Buraya kadar bağnaz zihniyetin, kadının güzel ve bakımlı olmasına nasıl karşı olduğunu, kadının hayatın içinde olmaması için ellerinden geleni yaptıklarını gördük. Ancak bağnaz zihniyetin kadın güzelliğinden şiddetli rahatsızlık duymasının bir çok kişi tarafından bilinmeyen hastalıklı bir yönü daha vardır. Kadınların tüm güzelliğini elinden alan bağnaz zihniyet küçük erkek çocuklara da yönelmiştir. Bu zihniyete göre sadece kadınlar değil, genç erkek çocuklar da baskı altına alınmalıdır. Çünkü bu zihniyet, genç erkek çocuklarının da tahrik unsuru olduğunu, dolayısıyla varlıklarının potansiyel suç ve tehlike olduğunu iddia eder. Kuşkusuz bu son derece sapkın bir bakış açısıdır. Ne var ki, bu ürkütücü ve dehşet verici sapkınlık Kuran’dan uzak bağnaz anlayışın içine yerleşmiştir. İlerleyen satırlarda örneklerini göreceğimiz üzere, hurafe hadis ve rivayetlerde ve bazı alimlerin anlatımlarında bu konu geniş bir şekilde yer almaktadır. Bu kaynaklara baktığımızda, erkek çocuk görünce aynı ortamda olmamak için kaçıp saklanan, güzel erkek çocuklarının kadından kat kat tehlikeli olduğunu anlatan, bu çocukların sözde yanlarında şeytanla birlikte dolaştıklarına inanan, tertemiz masum el kadar çocuklara bile şehvet gözüyle bakabilen korkunç bir zihniyetle karşılaşırız. Bu gerçek bir kez daha bağnazlığın kendi içinde ne kadar çarpık, hastalıklı ve sorunlu bir zihniyeti barındırdığını gözler önüne serer. Şimdi konuyla ilgili farklı kaynaklarda yer alan bilgileri inceleyelim:
Erkek Çocuk Görünce Eve Kaçıp Kapıyı Üzerine Kilitleme Sapkınlığı
Rivayet ederler ki Abdullah Ibni Ömer bir gün evinin kapısı önünde oturuyorken parlak yüzlü ve yakışıklı bir delikanlı görür, hemen içeri kaçıp kapıyı üzerine kitler. Bir müddet sonra dışardakilere, “O fitne geçip gitti mi?” diye sorar, ona “Gitti” diye cevap verirler, bunun üzerine dışarı çıkar. Orada bulunanlar ona, “Sana ne oldu, yoksa bu hususta Peygamberimiz (sav)’den bir şey mi duydun?” diye sorarlar. O da “Evet, duydum. Böylelerine bakmak, onlar ile konuşmak ve yine onlar ile bir arada oturmak haramdır” diye cevap verir. (İmam Gazali, Kalplerin Keşfi)
Bağnaz zihniyetin en çirkin yönlerinden biri kendi hastalıklı zihniyetlerini sözde meşrulaştırabilmek için Peygamberimiz (sav) adına yalan söylemeleri, Resulullah (sav)’e iftira atmalarıdır. Peygamberimiz (sav)’in asla erkek çocuklarının fitne olmasıyla ilgili bir sözü olmamış, onlarla konuşmayı, yanlarında bulunmayı yasaklamamıştır. Tam tersine çocuklara gösterdiği ilgi, şefkat ve sevgi tüm ümmete örnek olmuştur.
