Peygamber Efendimiz (sav) Kuran’ın en mükemmel uygulayıcısıdır. Tüm hayatı boyunca Kuran’a uygun olarak yaşamıştır ve Müslümanlar için en mükemmel örnektir. Tüm uygulama ve sözleri kuşkusuz ki Kuran’la tam bir mutabakat içindedir ve bunlardan günümüze ulaşanlar bulunmaktadır. Hadis adı verilen bu sözlerin bir kısmı, Kuran’ın uygulamalarını yansıtır. Bu sebeple bunların Peygamberimiz (sav)’e ait olduğu açıktır ve sahihtir. Özellikle ahir zamana işaret eden pek çok hadis hiç değişmeden kalmış ve bu hadislerde gelecekte olacak olağanüstü olaylardan haber verilmiştir. Söz konusu hadisler günümüzde birer birer gerçekleşmektedir. 1400 yıl önce bildirilmiş olan Lulin kuyruklu yıldızının geçişi, Afganistan’ın işgali, Irak savaşı, 11 Eylül gibi insanlık tarihinde sadece bir kere gerçekleşmiş olaylar vuku bulmuştur (Detaylı bilgi için bkz. Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as) Bu Yüzyılda Gelecek, Harun Yahya, Global Yayıncılık). Dolayısıyla Peygamberimiz (sav)’in müjdeleri bizim için son derece kıymetlidir ve bu durum hadislerin sahih olanlarını bir müjde ve nimet olarak görmemiz gerektiğini, tümünü yok sayamayacağımız gerçeğini de beraberinde getirir.
Ancak şu bir gerçektir ki, hadis kitaplarına sonradan eklenmiş, Peygamberimiz (sav)’in sözleri ve uygulamalarıyla hiç ilgisi olmayan bir kısım açıklamalar günümüzde hadis kitaplarında bulunmaktadır. Bu sözlerin sahih hadislerden ayırt edici özelliği, Kuran ile tam anlamıyla çelişmeleridir. Kuran ile çelişen bir söz ve uygulamanın Peygamberimiz (sav)’e ait olması imkansızdır.
Dolayısıyla İslam dininden başka bir din olan bağnazların dinini incelerken hadisler konusunda bazı gerçekleri bilmemiz gerekir. Çünkü bağnazların dini, İslam’ın yegane kitabı olan Kuran’da yoktur. Peki bu batıl din nerededir?
Bağnazların dini geleneklerde, dilden dile yayılmış hurafelerde, fakat asıl olarak büyük bir kısmı Peygamber Efendimiz (sav)’e ait olduğu iftirası ile öne sürülen uydurma hadislerdedir.
Kuran’ın indirilişinin ardından geçen yüzyıllarda, Peygamberimiz (sav)’in bazı uygulamaları ve sözleri hadis olarak bir araya toplanmıştır. Hadislerin Hicri 2. yüzyıldan itibaren yazılı hale getirilmeye başlandığı zannedilmektedir. Söz konusu hadislerin bir kısmı korunabilmiştir. Bir kısmı ise yanlış aktarılmış, çarpıtılmış veya tamamen uydurulmuştur.
Daha önce açıkladığımız gibi, bir hadisin gerçekten Peygamberimiz (sav)’in sözü veya uygulaması olup olmadığını bilmek için Kuran’a bakmamız gerekir. Eğer bir hadis, Kuran ile mutabıksa, bu durumda doğrudur. Eğer geleceğe işaret eden bir hadis tahakkuk ettiyse yani gerçekleştiyse, bu durumda yine doğrudur. Ama eğer söz konusu hadis Kuran ile çelişiyorsa, bu konuda artık tereddüt yoktur: Hadis hiçbir şekilde doğru kabul edilemez.
Peki hadisler bir Müslüman için gerekli midir? Öncelikle bir Müslümanın “olmazsa olmaz” yegane kaynağı Kuran’dır ve Kuran bir Müslüman için başlı başına yeterlidir. Yüce Rabbimiz’in hükmü gereği her Müslüman yalnızca Kuran’dan sorulacaktır. Fakat elbette ki Peygamberimiz (sav)’in Kuran’a dayalı uygulamalarını veya mucizelerini bilmek çok büyük bir nimettir. Hadislere uymak bir Müslüman için farz vazifesi değildir fakat Peygamberimiz (sav)’in söz ve uygulamaları, geleceğe dair verdiği müjdeler önemli birer yol göstericidir. İşte bu sebeple, doğru izahı yanlıştan ayırmak ve günümüze ulaşan gerçek hadisleri teşhis edip anlayabilmek çok önemlidir.
Bir kısım İslam toplumları içinse sorun, Kuran’ı tamamen terk etmeleri ve bunun yerine uydurma hadisleri yol gösterici edinmeleridir. Söz konusu uydurma hadisleri “mevzu hadisler” başlığı altında inceleyeceğiz: