Bitkilerin Yaratılışında Allah’ın Rahman ve Rahim Sıfatınını Tecellileri

Kuran ahlakı

Bitkilerin varlığı yeryüzündeki canlılığın devamı için vazgeçilmezdir. Çünkü insan yaşamı için en önemli unsurlar olan oksijen, su, besin gibi temel ihtiyaç maddelerinin yeryüzündeki dengesini yeşil bitkiler sağlar. Bundan başka yine yeryüzündeki ısı kontrolünün sağlanması, atmosferdeki gazların dengesinin korunması gibi, sadece insanlar için değil bütün canlılar için son derece büyük önem taşıyan başka dengeler de vardır, ki bütün bu dengeleri sağlayanlar da yine yeşil bitkilerdir. Rabbimiz tüm dünyayı milyonlarca türde, renkte, görünüşte bitkilerle donatmıştır. Bitkiler tüm bu faydalarının yanı sıra insan ruhuna, varlığıyla huzur, neşe ve zevk veren varlıklardır. Kitabın bu bölümünde Rabbimiz’in bitkileri var ederek insanlara ne kadar büyük bir lütufta bulunduğunu çeşitli örneklerle inceleyeceğiz.

Aynı topraktan farklı ürünlerin çıkması Allah’ın çok büyük bir nimetidir. Örneğin karpuzları, kavunları, kivileri, muzları, kirazları, domatesleri, üzümleri, şeftalileri, fasulyeleri inceleyelim. Koyu sarı renkli kabuğunu açtığınızda içinden benzersiz kokusuyla, açık renkte muz çıkar. Elmanın kırmızı, yeşil veya sarı renklerde olabilen kabuğu pürüzsüz bir cilaya sahiptir. İçindeki kendine has elma kokusuna sahip şekerli suyun tat ve koku kalitesi insanlar tarafından kusursuz olarak taklit edilememektedir. Bunlardan dolayı akla aynı kuru topraktan çıkmasına rağmen tüm çiçeklerin, ağaçların, sebze ve meyvelerin nasıl olup da bu kadar farklı renklere sahip oldukları sorusu gelebilir. İşte bu, Allah’ın sonsuz ilminin ve örneksiz yaratmasının delillerindendir.

Bir insanın yeni bir renk yaratması mümkün değildir. İnsanların ürettikleri tüm renkler doğada olanlardan yola çıkılarak elde edilen kopyalardan ibarettir. Ama Allah yoktan var edendir ve yeryüzündeki canlıları tamamlayan renklerin tümünün yaratılışı O’na aittir. Üstün güç sahibi Allah’ın sıfatlarından bir tanesi de Musavvir (tasvir eden, her şeye şekil ve suret veren)dir.

Yeryüzündeki tüm bitkilerin renkleri ve dış görünümleri, insan ruhuna en hoş gelecek şekilde yaratılmıştır. Meyvelerde ve sebzelerde benzersiz bir renk çeşitliliği vardır. Bunun yanı sıra çiçekleri ve ağaçları düşündüğümüzde de aynı estetik görüntü ve renk çeşitliliği ile karşılaşırız. Çiçeklerde de çok benzersiz bir renk ve desen yaratılışı vardır. Yeryüzündeki yüzbinlerce çeşit çiçeğin her biri kendine özgü özelliklerle donatılmıştır. Günümüzde insanların ürettikleri kokular, desenler ve renkler doğadaki benzerlerinin taklit edilmesiyle üretilmektedirler. Örneğin menekşelerin kadife yumuşaklığındaki yapraklarının mor renkleri ve yaprak dokularındaki pürüzsüzlük benzersizdir. Kadife kumaşlar menekşelerin dokusu taklit edilerek üretilmektedir ama yine de aynı kalite sağlanamamaktadır. Bu şekilde yeryüzündeki hangi bitkiyi incelersek inceleyelim, karşılaştığımız sonuç Allah’ın insanlar için her şeyin en iyisini en güzelini yarattığı gerçeğidir. Yaratmada ortağı olmayan Allah, tadı, kokusu, rengi, deseni farklı olacak şekilde bitkileri insan için yaratmıştır. Bu çeşitlilik Allah’ın insanlara olan bir lütfudur. İnsan, olmayan bir meyveyi ne görüntüsüyle, ne tadı ve kokusuyla zihninde tam olarak şekillendiremez.

