Kehf Suresi 102

Genel

İnkar edenler, Beni bırakıp kullarımı veliler edindiklerini mi sandılar? Gerçekten Biz cehennemi kafirler için bir durak olarak hazırlamışız.
(Kehf Suresi, 102)

Ayette bazı insanların Allah’ı unutup, O’nun dışında dost ve veliler edindikleri vurgulanmaktadır. Söz konusu insanlar bir zorlukla karşılaştıklarında, bir sıkıntıları olduğunda, yardıma ihtiyaç duyduklarında “veli” edindikleri kişilerin kendilerine yardım edebilecekleri, sıkıntılarını giderebilecekleri yanılgısına düşerler. Oysa insanlardan medet ummak, yardım beklemek çok büyük bir hatadır. Allah dilemedikçe hiçbir insanın bir diğerine yardımda bulunması mümkün değildir. Çünkü Allah’ın dışındaki varlıklar da yalnızca O’nun yarattıklarıdır. O’nun dilemesiyle var olmuşlardır. O’nun dilemesiyle varlıklarını devam ettirirler. Zorlukları giderip kolaylaştıran, sıkıntıları ortadan kaldıran, şifayı ve rızkı veren, güldüren ve ağlatan Allah’tır. Kısaca Allah’tan başka herşey ve herkes, sonsuz aciz, sonsuz fakir, sonsuz muhtaç varlıklardır. Bunların kendilerine ait bir güçleri, kabiliyetleri yoktur; öyle ki kendilerine bile yardıma güç yetiremezler. O halde, ortada Allah’tan başka güvenilecek, yardım umulacak, bir şeyler istenecek, beklenecek kimse de yoktur.

Bu nedenle, Allah’tan değil de başkalarından yardım dilemek, onları veli edinip Allah’ı unutmak, Allah’a güvenmeyip, sebeplere, aracılara, insanlara güvenmek, Allah’ın yarattıklarını Allah’tan bağımsız bir güç, irade ve etki sahibi olarak görmek demektir ki, bu da apaçık şirktir. Allah’ı bırakıp da kullarından yardım bekleyenlerin düştükleri sapkınlık Kuran’da şöyle ifade edilir:

Yardım görürler umuduyla, Allah’tan başka ilahlar edindiler. Onların (o ilahların) kendilerine yardım etmeye güçleri yetmez; oysa kendileri onlar için hazır bulundurulmuş askerlerdir. (Yasin Suresi, 74-75)

Bir azap yurdu olan cehennemde, Allah’ın “Kahhar” (Kahredici), “Cebbar” (istediğini zorla yaptıran), “Muntakim” (intikam alıcı) gibi isimleri sonsuza dek tecelli edecektir. Kehf Suresi’nin bu ayetinde ise bu sonsuz azabın inkar edenler için bir durak olduğu bildirilmektedir.

İnkar edenler, Allah’ın huzurunda hesaba çekildikten sonra kitaplarını sol yanlarından alırlar. Bu an, sonsuza dek içinde kalacakları cehenneme sürülecekleri andır. İnkar edenler için hiçbir kaçış imkanı yoktur. Cehennem ehlinin her biri, kendisi için görevlendirilmiş bir şahit, bir de sürücü melekle gelir. Konuyla ilgili bazı ayetler şöyledir:

Sur’a da üfürülmüştür. İşte bu, tehdidin (gerçekleştiği) gündür. (Artık) Her bir nefis, yanında bir sürücü ve bir şahid ile gelmiştir. Andolsun, sen bundan gaflet içindeydin; işte Biz de senin üzerindeki örtüyü açıp-kaldırdık. Artık bugün görüş-gücün keskindir. Onun yakını olan (ve yanından ayrılmayan melek) dedi ki: “İşte bu, yanımda hazır durumda olan şey.” Siz ikiniz (ey melekler), her inatçı nankörü atın cehennemin içine, Hayra engel olan, saldırgan şüpheciyi, Ki o, Allah’la beraber başka bir ilah edinmişti. Artık ikiniz, onu en şiddetli olan azabın içine atın. (Kaf Suresi, 20-26)

İşte inkar edenler bu korkunç yere doğru yüzüstü sürüklenerek götürülürler. Kuran’da geçen ifadeyle “bölük bölük” cehenneme doğru sevk edilirler. Cehennemin dehşet verici uğultusunu uzaktan duyarlar. (Mülk Suresi, 7-8)

Ayetlerde belirtildiğine göre, inkarcılar, dirilişle birlikte başlarına gelecekleri hissetmeye başlarlar. Boyunları aşağılanmaktan ve utançtan ötürü bükülmüştür. Başları düşmüş, dostsuz, yardımcısız kalmış, kibirleri kırılmış, çökmüş durumdadırlar. Utançlarından dolayı başlarını kaldırmadan gözlerinin ucuyla bakarlar. Bir ayette Rabbimiz şöyle bildirmektedir:

Onları görürsün; zilletten başları önlerine düşmüş bir halde, ona (ateşe) sunulurlarken göz ucuyla sezdirmeden bakarlar. İman edenler de: “Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendi nefislerini, hem yakın akraba (veya yandaş)larını da hüsrana uğratmışlardır” dediler. Haberiniz olsun; gerçekten zalimler, kalıcı bir azap içindedirler. (Şura Suresi, 45)

Cehennemin kapısında ise inkarcılar şöyle karşılanırlar:

İnkar edenler, cehenneme bölük bölük sevk edildiler. Sonunda oraya geldikleri zaman, kapıları açıldı ve onlara (cehennemin) bekçileri dedi ki: “Size Rabbinizin ayetlerini okuyan ve bugünle karşılaşacağınızı (söyleyip) sizi uyaran elçiler gelmedi mi?” Onlar: “Evet” dediler. Ancak azap kelimesi kafirlerin üzerine hak oldu. Dediler ki: “İçinde ebedi kalıcılar olarak cehennemin kapılarından (içeri) girin. Büyüklüğe kapılanların konaklama yeri ne kötüdür.” (Zümer Suresi, 71-72)

İnkar edenler cehenneme girdiklerinde cehennemin kapıları üzerlerine kapatılır. Karşı karşıya kaldıkları azap, Kuran’da “büyük bir azap” (Al-i İmran Suresi, 176), “şiddetli bir azap” (Al-i İmran Suresi, 4) ve “acıklı bir azap” (Al-i İmran Suresi, 21) olarak tarif edilmiştir. İnsanın dünya hayatında bildiği kıstaslar, cehennem azabını tam olarak kavramaya yeterli değildir. Allah’ın azabının bir benzerinin olmadığı ayetlerde şöyle haber verilir:

Artık o gün hiç kimse (Allah’ın) vereceği azab gibi azablandıramaz. Onun vuracağı bağı hiç kimse vuramaz. (Fecr Suresi, 25-26)

Cehennem ehli, cehennemde “cayır cayır yanmakta olan” (Mearic Suresi, 15), “alevleri kabardıkça kabaran” (Leyl Suresi, 14), “çılgınca yanan” (Furkan Suresi, 11) bu ateşin içine atılırlar. Ayetlerde şöyle buyrulur:

Kimin tartıları hafif kalırsa. Artık onun da anası (son durağı) “haviye”dir (uçurum). Onun ne olduğunu (mahiyetini) sana bildiren nedir? O, kızgın bir ateştir. (Kaaria Suresi, 8-11)

Ateş, cehennemdeki azaplardan sadece bir tanesidir. Cehennemde insanı hem fiziksel hem de psikolojik yönden azaplandıracak çok çeşitli yöntemler vardır. Kuran’da geçen ifadeyle, azap cehennemde her yönden gelmektedir. Azaptan kendilerini korumaya fırsatları yoktur, azap her yandan onları kuşatmaktadır. Üstlerinden, altlarından gelen azabı savmaya güç yetiremezler ve bu sonsuza kadar devam eder.