Kehf Suresi 59

Kuran'da Mehdi

İşte ülkeler (ve onların halkları), zulmettikleri zaman onları yıkıma uğrattık; ve yıkımları için bir buluşma zamanı tespit ettik.
(Kehf Suresi, 59)

Bu ayette Allah’ın hükümlerine karşı çıkan ve bu tutumlarını değiştirip tevbe etmeyen hiçbir milletin ve ülkenin baki kalamayacağına işaret edilmektedir. Allah’a ve dine saygısı olmayan, Kuran ahlakına aykırı hareket eden her toplum tevbe etmezse mutlaka yıkıma uğrayacak, tarih sahnesinden silinecektir.

Tarih boyunca Allah’ın hükümlerine karşı düşmanca bir politika yürüten, İslam ahlakına karşı adeta savaş açan pek çok topluluk olmuştur. Son 100 yıl içinde dünyayı kana bulayan komünist yönetimler bunun en yakın örnekleridir. Komünizmin iktidara geldiği ülkelerde dini kurumlar ortadan kaldırılmış, dindar halka karşı çok büyük bir zulüm politikası yürütülmüş, din adamları acımasızca katledilmiş, kutsal kitapların okunması dahi yasaklanmıştır. Ancak bu rejimlerin hiçbirisi kalıcı olamamıştır; bugün geri dönüp baktığımızda her birinin teker teker tarih sahnesinden çekildiğine tanık oluruz.

Kuran’da da insanlara zulmetmeyi bir politika haline getirmiş pek çok kavmin örneği verilmektedir. Bu kavimlerden biri de Firavun ve önde gelen çevresidir. Firavun Hz. Musa’nın tebliğini açıkça inkar etmiş, iman edenlere büyük zulümler uygulamıştır. Ancak onun baskı ve şiddet bakımından güçlü olan yönetimi de kalıcı olmamış, çok büyük bir felaketle yeryüzünden silinmiştir. Firavun’un başına gelenler ayetlerde şöyle haber verilmektedir:

Biz, İsrailoğullarını denizden geçirdik; Firavun ve askerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Sular onu boğacak düzeye erişince (Firavun): “İsrailoğullarının kendisine inandığı (ilahtan) başka ilah olmadığına inandım ve ben de Müslümanlardanım” dedi. Şimdi, öyle mi? Oysa sen önceleri isyan etmiştin ve bozgunculuk çıkaranlardandın. Bugün ise, senden sonrakilere bir ayet (tarihi bir belge, ibret) olman için seni yalnızca bedeninle kurtaracağız (herkese cesedini göstereceğiz). Gerçekten insanlardan çoğu, Bizim ayetlerimizden habersizdirler. (Yunus Suresi, 90-92)

Bu gibi zalim rejimlerin belli bir süre iktidarda kalmaları, zulümlerini belli bir dönem boyunca devam ettirmeleri ise Allah’ın dünya hayatında yarattığı imtihanın bir gereğidir. Allah bir ayetinde Hz. Muhammed (sav)’e “Allah’ı sakın zulmedenlerin yapmakta olduklarından habersiz sanma, onları yalnızca gözlerin dehşetle belireceği bir güne ertelemektedir.” (İbrahim Suresi, 42) şeklinde seslenerek, zulmedenlerin mutlaka karşılık göreceklerini bildirmektedir. Dünya üzerindeki bu zulmün yaratılış hikmeti ise Bakara Suresi’nde şu şekilde açıklanır:

Dine karşı yürütülen savaşın en önemli delillerinden biri de yıkılan mabedlerdir. Bosna’da 1993 yılında yıkılan Ferhadiye Camii. Angola’da İslam yasaklandıktan sonra yıkılan bir cami.

Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele. Onlara bir musibet isabet ettiğinde, derler ki: “Biz Allah’a ait (kullar)ız ve şüphesiz O’na dönücüleriz.” (Bakara Suresi, 155-156)

Ayette ayrıca bu ülkelerin “zulümleri”nden dolayı azapla karşılık gördüklerinden bahsedilmektedir. Bu noktada Kuran’daki zulüm kavramını incelemek gerekir.

