İnsan gaflete düşebilen, unutan, yanılabilen, hata yapabilen bir varlıktır. Her an, pek çok konuda eksik düşünebilir, yanlış bir karar verebilir, hatalı bir tavır sergileyebilir. Bu nedenle de Allah’ın sonsuz şefkati ve merhameti insanlar için çok büyük bir lütuf, çok büyük bir nimettir. Allah, sonsuz rahmeti ile insanlara, her zaman hatalarından dolayı bağışlanma dileme ve tevbe etme imkanı tanımıştır. Samimi olarak günahlarının affedilmesini isteyen her insan Allah’ın kendisini bağışlamasını umabilir. Rabbimiz Hicr Suresi’nde “Haber ver kullarıma; şüphesiz Ben, Ben bağışlayanım, esirgeyenim.” (Hicr Suresi, 49) şeklinde buyurmaktadır. Nisa Suresi’nde ise Allah’ın affediciliği şöyle bildirilir:
Kim kötülük işler veya nefsine zulmedip sonra Allah’tan bağışlanma dilerse Allah’ı bağışlayıcı ve merhamet edici olarak bulur. (Nisa Suresi, 110)
Hayatı boyunca hatasız, günahsız, eksiksiz ve kusursuz olduğunu zannetmek Kuran’a uygun olmayan bir tavırdır. Çünkü, insan hata yapmaya ve günah işlemeye açık, aciz bir varlıktır. Buna karşılık Allah bağışlayıcı ve tevbeleri kabul edici olduğunu bildirmiştir. Bu nedenle insanın bilerek veya bilmeyerek, gaflete kapılarak, nefsine uyarak işlediği hatalardan dolayı ümitsizliğe düşmesi Kuran ahlakına uygun olmayan bir tavır olacaktır. Hata yapan mümine düşen, hatasından ibret almak, pişman olup doğruya yönelmek, vakit geçirmeden Allah’a sığınmak ve bir daha o hatayı tekrarlamamak üzere gayret göstermektir. Elbette mümin hata yapmamaya ve günah işlememeye, Allah’ın sınırlarını korumaya çok özen gösterir, fakat buna rağmen hataları, günahları olabilir. Hatalarından sonra tevbe edip Allah’tan bağışlanma dilemek ise çok güzel bir mümin özelliğidir. Allah’ın ‘Tevbeleri kabul eden’ (Tevvab), ‘Bağışlayan’ (Gafur), ‘Merhamet eden’ (Rahman) isimleri de hatalarından pişman olan ve tevbe edip Allah’a yönelen müminler üzerinde tecelli eder. Enam Suresi’nde şöyle buyrulur:
Bizim ayetlerimize iman edenler sana geldiklerinde, onlara de ki: “Selam olsun size. Rabbiniz rahmeti Kendi üzerine yazdı ki, içinizden kim bir cehalet sonucu bir kötülük işler sonra tevbe eder ve (kendini) ıslah ederse şüphesiz, O, bağışlayandır, esirgeyendir.” (Enam Suresi, 54)
İnsanları din ahlakından uzaklaştıran sebeplerden bir tanesi, işledikleri günahların getirdiği suçluluk duygusu nedeniyle kendilerini “asla düzelmez, iflah olmaz” kimseler olarak görmeye başlamalarıdır. Allah’ın Rahman ve Rahim ismini, tevbeleri kabul eden, sonsuz bağış sahibi olan olduğunu unutan bu insanları şeytan sürekli kışkırtır ve bir günah işleyen bir insana “sen zaten günahkarsın, artık düzelmen mümkün değil, bunu böyle kabul et” mesajı verir. Daha sonra da kişiyi “nasıl olsa bir kez günah işledin, tekrar işlemenin hiçbir kaybı olmaz” gibi kandırmacalarla çok büyük bir batağın içine çeker. İnsanın günahı ikiyse, bunu hemen dörde, sekize, on altıya çıkarmaya çalışır. İnsanın günahı nedeniyle Allah’a karşı duyduğu mahcubiyet hissini kullanır ve bunu o insanı Allah’tan tamamen uzaklaştırmak için suistimal eder. Ancak şeytanın her hilesi gibi bu da zayıftır. Çünkü bir insanın günah işlemesi, o kişinin artık doğru yolu bulamayacağı anlamına gelmez. Değil bir günah, en büyük günahları defalarca işlemiş de olsa, sonuçta her zaman için tüm bunlardan pişman olup Allah’a yönelme imkanı vardır. Allah, günahlarından dolayı samimi bir şekilde tevbe eden, yani bağışlanma dileyip artık o günahı işlememeye azmeden herkesi bağışlayacağını Kuran’da haber vermiştir:
