda…” şeklinde ifade etmektedir. Yani Üstad kendi yaşadığı döneme değil de ileriki bir zamana dikkat çekmektedir. Bu ifade şekli, Üstad’ın bu sözü söylediği dönemde Hz. Mehdi (a.s.)’nin henüz zuhur etmediğini ve talebeleriyle birlikte göreve başlamadığını göstermektedir.
Hem bu üç vezaifi (vazifeleri) birden BİR ŞAHISTA, yahut cemaatte bu zamanda bulunması ve mükemmel olması ve birbirini cerhetmemesi (çürütmemesi) pek uzak, adeta kabil (mümkün) görülmüyor. Ahir zamanda, Al-i Beyt-i Nebevi’nin (asm) (Peygamberimiz’in soyunun) cemaat-i nuraniyesini (nurani cemaatini) temsil eden HAZRET-İ MEHDİ de ve cemaatindeki şahs-ı manevi de ancak içtima edebilir (toplanabilir).
(Kastamonu Lahikası, sf. 139) (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, sf. 186)
Üstad bu sözünde de yine Hz. Mehdi (a.s.)’nin bir şahıs olduğunu; onun Peygamberimiz (s.a.v.)’in soyundan olduğuna dikkat çekerek ifade etmiştir. Bilindiği gibi ancak bir şahıs, seyyid olabilir. Bir şahsı manevinin, bir topluluğun ya da bir cemaatin seyyid olması gibi bir durum söz konusu olamaz. Ayrıca Üstad “Hz. Mehdi (a.s.) de ve cemaatindeki şahs-ı manevi de…” ifadesini kullanarak Hz. Mehdi (a.s.)’yi ve ona bağlı cemaatini ayrı ayrı değerlendirdiğini de açıkça ifade etmiştir. Yani Hz. Mehdi (a.s.) bir şahıs olacaktır ayrıca kendisine tabi olan müslümanlardan oluşan bir de cemaati olacaktır.
Nimetullah Hoca Efendi’nin Feyz Dergisi’yle yaptığı 30 Ağustos 2008 tarihli ropörtajında Hoca Efendi de içinde bulunduğumuz yüzyılda Hz. Mehdi (a.s.)’nin geleceğini müjdelemiştir. Nimetullah Hoca Efendi Hz. Mehdi (a.s.)’den bahsederken onun Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadislerinde bahsedilen özelliklere sahip, Peygamberimiz (s.a.v.)’in soyundan gelen büyük bir alim ve imam olduğunu ifade etmiştir. Nimetullah Hoca Efendi’nin Hz. Mehdi (a.s.) ile ilgili olarak yaptığı bu tanımlar Efendi Hazretleri’nin de bir şahsı maneviyi değil bir şahsı beklediğini açıkça ispatlamaktadır.
Bu yüzyıl İslam’ın yüzyılı olacak. Şüphesiz Mehdi gelecek. Bazıları bu konuyu fazla önemsemiyorlar. Çok yanlış. Ben bir çok büyüklerden kendim bizzat işittim. Zaten bir çok hadis mevcut. Mehdilik inancı Peygamberimizin soyundan büyük bir âlim, bir imamın kıyametten önce bütün Müslümanları birleştirip bâtıl dinlere mensup kişilerle savaşacak. O zaman bâtıl dinler İslam’ın hâkim olması ile varlığını hem ilmi hem de itibar açısından kaybedeceklerdir…
Feyz Dergisi, 30 Ağustos 2008
…HZ. MEHDİ-I ÂL-İ RESUL’ÜN TEMSİL ETTİĞİ kudsî cemaatinin şahsı manevîsinin üç vazifesi var.
(Emirdağ Lâhikası-1 sf. 265)
Hz. Mehdi (a.s.)’nin ve cemaatinin üç vazifesi olacağından bahseden Üstad’ın, onun özellikle al-i Resulden yani Peygamberimiz (s.a.v.)’in soyundan olduğunu vurgulaması son derece önemlidir. Çünkü bu vurgulama, Hz. Mehdi (a.s.)’nin bir şahıs olduğunu ifade eder. Ayrıca Üstad’ın sözünde ona bağlı kudsi bir cemaatten bahsediyor olması da Hz. Mehdi (a.s.)’nin şahsının ayrı, cemaatinin şahsı manevisinin de ayrı kavramlar olduğunu net bir şekilde göstermektedir.