Oysa Allah, insanlar için hayal bile edemeyecekleri kadar güzel görünüme, tada ve kokuya sahip meyveleri yaratmış, onları olabilecek en kaliteli ve güzel ambalajlarda insanlara sunmuştur. Büyük manavlar veya pazarlardaki sebze meyve reyonları insanların son derece hoşlarına giden yerlerdir. Çünkü buralarda mevsime uygun olarak meyve sebzeler tüm çeşitlilikleriyle bir arada sergilenirler. Her bir sebzenin ve meyvenin tadı insanların beğenecekleri şekilde farklı farklı zevklere de hitap eder tarzda yaratılmıştır. Bu nimetlerin hiçbiri tesadüfen var olmamışlardır. Bunları insanları yaratan ve onların nelerden hoşlanıp nelerden hoşlanmadıklarını çok iyi bilen, zevklerini tanıyan, her şeyin Yaratıcısı olan Allah yaratmıştır. Bu gerçekler üzerine düşünen ve biraz vicdanını kullanan her insan dalları kiraz yüklü bir ağaç gördüğünde, muzun, çileğin kokusunu duyduğunda, kuru bir dalın üzerinde yüzlerce üzüm tanesini gördüğünde bunların Yaratıcısı olan Allah’ı hatırlar. Rabbimiz’in bu nimetlerin her birini sevgiyle yarattığı çok açıktır. Allah lütfetmiş ve insanlara her şeyin en iyisini, en güzelini, en kalitelisini sunmuştur. İstisnasız her çiçek, her meyve özenle yaratılmıştır.

İnsan bu nimetlerin tek bir tanesinin bile eşini yaratamaz. Ancak benzerlerini taklit edebilir ki bunlar hiçbir zaman doğadakilerin insanların ruhunda oluşturduğu derin hayranlığı ve heyecanı uyandıramazlar. Örneğin yapma çiçek ne kadar kaliteli üretilmiş olursa olsun bahçedeki bir çiçek gibi insanı etkilemez, psikolojik olarak aynı olumlu hisleri oluşturmaz. Dahası Rabbimiz tüm bu nimetleri insanlara sonsuz cömertliği ile sunmuş, yeryüzünün hemen her yerini hatta gözden en uzakta olan dağları taşları, ormanların derinliklerindeki en kuytu köşeleri bile bunlarla donatmıştır. Hayranlık uyandıran bu nimetler zengin çeşitlilikleri ile insanlarda bolluk sevinci uyandırmaktadırlar. Kuşkusuz insanın ruhunu saran bu güzellikleri ve zevkleri sonsuz rahmet sahibi Rabbimiz’e borçluyuz. O dilemese bizler bu nimetlerden tek bir tanesine bile güç yetiremezdik. Allah Kuran’da bu gerçeği şöyle bir örnekle bildirir:

(Onlar mı) Yoksa, gökleri ve yeri yaratan ve size gökten su indiren mi? Ki onunla (o suyla) gönül alıcı bahçeler bitirdik, sizin içinse bir ağacını bitirmek (bile) mümkün değildir. Allah ile beraber başka bir İlah mı?… (Neml Suresi, 60)

Rabbimiz ayette insanın tek bir ağaca bile güç yetiremeyeceğini bildirmektedir. Gerçekten de insan heybetli bir çınar ağacını, bir palmiyeyi veya mis gibi kokan çam ağacını, dalları sarkan bir söğüt ağacına güç yetiremez. Ne ömrü ne de gücü buna yeter. Ama yeryüzünde nereye gitsek birbirinden heybetli ve güzel ağaçlarla karşılaşırız. Bu ağaçların her biri ayrı güzelliktedir. Kimileri meyve yüklenmişlerdir, kimileri de olağanüstü bir estetiğe sahiptir. Bunların her birini yoktan var eden ve ayette bildirilen ifadeyle insanın gönlünü alacak şekilde yaratan tüm güzelliklerin ve nimetlerin gerçek sahibi olan Allah’tır.

Elma ağacı, bilindiği gibi toprağa atılan bir tohumdan ortaya çıkar. Tohum, küçük bir cisimdir; ama o tohumun içinden belli bir süre sonra 4-5 metre uzunluğunda ve yüzlerce kilo ağırlığında dev bir ağaç oluşur. Tohumun, kendisine oranla dev boyuttaki bu ağacı yaparken kullanabileceği tek malzeme ise ilk aşamada kendi içindeki yedek besin, sonrasında ise sadece toprak ve güneş ışığıdır. Elma örneğinde de görüldüğü gibi tohumlar, içinde taşıma sistemi bulunan, topraktaki maddeleri özümsemek için gereken köklere sahip ve son derece iyi tasarlanmış canlı bir varlık üretmektedir. İnsan, akıl sahibi bir varlık olarak, iyi bir ağaç resmi çizmesi gerektiğinde dahi zorlanır; bir ağacın köklerindeki ve dallarındaki ayrıntıları çizmek ise çok daha zor bir iştir. Ama tohum, bu son derece kompleks canlıyı bütün sistemleriyle birlikte, canlı olarak üretmektedir. Konuyu anlatabilmek için tohum “üretmektedir” diyoruz; ancak şunu hatırlatalım: Tohum, müstakil bir akla, şuura ve iradeye sahip bir varlık değildir.