Ancak kim işlediği zulümden sonra tevbe eder ve düzeltirse, şüphesiz Allah onun tevbesini kabul eder. Muhakkak Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Maide Suresi, 39)
Buna göre, iman edip salih amellerde bulunanlar, onlar için bir bağışlanma (mağfiret) ve üstün bir rızık vardır. (Hac Suresi, 50)
Gerçek şu ki, Rablerinden gayb ile (O’nu görmedikleri halde) içleri titreyerek-korkanlara gelince; onlar için bir mağfiret (bağışlanma) ve büyük bir ecir vardır. (Mülk Suresi, 12)
Sonsuz rahmet sahibi olan Rabbimiz tevbe imkanının her insana verildiğini bizlere bildirmiştir. Örneğin Allah, Kendisi’ne iman ettikten sonra saparak, altından bir put yapıp ona tapınan Yahudilerin tevbesini kabul etmiş ve onları bağışlamıştır:
Hani Musa, kavmine: “Ey kavmim, gerçekten siz, buzağıyı (tanrı) edinmekle kendinize zulmettiniz. Hemen, kusursuzca yaratan (gerçek İlah)ınıza tevbe edip nefislerinizi öldürün: bu, Yaratıcınız Katında sizin için daha hayırlıdır” demişti. Bunun üzerine (Allah) tevbelerinizi kabul etti. Şüphesiz O, tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir. (Bakara Suresi, 54)
Allah ayetlerde, gaflete kapılıp hata işleyen ve ardından samimi olarak tevbe edip bağışlanma dileyen kişinin bağışlanacağını belirtmektedir. Müminlerin işledikleri kusurun boyutları ne olursa olsun samimi olarak yaptıklarından pişmanlık duydukları takdirde Allah’ın rahmetinden umutlarını kesmemeleri gerektiği ayetlerde şöyle müjdelenmektedir:
De ki: “Ey kendi aleyhlerinde olmak üzere ölçüyü taşıran kullarım. Allah’ın rahmetinden umut kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, esirgeyendir. Azap size gelip çatmadan evvel, Rabbiniz’e yönelip-dönün ve O’na teslim olun. Sonra size yardım edilmez. Rabbiniz’den, size indirilenin en güzeline uyun; siz hiç şuurunda değilken, azap apansız size gelip çatmadan evvel.” (Zümer Suresi, 53-55)
Allah’ın bağışlayan sıfatı, Rabbimiz’in insanlara sunduğu en büyük nimetlerden ve kolaylıklardan biridir. İnsanın ümitsizliğe kapılıp yaptığı hatalardan sonra kendini bir daha toparlayamayacağını düşünmesi çirkin bir zandır. Allah’ın şefkatini, merhametini, bağışlayıcılığını göz ardı eden kişi kendi kendine zulmetmiş, aynı zamanda da Kuran ahlakının gereğini uygulamamış olur. Hatalar, bu hatalar karşısında bunlardan hemen vazgeçen ve Kuran’a uygun bir tavır sergileyerek bunları hemen telafi eden samimi müminlerin ahiretteki derecelerini yükseltir, onları olgunlaştırır, eksiklik ve acizliklerinin, kulluklarının daha iyi bilincine varmalarını sağlar. Önemli olan kişinin günahında ısrar etmeden hemen pişman olup tevbe etmesidir. Ayetlerde Rabbimiz salih amellerde bulanan, zekatı veren, kısaca Kuran ahlakını yaşayanları bağışlayacağını ve rahmetine sokacağını bildirmektedir:
Gerçekten Ben, tevbe eden, inanan, salih amellerde bulunup da sonra doğru yola erişen kimseyi şüphesiz bağışlayıcıyım. (Taha Suresi, 82)
Ancak bundan sonra tevbe eden ve salihçe davrananlar hariç. Çünkü gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Nur Suresi, 5)
Kim de bir mü’min olarak, salih olan amellerde bulunursa, artık o, ne zulümden korksun, ne hakkının eksik tutulmasından. (Taha Suresi, 112)
Dosdoğru namazı kılın, zekatı verin ve elçiye itaat edin. Umulur ki, rahmete kavuşturulmuş olursunuz. (Nur Suresi, 56)