Ümmetin beklediği, AHİR ZAMANDA GELECEK ZATIN üç vazifesinden en mühimmi (önemlisi) ve en büyüğü ve en kıymetdarı (kıymetlisi) olan îman-ı tahkikîyi neşr (gerçek imanı yayma) ve ehl-i îmanı dalâletten (iman edenleri sapmaktan) kurtarmak…
(Sikke-i Tasdik-i Gaybi, sf. 9)
“Üstad ahir zamanda gelecek olan zatın üç vazifesinden…” ifadesini kullanarak Hz. Mehdi (a.s.)’nin ahir zamanda yerine getireceği üç vazifesinin bir şahsı maneviye değil bizzat bir kişiye ait olduğunu ifade etmiş olmaktadır. Diğer bazı sözlerinde de (Kastamonu Lahikası, sf. 139) (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, sf. 186) Hz. Mehdi (a.s.)’nin, cemaati ile birlikte bu görevleri yerine getireceğini belirtmesi ise Hz. Mehdi (a.s.)’nin, bizzat cemaatinin başında yer alarak bu üç görevini ifa edeceğini göstermektedir.
Bu hakikatten anlaşılıyor ki; SONRA GELECEK O MÜBAREK ZAT risale-i nur’u bir programı olarak neşir ve tatbik edecek … (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, sf. 9)
Üstad, “SONRA GELECEK O MÜBAREK ZAT…” ifadesiyle kendisinden sonra gelecek mübarek bir kişiye dikkat çekmiştir. Bu mübarek kişi Üstad’ın hazırlamış olduğu Risale-i Nurlar’ı programlı bir şekilde hem hayata geçirecek hem de neşredecek biri olacaktır. Bu sözünde zat kelimesini kullanan Üstad, kendi dışındaki başka bir kişiden bahsetmekte ve bu kişinin bir şahıs olduğunu da bu kelimeyle vurgulamaktadır.
… Bu zamanda öyle fevkalade hakim cereyanlar (fikir akımları) var ki, herşeyi kendi hesabına aldığı için, faraza (farz edelim) HAKİKİ BEKLENİLEN VE BİR ASIR SONRA GELECEK O ZAT dahi bu zamanda gelse…
(Kastamonu Lahikası, 57)
Üstad bu sözünde açık ve net bir şekilde kendisinden bir asır sonra geleceğini söylediği bir kişiden bahsetmektedir. “BİR ASIR SONRA GELECEK O ZAT” ifadesi hem bu mübarek zatın Üstad’tan yüz sene sonra geleceğini hem de bir şahsı manevi değil bir kişi olduğunu açıkça ifade etmektedir.
… Halbuki AHİR ZAMANIN O BÜYÜK ŞAHIS, ÂL-İ BEYT’TEN(Peygamberimiz (sav)’in ev halkından yani soyundan) olacaktır…
(Emirdağ Lahikası, 247-250)
Üstad ahir zamanda zuhur edip üç görevi yerine getirecek olan gelmiş geçmiş en büyük kutb-u azam, en büyük müctehid, en büyük veli, en büyük müceddid olan Hz. Mehdi (a.s.)’nin bir şahıs olacağını, onun Peygamberimiz (s.a.v.)’in soyundan geleceğini belirterek netleştirmiştir. Bazı kişilerin iddia ettiklerinin aksine ahir zamanın büyük Mehdisi bir şahsı manevi değil bir şahıs olacak ve al-i beytten gelecektir.
Rivayetlerde, âhirzamanın alâmetlerinden olan ve ÂL-İ BEYT-İ NEBEVİ’DEN (PEYGAMBERİMİZ (SAV)’IN SOYUNDAN) HAZRET-İ MEHDİ’NİN (RADIYALLAHÜ ANH) hakkında ayrı ayrı haberler var.
(Şualar, sf. 465)
Üstad ahir zamanda zuhur edecek olan Hz. Mehdi (a.s.) ile ilgili olarak Peygamberimiz (s.a.v.)’in rivayetlerine özellikle dikkat çekmiştir. Peygamberimiz (s.a.v.)’in bu rivayetlerinde Hz. Mehdi (a.s.)’nin bir şahıs olduğu net olarak anlaşılmaktadır. Peygamberimiz (s.a.v.) bu rivayetlerinde Hz. Mehdi (a.s.)’nin saçı, sakalı, alnı, sırtındaki beni, yürüyüş şekli, fiziksel özellikleri, konuşma şekli, Hz. İsa (a.s.)’ın Hz. Mehdi (a.s.)’nin imamlığında namaz kılacağı gibi ancak bir şahısta bulunabilecek çok açık ve net bilgiler vermiştir.
Onun alnı geniş, burnu ise ince olacaktır.