Kuran’da zulmedenlerin Allah’a şirk koşan, O’nun ayetlerini inkar eden, elçileri yalanlayan kimseler oldukları haber verilir. Allah “… Zulmedenlerden başkası, Bizim ayetlerimizi inkar etmez.” (Ankebut Suresi, 49) ayetiyle bu gerçeği bizlere bildirmiştir. Bu konudaki ayetlerden bazıları şunlardır:

İnkâr edenler dedi ki: “Biz kesin olarak, ne bu Kur’an’a inanırız, ne ondan önceki (indirile)ne.” Sen o zulmedenleri, Rableri huzurunda tutuklanmış olarak görsen; sözü (suçlamaları) birbirlerine karşı evirip-çevirir (birbirlerine yöneltirler)…” (Sebe Suresi, 31)

(Tura gitmesinin) Ardından Musa’nın kavmi süs eşyalarından böğürmesi olan bir buzağı heykelini (tapılacak ilah) edindiler. Onun kendileriyle konuşmadığını ve onları bir yola da yöneltip-iletmediğini (hidayete erdirmediğini) görmediler mi? Onu (tanrı) edindiler de, zulmedenler oldular. (Araf Suresi, 148)

Kendilerine apaçık belgeler geldiği ve elçinin hak olduğuna şahid oldukları halde, imanlarından sonra küfre sapan bir kavmi Allah nasıl hidayete erdirir? Allah, zulmeden bir kavmi hidayete erdirmez. (Al-i İmran Suresi, 86)

Ayetlerimiz konusunda ‘alaylı tartışmalara dalanlar:’ -onlar bir başka söze geçinceye kadar- onlardan yüz çevir. şeytan sana unutturacak olursa, bu durumda hatırlamadan sonra, artık zulmeden toplulukla beraber oturma. (Enam Suresi, 68)

Yukarıdaki ayetlerde haber verildiği gibi, Allah’ın kitaplarını inkar edenler, Allah’tan başka varlıkları ilah olarak kabul edenler, elçilerin hak olduğunu gördükleri halde imanlarından sonra inkara sapanlar, Allah’ın ayetleri ile alay edenler zalimlerdir. Rabbimizin Kuran’da zulüm olarak nitelendirdiği daha pek çok kötü davranış vardır. Kısaca zulüm, Allah’ın emrettiği ahlakı benimsemeyen ve O’nun emrettiği ibadetleri yerine getirmeyen, Allah’a ve dine karşı büyüklenen, ahireti ve hesap gününü inkar eden insanların ve kavimlerin tüm davranışlarıdır.

Tarihte zalimliği ile bilinen diktatörlerden biri de Firavun’dur. Hz. Musa’ya ve kavmine eziyet eden, onları dinlerinden geri çevirmek için uğraşan Firavun için Allah’ın belirlediği kader ibret verici olmuştur. Firavun ve ordusu, Allah’ın dilemesiyle yarılan denizde boğulmuştur.

Ancak şunu da unutmamak gerekir ki, Kuran’da inkar eden her kavmin ve her insanın, hem dünya hayatında hem de ahirette çok büyük bir azaba uğrayacağı bildirilmiştir. Allah her insana ve topluluğa öğüt alması, yanlışını düzeltmesi, zulümden vazgeçmesi, tevbe etmesi için imkan tanır, süre verir. Buna rağmen zulümde ısrar edenlerin durumunu ise Allah bir ayette şu şekilde bildirir:

İnkâr edenleri ise, dünyada ve ahirette şiddetli bir azabla azablandıracağım. Onların hiç yardımcıları yoktur. (Al-i İmran Suresi, 56)

Görüldüğü gibi ayette zulmeden her topluluğun mutlaka Allah’ın sonsuz azabıyla karşılaşacağı, dünya hayatında da azaba uğrayacağı bildirilir. Bu azap anı ise Kehf Suresi’nde bir “buluşma zamanı” olarak ifade edilmiştir. Bu an geldiğinde zulmeden topluluk ne kadar güçlü, ne kadar kalabalık ya da ne kadar zorlu olursa olsun mutlaka yıkılacak, yeryüzünden silinip gidecektir. Çünkü bu, Allah’ın bir kanunudur.

