Dediler ki: “Ey Zu’l-Karneyn, gerçekten Ye’cuc ve Me’cuc, yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyorlar, bizimle onlar arasında bir sed inşa etmen için sana vergi verelim mi?”
(Kehf Suresi, 94)
Arapça’ya başka bir dilden girdikleri tahmin edilen Ye’cüc ve Me’cüc kelimeleri ile yeryüzünde bozgunculuk yapan bir topluluğa dikkat çekilmektedir. Nitekim İslam alimleri de yorumlarında Ye’cüc ve Me’cüc’ün o bölgede zorbalık yapan, fesat çıkaran, insanlara zulmeden bir ya da daha fazla kavim olduklarını ifade etmektedirler.
Ye’cüc ve Me’cüc’ün bozgunculukları nedeniyle zor durumda olan bu kavim, Hz. Zülkarneyn’den kendilerine yardım etmesini istemekte, bu yardımın karşılığında da ona vergi vermeyi teklif etmektedirler. Buradan Hz. Zülkarneyn’in tek başına bir kişi olmadığı, bir devleti yönettiği anlaşılmaktadır. Aynı Hz. Süleyman gibi Hz. Zülkarneyn de devlet gücüne ve askeri güce sahiptir.
Ayette işaret edilen bir diğer konu da Hz. Zülkarneyn’in yanında, önceki ayette işaret edilen dil uzmanları gibi, bayındırlık ve imar konularından da anlayan bir ekip olduğudur. Hz. Zülkarneyn’in bu konularla ilgilendiği, mimari ve imar teknolojisini iyi bildiği de yapılan yardım talebinden anlaşılmaktadır. Hatta bu konulardaki bilgisi ile tanındığı, meşhur olduğuna da ayetlerde işaret edilmektedir. Onun bu ünü nedeniyle, diğer devletler kendisinden bu yönde bir yardım istemektedirler. Tüm bu özellikleri, Hz. Zülkarneyn’in devletinin gücünü ve çapını anlamak için de bir delil niteliğindedir.
Hz. Zülkarneyn ayrıca “yeryüzünde bozgunculuğu ve fitneyi önleyen bir kişi” olarak da tanınmaktadır. Bu nedenle de zor durumda olan, bu yönde sıkıntı çeken, iç karışıklıklar yaşayan veya dışarıdan baskı gören devletler ondan yardım istemektedirler. Bu, Hz. Zülkarneyn’in dünyaya nizam veren, komşu ülkelerin yardım istediği, askeri gücüne ve yeryüzünde bozgunculuğu önleyici yönüne güvendiği, çok güçlü bir devletin başında olduğunun bir delili olabilir. Bir milletin başka bir devletten yardım talep etmesi, üstelik bu yardımın karşılığında vergi vermeye razı olması bu milletin içinde bulunduğu sıkıntılı duruma çözüm bulamadığının göstergesidir. Yardım istedikleri devletin de, kendileri için zorlu olan konulara çözüm bulabilen, güçlü ve yerleşik bir hakimiyete sahip olduğunun apaçık bir alametidir.
Hz. Zülkarneyn’in hem batı tarafında hem de doğu tarafında böyle büyük saygı görmesi ve etkili olması onun dünyaya hakim bir devletin başında olduğunun göstergesi olabilir. Dolayısıyla ayetlerden onun, yeryüzüne barış, adalet ve güvenlik getirmekle sorumlu olduğunu bilen bir lider olduğunu anlıyoruz. Kendisini sadece kendi ülkesinden değil, dünyanın her bölgesinden sorumlu hissetmektedir. Allah bu ayetiyle, yeryüzüne adalet, barış ve güvenlik getirmenin her Müslümanın üzerine bir sorumluluk olduğuna da işaret etmektedir. Her ülke kendi imkanları doğrultusunda dünya sorunları ile ilgilenmeli ve ihtiyaç içinde olan topluluklara maddi ve manevi yardımda bulunmalıdır.
Hz. Zülkarneyn kıssasıyla ahir zamanda İslam ahlakının da –aynı Hz. Zülkarneyn’de olduğu gibi- tüm dünyaya hakim olacağına işaret edilmektedir. Rabbimiz Nur Suresi’nde bu güzel müjdeyi iman edenlere şu şekilde bildirmektedir:
Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va’detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl ‘güç ve iktidar sahibi’ kıldıysa, onları da yeryüzünde ‘güç ve iktidar sahibi’ kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca Bana ibadet ederler ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkar ederse, işte onlar fasıktır. (Nur Suresi, 55)