İnsanlar bazı şeylerle ilk kez karşılaştıklarında, ondaki olağanüstülüğü anlayabilirler ve bu, onların düşünmelerine, gördükleri şeyi inceleyip araştırmalarına neden olabilir. Ancak bir süre sonra bu söz konusu şeye karşı bir alışkanlık oluşur ve artık ilk başta olduğu kadar etkilenmemeye başlarlar. Özellikle de hemen her gün karşılaştıkları bir varlık veya olay, artık onlar için “sıradan” bir konu haline gelir. İşte Dünya’nın varlığı, konumu ve içinde bulunduğu şartlar için de aynı şey geçerlidir.
Doğduğu andan itibaren Dünya gezegeninin varlığıyla ilgili birçok olağanüstü bilgiye sahip olan insan da bu harikulade duruma alışmıştır. Dünyanın boşlukta dönüp durduğunu, ayağının birkaç kilometre altında kaynayan bir tabaka olduğunu, Dünya’nın her an göktaşı çarpma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu, Güneş’in vazgeçilemez varlığını çok normal karşılar. Oysa düşünen bir insan iç içe olduğu nimet ve güzelliklere alışkanlık gözüyle bakmaz. Dünyanın tüm canlıların yaşamı için bu kadar elverişli olması ve bunun için gereken tüm şartların bir arada ve kusursuz şekilde mevcut olması bu kişide her zaman hayranlık uyandırır. Bu kişi Dünya’nın Güneş’e olan uzaklığını, atmosferdeki dengeleri, Dünya’nın kendi etrafındaki ve Güneş etrafındaki dönüş hızlarını, Dünya üzerindeki okyanusların, dağların insanlar için faydalarını, canlıların sahip oldukları özellikleri ve bunların birbirleriyle olan bağlantılarını düşündüğünde hemen Allah’ın Rahman ve Rahim sıfatlarını hatırlayıp şükreder. Allah, üzerinde yaşadığımız Dünya’yı, canlıların hayatı için çok özel bir biçimde inşa etmiştir. Aşağıda maddeler halinde açıklayacağımız bu deliller üzerinde düşünmek insanın Allah’ın sonsuz kudretini anlaması için çok önemlidir.
Dünya’nın üzerindeki ısı Allah’ın Rahman sıfatının çok üstün bir tecellisidir. Güneş Sistemi’ndeki bilinen dokuz gezegenin sekizi ve bunların 53 uydusu içinde, yaşama uygun tek bir gök cismi yoktur. Her biri ölü ve sessiz birer madde yığınıdır. Dünya ise diğerlerinden çok farklıdır. Çünkü atmosferinden yeryüzü şekillerine, ısısından mevsimlerine, elementlerinden Güneş’e olan mesafesine kadar, her türlü dengesiyle, tamamen yaşam için özel olarak yaratılmıştır.
Dünyanın bu kusursuz yaratılışı Allah’ın insanlara çok büyük bir lütfudur.
Dünya canlıların, özellikle de insan gibi son derece kompleks canlı varlıkların, yaşayabilecekleri bir ısı değerine ve soluyabilecekleri bir atmosfere sahiptir. Ancak bu iki etken de, birbirinden son derece farklı faktörlerin her birinin ideal değerlerde belirlenmesiyle gerçekleşmiştir. Bunlardan birisi, Dünya’nın Güneş’e olan uzaklığıdır. Tüm evren düşünüldüğünde, hayat için gerekli olan ısı aralığının, gerçekte elde edilmesi çok zor bir aralık olduğunu görürüz. Ama Dünya, tam bu ısı aralığına sahiptir. Bu ısı aralığının korunması, elbette Güneş ile Dünya arasındaki mesafe kadar, Güneş’in yaydığı ısı enerjisi ile de yakından ilişkilidir.
Hesaplara göre Dünya’ya ulaşan Güneş enerjisindeki %10’luk bir azalma yeryüzünün metrelerce kalınlıkta bir buzul tabakası ile örtülmesiyle sonuçlanacaktır. Enerjinin biraz artması halinde ise tüm canlılar kavrularak öleceklerdir. Oysa bunlardan hiçbiri gerçekleşmemekte ve dünyanın ısısı kusursuz bir şekilde sabit kalmaktadır. Bu denge Allah’ın eşsiz sanatının ve kullarına olan sonsuz sevgisinin bir tecellisidir.