(Tırmizi, Büyük Hadis Külliyatı, Rudani 5.Cilt, sf. 365
O, alnı açık… karnı büyük , iki uyruk arası açık…
(Fevaidu Fevaidi’l Fikr Fi’l İmam El-Mehdi El-Muntazar, sf. 13)
Mehdi, orta boylu olacaktır.
Kıyamet Alametleri, El-Kavlu-l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, 41
Mehdi’nin omuzunda peygamber efendimizdeki nübüvvet mührü bulunacaktır.
El-Kavlu Fi Muhtasarr Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar,41
Bu hadislerde Peygamberimiz (s.a.v.)’in belirttiği özelliklerin tamamı bir şahsa ait özelliklerdir. Peygamberimiz (s.a.v.)’in bu hadisleri doğrultusunda ahir zamanı değerlendiren hiç kimse Hz. Mehdi (a.s.)’nin bir şahsı manevi olduğunu iddia edemez. Peygamberimiz (s.a.v.)’in Hz. Mehdi (a.s.) ile ilgili hadisleri bu iddiayı tamamen reddeden yüzlerce delil içermektedir.
… Said itiraznamesinde demiş ki: “Ben seyyid değilim. MEHDİ SEYYİD (PEYGAMBERİMİZ (SAV) SOYUNDAN OLAN KİMSE) OLACAK.” diye onları reddetmiş.
(Şualar, sf. 368)
Üstad Şualar sf. 368’de kendisini seyyid olmadığını açıkça ifade etmiş, kendisinden bir asır sonra gelecek olan Hz. Mehdi (a.s.)’nin ise Peygamberimiz (s.a.v.)’in soyundan olacağını yani bir zat olarak zuhur edeceğini açık ve net bir şekilde söylemiştir.
… Fakat çiçekler baharda gelir. Öyle kudsi çiçeklere zemin hazır etmek lâzım gelir. Ve anladık ki, bu hizmetimizle O NURANİ ZATLARA zemin izhar ediyoruz (hazırlıyoruz). (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 189, Mektubat, 34)
Üstad ahir zamanın büyük Mehdisi’nden mukaddes bir çiçek olarak bahsetmiştir. Kendisinin, hazırladığı külliyatı ile Hz. Mehdi (a.s.)’ye zemin hazırladığını, böyle değerli, kutsal insanlar için zemin oluşturmanın çok önemli bir görev olduğunu ifade eden Üstad, bu sözünde de bir kez daha Hz. Mehdi (a.s.)’nin şahsı manevi değil zat olduğunu ifade etmiştir.
… Elbette o kuvvet-i azîmedeki (büyük kuvvette) bir hamiyet-i âliye (yüce bir gayret) feveran edecek (coşacak) ve HAZRET-İ MEHDİ BAŞINA GEÇİP, tarik-ı hak (hak yola) ve hakikata sevk edecek.
(Mektubat, sf. 473)
Üstad’ın bu sözünde de “…HAZRET-İ MEHDİ BAŞINA GEÇIP,…”ifadesiyle Hz. Mehdi (a.s.)’nin bir kişi olarak zuhur edeceğini açıkça ifade ettiği görülmektedir. Hz. Mehdi (a.s.)’nin müslümanların coşan gayretleri ve çabalarını, hayırlı ve güzel işlere yönlendirmek ve Allah’ın doğru yoluna sevketmek için onlara manevi liderlik yapacağını vurgulamıştır.
… her asırda hidayet edici, bir nevi Mehdi ve müceddid geliyor ve gelmiş, fakat her biri üç vazifelerden birisini bir cihette (açıdan) yapması itibariyle, AHİR ZAMANIN BÜYÜK MEHDİ’Sİ ünvanını almamışlar.”
(Emirdağ Lahikası, sf. 260)
Üstad her yüzyılda bir nevi Mehdi denebilecek şahısların gelip görev yaptıklarını ancak hiçbirinin ahir zamanın büyük Hz. Mehdi’sinin yaptığı üç görevi bir arada yerine getirmediklerine dikkat çekmiştir. Demek ki ahir zamanda gelecek olan Hz. Mehdi (a.s.) önceki yüzyıllarda gelen müceddidler gibi bir şahıs olacaktır. Ancak onu diğerlerinden ayıran en önemli özelliklerinden biri üç görevi bir arada yapacak olmasıdır. Daha öncekiler bu görevlerin üçünü birden yapmamışlardır.