Bu durumda ağaçları ve bitkileri tüm çarpıcı sistemleriyle birlikte ortaya çıkaranın yani üretenin tohumun kendisi olduğunu iddia etmek mümkün değildir. Eğer böyle bir iddiada bulunan olursa, bu durumda tohumun son derece -hatta insandan bile- akıllı ve bilgili bir varlık olduğu sonucuna varması gerekir. Elbette bu, gerçek dışı bir iddia olur. Tohumun içinde son derece üstün bir akıl ve kapsamlı bir bilgi gizlidir. Ancak bu akıl ve bilgi, elbette tohumun kendisine ait değildir. Tohumu meydana getiren maddelerin moleküllerinin, bu moleküllerin atomlarının akıl ve bilgi sahibi olduğu iddia edilemeyeceğine göre bu bilgi tohumun içine bir şekilde yerleştirilmiştir. Peki bu bilgiyi yerleştiren kimdir? Tohum, kendi başına hiçbir şey yapması mümkün olmayan kuru, cansız bir cisimdir. Tohumlara bu bilgi çok üstün bir güç sahibi tarafından yerleştirilmiştir. Benzeri olmayan bu gücün sahibi Allah’tır. Tohumlar Allah tarafından ağaç yapabilecek bilgi ve sisteme sahip olarak yaratılmıştır. Toprağa atılan her tohum, Allah’ın ilmi ile kuşatılmıştır; O’nun ilmi ile büyüyüp gelişir insanlara nimet olarak bitki haline gelir.

Tohumlar hakkında bilgisi olmayan birçok insan muhtemelen bunların meyve çekirdekleri veya çalı çırpı benzeri maddeler, hatta bir nevi çöp olduklarını düşünmüş olabilir. O halde siz, bilmeyenlerin “çöp” olarak nitelendirebilecekleri bu cisimleri alıp bahçeniz veya evinizdeki bir saksının içindeki toprağa gömün ve bir müddet bekleyin. Bu tohumlar uygun şartlar sağlandığında hayret verici şekilde yeşerir ve çeşit çeşit bitkileri meydana getirirler. Peki acaba küçük ve kuru olan bu cisimleri bir tahta parçasından ayıran özellik nedir? Tohumların, kendilerini diğer cisimlerden ayıran çok önemli bir özellikleri vardır. Tohumlar ait oldukları bitkinin her dalına, her yaprağına, bu yaprakların sayısına, şekillerinin nasıl olacağına, kabuğunun ne renkte ve kalınlıkta olacağına, besin ve su taşıyan borularının genişliğine, sayısına, bitkinin uzunluğuna, meyve verip vermeyeceğine, verecekse bu meyvelerin tatlarına, kokularına, şekillerine, renklerine dair -kısacası bir bitkiyle ilgili olabilecek- bütün bilgilere sahip cisimlerdir. Peki tohum hakkında hiçbir bilgiye sahip olmasaydık ve bu cismi ilk defa görüyor olsaydık, ne işe yaradığını da hiç bilmeseydik tohumların içinden hiçbiri diğerine benzemeyecek şekilde sayısız bitkinin çıkabileceğini, bu bitkilerin bir kısmının da metrelerce yüksekliğe ulaşabileceklerini tahmin edebilir miydik?

Elbette böyle bir şeyi tahmin edemezdik. Kuru tahta parçası görünümündeki bir cisimden mis gibi kokan, çarpıcı renklere ve şekillere sahip sayısız çiçeğin; şebboyların, nar çiçeklerinin çıkacağını düşünemezdik. Türlü türlü meyvelerin; şeftalinin, hindistan cevizinin, armutun, ayvanın, dutun, kayısının yine bu tohumların oluşturduğu ağaçlarda yetişeceğini, farklı renklerde olabilen bu küçük cisimlerin böğürtlenleri, portakalları, mandalinaları, karpuzları, erikleri, biberleri, domatesleri oluşturacağını hayal bile edemezdik. Milyonlarca yıldır tohumların içinde bitkilere ait bütün bilgilerin saklanıyor olması bu konu üzerinde düşünen insanın pek çok olaya bakış açısını değiştirecek bir bilgidir. Aynı zamanda Allah’ın sonsuz ilminin, kulları üzerindeki ihtimamının ve kullarına olan sevgisinin çok açık bir delilidir. Kuru bir tahta parçasına bu kadar eşsiz bilgileri saklayan ve kuru tahtadan, tatları ve kokuları benzersiz bitkiler çıkaran Rabbimiz insanlara karşı üstün kerem sahibidir.

Yeryüzündeki yaşamın ana enerji kaynağı Güneş’tir. Ancak insanlar ve hayvanlar, güneş enerjisini doğrudan kullanamazlar, çünkü bünyelerinde bu enerjiyi olduğu gibi kullanabilecekleri sistemler yoktur. Bu yüzden güneş enerjisi de ancak bitkilerin ürettiği besinler aracılığıyla, kullanılabilir enerji olarak insanlara ve hayvanlara ulaşır. Hücrelerimiz tarafından kullanılan enerji hammaddelerinin tümü, gerçekte bitkiler aracılığıyla bize taşınan güneş enerjisidir. Örneğin çayımızı yudumlarken aslında güneş enerjisi yudumlarız, ekmek yerken dişlerimizin arasında bir miktar güneş enerjisi vardır. Kaslarımızdaki kuvvetse gerçekte güneş enerjisinin farklı formundan başka bir şey değildir. Bitkiler güneş enerjisini bizim için karmaşık işlemler yaparak bünyelerindeki moleküllere depolamışlardır. Hayvanlar için de durum insanlardan farklı değildir.