Dünya’nın ideal olan ısısının, gezegen içinde dengeli olarak dağılımı da son derece önemlidir. Nitekim bu dengenin sağlanması için çok özel şartların birarada bulunması gerekir. Örneğin, Dünya’nın ekseninin 23°27´lık eğimi, kutuplarla ekvator arasındaki atmosferin oluşmasında engel oluşturabilecek aşırı sıcaklığı önler. Eğer bu eğim olmasaydı, kutup bölgeleriyle ekvator arasındaki sıcaklık farkı çok daha artacak ve yaşanabilir bir atmosferin var olması imkansızlaşacaktı. Bu arada Dünya’nın atmosferinde ısıyı sürekli dengeleyen birtakım otomatik sistemler de vardır. Örneğin bir bölge çok fazla ısındığında su buharlaşması artar ve bulutlar çoğalır. Bu bulutlar ise Güneş’ten gelen ışınların bir kısmını geri yansıtarak aşağıdaki havanın ve yüzeyin daha fazla ısınmasını engeller. İşte tüm bu dengeler bir araya geldiğinde yeryüzü tam insanın ve diğer canlıların yaşayabileceği gibi bir ısıya sahip olur. Bu kadar farklı şartların bir araya gelişi ve oluşan muazzam düzen Allah’ın rahmetinin sayısız tecellilerinden yalnızca bir tanesidir. Dünya üzerindeki mevsimler de bu şartların bir sonucudur ve her mevsim Allah’ın insanlar için var ettiği benzersiz güzelliklerle doludur.
Dünyamızın büyüklüğü üzerinde biraz düşünmek de Allah’ın tüm canlılar üzerindeki rahmetini görmemizi sağlar. Yerkürenin özelliklerini incelediğimizde, üzerinde yaşadığımız bu gök cisminin tam olması gerektiği büyüklükte olduğunu görürüz. Amerikalı jeologlar Dünya’nın bu yönden yaşam için “uygunluğu”nu “Dünya’nın büyüklüğü tam olması gerektiği kadardır. Daha küçük olsa yerçekimi çok zayıflayacak ve atmosferi Dünya’nın etrafında tutamayacaktı, daha büyük olsaydı bu kez de yerçekimi çok artacak ve bazı zehirli gazları da tutarak atmosferi öldürücü hale getirecekti…” şeklinde ifade etmektedirler. Allah’ın var ettiği bu ince plan ve hassas denge sayesinde dünya üzerinde canlılık devam edebilmektedir. Bu, Allah’ın kulları üzerindeki sonsuz şefkatinin güzel bir örneğidir.
Dünya’nın iç yapısı da yaşam için özel bir yaratılışa sahiptir. Bu iç yapıdaki tabakalar sayesinde, Dünya bir manyetik alana sahiptir ve bu manyetik alan yaşamın korunması için çok önemlidir. Atmosferin çok daha dışına kadar uzanan bu alan sayesinde Dünya, uzaydan gelebilecek olan tehlikelere karşı korunmuş olur. Güneş dışındaki yıldızlardan kaynaklanan öldürücü kozmik ışınlar, Dünya’nın etrafındaki bu koruyucu kalkanı geçemezler. Dünya’nın manyetik alanı, tüm bu öldürücü ışınların sadece % 0.1’ni geçirmekte ve kalan bu binde birlik ışınlar da atmosfer tarafından emilmektedir. Eğer Dünya’nın bu manyetik kalkanı olmasa, yeryüzündeki yaşam sık sık öldürücü ışınlarla tahrip edilecek, oluşan ortam yaşama elvermeyecekti. Ama yerkürenin çekirdeği tam olması gerektiği gibi olduğu için, Dünya bu şekilde korunur. Bir başka deyişle, gökyüzünde, Kuran’daki “gökyüzünü korunmuş bir tavan kıldık; onlar ise bunun ayetlerinden yüz çeviriyorlar” ayetiyle (Enbiya Suresi, 32) dikkat çekildiği gibi, bizler için kurulmuş özel bir koruyucu kalkan vardır.
Allah’ın canlıların korunmasına yönelik yarattığı özellikler kuşkusuz sadece fizik yasaları ile sınırlı değildir. Buna bir başka örnek de insanın üzerinde bulunduğu yeryüzünün sağlam ve güvenlikli kılınmasıdır. Dünyanın merkezine doğru inildikçe ısı, her kilometrede 30°C artar. Ve çekirdekte bu ısı 4500°C gibi çok büyük bir yüksekliğe erişir. Yerin sadece 1 km. aşağısındaki sıcaklığın 60°C’ye yakın olduğu düşünüldüğünde bunun ne kadar büyük bir tehlike olduğu açıkça görülmektedir. Halbuki tüm canlılar büyük bir güvenlik içinde, altlarında kaynayan magmadan habersizce yaşamlarını sürdürmektedirler. Açıkça görüldüğü gibi Allah, içinde bir ateş topu barındıran dünyanın yüzeyinde mükemmel bir düzen yaratmıştır. O, gökleri ve yeri kontrol altında tutmakta, kainattaki tüm canlıları bildikleri veya bilmedikleri büyük tehlikelere karşı her an korumaktadır. Çoğu insanın varlığını son derece doğal karşıladıkları ve alışkanlık gözü ile baktıkları pek çok özellik asıl olarak Allah’ın kullarına olan merhametinin ve İlahi korumasının delilleridir. Çünkü yeryüzünde düzeni sağlayan yüzlerce fizik yasasının şu an oldukları şekilleriyle var olmaları için hiçbir zorlayıcı neden yoktur. Ancak Allah koruyucuların en hayırlısıdır.