Bu ayrı ayrı rivayetlerin bir tevili (açıklaması) şudur ki: BÜYÜK MEHDİ’NİN çok vazifeleri var. Ve siyaset âleminde, diyanet âleminde, saltanat âleminde, cihad âlemindeki çok dairelerde icraatları olduğu gibi…
(Şualar, sf. 465)
Üstad Hz. Mehdi (a.s.)’nin üç mukaddes göreviyle ilgili olarak gerek siyaset, gerekse diyanet, saltanat ve mücadele alanında çok fazla çalışmaları olacağını bildirmiştir. Bu sözünde herhangi bir şekilde bir şahsı maneviden değil bir şahıs olarak Hz. Mehdi (a.s.)’nin kendisinden bahsettiği ise son derece açıktır.
… Ehl-i imanı dalaletten muhafaza etmek (iman edenlerin doğru yoldan sapmalarını engellemek) ve bu vazife hem dünya, hem herşeyi bırakmakla, çok zaman tedkikat ile (araştırma ile) meşguliyeti iktiza ettiğinden (gerektirdiğinden), HAZRET-İ MEHDİ’NİN O VAZİFESİNİ BİZZAT KENDİSİ görmeğe VAKİT VE HAL MÜSAADE EDEMEZ…
(Emirdağ Lâhikası-1 266-267)
Üstad, Hz. Mehdi (a.s.)’nin birinci vazifesinin; iman edenlerin imanlarını korumak olduğunu bildirmiştir. Ancak Üstad, bu görevin çok kapsamlı bir çalışma ve meşguliyet gerektirmesi nedeniyle, Hz. Mehdi (a.s.)’nin bu görevi tek başına yerine getirmesine hali ve zamanının imkan tanımayacağını ifade etmiştir. Üstad bu sözünde Hz. Mehdi (a.s.) için “… O VAZİFESİNİ BİZZAT KENDİSİ görmeğeVAKİT VE HAL müsaade edemez…” ifadesinde Hz. Mehdi (a.s.) için “kendisi”zamirini kullanarak onun bir şahıs olduğunu bir kez daha belirtmiştir.
… O ZAT, bütün ehl-i imanın (iman edenlerin) manevî yardımlarıyla ve ittihad-ı İslâmın muavenetiyle (İslam birliğinin yardımlaşmasıyla) ve bütün ülema ve evliyanın (alimlerin ve velilerin) ve bilhassa Âl-i Beyt’in neslinden (özellikle Peygamberimiz (sav)’in neslinden) her asırda kuvvetli ve kesretli (çok sayıda) bulunan milyonlar fedakâr seyyidlerin iltihaklarıyla (peygamber soyundan gelen fedakar kimselerin katılımlarıyla) O VAZİFE-İ UZMAYI (BÜYÜK GÖREVİ) YAPMAĞA ÇALIŞIR.
(Emirdağ Lâhikası-1, sf. 266-267)
Üstad Hz. Mehdi (a.s.)’nin döneminde İslam Birliği kurulacağını ve bu birliğin ve iman edenlerin yardımı ve dayanışmasıyla ayrıca dönemin alim ve veli şahıslarının özellikle de Peygamberimiz (s.a.v.)’in soyundan gelen milyonlarca seyyidin Hz. Mehdi (a.s.)’ye tabi olmalarıyla büyük bir birlik sağlanacağından bahsetmiştir. Hz. Mehdi (a.s.), oluşan bu büyük manevi birliğin vesilesiyle büyük görevini yerine getirecektir. Üstad burada da Hz. Mehdi (a.s.)’nin bir şahıs olduğunu, kendisinden “O ZAT” şeklinde bahsederek açıkça ifade etmiştir.
… o vazifeleri O’NUN cem’iyeti ve seyyidler cemaati yapacağını rahmet-i İlahiye’den bekliyoruz.
(Emirdağ Lâhikası-1, sf. 265
Üstad Hz. Mehdi (a.s.)’nin yerine getireceği vazifelerden bahsederken Hz. Mehdi (a.s.)’nin bir şahıs olduğunu; “O’NUN CEMİYETİ…” ifadesiyle vurgulamıştır. Şahsı manevi zaten bir topluluğun nitelendirilme şeklidir. Bu nedenle şahsı manevinin ayrıca bir cemiyeti olması ve bu şahsı maneviden “o’nun cemiyeti”diye bahsedilmesi söz konusu olamaz. Onun cemiyeti ifadesi Hz. Mehdi (a.s.)’nin bir şahıs olduğunu ve ona bağlı bir de cemiyeti olduğunu ifade eden bir sözdür.
… bundan bir asır sonra zulümatı (karanlığı) dağıtacak ZATLAR. ise, Hazret-i Mehdi’nin şakirdleri (talebeleri) olabilir.”
(Şualar, sf. 605)
Üstad ahir zamanda zuhur edecek olan Hz. Mehdi (a.s.)’nin kendi döneminde yaşamadığını, kendisinden bir asır yani yüz sene sonra zuhur edeceğini ifade etmiştir. Hz. Mehdi (a.s.)’nin talebelerinden oluşan şahsı manevinin, ŞAHIS OLAN Hz. Mehdi (a.s.)’den ayrı bir kavram olduğu da Üstad’ın bu sözünden anlaşılmaktadır.
HAZRET-İ MEHDİ’NİN (cem’iyet-i nuraniyesi… )
(Mektubat, sf. 473)
(Mektubat, sf. 473)
“Hazret” ünvanı kişilere verilen bir ünvandır. Bu ünvan hiçbir zaman bir cemiyet, bir topluluk ya da bir grup için kullanılmaz. Üstad’ın Hz. Mehdi (a.s.)’nin bir şahıs olduğuna inandığı, bu muhterem şahıstan sürekli olarak hazret şeklinde bahsetmesinden anlaşılmaktadır.
Hem “BÜYÜK MEHDİ”NİN halleri sabık Mehdilere (önceki Mehdilere) işaret eden rivayetlere mutabık (uygun) çıkmıyor, hadis-i müteşabih (birçok anlama gelebilecek hadis) hükmüne geçer.
(Şualar, sf. 582)
Üstad bu sözünde, Hz. Mehdi (a.s.)’yi diğer yüzyıl başlarında zuhur etmiş olan müceddidlerden ayıran farklılıkların olduğunu belirtmiştir. Hz. Mehdi (a.s.)’yi, şahıs olarak zuhur etmiş olan diğer müceddidlerle mukayese etmesi de Üstad’ın Hz. Mehdi (a.s.)’nin bir şahıs olduğuna inandığını göstermektedir. Ancak bir şahıs, diğer başka şahıslarla mukayese edilebilir. Bir toplulukla, bir grupla, bir cemaatle bir şahsın kıyaslaması yapılamaz. Bir şahıs ancak başka bir şahısla kıyaslanabilir.
… Belki nur-u imanın (imanın ışığının) dikkatiyle, O EŞHAS-I AHİR ZAMAN (ahir zaman şahısları) tanınabilir.
(Sözler, sf. 343-344)
Üstad Hz. Mehdi (a.s.) ve Hz. İsa (a.s.)’danoluşan ahir zaman şahıslarını ancak dikkatli iman sahiplerinin tanıyabileceğini belirtmiştir. Üstad Hz. Mehdi (a.s.)’den de Hz. İsa (a.s.)’dan da -açık bir ifadeyle- şahıs olarak bahsetmiştir.
Hem de o eşhasın (o şahısların) şahs-ı manevîsine veya temsil ettikleri cemaate ait âsâr-ı azîmeyi (fevkalade eserleri, izleri) oeşhasın (şahısların) zâtlarında tasavvur ederek öyle tefsir etmişler ki, o EŞHAS-I HÂRİKA (harika şahıslar yani Hz İsa ve Hz. Mehdi) çıktıkları vakit BÜTÜN HALK ONLARI TANIYACAK gibi bir şekil vermişler.
(Sözler, sf. 343-344)
Üstad Sözler risalesinde yer alan bu ifadesinde, Hz. Mehdi (a.s.) ve Hz. İsa (a.s.)’dan “harika şahıslar , şahıslar, zatlar” şeklinde bahsetmiştir. Bu da hem Hz. Mehdi (a.s.)’nin hem de Hz. İsa (a.s.)’ın harika birer şahıs olduklarını ve Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadislerinde bildirdiği gibi ahir zamanda birer şahıs olarak zuhur edeceklerini göstermektedir.
Beşinci ve altıncı işaretler, ıslah-ı âlemin BİZZAT HAZRET-İ MEHDİ’NİN zuhuruna vâbeste (bağlı, bir şeye bağlı olan.) olduğuna kanaat eden zümreden, BU ZAT-I ALÎŞANIN (şanı şerefi yüksek şahsın) dahi bu emirde muktedir olmasında şüphe duyanların, bu vehimlerini (kuruntularını, düşüncelerini) bertaraf edecek (ortadan kaldıracak), itimadlarını temin edecek (güvenlerini sağlayacak), gayet kuvvetli güneş gibi bir hakikat.
(Barla Lahikası – Mektup No: 111 – sf.1452)
Üstad bu sözünde de Hz. Mehdi (a.s.)’yi yine Hazret ünvanıyla nitelendirerek ahir zamanda zuhur edeceği beklenen Büyük Mehdi’nin bir kişi olacağını vurgulamıştır. Ayrıca yine Zat-ı Alişan ifadesiyle de Hz. Mehdi (a.s.)’nin bir zat olduğunu belirtmiştir.