Erkek Çocuklarının Yanında, “On Sekiz Şeytan” Olduğu Yalanı
Fetâvâ-i Hayriyye’de diyor ki; Fitne tehlükesi olunca, âkıl ve bâlig olan güzel oğlanı, babası, kendi evine, terbiyesi altına alır. Sefere, ilm öğrenmeğe, hacca sakalsız göndermez. Bunu kadın gibi korur. Fekat yüzüne peçe örtmez. Sokakda her kadının yanında iki seytân vardır. Oğlanın yanında on sekiz şeytân vardır. Bunlara bakanları aldatmaya çalışırlar. (Tam İlmihal, Seadeti Ebediyye, sf. 164)
Dikkat edilirse bağnazlık, kadınların eve kapatılması, okula gönderilmemesi, kimseyle görüştürülmemesi sapkınlığını yakışıklı erkek çocuklarına da uygulatmaya çalışır.. “Fakat yüzüne peçe örtmez” ifadesi ise bu çocuklara nasıl çarpık bir bakış açısıyla bakıldığını vurgulaması açısından önemlidir. Kuran’da olmayan şekliyle kadınları örtmekle yetinmeyen bağnaz zihniyet, küçük erkek çocuklarının dahi peçe takıp takmamasını gündeme getirmekte, hacca ve ilim öğrenmeye gönderilmemelerine hükmetmektedir. Durumu daha da vahim hale getiren ise, “Oğlanın yanında on sekiz şeytan vardır” ifadesidir. Bu ifade, küçük yaştaki tüm erkek çocuklarını toptan “şeytani” varlıklar olarak itham etmekte ve bu çocukların toplumda güven ve huzur içinde yaşamasını neredeyse imkansız hale getirmektedir. Küçük ve yakışıklı erkek çocuklarının şeytani varlıklar olduğunu düşünen bir zihniyetin sağlıklı, neşeli, huzurlu, bereketli bir toplum meydana getirmesi ise mümkün olmaz.
Erkek Çocuklarına Karşı Kadınlardan 19 Kat Daha Fazla Şehvet Duyulabilir Sapkınlığı
İmam Muhammed hazretleri, bir gün hamama gitti. Bir oğlan çocuk gelip hamamda oturdu. İmam Muhammed onun kim olduğunu sordu. Kendisine “tellak” olduğunu söylediler. Talebelerini azarladı ve genç tellakı dışarıya çıkarttı. Sebebini soranlara şöyle buyurdu: “Erkeklerde kadın şehveti aynıdır; fakat güzel emred (tüysüz oğlanın) şehveti on dokuz (19) kattır!” buyurdular. Emrede (küçük erkek çocuklarına) şehvetsiz olarak bakmak bile haramdır. Zira şehvetle bakmaya yol açar. Elle tutmak ise şehvetten daha büyük bir günahtır. (İsmail Hakkı Bursevi, Ruhu’l Beyan Tefsiri, 4/452-553)
Buradaki rivayette de küçük erkek çocuklarına duyulan şehvetin kadınlara duyulandan daha fazla olduğu iddia edilerek son derece anormal bir zihniyet sergilenmektedir. Kadını, akıl ve vicdan sahibi, kıymetli bir varlık olarak görmeyen bağnaz zihniyet için erkek çocuklarının varlığı da adeta suçtur. Öyle ki erkek çocuklarına karşı kadına duyulan şehvetten 19 kat daha fazla şehvet duyulacağı iddia edilmekte, erkek çocuklarının değil yanında bulunmak, yüzüne bakmak dahi haram ilan edilmektedir. Yanında olan her insanda, baktığı her yerde potansiyel suç ve tehdit gören bir insanın sağlıklı düşünmesinin ve yaşamasının mümkün olmayacağı açıktır.
