Müminlerin konuşmalarına yansıyan bir başka güzel ahlak özelliği de ‘nefisleri ve hevaları adına konuşmaktan titizlikle kaçınmaları ‘dır. İman edenler nefsin insanı daima Allah’ın razı olmayacağı davranışlara sürüklemeye çalıştığını bilirler. Bu nedenle nefislerinin kendilerine telkin ettiği şekilde değil, vicdanlarının ilham ettiği şekilde konuşurlar. Kuran’da müminlerin bu ahlakına Hz. Yusuf (as)’ın tavrı örnek verilmiştir. Kendisine iftira edildiği ve bundan dolayı yıllarca haksız yere zindanda kaldığı halde Yusuf Peygamber nefsin insanı daima kötülüğe çekeceğini söyleyerek nefsini savunmaktan kaçınmıştır:
(Yine de) Ben nefsimi temize çıkaramam. Çünkü gerçekten nefis, -Rabbim’in kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir. Şüphesiz, benim Rabbim, bağışlayandır, esirgeyendir. (Yusuf Suresi, 53)
Hevadan konuşmak, insanın Allah’ın rızasını gözetmeden sırf kendi isteklerini, bencilce duygularını düşünerek yaptığı konuşmalardır. Cahiliye toplumlarında insanlar hiç düşünmeden konuşurlar; amaçları o anda içlerinden gelen duyguları doğrultusunda hareket etmektir. Örneğin hata yapan bir insana karşı hemen bir kızgınlığa kapılabilir ve bu kızgınlıkla konuştukları için de ters, öfkeli ve kırıcı bir üslup kullanırlar. Oysa ki böyle bir durumda Allah’ın razı olacağı umulan konuşma şeklinin yapılan hataya karşı şefkatle yaklaşıp karşı tarafa o hatayı açıklamaya ve düzeltebilmesi için de yol göstermeye yönelik olması gerekir. İşte böyle bir durumda müminler hemen vicdanlarına başvurur ve Kuran ahlakına en uygun olan söz ne ise onu söylerler.