Dedi ki: “Eğer bana uyacak olursan, hiçbir şey hakkında bana soru sorma, ben sana öğütle-anlatıp söz edinceye kadar.”
(Kehf Suresi, 70)
Hz. Musa ve Hz. Hızır kıssası ile peygambere ve elçilere uymanın önemine bir kez daha dikkat çekilmektedir. Bu tabiyet esnasında müminlerin titiz bir saygı göstermeye ehemmiyet vermeleri gerekmektedir.
Bu konuyla bağlantılı olarak, insanın, tabi olduğu elçinin her yaptığını bir hayır ve güzellik olarak görmesi gerekir. Elçinin her yaptığında bir hikmet araması, eğer hikmetini fark edemiyorsa da bunun açıklanmasını sabır ve saygıyla beklemesi lazımdır. Gereksiz sorularla rahatsızlık meydana getirmek, meraklı sözlerle sıkıntı oluşturmak her müminin kaçınması gereken davranışlardır.
Eğer yapılan bir hareketin ya da söylenen bir sözün hikmetleri görülmüyorsa, o zaman Müslümana düşen şey; tabi olduğu elçinin veya mürşidin, hikmetlerini açıklamasını saygıyla beklemektir. Bu bakış açısına sahip bir Müslüman, yapılanın aslında son derece isabetli ve doğru olduğunu hemen fark edecek ve ilk baştaki tavrının hatalı olduğunu kolaylıkla anlayacaktır. Nitekim ayetlerde de tabi olunan kişinin gerekli gördüğü zaman yaptığı işlerin, aldığı kararların ve söylediği sözlerin hikmetini öğütle açıklayacağı bildirilmektedir. Örneğin Hz. Hızır Kehf Suresi’nin bu ayetinde “ben sana öğütle-anlatıp söz edinceye kadar” diyerek, Hz. Musa’ya karşılaştığı olayların hikmetini açıklayacağını hissettirmiştir.
ADNAN OKTAR: “Musa ona dedi ki: “Doğru yol (rüşd) olarak sana öğretilenden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?” (Kehf Suresi, 66) “Dedi ki: “Gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin.” (Kehf Suresi, 67) Bunu söylediği kim? Ulu’l-azm bir peygambere söylüyor. Balık şeklinde geliyor. İnsan şekli alıyor, sonra da böyle konuşuyor.
Ama geldiklerinde tabii onu balık olarak görmüyorlar. İnsan olarak görüyorlar. Ama Musa (as) daha önce de bilgili, “Biz zaten bu işareti bekliyorduk” diyor. “Bizim beklediğimiz de buydu” diyor. “(Böyleyken) “Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?” (Kehf Suresi, 68) Yani insanlarda bu vardır hep, anlamaz, itiraz eder. “(Musa:) “İnşaAllah, beni sabreden (biri olarak) bulacaksın.” Bak, “inşaAllah” diyor. “Hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim” dedi.” (Kehf Suresi, 69) İstisnasız. “Dedi ki:
“Eğer bana uyacak olursan, hiçbir şey hakkında bana soru sorma” ama hiçbir şey hakkında, “Ben sana öğütle-anlatıp söz edinceye kadar.” (Kehf Suresi, 70) “Sormayacaksın diyor. “Böylece ikisi yola koyuldu.” Genci bırakıyorlar. Onu İstanbul’da bırakmışlar anladığım kadarıyla. Vahiyle hareket ediyor. “Böylece ikisi yola koyuldu. Nitekim bir gemiye binince, o” -Hızır- “bunu (gemiyi) deliverdi.” Yaralıyor, kırıyor tahtalarını, deliyor. “(Musa) Dedi ki: “İçindekileri batırmak için mi onu deldin?” Daha ilk aşamada. “Andolsun, sen şaşırtıcı bir iş yaptın.” (Kehf Suresi, 71) diyor. “Dedi ki: “Gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?” (Kehf Suresi, 72) diyor, Hz. Hızır (as). “(Musa:) “Beni, unuttuğumdan dolayı sorgulama ve bu işimden dolayı bana zorluk çıkarma” dedi.” (Kehf Suresi, 73) Ve “tamam” diyor Hz. Hızır (as). Ama vahiyle bildirilmiş ne konuşacağı, ne itiraz edeceği, nerede ne cevap vereceğini biliyor Hz. Hızır (as). Hz. Musa (as), bu bilgiye sahip değil. Ama Hz. Hızır (as) biliyor, yani dayanamayacağını, itiraz edeceğini hepsini biliyor. “Böylece ikisi (yine) yola koyuldular. Nitekim bir çocukla karşılaştılar, o hemen tutup onu (çocuğu) öldürüverdi” Hz. Hızır (as). “(Musa) Dedi ki: “Bir cana karşılık olmaksızın, tertemiz bir canı mı öldürdün? Andolsun, sen kötü bir iş yaptın.” (Kehf Suresi, 74). “Harama girdin” diyor. “Dedi ki: “Gerçekte benimle birlikte olma sabrını göstermeye” bak “kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?” (Kehf Suresi, 75) diyor, “Kesinlikle.” Bu kesinlik nereden kaynaklanıyor? Vahiyden kaynaklanıyor. Allah diyor: “O, kesinlikle sabredemeyecek” diyor, söylüyor, Hz. Musa (as) için. “Ben söylememiş miydim sana” diyor. “(Musa:) “Bundan sonra sana bir şey soracak olursam, artık benimle arkadaşlık etme.” Sağlama alıyor. Halbuki, bu da vahiyle ona bildirilmiş bir durum. Üç iddianın dışında yok. “Benden yana bir özre ulaşmış olursun” dedi.” (Kehf Suresi, 76). “(Yine) Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler, fakat (kasaba halkı) onları konuklamaktan kaçındı.” Her Mehdi topluluğunun özelliğidir. Kendi vatanlarında rahat edemezler. Her peygambere kendi milleti isyan emiştir. Dolayısıyla Hz. Mehdi (as)’a da rahat vermeyecekler, kaderi öyle. “(Kasaba halkı) onları konuklamaktan kaçındı. Onda (kasabada) yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular, hemen onu inşa etti.” Onu ilgilendiren bir şey yok. Yıkık bir duvar olabilir orada. Ama onu inşa etmesi gerektiğini vahiyle bildiği için, inşa ediyor. Bayağı da güçlü kuvvetli. Bir insanın duvarı inşa etmesi, öyle kolay iş değil. Gemiyi delmek de kolay iş değil, “Duvar buldular, hemen onu inşa etti. (Kehf Suresi, 77). (A9 TV, 10 Nisan 2015)
…Nitekim bir gemiye binince, o bunu (gemiyi) deldi… (Kehf Suresi, 71) |