Zan ve İftirada Bulunmamak

Kuran ahlakı

Müminlerin özen gösterdikleri bir başka önemli konu da, bilmedikleri bir şey hakkında zan ve tahmine dayalı konuşmalardan kaçınmaktır. Allah bir ayetinde “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme; çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.” (İsra Suresi, 36) sözleriyle bu durumun Allah Katında kişiye yükleyeceği sorumluluğu hatırlatmaktadır. Bir başka ayetinde ise Allah yeryüzündeki insanların büyük çoğunluğunun ‘zan ve tahmin ile yalan söylediklerini’ bildirmekte ve müminleri bu konuda uyarmaktadır:

Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak ‘zan ve tahminle yalan söylerler.’ (Enam Suresi, 116)

Kimi insanlar zan ve tahminle konuşmayı yaygın bir alışkanlığa dönüştürmüşlerdir. Bu öylesine kabul görmüş bir üsluptur ki insanlar bazen zanlarını gerçekmiş gibi kabul edip hayatlarını bu doğrultuda yönlendirebilmektedirler. Sözgelimi kısa sürede zengin olan bir ahbapları hakkında hiç düşünmeden kötü zanda bulunabilirler; “Kim bilir bu parayı hangi yoldan kazandı”, “Maaşıyla bu serveti edinemeyeceği çok açık” gibi tahminlere dayalı sözler söyleyerek bu kişi hakkında kolayca hüküm verebilirler. Oysa belki de konunun aslı sanılandan çok daha farklıdır. Belki kalan bir miras, belki işlerinin yolunda gitmesi bu kişiyi zenginleştirmiş olabilir. İnsan hiçbir zaman için merakını cezbeden, aklına yatmayan ya da kafasını karıştıran bir durum karşısında herhangi bir bilgi ya da delile dayandırmadan tahminde bulunmamalıdır. Çünkü böyle dayanaksız bir tahmin doğruyu tespit edebilmede kişiye yarar sağlamaz. Allah bir ayetinde “… Oysa gerçekte zan, haktan yana hiçbir yarar sağlamaz.” (Necm Suresi, 28) sözleriyle zan ve tahminin insanı gerçeklerden yana hiçbir sonuca ulaştıramayacağını hatırlatmaktadır.

Müminler Kuran’da hatırlatılan bu gerçeği bilerek konuşurlar. Karmaşık bir durumla karşılaştıklarında bilgi ya da belgeye dayanmadan kişiler hakkında herhangi bir zanda bulunmazlar. Mutlaka ya ilgili kişiden sorarak ya da gerçekçi bir araştırma yaparak konu hakkında kesin bir bilgi edinir ve ancak elde ettikleri bu bilgilere dayanarak bir sonuca varırlar.

Bu konuda Kuran’da verilen örneklerden birinde Peygamberimiz (sav)’in eşi hakkında hiçbir bilgileri olmadığı halde zanda bulunan kimselerden bahsedilmektedir. Allah müminlere herhangi birinin bir mümin hakkında zanda bulunduğunu duyduklarında “Bu, açıkça uydurulmuş iftira bir sözdür” ya da “Bu konuda söz söylemek bize yakışmaz. (Allah’ım) Sen yücesin; bu, büyük bir iftiradır” diyerek çevrelerindeki insanlara da zandan kaçınmayı hatırlatmaları gerektiğini bildirmektedir:

Doğrusu, uydurulmuş bir yalanla gelenler, sizin içinizden birlikte davranan bir topluluktur… Onu işittiğiniz zaman, erkek müminler ile kadın müminlerin kendi nefisleri adına hayırlı bir zanda bulunup: “Bu, açıkça uydurulmuş iftira bir sözdür” demeleri gerekmez miydi? Ona karşı dört şahitle gelmeleri gerekmez miydi? Şahitleri getirmediklerine göre, artık onlar Allah Katında yalancıların ta kendileridir. Eğer Allah’ın dünyada ve ahirette sizin üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı, içine daldığınız dedikodudan dolayı size büyük bir azab dokunurdu. O durumda siz onu (iftirayı) dillerinizle aktardınız ve hakkında bilginiz olmayan şeyi ağızlarınızla söylediniz ve bunu kolay sandınız; oysa o Allah Katında çok büyük (bir suç)tür. Onu işittiğiniz zaman: “Bu konuda söz söylemek bize yakışmaz. (Allah’ım) Sen yücesin; bu, büyük bir iftiradır” demeniz gerekmez miydi? Eğer iman edenlerden iseniz, bunun gibisine bir daha dönmemeniz için Allah size öğüt vermektedir. Allah size ayetleri açıklıyor; Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nur Suresi, 11-18)

Kimi insanlar zanna dayarak konuşmayı önemsiz ve zararsız bir konu olarak görebilmektedirler; ancak Allah ayetleriyle bu tavrın Kendi Katında “çok büyük bir suç” olduğunu hatırlatmaktadır.

Bu konuda yine Kuran’da geçen bir başka örnek ise Hz. Meryem (as)’ın durumuna ilişkindir. Kuran’da bildirildiğine göre, kendisine hiçbir beşer dokunmadan Allah’ın sadece “Ol” demesiyle Hz. İsa (as)’a hamile kalan Hz. Meryem (as), kavminin zanna dayalı iftiralarıyla karşı karşıya kalmıştır:

Böylece onu taşıyarak kavmine geldi. Dediler ki: “Ey Meryem, sen gerçekten şaşırtıcı bir şey yaptın. Ey Harun’un kız kardeşi, senin baban kötü bir kişi değildi ve annen de azgın, utanmaz (bir kadın) değildi.” (Meryem Suresi, 27-28)

(Bir de) İnkara sapmaları ve Meryem’in aleyhinde büyük bühtanlar söylemeleri. (Nisa Suresi, 156)

Oysa Hz. Meryem (as) Kuran’da, “Hani melekler: “Meryem, şüphesiz Allah seni seçti, seni arındırdı ve alemlerin kadınlarına üstün kıldı” demişti.” (Al-i İmran Suresi, 42) ayetiyle de bildirildiği gibi, Allah’ın alemlere üstün kıldığı ve Allah’a gönülden bağlı olduğu bildirilen bir kimsedir.

Allah, kavminin ona attığı bu iftiranın asılsızlığını “İmran’ın kızı Meryem’i de. Ki o kendi ırzını korumuştu. Böylece Biz ona Ruhumuz’dan üfledik. O da Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti. O, (Rabbine) gönülden bağlı olanlardandı.” (Tahrim Suresi, 12) ayetiyle açıklamıştır. Ve iffetiyle Hz. Meryem’i iman edenlere örnek kıldığını bildirmiştir.