Canlılar dünyasında Allah’ın Bedi (örneksiz olarak yaratan) sıfatının çok güzel delilleri bulunmaktadır. Bakara Suresi’nde Rabbimiz “Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca “OL” der, o da hemen oluverir.” (Bakara Suresi, 117) şeklinde buyurmaktadır. Allah’ın ilmi sınırsızdır. İnsanın çevresinde görebildiği ve göremediği her şeyi Allah örneksiz olarak yaratmıştır.
Evrenin, galaksilerin, gezegenlerin, canlıların, hatta tek bir hücrenin isimlerinin bile olmadığı bir zamanda, Allah atomlardan, moleküllerden, hücrelerden, canlılardan, gezegenlerden, yıldızlardan, galaksilerden oluşan kusursuz bir sistem yaratmıştır. İnsanların binlerce sene sonra keşfedebildikleri mikro dünyadan, ancak bilimin ilerlemesiyle fark edilen gök cisimlerine kadar her şey Allah’ın yarattığı sistemlerdir ve O’nun belirlediği kanunlara tabidirler. Ayetlerde şöyle bildirilmektedir.
… Dini yalnız Kendisi’ne has kılarak O’na dua edin. “Başlangıçta sizi yarattığı” gibi döneceksiniz.” (Araf Suresi, 29)
Gökleri ve yeri bir örnek edinmeksizin yaratandır. O’nun nasıl bir çocuğu olabilir? O’nun bir eşi (zevcesi) yoktur. O, her şeyi yaratmıştır. O, her şeyi bilendir. (En’am Suresi, 101)
Rabbimiz herşeyi hayranlık uyandırıcı bir düzen içinde var etmiştir. Evrendeki her cisim, yeryüzünde yaşayan milyarlarca canlı büyük bir ahenk içinde varlıklarını sürdürürler. Doğadaki düzen bozulmaz ve milyonlarca yıldır son derece istikrarlı bir şekilde devam eder. Yalnızca dünya üzerindeki yaşamı incelediğimizde bile hayranlık uyandırıcı pek çok detayla karşılaşırız. Etrafımız, farkında olduğumuz veya olmadığımız, sayısız yaratılış delili ile doludur. Eğer evrendeki düzen ve dolayısıyla dünya üzerindeki canlılık varlığını sürdürebiliyorsa, bu, üstün akıl sahibi olan Yaratıcı’nın ‘her şeyi birbirine uygun olarak yaratması’ ile mümkün olmaktadır.
“Görmüyor musunuz; Allah, yedi göğü birbirleriyle bir uyum (mutabakat) içinde yaratmıştır? Ve Ay’ı bunlar içinde bir nur kılmış, Güneş’i de (aydınlatıcı ve yakıcı) bir kandil yapmıştır. Allah, sizi yerden bir bitki (gibi) bitirdi. Allah, yeri sizin için bir yaygı kıldı. Öyle ki, onun içinde geniş yollarında gezip-dolaşırsınız, diye.” (Nuh Suresi, 15-20)
Allah’ın Rahman ve Rahim sıfatları üzerinde düşünmek, insanın bu yaratılış delillerini görebilmesine, Allah’ın sonsuz ilmi ile yarattığı ve emrine verdiği nimetleri takdir edebilmesine de yardımcı olur. İlerleyen sayfalarda insanların dünya hayatında her an karşı karşıya oldukları, ancak dikkatle düşünmedikleri takdirde günlük sıradan olaylar olarak değerlendirebilecekleri Allah’ın rahmetinin delillerinden örnekler vereceğiz. Bu delillerin her biri Allah’ın kullarına olan sonsuz sevgisini ve merhametini yansıtırlar.
Yağmur yeryüzüne şaşmaz bir ölçü içinde inmektedir. Yağmurun sahip olduğu ölçülerden birincisi düşüş hızıyla ilgilidir. Yağmur damlasıyla aynı ağırlık ve büyüklükteki bir cisim 1200 metreden bırakıldığında giderek hızlanacak ve yere yaklaşık 558 km/saatlik bir hızla düşecektir. Oysa yağmur damlalarının ortalama sürati sadece 8-10 km/saattir. Bunun sebebi ise, yağmur damlasının atmosferin sürtünme etkisini artıran ve yere daha yavaş düşmesini sağlayan bir biçime sahip olmasıdır. Eğer yağmur damlası farklı bir şekilde olsaydı veya atmosferin sürtünme özelliği bulunmasaydı, her yağmur yağışında yeryüzü çok büyük bir felaketle karşı karşıya kalırdı.
İnsan bedeninin yaklaşık % 70’i sudan oluşur. Hücrelerinizin içinde başka her şeyden daha çok su vardır. Bedeninizin her tarafında dolaşan kanın yine çok büyük bölümü sudur. Sırf siz ve diğer insanlar değil, tüm canlıların bedenlerinin büyük bölümü sudan oluşur. Susuz bir hayatın var olabilmesi mümkün gözükmemektedir. Eğer evrenin kanunları sadece maddenin katı ve gaz haline izin vermiş olsa, hayat hiçbir zaman var olamayacaktır. Çünkü katı maddelerde atomlar birbirleri ile çok içiçe ve durgundurlar ve canlı organizmaların gerçekleştirmek zorunda oldukları dinamik moleküler işlemlere kesinlikle izin vermezler. Gazlarda ise atomlar hiçbir istikrar göstermeden serbestçe uçuşurlar ve böyle bir yapı içinde canlı organizmaların karmaşık mekanizmalarının işlemesi mümkün değildir. Kısacası, hayat için gerekli işlemlerin gerçekleştirilmesi için, sıvı bir ortamın varlığı zorunludur. Sıvıların en ideali -daha doğrusu tek ideal olanı- ise sudur. Evrenin şartlarını da, bunlara uygun olarak insanın bedenini de yaratan Allah’tır. Bunların hepsi Allah’ın Kuran’da bildirdiği ifade ile “Her şeyi ‘sapasağlam ve yerli yerinde yapan’ Allah’ın sanatı” (Neml Suresi, 88) ve kullarına olan lütfudur.
Suyun akışkanlık değeri, sadece hücre içindeki hareketler bakımından değil, aynı zamanda dolaşım sistemi açısından da çok önemlidir. Bir milimetrenin çeyrekte birinden daha büyük bir vücuda sahip olan tüm canlılar, merkezi bir dolaşım sistemine sahiptirler. Çünkü bu büyüklükten sonra, besinlerin ve oksijenin doğrudan hücre içindeki sıvıya bırakılıp alınarak taşınması mümkün değildir. Vücudun içinde çok sayıda hücre vardır ve dışarıdan alınan havanın ve enerjinin, hücrelere birtakım “kanallar” yoluyla pompalanması, artıkların da başka birtakım “kanallar” tarafından toplanması gereklidir. Bu kanallar, damarlardır. Kalp ise bu damarlardaki akışı sağlayan pompadır. Damarların içinde akan madde ise, “kan” olarak bildiğimiz sıvıdır ki, aslında temel olarak sudan oluşur. (Kanın içindeki hücre, protein ve hormonlar çıkarıldığında geriye kalan ve “plazma” adı verilen sıvının % 95’i sudur.) İşte bu nedenle, suyun akışkanlığı, dolaşım sisteminin verimli çalışabilmesi açısından çok önemlidir. Örneğin eğer suyun akışkanlığı katranınkine benzer bir değerde olsa, elbette hiçbir kalp bunu pompalayamayacaktır.
Şimdi siz, içmekte olduğunuz suyu gördünüz mü? Onu sizler mi buluttan indiriyorsunuz, yoksa indiren Biz miyiz? Eğer dilemiş olsaydık onu tuzlu kılardık; şükretmeniz gerekmez mi? (Vakıa Suresi, 68-70)
Katranınkinden 100 milyon kat yüksek bir akışkanlık değerine sahip olan zeytinyağına benzer bir su bile, kalp tarafından pompalansa dahi, vücudun her tarafını kaplayan milyarlarca kılcal damarın içine giremeyecek ya da çok büyük bir akış zorluğu ile karşılaşacaktır. Su, başka hiçbir sıvıyla kıyaslanamayacak kadar yaşama uygundur. Bir başka deyişle, suyun tüm fiziksel ve kimyasal özellikleri, bu sıvının insan yaşamı için özel olarak yaratıldığını göstermektedir. İnsan yaşamı için özel olarak yaratılmış olan Dünya, yine insan yaşamına temel oluşturması için özel olarak yaratılan bu suyla canlandırılmıştır. Allah, suyla bize hayat vermiş, yediğimiz her türlü besini suyla topraktan bitirmiştir. Allah Kuran’ın pek çok ayetinde suyun çok önemli bir nimet olduğunu bildirir. Bu ayetlerden bazılarında Rabbimiz şöyle buyurur:
Sizin için gökten su indiren O’dur; içecek ondan, ağaç ondandır (ki) hayvanlarınızı onda otlatmaktasınız. Onunla sizin için ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve meyvelerin her türlüsünden bitirir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir topluluk için ayetler vardır. (Nahl Suresi, 10-11)
İnsanın bedenindeki tüm sistemleri, her hücresine varıncaya dek suyla hayat bulacak şekilde yaratan Allah, dış alemde de bunun için su kaynaklarını, nehirleri yaratmakta, bulutları sürükleyip yağmur yağdırmakta ve böylece insanlara bu rahmetini bolca vermektedir. Allah her şeyi birbiriyle o kadar bağlantılı ve uyumlu yaratmıştır ki, vicdan sahibi her insan bunlardan birini yaratanın diğer her şeyi de yaratmış olduğunu, yani Allah’ın bir ve tek İlah olduğunu açıkça görebilir. Ve bunun devamında da Allah’ın tüm bunları kullarına nimet olması için sevgiyle, rahmetle yarattığını ve O’nun çok lütufkar olduğunu anlayabilir.
