Her insanın hayatında zor ve sıkıntılı anlar vardır. Kuran ahlakından uzak yaşayan insanların çoğu bu zor anları huzursuzluk, üzüntü ve sıkıntı duyguları içerisinde geçirirler. Dünya hayatında denemeden geçirildiklerini düşünmedikleri, Allah’a ve O’nun yarattığı kaderin kusursuzluğuna iman etmedikleri için, karşılaştıkları olayları, çektikleri zorlukları başıboş gelişen olaylar olarak görürler. Bu ise daha çok azap çekmelerine neden olur. İman etmedikleri için zaten dünyada geçirdikleri her an kendi aleyhlerine işlemektedir. Müminler ise, Allah’ın dünya hayatında kendileri için yarattığı zorlukların birer imtihan olduğunu bilirler. Bu denemelerin, salih Müslümanlar ile “kalplerinde hastalık bulunan” ve samimi olarak iman etmeyen kişilerin ayrılması için özel olarak yaratıldığının farkındadırlar. Çünkü Allah Müslümanları dünya hayatında türlü şekillerde deneyeceğini ve doğru olanlarla olmayanları birbirinden ayırt edeceğini Kuran’da şöyle vaat etmiştir:
Yoksa siz, Allah, içinizden cehd edenleri (çaba harcayanları) belirtip-ayırt etmeden ve sabredenleri de belirtip-ayırt etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? (Al-i İmran Suresi, 142)
Allah, murdar olanı, temiz olandan ayırt edinceye kadar müminleri, sizin kendisi üzerinde bulunduğunuz durumda bırakacak değildir… (Al-i İmran Suresi, 179)
Bu konuyla ilgili olarak Kuran’da, Peygamberimiz (sav) döneminde yaşanan şöyle bir olay örnek verilmiştir:
İki topluluğun karşı karşıya geldiği gün, size isabet eden ancak Allah’ın izniyle idi. (Bu, Allah’ın) mü’minleri ayırt etmesi; Münafıklık yapanları da belirtmesi içindi… (Al-i İmran Suresi, 166-167)
Ayetlerde de bildirildiği gibi Peygamberimiz (sav) döneminde Müslümanlar zorlu bir mücadele içinde denemeden geçirilmişlerdir. Ancak bu olaylar da Allah’ın izniyle gerçekleşmiş ve müminlere zarar vermeye çalışan münafıkların ortaya çıkmalarına vesile olmuştur. Yani sonucu, müminler için -her zaman olduğu gibi- hayra dönmüştür.
Müminler herşeyin Allah’ın takdir ettiği bir kader üzere geliştiğini bildikleri için kötü gibi görünen bir olayı ya da zorluk anını, samimiyetlerini, Allah’a olan bağlılıklarını ve tevekküllerini göstermek için güzel bir fırsat olarak değerlendirirler. Dünyada hem zorluklarla hem de nimetlerle denendiklerini asla akıllarından çıkarmazlar. Bu güzel ahlaklarının ve teslimiyetlerinin bir sonucu olarak Allah kötü gibi görünen olayları ve zorlukları salih kullarının lehine çevirir. Çünkü Rahman ve Rahim olan Allah iman sahibi kullarını hidayet yoluna ulaştırmak, cennetine almak ve sonsuz nimetlerle mükafatlandırmak ister. Bu nedenle de söz konusu zorluk anları müminler için çok kıymetli, dikkatle değerlendirilmesi gereken önemli zamanlardır.
Kuran ahlakının yaşanmadığı toplumlarda en çok çekinilen konulardan bir tanesi hata yapmaktır. Çünkü hata yapan kişi toplumun gözünde küçük düşer ve genellikle de alay konusu edilir. Veya kendisi açısından önemli gördüğü bazı fırsatları kaçırabilir. Bu yüzden cahiliye bireyleri arasında hata yapmak adeta korkulu bir rüya haline gelmiştir.
Oysa Kuran ahlakında durum oldukça farklıdır. Bir Müslüman hatanın da Allah’tan büyük hayır ve hikmetlerle yaratıldığının, Rahman olan Allah’ın bir lütfu olduğunun bilincindedir. Öncelikle bilir ki, Müslümanlar insanları yaptıkları hatalar ile değerlendirmezler. Hatanın kaderde olduğunu, müminin hatasından dolayı pişmanlık duyup düzeltmek isteyeceğini bilir, ona karşı şefkat ve merhamet duyarlar. Bununla birlikte mümin bir hataya düştüğünde samimi olarak düşünüp yanlışlığını anlar; Allah korkusu ve vicdanı onu hemen harekete geçirir. Hatasını telafi etmek için çalışır. Sonsuz merhamet sahibi olan Allah’a dua ve tevbe eder. Müminin hata yaptığında duyduğu pişmanlık da yine kendisi için hayırlıdır. Çünkü bu, cahiliyenin yaşadığı sıkıntılı bir pişmanlık değil, bir daha aynı hatayı tekrarlamamaya yönelik bir karardan ibarettir. Bu durumda müminin gösterdiği teslimiyet, tevekkül ve tüm olayların kaderinde olduğunu bilerek hareket etmesi çok önemlidir. Böylece Allah’a olan yakınlığı çok daha fazla artar.