Kuran’da dikkat çekilen bir diğer konu ise yıkım öncesinde, eğer bir ülke halkı toplu olarak helak edilecekse, o kavme gönderilen elçi ile yıkımı yapmakla görevli meleklerin bir buluşma zamanı olduğudur. Bu buluşmada, elçi ve görevli melekler söz konusu kavim için azabın geleceği anı tespit ederler. Kuran’da bu konuda verilen bir örnek Hz. Lut’u meleklerin ziyaret etmesidir.

Hz. Lut sapkın kavmini uzun süre boyunca iman etmeye davet etmiş, içinde bulundukları sapkınlıklardan vazgeçmeleri için onlara hatırlatmalarda bulunmuştur. Ancak Allah’ın ayetlerini inkar eden ve ahlaksızlığı bir yaşam şekli haline getiren Lut kavmi, Hz. Lut’un bu davetini sürekli reddetmiş ve inkarda diretmiştir. Bunun üzerine helak, onların üzerine hak olmuştur. Bu helak haberini ise melekler Hz. Lut’a yaptıkları ziyaret sırasında bildirmişlerdir. Ayetlerde bu ziyaret şu şekilde aktarılır:

Allah zalimlik yapan ve ilahlık iddiasında bulunan Firavun’a ibret verici bir son hazırlamıştır. Kuran ayetlerinde Firavun’un başına gelen olaylar detaylı anlatılmıştır ve cesedinin de ibret için bulunacağı bildirilir.

Elçilerimiz Lut’a geldikleri zaman o, bunlar dolayısıyla kötüleşti ve içi daraldı. Dediler ki: “Korkuya düşme ve hüzne kapılma. Karın dışında, seni ve aileni muhakak kurtaracağız. O ise, arkada kalacaktır.” “Şüphesiz Biz, fasıklık yapmalarından dolayı, bu ülke halkının üstüne gökten iğrenç bir azab indireceğiz.” (Ankebut Suresi, 33-34)

Böylelikle elçiler Lut ailesine geldiklerinde, (Lut) Dedi ki: “Sizler gerçekten tanınmamış bir topluluksunuz.” “Hayır” dediler. “Biz sana, onların hakkında kuşkuya kapıldıkları şeyle geldik.” “Sana gerçeği getirdik, biz şüphesiz doğru söyleyenleriz.” “Hemen aileni gecenin bir bölümünde yola çıkar, sen de onların ardından git ve sizden hiç kimse arkasına bakmasın; emrolunduğunuz yere gidin.” (Hicr Suresi, 61-65)

Ayetlerde de görüldüğü gibi elçiler Hz. Lut’u ziyaretlerinde ona, olacak olan yıkımı bildirmiş ve azabın “vuruş anı”nı belirlemişlerdir. Bu zaman Hz. Lut’un kavmi için “tan yerinin ağarma vakti” olarak belirlenmiş ve ayetlerde şöyle haber verilmiştir:

Ömrüne andolsun ki, onlar, sarhoşlukları içinde kör-sersemdiler. Derken, tan yerinin ağarma vaktine girdiklerinde onları (o korkunç ve dayanılmaz) çığlık yakaladı. Anında (yurtlarının) üstünü altına çevirdik ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş taş yağdırdık. Elbette bunda ‘derin bir kavrayışa sahip olanlar’ için gerçekten ayetler vardır. (Hicr Suresi, 72-75)

Geçmişte Lut kavminin yaşadığı tahmin edilen Lut gölü̈ ve çevresi.
…Şüphesiz ‘izzet ve gücün’ tümü Allah’ındır. O, işitendir, bilendir. Haberiniz olsun; şüphesiz göklerde kim var, yerde kim var tümü Allah’ındır…
(Yunus Suresi, 65-66)