Çoğu insan, şimdiye kadar ne kadar renkli bir dünyada yaşadığını, nasıl olup da çevresinde böyle bir renk çeşitliliğinin olduğunu hiç düşünmemiş olabilir. Renklerin olmadığı bir dünyanın nasıl olabileceği de hiç aklına gelmemiş olabilir. Çünkü -gözleri gören- herkes dünyaya gözlerini açtığı andan itibaren renkli bir dünyayla karşılaşır. Oysa kapkaranlık, renksiz bir yeryüzü modeli imkansız değildir, aksine asıl şaşırtıcı olan şu anda ışıl ışıl ve rengarenk bir dünyada yaşıyor olmamızdır. Renksiz bir dünya denildiğinde akla siyahın, beyazın ve grinin tonlarının olduğu bir yer gelebilir. Oysa siyah, beyaz ve gri de birer renktirler. Bu yüzden insanın renksizliği hayal etmesi çok zordur. Renksizliği tarif ederken de mutlaka bir renk kullanmak zorunluluğu hissedilir. “Her şey renksiz, kapkaraydı; yüzünde renk kalmamıştı, bembeyaz olmuştu” gibi cümlelerle renksizlik ifade edilmeye çalışılır.
Göklerde ve yerde olanların tümü Allah’ı tesbih etmiştir. O, üstün ve güçlü (aziz) olandır, hüküm ve hikmet sahibidir. (Hadid Suresi, 1)
Oysa bunlar renksizliğin değil siyah-beyaz bir dünyanın tarifidir. Bir saniye için etrafınızdaki her şeyin renklerinin bir anda yok olduğunu düşünün. Böyle bir durumda her şey birbirine karışacak, cisimleri birbirinden ayırmak imkansızlaşacaktır. Örneğin kahverengi ahşap bir masanın üzerinde duran bir portakalı, çilekleri ya da rengarenk çiçekleri görmek imkansızlaşacaktır; çünkü ne portakal turuncu olacaktır, ne masa kahverengi, ne de çilekler kırmızı… Tarifi bile son derece zor olan bu renksiz dünyada kısa bir süre bile olsa yaşamak insana büyük bir sıkıntı verecektir. İşte tüm bu örnekler dahi renklerin Rabbimiz’in çok büyük bir nimeti, insanlara huzur ve neşe veren eşsiz lütfu olduğunu anlamak için yeterlidir. Rabbimiz tüm kainati eşsiz güzelliklerle süslemiştir. Çünkü Allah’ın ‘Sani’ sıfatı, yarattığı her şeye son derece estetik bir görünüm, kusursuzluk, ince ve benzersiz bir sanat, uyum ve güzellik olarak yansır. Örneğin insan bedenini inceleyecek olursak kusursuz ve eksiksiz bir şekilde yaratıldığını görürüz.
Allah birbirinden çok farklı canlılarda da yine ‘Sani’ sıfatını yansıtacak detaylar yaratmıştır. Hiçbirinin dış görünümü bir diğerine benzemez. Tropikal bir kuşun kanatlarında ya da bir çiçeğin yapraklarında fosforlu renkler kullanılırken; bir kelebeğin kanatlarında çok farklı tonlar yaratılmıştır. Aynı şekilde bir sürüngen ile bir kuşun veya bir deniz canlısının görünümü de şekil olarak birbirinden apayrıdır, benzerlik taşımaz. Bitkiler aleminde de, Allah’ın sonsuz sanatını gözlemek mümkündür. Öyle ki, “Yerde sizin için üretip-türettiği çeşitli renklerdekileri de (faydanıza verdi)…” (Nahl Suresi, 13) ayetinde bildirildiği gibi Allah birbirinden farklı milyonlarca çeşit bitki ve çiçek yaratmıştır. Hepsinin kokusu, biçimi, rengi, simetrisi farklı farklıdır. Tek bir çiçeğin, örneğin bir orkidenin bile yüzlerce farklı görünümde, farklı renkte çeşidi vardır. Aynı şekilde tek bir çiçeğin, örneğin bir gülün birbirinden farklı pek çok rengi ve bu renklerin de kendi içlerinde farklı tonları vardır.