Dünya’nın atmosferi, yaşam için gerekli son derece özel şartlar bir araya getirilerek yaratılmış olağanüstü bir karışımdır. Dünya atmosferi %77 azot, %21 oksijen ve %1 oranında karbondioksit ve argon gibi diğer gazların karışımından oluşur. İnsan ve kompleks bedenlere sahip diğer canlıların enerji elde etmek için kullandıkları çoğu kimyasal reaksiyon oksijen sayesinde gerçekleşir. İşte biz de bu nedenle sürekli olarak oksijene ihtiyaç duyarız ve bu ihtiyacı karşılamak için solunum yaparız. Soluduğumuz havadaki oksijen oranı son derece hassas dengelerle tespit edilmiştir. Eğer atmosferin içindeki gazların karışımı daha farklı olsa dünya üzerinde canlılığın oluşması mümkün olmayacaktı. Ama Rabbimiz atmosferi kusursuz bir düzen içinde, canlılığın yaşamına olanak verecek şekilde var etmiştir ve rahmetinin bir delili olarak bu dengeyi muhafaza etmektedir. Bu mükemmel işleyen sistemi oluşturan ancak ve ancak her atoma, her moleküle hakim olan sonsuz ilim sahibi Allah’tır.
Allah’ın sonsuz kudreti dışında hiçbir güç bu atomları oksijen ve ozon gazı molekülleri olarak farklı oranlarda biraraya getiremezdi. Atmosfer çok zor nefes almamıza neden olabilecek kadar ağır ve kokulu gazlardan oluşabilir, tüm insanlar çok zor nefes almak durumunda kalabilirlerdi. Ancak sonsuz merhamet sahibi olan Rabbimiz atmosferi insanın en rahat nefes alabileceği şekilde var etmiştir. Bu, Allah’ın kulları üzerindeki korumasıdır. Allah kullarını koruyan, gözeten ve muhafaza edendir, Hafızdır. Bir ayette “… Siz O’na hiçbir şeyle zarar veremezsiniz. Doğrusu benim Rabbim, herşeyi gözetleyip-koruyandır.” (Hud Suresi, 57) şeklinde buyurulmuştur. Kainat üzerinde bu karmaşık ve milyarlarca detayla bezenmiş olan sistemi yaratan ve bunun her anını kontrol eden, muhafaza eden Allah’tır. O herşeyi yoktan var etmiş ve bu varoluşun her saniyesine, her dakikasına sonsuz aklıyla ve gücüyle hükmederek kusursuz bir düzen oluşturmuştur. Ve halen de bu düzeni an an yaratmakta, gözetlemekte ve korumaktadır. Nitekim Allah “… Senin Rabbin, gerçekten gözetleme yerindedir.” (Fecr Suresi, 14) ayeti ile bu gerçeğe işaret etmektedir.
Atmosferin rakamsal değerleri, sadece bizim solunumumuz için değil, mavi gezegenin “mavi” olarak kalması için de önemlidir. Eğer atmosfer basıncı şu anki değerinden beşte bir kadar azalsa, denizlerdeki buharlaşma oranı çok fazla yükselecek ve atmosferde çok yüksek oranlara varacak olan su buharı Dünya’nın ısısını aşırı derecede yükseltecektir. Eğer atmosfer basıncı şu anki değerinden bir kat daha fazla olsa, bu kez de atmosferdeki su buharı oranı büyük ölçüde azalacak ve Dünya üzerindeki karaların tamamına yakını çölleşecektir. Tüm bu dengeler, Dünya’nın diğer özellikleri gibi atmosferinin de insan yaşamı için özel olarak yaratıldığını göstermektedir. Tüm evrene hakim olan, maddeyi yoktan var ederek dilediği gibi şekillendiren, galaksileri, yıldızları ve gezegenleri kudreti altında tutan Rabbimiz evreni insanın emrine vermiştir. Üzerinde yaşadığımız mavi gezegeni ise, Allah bizim yaşamımız için özel olarak düzenlemiş, Kuran’da ifade edildiği gibi insan için yeryüzünü “serip-döşemiştir”. (Naziat Suresi, 30) Tüm incelediklerimiz bizlere, bu kusursuz düzenin Allah’ın üstün şefkat ve merhametinin birer tecellisi olduğunu göstermektedir. Dünya, üzerinde canlılığın oluşabilmesi için özel olarak düzenlenmiştir. Dünya’nın uzaydaki konumu, yüzeyinin canlıların ihtiyacı olan her türlü detayla donatılmış olması bu gezegenin, iyiliği ve esirgemesi bol olan Allah’ın eseri olduğunun apaçık delilleridir. Yaşam için son derece elverişli yaratılan bu gezegenin üzerinde yaşayan canlılara baktığımızda da aynı gerçekle karşılaşırız. Dünya üzerinde var olan tüm canlılarda hayranlık uyandırıcı bir yaratılış söz konusudur. Her canlı kendisi için uygun ortamda, uygun bir vücut yapısıyla yaratılmıştır. Yeryüzündeki varlıklara ait olan her ayrıntı O’nun kusursuz sanatını yansıtır.