İman edip salih amellerde bulunanlar ise; Biz şüphesiz onların kötülüklerini örteceğiz ve şüphesiz yaptıklarının en güzeliyle karşılık vereceğiz. (Ankebut Suresi, 7)
Çünkü Allah, yaptıklarının en güzeliyle karşılık verecek ve onlara Kendi fazlından artıracaktır. Allah, dilediğini hesapsız rızıklandırır. (Nur Suresi, 38)
Bir insan işlediği günahtan dolayı tevbe ettikten sonra da yeniden gaflete düşüp aynı günahı işleyebilir. Belki bu defalarca tekrarlanır. Ama son bir kez tevbe edip o günaha bir daha dönmediğinde, tevbesinin kabul edilmesini Allah’tan umabilir. Ancak her konuda olduğu gibi bu konuda da asıl olan samimiyettir. Bazı insanların kapıldığı “ben günah işlemeye devam edeyim, sonra yaşlanınca, bir gün tevbe ederim” şeklindeki düşünce ise çok büyük bir samimiyetsizliktir ve sonu hüsranla sonuçlanabilir. Allah böyle düşünenleri Kuran’da şöyle uyarmaktadır:
Allah’ın (kabulünü) üzerine aldığı tevbe, ancak cehalet nedeniyle kötülük yapanların, sonra hemencecik tevbe edenlerin(kidir). İşte Allah, böylelerinin tevbelerini kabul eder. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır. Tevbe; ne, kötülükleri yapıp-edip de onlardan birine ölüm çatınca: “Ben şimdi gerçekten tevbe ettim” diyenler, ne de kafir olarak ölenler için değil. Böyleleri için acı bir azab hazırlamışızdır. (Nisa Suresi, 17-18)
Bu ayetlerden anlaşılacağı gibi, hata yapan, günaha giren mümin, tevbe edip Allah’tan bağışlanma dilediği takdirde üzüntü ve ümitsizliğe kapılmamalıdır. Çünkü ümitsizlik Allah’ın hoşnut olmayacağı bir tavırdır. İşlediği bir kusur karşısında Kuran ahlakına uygun tavrı gösteren bir müminin şevk, heyecan ve neşesi kaybolmaz, hatta tam tersine daha da artar. Allah Kuran ayetlerinde Müslümanları şu şekilde uyarmaktadır:
Eğer Allah’ın sizin üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı ve Allah gerçekten tevbeleri kabul eden hüküm ve hikmet sahibi olmasaydı (ne yapardınız)? (Nur Suresi, 10)
Eğer Allah’ın sizin üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı ve Allah gerçekten Rauf (şefkat eden ve) Rahim olmasaydı (ne yapardınız)? Ey iman edenler, şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytanın adımlarına uyarsa, (bilsin ki) gerçekten o (şeytan) çirkin utanmazlıkları ve kötülüğü emreder. Eğer Allah’ın üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı, sizden hiçbiri ebedi olarak temize çıkamazdı. Ancak Allah, dilediğini temize çıkarır. Allah, işitendir, bilendir. Sizden, faziletli ve varlıklı olanlar, yakınlara, yoksullara ve Allah yolunda hicret edenlere vermekte eksiltme yapmasınlar, affetsinler ve hoşgörsünler. Allah’ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Nur Suresi, 20-22)
Ayetlerde bildirilen haberler, müminlerin şevk ve heyecanlarını artıran çok güzel müjdelerdir. İman sahipleri hayatlarının her anında Allah’ın bu sonsuz fazl ve rahmetini hisseder, Allah’ın rahmeti sayesinde güzel bir hayat sürdürebildiklerini akıllarından çıkarmazlar. Onların Allah’a olan dualarındaki samimiyetlerinin, nimetlere şükrederken içlerinde duydukları şevkin ve derin imanlarının en önemli nedenlerinden biri de Allah’ın Rahman ve Rahim sıfatlarını hayatlarının her anında yakından hissetmeleridir. Kuran ahlakını yaşamayan, Rabbimiz’in en güzel sıfatlarını takdir edemeyen insanlar ise Allah’ın Rahman ve Rahim sıfatlarındaki ihtişamı kavrayamazlar. Hayatlarının karamsar, ümitsiz, neşesiz olmasının en önemli