Kuşkusuz bu renkler, tonlar, desenler apaçık bir sanatın göstergesidirler. İnsan, dünya üzerinde gözünü çevirdiği her yerde bu sanatın örnekleriyle karşılaşacaktır. Tüm bunlar çok üstün bir Sanatçının sonsuz sanatının örneklerindendir. Bu Sanatçı sonsuz iyilik ve güzelliğin sahibi olan Allah’tır. Rabbimiz tüm bunları, insanlara nimet olarak ve özellikle onların en beğenecekleri, zevk alacakları şekilde yaratmıştır.
Canlılar aleminde renkleri en ince ayrıntısına kadar algılayabilen en fonksiyonel göz, insan gözüdür. Öyle ki insan gözü milyonlarca renge karşı duyarlıdır. Mükemmel bir şekilde çalışan insandaki göz mekanizması renkli bir dünyayı görebilmek için özel olarak yaratılmıştır. Dolayısıyla dünya üzerinde, evrendeki böyle bir düzenin varlığını anlayabilecek tek varlık, akıl sahibi olan insandır. Bütün bu bilgilerin ışığı altında ortaya şu sonuç çıkmaktadır: Yeryüzündeki ve gökyüzündeki her ayrıntı, her desen, her renk insanın bu düzeni anlayıp kavraması ve bunun üzerinde düşünmesi için yaratılmıştır. Doğadaki tüm renkler insan ruhuna zevk verecek şekilde düzenlenmiştir. Hem canlılarda hem de cansız dünyada kusursuz bir simetri ve renk uyumu hakimdir. Düşünen insan nasıl ki bir tablonun ressamı olduğunu ilk baktığı anda anlıyorsa, çevresindeki rengarenk, ışıl ışıl, simetrik ve son derece estetik ortamın da bir Yaratıcısı olduğunu aynı şekilde anlayacaktır. Bu renkleri var eden, yaratmada hiçbir ortağı olmayan, herşeyi birbiriyle uyum içinde yaratan, bizi milyonlarca renkle bezenmiş sayısız güzelliğin ve nimetin bulunduğu bu dünyaya yerleştiren Allah’tır. Allah’ın yaratmasında her şey birbiriyle tam bir uyum içindedir.
Dünya üzerinde her milimetrekarede, insanın gördüğü veya göremediği bir yaşam hüküm sürmektedir. Tek hücreli organizmalardan bitkilere, böceklerden deniz hayvanlarına, kuşlardan sürüngenlere kadar tüm canlılar dünya üzerine yayılmışlardır. Toprağı biraz incelediğinizde, içinde birbirinden tamamen farklı özelliklere sahip çeşit çeşit canlılar olduğunu görürsünüz. Aynı şey soluduğunuz hava için de geçerlidir. Hatta derinizin üzerinde belki de ismini hiç duymadığınız canlılar yaşam sürmektedirler. Tüm canlıların bağırsaklarında sindirim yapmalarını sağlayan milyonlarca bakteri veya tek hücreli canlı yaşamaktadır. Aynı şekilde dünyadaki hayvan nüfusu, insan nüfusunun kat kat üzerindedir. Bir de bunlara bitki dünyasını eklersek; anlarız ki dünya üzerinde hayat olmayan boş bir alan yok gibidir. Milyonlarca kilometrekarelik geniş bir alanı kaplayan bu canlıların her birinin kendilerine ait vücut sistemleri, yaşantıları ve sayısız özellikleri vardır. En önemlisi de bu canlıların hepsinin bir amaca yönelik olarak yaratılmış olmalarıdır. Her birinin tek tek yeryüzündeki dengeye çok önemli katkıları vardır. Bu canlıların katkısıyla kurulan dengenin hedefi ise yine insandır. Rabbimiz insanın rahat ve konforlu yaşaması için sayısız canlıyı kendilerine has görevlerle ve gerekli sayıda yaratmıştır. Bizler her nereye baksak, neyi araştırsak Allah’ın Rahman ve Rahim sıfatının tecellileriyle karşılaşırız. Rabbimiz dünyayı çok çeşitli, rengarenk ve olağanüstü özelliklerle bezenmiş varlıklarla doldurarak insanların hem estetik anlayışlarına ve zevklerine hitap etmiş hem de onlara sayısız faydalar sağlayarak Rahman ve Rahim sıfatlarını göstermiştir.
Rabbinizden olan bir mağfirete ve cennete (kavuşmak için) ‘çaba gösterip-yarışın,’ ki (o cennet) genişliği gök ile yerin genişliği gibi olup Allah’a ve Resûlü’ne iman edenler için hazırlanmıştır. (Hadid Suresi, 21)
Evrendeki uyumu sağlayan en dikkat çekici konulardan biri de kuşkusuz ki simetridir. Canlılar simetrik bir yapıya sahiptirler. Doğada gördüğümüz herhangi bir şey; örneğin bir tohum, bir meyve ya da herhangi bir yaprak incelenecek olursa yapılarındaki simetrinin varlığı hemen görülecektir. Yapraklı bir bitkiyi ele alalım. Yapraklar gövdenin etrafına bir spiral gibi dolanırlar. Bu da belirgin bir simetri oluşturur. Aynı şekilde bir tohumun çekirdeklerinin yerleştirilişinde de, yaprağın damarlarının dizilişinde de belirgin bir düzenlilik hakimdir. Doğadaki simetriye başka bir örnek olarak kelebek kanatlarını verebiliriz. Kelebeklerin her iki kanadında da aynı renk tonu ve aynı desen vardır. Bir kanatta bulunan desen diğer kanatta da aynı yerde olacak şekilde mevcuttur. Çevremizde bulunan birkaç örnekle özetlediğimiz simetrinin daha pek çok çeşidini görebiliriz. Ancak önemli olan şudur: Verilen örneklerden elde edilen ortak bir sonuç vardır. Canlılardaki benzersiz düzenlilik ve muhteşem sanat tamamıyla insan ruhuna hitap etmektedir. Tüm bu sisler insanın beğenisine sunulmuştur. Doğada var olan diğer hiçbir canlı nimet olarak yaratılan bu sanat ve güzelliklerden zevk alacak bir ruha sahip değildir. Simetriye ters düşen görüntüler insanların gözlerini yorar ve onlara zevk vermez. Karışıklık ve uyumsuzluk insanın ruhuna hitap etmez. Nitekim Allah doğayı kusursuz bir uyum ve simetri içinde yaratmıştır. Bitkilerden, hayvanlara, kimi zaman dağlara taşlara kadar canlı cansız her ayrıntıda, hatta en gözden uzakta yaşayan canlılarda, okyanusların yüzlerce metre derinliklerinde bile bu sanatını tecelli ettirmiştir. Kuşkusuz, bu Allah’ın sonsuz ilminden dolayı, yarattığı kullarına değer vermesinden, onlara olan şefkatinden ve sevgisinden kaynaklanmaktadır.
Doğada var olan her canlının sahip olduğu renklerin, desenlerin, beneklerin hatta çizgilerin bile bir anlamı vardır. Kimi zaman kendi aralarında bir iletişim aracı, kimi zamansa düşmanlara karşı bir uyarı olarak kullanılan renkler, canlılar için hayati önem taşımaktadır. Öyle ki o canlının sahip olduğu rengin tonunun açık ya da koyu olması veya çizgilerinin yönü dahi özel olarak belirlenmiştir. Dikkatli bakan bir göz yalnızca canlıların değil, doğadaki her şeyin tam olması gerektiği gibi, yerli yerinde olduğunu hemen görecektir. Üstelik her şeyin insanın hizmetine verilmiş olduğunu, gökyüzünün masmavi ferahlatıcı renginin, çiçeklerin rengarenk görünümlerinin, yemyeşil ağaçların, otlakların, geceleyin zifiri karanlık içinde Dünya’yı aydınlatan Ay’ın, yıldızların ve daha saymakla bitirilemeyecek kadar çok güzelliğin Allah’ın rahmetinin eserlerinden olduğunu anlayacaktır. Allah tüm evreni, onun içindeki tüm canlıları eksiksiz olarak yaratarak yalnız insana değil tüm canlılara rahmet etmiştir. Bir ayetinde Allah “rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır” (Araf Suresi, 156) buyurarak bu gerçeği insanlara bildirmiştir. Her şeyi kontrolü altında tutan üstün güç sahibi Allah’ın şanı çok Yücedir. Allah’ın kullarına olan sonsuz merhametini ve lütfunu gören insana düşen en önemli görev, kendisi Allah’tan razı olduğu gibi onun da Allah’ı razı etmek için çaba sarf etmesi ve O’nun nimetlerine layık olmaya çalışmasıdır.