Onlar da bitkilerle beslenir ve bu sayede onların enerji paketleri haline getirerek depoladıkları güneş enerjisini kullanırlar. Bitkilerin kendi besinlerini kendilerinin üretebilmelerini ve diğer canlılardan ayrıcalıklı olmalarını sağlayan ise, hücrelerinde insan ve hayvan hücrelerinden farklı olarak güneş enerjisini doğrudan kullanabilen yapıların bulunmasıdır. Bitki hücreleri bu yapıların yardımıyla, Güneş’ten gelen enerjiyi, insanlar ve hayvanlar tarafından besin yoluyla alınacak enerjiye çevirirler ve formülü yapılarında saklı olan çok özel işlemlerle, besinlere bu enerjiyi depolarlar. Bu özel işlemlerin tümüne birden fotosentez denir. Kısacası bitkiler fotosentez yaptıklarında, Güneş’ten gelen enerjiyi kullanarak besin üretmiş olurlar. Diğer tüm canlılar bu kaynaktan beslenir. Otobur hayvanlar bitkileri yediklerinde bu Güneş kaynaklı enerjiyi almış olurlar.

Etobur hayvanlar ise bitkileri yemiş olan otobur hayvanları yemekle, yine Güneş kaynaklı enerjiyi elde ederler. Biz insanlar da hem bitkiler hem hayvanlar aracılığıyla yine aynı enerjiyi alırız. Bu nedenle, yediğimiz her elma, patates, çikolata ya da biftek, aslında bize Güneş’ten gelen enerjiyi verir. Fotosentezin çok önemli bir başka sonucu daha vardır. Fotosentez glukoz yanında bir de altı oksijen molekülü açığa çıkarır. Bitkiler bu şekilde hayvanlar ve insanlar tarafından sürekli “kirletilen” atmosferi temizlerler. İnsanlar ve hayvanlar, atmosferdeki oksijeni yakarak enerji elde ettikleri için, her nefes alışlarında atmosferdeki oksijen oranını biraz daha azaltırlar. Ama bu azalan oksijen, bitkiler tarafından yerine konur.

Kısacası, fotosentez olmasa, bitkiler olmaz, bitkiler olmadığında ise havyanlar ve biz insanlar da var olamayız. Üzerine bastığınız çimlerin, pek önemsemediğiniz ağaçların ya da salata malzemesi yaptığınız bitkilerin derinliklerinde gerçekleşen -ve henüz hiçbir laboratuvarda taklit edilemeyen- bu kimyasal reaksiyon, yaşamın temel şartlarından biridir. Konunun dikkat çekici yanı ise, fotosentezin son derece iyi tasarlanmış bir işlem oluşudur. Dikkat ederseniz, bitkilerin gerçekleştirdikleri fotosentez ile, hayvanların ve insanların enerji tüketimleri arasında tam bir denge vardır. Bitkiler bize glukoz ve oksijen verirler. Biz ise hücrelerimizde glukozu oksijenle birleştirip “yakar”, böylelikle bitkilerin glukoza eklemiş oldukları Güneş enerjisini açığa çıkarıp kullanırız. Yaptığımız şey, aslında fotosentezi tersine çevirmektir. Bunun sonucunda atık madde olarak karbondioksit çıkarır ve bunu ciğerlerimizle atmosfere veririz. Ama bu karbondioksit hemen bitkiler tarafından yeniden fotosentez için kullanılır. Bu mükemmel çevirim böylelikle sürer gider. Her an her yerde gördüğümüz ağaçlar, çiçekler besin üretebilmek için, fotosentez gibi hala bazı noktaları çözülememiş bir olayı gerçekleştirebilecek kadar mükemmel sistemleri bünyelerinde kendileri oluşturmuş olabilirler mi?

Fotosentez için ihtiyaç duydukları maddeleri topraktan alabilmeleri için gerekli kök sistemini oluşturan mekanizmayı bitkiler yapmış olabilirler mi? Besin taşımada ayrı, su taşımada ayrı özellikte borular olacak şekilde bir taşıma sistemini bitkiler mi meydana getirmişlerdir? Bu soruları çoğaltabiliriz. Ancak her sorunun cevabı aynı noktaya varacaktır. Bitkilerdeki her ayrıntıda ayrı bir güzellik vardır. Yukarıda bitkilere dair saydığımız tüm özellikler akıl, bilgi, ölçme ve değerlendirme gibi kavramlar gerektirdiğinden bitkiler bu sayılanların hiçbirini kendileri yapamazlar. Dahası, bitkiler böyle bir bilince de sahip değildirler. Bitkilerdeki her yapı özel olarak belirlenmiştir.

Bu da bize üstün akıl sahibi Yüce Allah’ın, kusursuz yaratışının delillerini göstermektedir. Yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığımız bu muazzam sistemleri, canlıların yaşamlarını devam ettirebilmeleri ve ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için Rabbimiz var etmiştir. Allah insanların akıllarının ve güçlerinin yetmeyeceği komplekslikteki bu kusursuz düzenle insanlara olan sonsuz merhametini göstermektedir. İnsanın rahatı, iyiliği, sağlığı en önemlisi de yaşamı için her şey kusursuzca planlanmakta, düşünülmekte ve hesaplanmaktadır. Belki insan günlük hayatın koşuşturması içinde bu olağanüstülükleri fark edemeyebilir. Oysa merhametlilerin en merhametlisi olan Rabbimiz’in nimeti sayesinde bu sistem hiç kesintiye uğramaksızın her an devam etmektedir. İnsan her nefesinde Allah’ın bu nimetinden istifade eder, daha doğrusu bu nimet vesilesiyle hayatını sürdürür.

Gerek hayvanlar gerekse insanlar, bitkilerin üretmiş oldukları besinleri tüketerek hayatlarını sürdürebilecek enerjiyi elde ederler. Yani bitkiler tüm canlılara fayda vermek için nimet olarak yaratılmışlardır. Bu nimetlerin çoğu da insan için özel olarak yaratılmıştır. Çevremize, yediklerimize bakarak düşünelim. Örneğin karpuz; kuru topraktan çıkan bu sulu meyve insanın tam ihtiyaç duyacağı bir mevsimde, yani yazın gelişir. Kavunun temiz ve güzel kokusunu ve lezzetini de düşünelim. İnsanlar fabrikalarda koku üretimi yaparken sürekli kontrol yapar, aynı kokuyu tutturabilmek için büyük bir emek sarf ederler; ama meyvelerdeki kokunun tutturulması için herhangi bir kontrole ihtiyaç yoktur. Tüm bunların yanısıra her meyve mevsimine uygun bir içeriğe sahiptir. Örneğin, kış mevsiminde C vitamini yüklü, enerji veren mandalinalar, portakallar vardır.

Sebzelerde de canlıların ihtiyaç duyacağı her türlü mineral ve vitamin mevcuttur. Sebze ve meyvelerin incecik kökleri, kara topraktan çektikleri kimyasal maddeleri fotosentez işlemi sonucunda son derece faydalı besin maddelerine dönüştürürler. Bu şekilde yeryüzündeki bitkilerin tümünü düşünebiliriz. Varacağımız nokta, bitkilerin insanlar ve tüm canlılar için özel olarak yaratılmış oldukları sonucu olacaktır. Alemlerin Rabbi olan Allah tüm besinleri canlılar için var etmiştir ve bunları, her birinin tadı, kokusu, faydası çeşit çeşit olacak şekilde onlara sunmuştur. Bu da O’nun kullarına karşı iyiliği ve esirgemesi bol, çok lutüfkar olduğunun delillerindendir.

Yerde sizin için üretip-türettiği çeşitli renklerdekileri de (faydanıza verdi). Şüphesiz bunda, öğüt alıp düşünen bir topluluk için ayetler vardır. (Nahl Suresi, 13)

Meyvenin en çarpıcı özelliklerinden biri, insanın damak tadına ve sağlığına tam tamına uyuyor oluşudur. Her meyve kendine has bir lezzete ve kokuya sahiptir. Dahası meyveler sahip oldukları bu tat ve kokuları topraktan elde ettikleri maddelerle üretirler. Oysa toprak pek iyi kokmaz, tadı ise kötüdür. Ancak ağaç, bu çamur yığını içinden kendisine gerekli olan maddeleri özümsemekte, bunları kimyasal işlemlerden geçirerek mükemmel tat ve kokular üretmektedir. Burada ikinci bir nokta daha vardır: Ağacın iyi koku ve tat ürettiğini söylüyoruz, ama aslında olay daha da karmaşıktır. Çünkü “iyi koku” veya “iyi tat” gibi kavramlar insana ait kavramlardır ve ağaç kendi başına bir tat ya da kokunun iyi mi yoksa kötü mü olduğunu bilemez. Bunu bilmesi için, insanın sahip olduğu zevk kavramına sahip olması gerekmektedir. İnsanın neden lezzet aldığını, hangi tadı beğendiğini öğrenmesi gerekir. Bunları öğrendikten sonra ise az önce söylediğimiz işi yapacak, yani çamurların içinden topladığı maddelerle mükemmel bir kimya olayı gerçekleştirecektir. Ağacın inanılmaz yeteneği yalnızca koku, tat ya da renkle de sınırlı değildir.

