Evreni, Güneş’i, Ay’ı, doğa kanunlarının her birini Allah insanın emrine, hizmetine vermiştir. Kitabın başından bu yana çok kısaca değindiğimiz ve aslında saymakla bitiremeyeceğimiz tüm bu nimetlerin hepsi Allah’tan insana büyük bir lütuftur. Mucizevi nitelikte olup biten tüm bu olaylar adeta insanın etrafında dönmektedir. Göklerde, yerde ve bu ikisi arasında bulunan tüm kompleks sistemler de yine insanlara hizmet için durmaksızın kusursuzca işlemektedir.
Oysa insan uçsuz bucaksız evren içinde nokta kadar bile yer tutmayan bir varlıktır. Ancak Allah insana lutfederek değer vermiş, tüm bu nimet ve güzellikleri onun hizmetine sunmuştur. Onu her türlü zorluktan, sıkıntı ve zahmetten koruyacak, ona kolaylık sağlayacak ve yine onun hoşuna gidecek sayısız nimet var etmiştir. Bu şekilde Allah insana rahmet kapılarını sonuna kadar açmış ve onu olabilecek en güzel şekilde inayeti altına almıştır. Buna karşılık insanın yapması gereken ise her bir nimet ve güzellik karşısında Allah’a sürekli şükretmektir.
Ey insanlar, Allah’ın üzerinizdeki nimetini anın. Gökten ve yerden sizi rızıklandıran Allah’ın dışında bir başka yaratıcı var mı? O’ndan başka İlah yoktur. Öyleyse nasıl olur da çevriliyorsunuz? (Fatır Suresi, 3)
Nitekim iman sahipleri Allah’ın üzerlerindeki rahmetini, büyüklüğünü, Yüceliğini kavrayarak her zaman O’nu yüceltirler. Çünkü kendilerine verilen her türlü nimet karşılığında kendilerinden istenen sürekli nimetleri anan ve hamd eden birer kul olmalarıdır. Bir ayette Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
Kendilerine ilim verilenler ise, Rabbinden sana indirilenin hakkın ta kendisi olduğunu ve üstün, güçlü, övülmeye layık olan (Allah)ın yoluna yöneltip- ilettiğini görüyorlar. (Sebe Suresi, 6)