nedenlerinden biri budur. Çünkü imanın getirdiği tüm güzelliklerden uzaktırlar. Hata yaptıklarında Allah’ın çok esirgeyen ve çok bağışlayan olduğunu bilmezler. Tevbe edenlerin günahlarını affettiğini, sonsuz şefkat ve merhamet sahibi olduğunu düşünmezler. Oysa mümin başına nasıl bir olay gelirse gelsin hemen Allah’a yönelir, dua eder, bağışlanma diler, tevbe eder. Allah samimi kullarına her zaman güzellik dileyen, onları hidayet yoluna sevk eden, kötülüklerden koruyan ve sonsuz rahmetiyle lütufta bulunandır. Allah ayetlerde kulları üzerindeki rahmetini şu şekilde haber verir:
Bunlar sana hak olarak okumakta olduğumuz Allah’ın ayetleridir. Allah, alemlere zulüm isteyen değildir. (Al-i İmran Suresi, 108)
Bu, ellerinizin önden sunduklarıdır. Allah, gerçekten kullara zulmedici değildir. (Al-i İmran Suresi, 182)
Sana iyilikten her ne gelirse Allah’tandır, kötülükten de sana ne gelirse o da kendindendir. Biz seni insanlara bir elçi olarak gönderdik; şahid olarak Allah yeter. (Nisa Suresi, 79)
Eğer şükreder ve iman ederseniz, Allah azabınızla ne yapsın? Allah şükrün karşılığını verendir, bilendir. (Nisa Suresi, 147)
… Allah’ın üzerinizdeki fazlı ve rahmeti olmasaydı, azınız hariç herhalde şeytana uymuştunuz. (Nisa Suresi, 83)
Allah’ın kulları üzerindeki rahmeti, inkar edenleri hidayet yoluna çeşitli şekillerde çağırmasında da görülmektedir. Onlar iman etmemekte ne kadar direnirlerse dirensinler Rabbimiz elçileriyle, birer hidayet rehberi olan İlahi kitaplarıyla onları sürekli doğru yola çağırmaktadır. Elçilerin tebliğine uymayan kavimleri “belki dönerler” diye çeşitli sıkıntı ve zorluklarla denemektedir. Ayetlerde bildirilen “dünyada azap, dayanılmaz zorluk, sıkıntı, kuraklık, ürün kıtlığı” Rabbimiz’in hidayet yolunu bulamamış kullarına olan şefkatinin, merhametinin çok güzel bir tecellisidir. Dünya hayatında doğru yolu bulmaları ve ahiretteki sonsuz cehennem azabından uzaklaştırılmaları için onlara sunulmuş bir fırsattır. Ayetlerde Rabbimiz’in inkar edenlere olan lütfu şu şekilde haber verilmektedir:
Andolsun, Biz de Firavun aile (çevre)sini belki öğüt alıp düşünürler diye yıllar yılı kuraklığa ve ürün kıtlığına uğrattık. (Araf Suresi, 130)
Andolsun, Biz onlara belki (inkarcılıktan) dönerler diye o büyük (uhrevi) azapdan önce, yakın (dünyevi) azaptan da taddıracağız. (Secde Suresi, 21)
Eğer inkar edecek olursanız, artık şüphesiz Allah size karşı hiçbir ihtiyacı olmayandır ve O, kulları için inkara rıza göstermez. Ve eğer şükrederseniz, sizin (yararınız) için ondan razı olur. Hiçbir günahkar, bir başkasının günah yükünü yüklenmez. Sonra Rabbiniz’e döndürüleceksiniz, böylece yaptıklarınızı size haber verecektir. Şüphesiz O, sinelerin özünde saklı olanı bilendir. (Zümer Suresi, 7)
Biz hangi memlekete bir peygamber gönderdiysek onun halkı yalvarıp-yakarsınlar diye, mutlaka onları dayanılmaz bir zorluk (yoksulluk) ve sıkıntıyla yakalayıvermişiz. (Araf Suresi, 94)
Ayetlerde de görüldüğü gibi bazı toplulukların başına gelen felaketler, zorluklar ve sıkıntıların hikmetlerinden biri o kişilerin Allah’a yönelmeleri, inkardan vazgeçmeleri ve tevbe etmeleridir. Herşeyi çok büyük bir hikmet, hayır ve güzellikle yaratan Rabbimiz bu zorlukları da bir hayırla yaratmıştır. Araf Suresi’nde bu durum hakkında şu şekilde buyurulmaktadır:
Onlardan bir topluluk: “Allah’ın kendilerini helak etmek veya şiddetli bir azaba uğratmak istediği bir kavme ne diye öğüt veriyorsunuz?” dediğinde “Rabbinize karşı bir özür için ve bir ihtimal sakınabilirler, diye” dediler. (Araf Suresi, 164)
Andolsun, senden önceki ümmetlere (peygamberler) gönderdik de onları dayanılmaz zorluk (yoksulluk) ve sıkıntılarla çeviriverdik. Umulur ki yalvarırlar diye. (Enam Suresi, 42)
Ayetlerde de bildirildiği gibi Rabbimiz “bir ihtimal sakınabilirler” ve “umulur ki yalvarırlar” diye insanlara çeşitli uyarıcılar göndermekte, onları rahmetine ve cennetine sokmak istemektedir. Allah’ın insanların günahlarını bağışlayan olması, cezalarını ertelemesi ve onlara hayatları boyunca her an yeni fırsatlar vermesi insanlar için çok büyük lütuf ve rahmettir. Eğer insanlar günahları nedeniyle hemen sorgulanarak cezalandırılsalardı, Allah’ın Kuran’da bildirdiği gibi yeryüzünde canlı hiçbir varlık kalmazdı:
Eğer Allah, insanları zulümleri nedeniyle sorguya çekecek olsaydı, onun üstünde (yeryüzünde) canlılardan hiçbir şey bırakmazdı; ancak onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Onların ecelleri gelince ne bir saat ertelenebilir, ne de öne alınabilirler. (Nahl Suresi, 61)
Senin Rabbin rahmet sahibi (ve) bağışlayıcıdır. Eğer, kazandıklarından dolayı onları (azapla) yakalasaydı, şüphesiz onlara azabı (bir an önce) çabuklaştırırdı. Hayır, onlar için bir buluşma zamanı vardır, onun dışında asla başka bir sığınak bulamayacaklardır. (Kehf Suresi, 58)
Dolayısıyla, insanlar hataları veya günahları ne olursa olsun, hiçbir zaman Allah’ın razı olduğu gibi bir kul olabilmek için geç kalmış değildirler. Çünkü Allah insanlara sürekli yeni fırsatlar verir, onlara çeşitli uyarılar ve hatırlatmalarda bulunur. İnsan yaşamı boyunca ne kadar hata yapmış olursa olsun, din ahlakından ne kadar uzak yaşamış olursa olsun samimi olarak tevbe ettiği ve samimi bir kalple Allah’a yöneldiği takdirde geçmişte yaptığı hatalarını düşünmesine gerek yoktur. Önemli olan bu hatalardan ibret almak, benzerlerini bir daha yapmamak için öğüt almaktır. Allah kendilerine uyarı geldikten sonra doğru yolu bulan salih kullarını geçmişlerinden sorumlu tutmayacağını Kuran’da haber vermiştir:
… Allah geçmişte olanı bağışladı. Ama kim tekrarlarsa, Allah ondan öc alacaktır. Allah üstün ve güçlü olandır, öc sahibidir. (Maide Suresi, 95)
O inkar edenlere de ki: “Eğer vazgeçerlerse geçmişte (yaptıkları) şeyler bağışlanacaktır. Ama yine dönecek olurlarsa, önceki (toplumlara uygulanan) sünnet, muhakkak (onların başından da) geçmiş olacaktır. (Enfal Suresi, 38)
Allah tüm insanlara öğüt alanın öğüt alabileceği kadar bir süre tanır. (Fatır Suresi, 37) Onlara kendilerini uyarıp korkutacak elçiler gönderir ve bu elçiler vasıtasıyla korkup sakınmaları gereken şeyleri bildirir. Ancak tüm bunlara rağmen inkarda direten insanlar da elbette işledikleri kötülüklerin karşılığını göreceklerdir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın tecellilerinin farkına varmayan, kendisini hayatı boyunca kuşatan bu tecellileri takdir etmeyip hamd etmeyen her insan yaptığı bu nankörlüğün karşılığını alacaktır. Bu elbette Allah’ın adaletinin tecellilerinden biridir. Allah Meryem Suresi’nde şöyle buyurmaktadır:
De ki: “Kim sapıklık içindeyse, Rahman (olan Allah), ona süre tanıdıkça tanır; kendilerine va’dedileni -ya azabı veya kıyamet saatini- gördükleri zaman artık kimin yeri (makam, mevki) daha kötü, kimin askeri- gücü daha zayıfmış, öğreneceklerdir. (Meryem Suresi, 75)