Bu tahtadan oluşan yapı, bir de insan vücudunun hangi vitaminlere ihtiyaç duyduğunu bilir ve onları ürettiği meyvenin içine koyar. Hatta bu vitamin takviyesinin mevsimlere göre ayarlandığını görürüz: Kış aylarında ürün veren; portakal, mandalina, greyfurt gibi meyve türleri, yaz meyvelerine göre çok daha fazla C vitamini içerirler. Amaç, kışın soğuğuna karşı insanın ihtiyacı olan C vitamini açığını kapatmaktır. Şimdi tüm bunların üzerine düşünelim. Tüm bunlar nasıl ve neden olur? Nasıl olur da bir nevi tahta parçası olan ağaç, iyi tat ve koku üretir? Nasıl olur da insanın zevklerini, estetik kavramını, vitamin ihtiyaçlarını bilir ve buna göre bir ürün ortaya koyar? Ağacın yaptıklarını yapay bir şekilde elde etmeye çalışırsak, oldukça uzun bir çaba içine girmemiz gerekir. Öncelikle ağacın ürettiği tadı üretmek mümkün değildir; dünyada topraktan meyve çıkaran bir makina henüz icat edilememiştir.

Elde edilebilen tek şey kokudur. Gelişmiş bir laboratuvarda uzun işlemler sonucunda bir meyvenin kokusuna ulaşılabilmektedir. Nitekim parfümler bu şekilde elde edilir. Ancak parfümler de aslında tümüyle yapay değildirler; tüm parfümler çeşitli güzel kokulu bitkilerin özlerinden yararlanılarak yapılır. Kısacası, insanoğlu, aklına ve elindeki tüm teknolojiye karşın, bitkilerin veya ağaçların sahip olduğu güzel koku üretme yeteneğine sahip değildir. Dolayısıyla, bir meyve ağacında ya da herhangi bir bitkide, insanoğlunun ulaşamayacağı kadar yüksek bir akıl, bilgi ve teknoloji vardır.

Bu şaşırtıcı durumun ise tek bir açıklaması vardır: Ağaç, mükemmel ve üstün bir akıl, sonsuz bilgi ve ilme sahip Yüce Rabbimiz tarafından özel olarak yaratılmıştır. Kötü bir tadı olan, kara toprağın içinden dünyanın en lezzetli ve güzel kokulu yiyeceklerini çıkarır. Allah Kuran’da bu konuda şöyle buyurur:

Ölü toprak kendileri için bir ayettir; Biz onu dirilttik, ondan taneler çıkarttık, böylelikle ondan yemektedirler. Biz, orada hurmalıklardan ve üzüm-bağlarından bahçeler kıldık ve içlerinde pınarlar fışkırttık. Onun ürünlerinden ve kendi ellerinin yaptıklarından yemeleri için. Yine de şükretmiyorlar mı? (Yasin Suresi, 33-35)

Kırmızı bir gülün rengi, yapraklarındaki kıvrımların her birinin nasıl olacağı, kaç yaprağının olacağı, yapraklarının yumuşaklığı, kadifemsi yapısı, güle kokusunu veren maddelerin oranı birer bilgidir. Kuru asma dallarından tatlı ve su dolu kesecikler halinde üzümlerin çıkmasını sağlayan da çekirdekte yerleştirilmiş olan bu bilgidir. Üzüm kabuklarını fındık kabuklarından farklı kılan, bu iki yiyeceğin renklerini, tatlarını, kokularını, içindeki vitaminleri, birinin sulu birinin kuru yapılarda olmasını sağlayan hep tohumların embriyolarındaki bilgilerdir. Bitkiler ilk ortaya çıktıklarından beri, tohumla üreyen türlerin her birinde bu bilgiler var olmuştur. Buraya kadar anlatılanlarda da açıkça görüldüğü gibi aksi bir durum yani bu bilginin olmaması demek, o bitkinin var olmaması demektir.

Bu noktada akla şu soru gelmektedir: Tohuma bu bilgi kim tarafından yerleştirilmiştir? Tüm bu muazzam bilgiyi tohumun içine yerleştiren, herşeyin Yaratıcısı olan Allah’tır. Küçücük bir tohumun içine böylesine muazzam bir bilginin yerleştirilmiş, sığdırılmış olması ve tohumların diğer özellikleri iman edenler için Allah’ın benzersiz yaratma sanatına birer örnektir. Hidayetlerini artıracak, onları Rabbimiz’e yaklaştıracak bir vesiledir. Allah herşeye güç yetiren olduğunu, binlerce sayfalık bilgileri küçücük tohumlara yerleştirerek ve eşi benzeri olmayan çeşit çeşit bitkiyi bu küçücük cisimlerden çıkararak bir kez daha bize göstermektedir. Tohumlardan bitkilerin çıkmasını sağlayan yalnızca Allah’tır. Bu gerçek ayetlerde şöyle bildirilmektedir:

Taneyi ve çekirdeği yaran şüphesiz Allah’tır. O, diriyi ölüden çıkarır, ölüyü de diriden çıkarır. İşte Allah budur. Öyleyse nasıl oluyor da çevriliyorsunuz? (En’am Suresi, 95)