Bakara Suresi’nin 216. ayetinde Allah, “şer” olarak görülen bazı şeylerin insanlar için hayır getirebileceğini bildirmiştir. Ancak bunun yanısıra aynı ayette insanların sevdikleri şeylerin kendileri için “şer” olabileceğini de haber vermiştir. Kuran’da bu konuyla ilgili verilen bir örnek, cimrilik yapan iman etmemiş zengin kişilerin konumlarıdır. İman etmeyenlerin, cimriliği kurnazlık zannetmeleri ve Allah yolunda kullanmadıkları zenginliklerinin kendileri için bir fayda getireceğini sanmaları çok büyük bir gaflettir. Çünkü Allah, böyle bir zenginliğin, sahipleri için “şer” olduğunu ve ahirette kendilerine azap nedeni olacağını Kuran’da bildirmiştir:
Allah’ın bol ihsanından kendilerine verdiği şeylerde cimrilik edenler, bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Hayır; bu, onlar için şerdir. Kıyamet günü cimrilik ettikleriyle tasmalandırılacaklardır… (Al-i İmran Suresi, 180)
Yoksa siz, Allah, içinizden cihad edenleri belirtip-ayırt etmeden ve sabredenleri de belirtip-ayırt etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? (Al-iI İmran Suresi, 142)
Müminlerin ise “malı-mülkü” değerlendiriş şekli iman etmeyenlerin bozuk anlayışından tamamen farklıdır. Kuran’da emredildiği gibi davranan bir mümin için, mülk sahibi olmak hayatında önemli bir yer tutmaz. Mal tutkusu, yığma hırsı gibi iman etmeyenlere özgü davranışların hiçbiri müminlerin üstün ahlakında görülmez. Çünkü mümin tüm yaşamını Allah’ın rızasını kazanmaya adamıştır. Bu sebepten dolayı mallarını da Allah yolunda kullanır ve nefsinin bencil tutkularına asla kapılmaz; dünyevi çıkarlara değil, her zaman ahirette kazanacağı güzelliklere yönelir. İşte böyle hareket eden müminler Allah Katında üstün kılınmıştır. Ve Allah onları Kuran’da şöyle müjdeler:
Hiç şüphesiz Allah, müminlerden karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere, canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler; (bu,) Tevrat’ta, İncil’de ve Kuran’da O’nun üzerine gerçek olan bir vaaddir. Allah’tan daha çok ahdine vefa gösterecek kimdir? Şu halde yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinip müjdeleşiniz. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur. (Tevbe Suresi, 111)
Bu gerçeğin farkında olan peygamberler, elçiler, salih müminler tarih boyunca kendilerine nimet olarak verilen malın aslında Allah’a ait olduğunu bilerek hareket etmişler; tüm servetlerini ve zenginliklerini Allah’ı razı edecek şekilde kullanmışlardır. Örneğin, ayette belirtildiği üzere müminler, “… mala olan sevgilerine rağmen onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere” (Bakara Suresi, 177) verecek bir ahlaka ve merhamete sahiptirler. Ayrıca müminler bazı insanların yaptığı gibi gösteriş olarak değil, tam tersine “… yalnızca Allah’ın rızasını kazanmak ve imanlarını kökleştirip-güçlendirmek için” (Bakara Suresi, 265) infak ederler. Dolayısıyla mallarından bir eksilme olduğu zaman da cahiliyenin tepkilerinin tam tersi olarak, bunun Allah’ın bir imtihanı olduğunun bilincinde hareket ederler, sabrederler ve hayır gözüyle bakarlar. İnananların böyle bir durumda nasıl bir tavır gösterdikleri Kuran’da şöyle bildirilmiştir:
De ki: “Ey mülkün sahibi Allah’ım, dilediğine mülkü verirsin ve dilediğinden mülkü çekip-alırsın, dilediğini aziz kılar, dilediğini alçaltırsın; hayır Senin elindedir. Gerçekten Sen, her şeye güç yetirensin.” (Al-i İmran Suresi, 26)
Şüphesiz iman edip salih amellerde bulunanlar ise; Biz gerçekten en güzel davranışta bulunanın ecrini kayba uğratmayız. (Kehf Suresi, 30)
Ayetlerde kullarına karşı lütuf sahibi olan Rabbimiz’in Kendi yolunda infak eden, malından harcayan Müslümanlara vereceği karşılık bildirilmiştir. Sebe Suresi’nin 39. ayetinde Allah müminlere “ne infak ederlerse yerine bir başkasını vereceğini” vaat etmiştir. Bu Rabbimiz’in rahmetinin en güzel tecellilerindendir. Allah’ın rızasını her şeyin üzerinde tutan, dünya hayatının geçiciliğinin farkında olup sadece ahiret güzelliğini uman iman sahiplerinin Allah yolunda yaptıkları harcamalar sonucunda alacakları karşılık ayetlerde şöyle haber verilmektedir:
Mallarını Allah yolunda infak edenlerin örneği yedi başak bitiren, her bir başakta yüz tane bulunan bir tek tanenin örneği gibidir. Allah, dilediğine kat kat artırır. Allah (ihsanı) bol olandır, bilendir. (Bakara Suresi, 261)
Eğer Allah’a güzel bir borç verecek olursanız, onu sizin için kat kat artırır ve sizi bağışlar. Allah Şekûrdur (şükrü kabul edip çok ihsan eden), Halimdir (cezayı vermekte acele etmeyendir). (Teğabün Suresi, 17)
De ki: “Şüphesiz benim Rabbim, kullarından rızkı dilediğine genişletip-yayar ve ona kısar da. Her neyi infak ederseniz, O (Allah), yerine bir başkasını verir; O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.” (Sebe Suresi, 39)
İnfak eden Müslüman, ayetlerde de bildirildiği gibi sonsuz lütuf sahibi olan Rabbimiz’den kat kat fazlasıyla karşılık bulacaktır. Üstelik inananlar çok iyi bilirler ki, inkarcıların malları onlara dünyada fayda değil, tam aksine bir azap konusu olacaktır. Bu, Allah’ın vaadidir. Ayette şöyle buyrulur:
Şu halde onların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Allah bunlarla ancak onları dünya hayatında azablandırmak ve canlarının inkar içindeyken zorlukla çıkmasını ister. (Tevbe Suresi, 55)