“Erkek Çocuk Kadın Hükmündedir” ve “Erkek Çocuklarına da Kadınlar Gibi Arzu Duyulur” Sapkınlığı
El-Hindiye adlı kitapta şu hüküm yer almaktadır: “Erkek çocuk erkeklik çağına vardığında eğer parlak yüzlü değilse onun hükmü erkeklerin, eğer parlak yüzlü ise onun hükmü kadınların hükmüdür. O tepesinden tırnağına kadar avrettir…” (İbn-i Abidin, Reddü’l Muhtar Fıkıh Külliyatı, Yasaklar, Mubahlar, Bakma ve Dokunma Faslı)
Şehvetle bakıp bakmayacağı hususunda emin olsun veya olmasın, kadına bakmak gibi güzel yüzlü oğlanlara bakmak da haramdır. Zira genç oğlan, kadın gibi güzeldir, kadına arzu duyulduğu gibi ona da arzu duyulur. Kaldı ki kadına ulaşmak imkânından daha çok genç oğlanla bir araya gelmek imkânı vardır. (Fetâvâ-i Hindiyye)
Erkek çocuğunu kadın hükmünde görmek kuşkusuz çok sapkınca bir yorumdur. Milyonlarca okulda yüzbinlerce erkek çocuğu eğitim görmekte, on binlerce öğretmen görev yapmaktadır. Hiçbir öğretmen bu çocuklara şehvetle veya sapkınca bir duyguyla bakmaz. Böyle anormal bir fikir akla dahi gelmez. Ancak bağnazlığın karanlık dünyasında her türlü çarpıklık ve dehşet vardır.
Küçük yaştaki erkek çocuğuna dahi kadın gözüyle bakan bir zihniyetin ne kadar korkunç bir dünya tasavvuru olduğu açıktır. Böyle bir dünyada güzellik, sevgi, dostluk, arkadaşlık yoktur. Bu dünyada sanat yoktur, özgür düşünce yoktur, insanların telif gücü kalmamıştır. Bu dünya insanları, içine kapalı, her şeyi suç olarak gören, korku dolu ve tedirgin insanlardır. Bu zihniyetin hakim olduğu bir toplumda, huzurun ve mutluluğun olması imkansızdır. Bu karanlık dünyayı ortadan kaldırmanın yolu ise Allah’ın Kitabı’na sarılmak, Kuran’ın güzel ruhuyla yaşamaktır.
Erkek Çocuklarının Sesinin Haram Olduğu İddiası
Kadınların tüm güzelliğini elinden alan bağnaz zihniyet küçük erkek çocuklara da yönelmiştir. Ve bu zihniyet, genç erkek çocuklarının da tahrik unsuru olduğunu, dolayısıyla varlıklarının potansiyel suç ve tehlike olduğunu iddia eder. Kuşkusuz bu son derece sapkın bir bakış açısıdır. |
Kadın, kız veya parlak oğlan sesini, yanında kendilerini görerek dinlemek, mahremleri olmayan [yabancı] erkeklere haramdır. Bunları görünce, temiz kalb sıkılır, kararır, hasta olur, za’îfler. Nefs zevk alır, kuvvetlenir, azar. Şeytân, nefsin, hareketine yardım eder. (Tam İlmihal, Seadeti Ebediyye, sf. 720)
Küçük yaştaki erkek çocuğunu cinsel bir obje gibi görmek tarif edilmesi zor bir sapkınlıktır. Bağnaz zihniyetin bu konudaki açıklamaları dehşet vericidir. Öyle ki erkek çocuğunun sesi duyulsa dahi “nefsin azacağını” iddia eder ve bu sözde “tehlikeyi” ortadan kaldırmak için erkek çocuklarının sesini de yasaklar.
Kadın güzelliğine karşı olan, kadını ya eve kapamayı ya da adeta insanlıktan çıkacak derecede bakımsız ve özensiz hale getirmeyi amaçlayan bağnazlık bununla yetinmez, erkek çocuklarını da tehdit unsuru olarak görür. Hatta bununla da yetinmez oyuncak bebekleri ve hatta su bidonlarını dahi “tahrik edici” olarak niteler ve yasaklamak ister. Görüldüğü gibi, Kuran dışı din anlayışının türettiği kadın ve dekolte karşıtlığının geldiği aşama erkek çocuklarının yüzlerine bakmanın dahi haram kılındığı çok çarpık bir dünya oluşturmaktadır. Allah ayette bu zihniyette olanların batıl dinlerinin nasıl karmakarışık olduğunu şöyle bildirmiştir:
Yine bunun gibi onların ortakları, müşriklerden çoğuna çocuklarını öldürmeyi süslü gösterdiler. Hem onları helake düşürmek, hem kendi aleyhlerinde dinlerini karmakarışık kılmak için. Allah dileseydi bunu yapmazlardı; sen onları ve düzmekte oldukları iftiraları bırak. (Enam Suresi, 137)
Hurafelere dayalı İslam anlayışında kişilerin şahsi görüşlerine göre farklı yorumlar yapılır. Müslüman ise sadece Allah’ın indirdiğiyle yani Kuran ile hükmetmekle yükümlüdür.