Yukarıda vurguladığımız tüm bu bilgiler, mucizevi şekilde olup bitenler, olağanüstü detaylarda gizlenen harikalıklar insanlara birer nimet kılınmıştır. İnsan tek bir üzüm tanesini var etmeye, tek bir çiçeğe dahi rengini vermeye güç yetiremez. Üstelik her açıdan Allah’ın bu nimetlerine muhtaçtır, daha doğrusu Allah’a her konuda sonsuz derecede muhtaçtır. Hiçbir şeye muhtaç olmayan ve herşeyin Kendisi’ne muhtaç olduğu Rabbimiz, esirgeyici, merhametli, cömert ve lütufkardır. Allah bu nimetleri son derece kompleks işleyen mucizevi sistemlerle, üstün bir sanatla yaratır. Bunun hikmetlerinden biri insanın Allah’ın ne kadar büyük bir ilim ve rahmet sahibi olduğunu bilip öğrenmesi, bir diğer hikmeti de onun lütfu ve rahmeti olmasa bunların hiçbirine kendisinin güç yetiremeyeceğini anlamasıdır.

Meyvelerdeki birbirinden farklı yaratılış delilleri de Allah’tan çok büyük bir nimettir. Örneğin karpuzların süngersi hücreleri çok yüksek miktarda su tutma kapasitesine sahiptirler. Bu yüzden karpuzların çok büyük bir bölümü sudan oluşur. Üstelik bu su, karpuzun herhangi bir yerinde toplanmaz, her tarafa eşit olacak şekilde dağılmıştır. Yerçekimi göz önüne alındığında, olması gereken, bu suyun karpuzun alt kısmında bir yerlerde toplanması, üstte ise kuru bir yapının kalmasıdır. Oysa karpuzların hiçbirinde böyle bir şey olmaz. Su her zaman karpuzun içine eşit dağılır, üstelik şekeri, tadı ve kokusu da eşit olacak şekilde bu dağılım gerçekleşir. Karpuzların çekirdeklerinin dizilişlerinde de bir hata görülmez. Her bir çekirdeğin içine o karpuzun sonraki nesillerine ulaşacak bilgi kodlanmıştır. Her çekirdek özel, koruyucu bir kabukla kaplıdır. Bu, içindeki bilginin bozulmasını engellemeye yönelik hazırlanmış mükemmel bir yaratılıştır. Kabuk çok sert değil, çok yumuşak da değil, ideal bir sertlikte ve esnekliktedir. Kabuktan sonra çekirdeğin içinde ikinci bir kat vardır. Kabuğun alt ve üst parçalarının yapışma yerleri bellidir. Bu yapışma yerleri çekirdeklerin tutunması için özel olarak yapılmıştır.

Çekirdek, bu yapı sayesinde sadece uygun nem ve sıcaklığa kavuşunca hemen açılır. Çekirdeğin içindeki o dümdüz bembeyaz bölüm kısa bir süre sonra çimlenerek, yemyeşil bir yaprağa dönüşüverir. Karpuzun bir de kabuğunun yapısını düşünelim. Bu düzgün kabuğu ve kabuğun üstündeki özel mumlu yapıyı oluşturanlar hep hücrelerdir. Bu düzgün hafif mumlu yapının ortaya çıkması için, hücrelerin her birinin kabuğun yapısındaki mumsu maddeyi aynı seviyede salgılamaları gerekmektedir. Ayrıca kabuğu pürüzsüz ve yuvarlak yapan da karpuz hücrelerinin dizilişindeki mükemmelliktir. Bunu sağlayabilmek için hücrelerin her birinin, yer alması gereken noktayı bilmesi gerekir. Aksi takdirde bu pürüzsüzlük, karpuzun dış yapısındaki bu kusursuz yuvarlaklık oluşmayacaktır. Görüldüğü gibi karpuzu oluşturan hücreler arasında kusursuz bir uyum vardır. Bu şekilde yeryüzündeki bitkilerin tümünü düşünebiliriz. Sonuç bitkilerin, insanlar ve tüm canlılar için özel olarak yaratılmış oldukları gerçeğine ulaşmak olacaktır. Alemlerin Rabbi olan Allah tüm besinleri canlılar için var etmiştir ve bunları, her birinin tadı, kokusu, faydası farklı olacak şekilde yaratmıştır:

Yerde sizin için üretip-türettiği çeşitli renklerdekileri de (faydanıza verdi). Şüphesiz bunda, öğüt alıp düşünen bir topluluk için ayetler vardır. (Nahl Suresi, 13)

Ve birbiri üstüne dizilmiş tomurcuk yüklü yüksek hurma ağaçları da. Kullara rızık olmak üzere. Ve onunla (o suyla) ölü bir şehri dirilttik. İşte (ölümden sonra) diriliş de böyledir. (Kaf Suresi, 10-11)