Öyleyse aralarında Allah’ın indirdiğiyle (Kuran ile) hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların heva (istek ve tutku)larına uyma… (Maide Suresi, 48)
Şık ve Güzel Kıyafetler Giymek, Güzel Araba ve Evlere Sahip Olmak Müslümanların Hakkıdır
Peygamberimiz (sav) ve onunla birlikte olan sahabe devrin en kaliteli, en modern görünümlü ve en temiz insanlarıydı. Peygamberimiz (sav) şu an yaşasa, kuşkusuz ki bu dönemin en kaliteli insanı olurdu. İçinde bulunduğumuz dönemin en modern ve güzel kıyafetlerini giyer, en modern ve güzel evlerinde oturur, en modern ve güzel arabalarını kullanırdı. Bütün insanlar içinde seçkinliğiyle hemen fark edilirdi. Nitekim hadislerde de Peygamber Efendimiz (sav)’in kendi döneminin en seçkin ve gösterişli kıyafeti olan altın işlemeli kaftan giydiği şöyle bildirilmiştir:
“Üzerinde altın işlemeli bir kaftan olduğu halde çıktı ve dedi ki: Ey Mahreme! İşte bunu sana sakladım…” (Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, Min Cami’il-usul ve Mecma’iz-zevaid, İmam Muhammed Bin Muhammed Bin Süleyman, Er-Rudani, İz Yayıncılık/2. Baskı İstanbul 2009, Sayfa 257-261-262-265-271-272-273)
Hurafelerden oluşan geleneklerini din haline getirmeye çalışanlar genellikle kendilerine güzellikleri layık görmediklerinden ve çoğu zaman aşağılanma duygusu içinde hareket ettiklerinden, güzel, kaliteli, marka kıyafeti, güzel evleri ve arabaları da kendilerine ve Müslümanlara yakıştırmazlar. Herhangi bir insanın en lüks evde, en lüks ve güzel arabada yaşamasına ve en güzel kıyafetler giymesine itiraz etmezler. Fakat bunu bir Müslüman yapınca adeta deliye dönerler. Bu durum, üzerlerindeki aşağılanma duygusunun dolayısıyla da kızgınlıklarının artmasına neden olur. Bu gibi kişiler sadece dış dünyaya değil, Müslümanlara da nefretle yaklaşmaya başlarlar.
Hurafelerden oluşan geleneklerini din haline getirmeye çalışanlar genellikle kendilerine güzellikleri layık görmezler ve çoğu zaman aşağılanma duygusu içinde hareket ederler. Güzel, kaliteli, marka kıyafetleri, güzel evleri ve arabaları da kendilerine ve Müslümanlara yakıştırmazlar. |
Müslümanlar elbette ki bütün güçleriyle zor durumdaki kişileri koruyacak ve bu uğurda Allah rızası için en fazla çabayı göstereceklerdir. Fakat bu durum, onların bakımsız, kirli ve pejmürde yaşamasını gerektirmez. Müslüman sadece görünümü ile bile müthiş bir tebliğ gücüne sahiptir. Görünümü ne kadar temiz, kaliteli, görgülü, modern olursa, ne kadar dışadönük, neşeli, açık fikirli davranırsa, gerçek İslam dininin tebliğini o kadar mükemmel yapmış olur. Elbette bu sadece tebliğ anlarına has değil, tüm hayata hakim bir yaşamdır. Müslümanlar zaten Kuran’a göre bu şekilde yaşamakla yükümlüdürler, zaten bundan zevk alırlar.