Sarmaşıkların kendilerini bir dala veya herhangi bir cisme dolamaları, insanın üzerinde dikkatle düşünmesi gereken bir olaydır. Eğer bu büyüme bir yere kaydedilip, daha sonra hızlı çekimde izlense, sarmaşığın sanki şuurlu bir varlık gibi hareket ettiği görülür. Sanki biraz ilerisinde bir dal olduğunu görüyormuş gibi o dala doğru kendini uzatır ve adeta kement atarak dala kendini bağlar. Hatta bazen birkaç kez dolanarak kendini sağlama alır. Bu şekilde hızla ilerler, yolu bittiğinde geri dönerek veya aşağı doğru inerek kendine yeni bir yol bulur. İşte bunlara şahit olan mümin Allah’ın tüm canlıları kendilerine özgü, kusursuz sistemlerle yarattığını bir kez daha görür. Ayrıca bir sarmaşığın hareketlerini izlemeye devam ettikçe onun önemli bir özelliğine daha şahit olur. Sarmaşığın yanlara kollar çıkararak, kendini bulunduğu duvarın üzerine kuvvetlice yapıştırdığını görür. Şuursuz bir bitkinin ürettiği yapıştırıcı o kadar güçlüdür ki insan bu dalı yapıştığı duvardan çıkartırken duvarın boyası dahi sökülebilir. Böyle bir bitkinin varlığı, bunları görüp üzerinde düşünen mümine bu bitkinin Yaratıcısı olan Allah’ın kudretini bir kez daha gösterir. Bitkilerdeki bu kusursuz yaratılış, Allah’ın insanlara olan bir rahmetidir.

Bitkilerin diğer canlılara verdiği hizmetler, sadece havaya oksijen ve su vermekle kısıtlı değildir. Yapraklar aynı zamanda son derece gelişmiş bir arıtma ve temizleme cihazı gibi faaliyet gösterirler. Günlük yaşamımızda sıkça kullandığımız temizlik cihazları, konunun uzmanları tarafından uzun süren çalışmalar sonucunda, yoğun emek ve para harcanarak üretilirler ve faaliyete geçirilirler. Bunların kullanımları süresince ve kullanım sonrasında pek çok teknik desteğe ve bakıma ihtiyaç vardır. Üretimlerinin sonunda ortaya çıkardıkları atık maddeler ise ayrı bir sorundur. Bunlar temizlik aletleri hakkında oldukça özet bilgilerdir. Bunlardan başka günlük olarak ortaya çıkan aksamalar ya da bozukluklar, bunlar için gerekli olan eleman ve alet takviyeleri, ihtiyaçlara göre yapılan yenilemeler gibi pek çok işlem de gerekecektir. Görüldüğü gibi küçük bir arıtma cihazında bile pek çok detaya dikkat etmek gerekir. Oysa bu cihazlarla aynı işi yapan bitkiler sadece su ve güneş ışığı karşılığında, aynı temizleme hizmetini daha kaliteli ve garantili bir biçimde verirler. Üstelik atık madde diye bir sorunları da yoktur, çünkü onların havayı temizledikten sonra ürettikleri atık maddeler, tüm canlıların temel ihtiyacı olan oksijendir.

Rabbimiz tüm kullarına hesapsız rızık veren, insanların faydasına olmak üzere türlü nimetler var edendir. Zariyat Suresi’nde “Hiç şüphesiz, rızık veren O, metin kuvvet sahibi olan Allah’tır.” (Zariyat Suresi, 58) şeklinde buyurulmaktadır. Kullarına karşı çok şefkatli ve merhametli olan Allah insanları içinde sayılamayacak kadar çok nimetle dolu olan topraklarda yaşatır. Öyle ki kimi zaman insan toprağı ekip biçmeden bile toprak yemyeşil ürünler ve başaklar verir. İçinden sarı, kırmızı, yeşil, turuncu meyveler ve sebzeler çıkar. Masmavi denizlerin içi ise yine binlerce çeşitte ve lezzette balıklarla doludur. Bütün bunların yanında Allah insanlara hem yerdeki hayvanların etini hem de gökteki kuşun etini yedirir, hayvanların içinden tertemiz süt çıkarır, arılara bal yaptırır. Bütün bunları insanlara Allah bağışlamaktadır. “Eğer O, rızkını tutsa (vermese), rızkınızı verecek olan kimmiş?…” (Mülk Suresi, 21) ayetinde bildirildiği gibi Allah dilerse toprak ürün vermez, yağmur yağmaz, her yer kupkuru ve çorak olur. Fakat Allah Rahman ve Rahimdir, insanlara Katından bağışladığı rızıkları saymakla bitirmek mümkün değildir. Kullarına sayısız nimet bahşeden Allah Kuran’da şöyle buyurmuştur:

Ey insanlar, Allah’ın üzerinizdeki nimetini anın. Gökten ve yerden sizi rızıklandıran Allah’ın dışında bir başka Yaratıcı var mı? O’ndan başka İlah yoktur. Öyleyse nasıl olur da çevriliyorsunuz? (Fatır Suresi, 3)