İnsanlar, pejmürdeliğin hakim olduğu o korkunç hayat tarzı yerine, kalitenin hakim olduğu barışçıl bir İslam anlayışı görüntüsünden etkilenirler. Bunu gördüklerinde artık korku değil sevgi duymaya başlarlar, Kuran’a uygun olan da budur. Nitekim Peygamberimiz (sav) döneminde, Peygamberimiz (sav)’in müthiş kaliteli, neşeli ve modern tavrı ve görünümü görenleri daima olağanüstü etkilemiştir. Bilinen bir gerçektir ki, Peygamberimiz (sav), yabancı elçilerle görüştüğünde üzerinde daima Bizans cübbeleri ve dönemin diğer kaliteli giysileri vardı. Yine Peygamberimiz (sav), İslam’ın halklara tanıtılması için çeşitli ziyaretlere Hz. Dıhye (ra)’ı gönderirdi. Hz. Dıhye, muhteşem yakışıklıydı ve İslam’ı tebliğ için gittiği yerlerde üzerinde daima çok pahalı ve kaliteli giysiler olurdu. Öyle ki hem görünümüyle hem de kalitesiyle Hz. Dıhye tebliğe gittiği bölgelerdeki halkı sokağa dökmüş, insanları kendisine hayran bırakmıştı. Buradaki amaç, İslam’ın güzelliği ve kaliteye önem veren bir din olduğunun insanlara gösterilmesiydi.
Peygamberimiz (sav)’in Müslümanların güzel giyinmeleri ve kaliteli olmalarıyla ilgili bazı hadisleri şunlardır:
İnsanlar, pejmürdeliğin hakim olduğu o korkunç hayat tarzı yerine, kalitenin hakim olduğu barışçıl bir Müslüman görüntüsünden etkilenirler. Bunu gördüklerinde artık korku değil sevgi duymaya başlarlar. Kuran’a uygun olan da zaten budur. |
Ebul Ahvas’dan o da babası ra’ dan: “Üzerimde dökük elbiselerle Peygamber sav’in yanına gittim. Şöyle buyurdu: ‘Malın var mı?’ ‘Evet.’ ‘Hangi tür mal?’ ‘Allah’ın bana ihsan ettiği deve, sığır, koyun, at gibi her türlü malım var.’ ‘Allah sana mal vermişse onun eseri ve cömertliği üzerinde görülsün’ buyurdu.” (Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, Min Cami’il-usul ve Mecma’iz-zevaid, İmam Muhammed Bin Muhammed Bin Süleyman, Er-RUDANİ,
İz Yayıncılık/2. Baskı İstanbul 2009, Sayfa 257-261-262-265-271-272-273)
Cabir ra dan: Enmar savaşına Peygamber sav ile beraber çıktık. … Ey Allah Resulü Medine’den bir arkadaşımız vardır. Onu da hazırladık, bizim arkamızdan gelip bizi koruyor. Derken adam üzerinde yırtık iki elbise olduğu halde geldi. Peygamber (sav) onu görünce sordu: “Bu iki yırtık elbisesinden başka elbisesi yok mudur?” “Heybesinde giymesi için verdiğim iki elbisesi daha var.” “Çağır da o elbiseyi giydir.” Onu çağırdım, elbiselerimi giydi. Adam dönüp giderken, Resulullah şöyle buyurdu: “Ne oluyor da (yeni elbiseleri varken eskileri giyiyor) bu onun için daha hayırlı değil midir?” Adam bunu duydu ve “Ey Allah Resulü! Allah yolunda cihad ederken de mi yeni elbise giyeyim?” “Evet, Allah yolunda cihad ederken de.” buyurdu. (Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, Min Cami’il-usul ve Mecma’iz-zevaid, İmam Muhammed Bin Muhammed Bin Süleyman, Er-Rudani, İz Yayıncılık/2. Baskı İstanbul 2009, Sayfa 257-261-262-265-271-272-273)