“Bağına girdiğin zaman, ‘MaşaAllah, Allah’tan başka kuvvet yoktur’ demen gerekmez miydi? Eğer beni mal ve çocuk bakımından senden daha az (güçte) görüyorsan.”
(Kehf Suresi, 39)
Bu ayette “maşaAllah” zikrinin önemine dikkat çekilmektedir. MaşaAllah “Allah ne güzel yaratmış” anlamında kullanılan bir ifadedir. Müminler Allah’ın yaratışındaki üstün sanatı ve kudreti ifade etmek istediklerinde “maşaAllah” der ve Allah’ı tesbih ederler.
Bu kelimeyi kalpten hissederek kullanmak, çevredeki kişilere de her şeyin sahibinin Allah olduğunu, her olayın kaderde ve Allah dilerse gerçekleştiğini hatırlatır. her şeyi yapanın Allah olduğunu sık sık hatırlatmak ise, hiç şüphesiz insanlara çok büyük fayda verir. Çünkü insan kendi aczini unutmaya ve gaflete düşmeye yatkın bir varlıktır.
Örneğin burada söz ettiğimiz inkara yönelmiş olan bağ sahibi, tüm malın ve mülkün kendine ait olduğunu ifade ederken aslında Allah’a şirk koşmaktadır. Bunu açıkça ifade etmese de buradaki ifadelerinden ve tavrından, “gizli şirk” içinde olabileceği anlaşılmaktadır. Bu nedenle arkadaşı onu her türlü şirke karşı uyarmakta ve her şeyin Allah’a ait olduğunu ona tekrar tekrar hatırlatmaktadır.
Özellikle içinde yaşadığımız çağda, insanların böyle bir tehlikeye karşı daima uyanık olmaları gerekmektedir. Çünkü bu gibi konulara insanlar hayatlarında çok sık rastlamaktadırlar. Örneğin “Gani” yani “Zengin” terimi Allah’ın bir vasfıdır. Ancak aynı tanımlama insanlar için de kullanılmaktadır. Gerçi bu vasfı kullanmanın, bu kişinin mali durumunu tarif etmek açısından hiçbir sakıncası yoktur. Ancak, şirke yol açan durum, kişinin bu zenginliğin sebebi olarak kendisini, kendi zekasını, çabasını görmesidir.
Durum böyle olunca -bağ sahibinde olduğu gibi- zenginliğin gerçek sahibinin Allah olduğu unutulur. Bu kişi sahip olduğu her şeyi kendisine Rabbimiz’in verdiğini, Allah’ın Gani sıfatıyla kendisini zenginleştirdiğini, verdiği her şeyi dilerse bir anda alabileceğini göz ardı etmiş olur. Dolayısıyla Allah’tan başka herkesin mutlak fakir ve aciz olduğunu, Allah’ın dilediği kulları üzerinde dilediği sıfatlarıyla tecelli edebileceğini düşünmez. Bu, çok cahilce bir yaklaşımdır ve insanı şirke sürükleyen bir düşünce tarzıdır. Çünkü bu bakış açısıyla hareket edildiğinde Allah’ın sonsuz kudreti ve hakimiyeti tamamen unutulur ve kişi hakkı olmayan bir ilahlık vasfını kendisine verir.
Doğru olan tavır ise zenginliğin asıl sahibinin Allah olduğunu bilmektir. O’nun, göklerin ve yerin mülkünün tek hakimi olduğunu takdir etmek ve insana verdiği bu zenginliği dilediği anda alabileceğinin de bilincinde olmaktır. Zenginlik verilen kişiyi değerlendirirken de onun zengin ya da fakir olması önemli olmamalı, onun Allah’ın nimet verdiği bir kulu olduğu düşünülmelidir. Örneğin bu kişinin aile üyeleri malın asıl sahibi olarak onu görürlerse, yalnızca ondan medet umarlarsa, malın esas malikinin Allah olduğunu unutup, bu kişiye de bu gerçeği hiç hatırlatmazlarsa bu çok yanlış bir bakış açısı olur. Aynı şekilde bu kişinin yanında çalışan insanlar da kendilerini yediren ve içirenin, barındıranın Allah olduğunu unutmamalıdırlar. Allah’ı unutup, yanında çalıştıkları kişiyi pek çok şeye muktedir, Allah’tan bağımsız bir güce sahip olarak değerlendirirlerse, bu çok büyük bir akılsızlık olur. Nitekim bu gerçek insanlara Kuran’da da bildirilmiştir:
“… Gerçek şu ki, sizin Allah’tan başka taptıklarınız, size rızık vermeye güç yetiremezler; öyleyse rızkı Allah’ın Katında arayın, O’na kulluk edin ve O’na şükredin. Siz O’na döndürüleceksiniz.” (Ankebut Suresi, 17)
“Kıyamet saati’nin kopacağını da sanmıyorum. Buna rağmen Rabbime döndürülecek olursam, şüphesiz bundan daha hayırlı bir sonuç bulacağım.”(Kehf Suresi, 36)
ADNAN OKTAR: “Kıyamet-saati’nin kopacağını da sanmıyorum.” Ne diyorlar? “Kıyamet gelmez. Milyonlarca sene sonra olur. İşte, sonsuzdan geldik sonsuza gidiyoruz.” Buradaki amaç; kıyametten kaçınmak, kıyamet alametlerinden kaçınmak, ahir zamandan kaçınmak. Bakın ta Ashab-ı Kehf zamanında bu kafa var. Ehl-i dalalette o devirde böyle bir kafa. “Kıyamet-saati’nin kopacağını da sanmıyorum.” Ahir zamandan çekinmenin, ahir zamanı örtbas etmenin, kıyameti örtbas etmenin o devirdeki uygulaması. “Buna rağmen Rabbime döndürülecek olursam, şüphesiz bundan daha hayırlı bir sonuç bulacağım.” Vardır böyle ahlaksızlar, “eğer Allah varsa beni en iyi yere yerleştirir” diyor. Çok duymuşsunuzdur. Cennetten en iyi yer. O küfür kafası her zaman aynı, tarihin her döneminde aynı.
“Kendisiyle konuşmakta olan arkadaşı ona dedi ki: ‘Seni topraktan, sonra bir damla sudan yaratan, sonra da seni düzgün (eli ayağı tutan, gücü kuvveti yerinde) bir adam kılan (Allah)ı inkar mı ettin?’” (Kehf Suresi, 38) O devrin tebliğinde ne var? Önce yaratılış. Önce insanın nasıl yaratıldığı, ilk oradan başlıyor. Yani evrim teorisine önce cevap veriyor. Tesadüf inancına cevap veriyor. İlk tebliğdeki yöntem, bizim yaptığımız gibi. Yaratılışın gerçek olduğunu delillendirerek anlatıyor.
“Fakat, O Allah benim Rabbimdir ve ben Rabbime hiç kimseyi ortak koşmam.” (Kehf Suresi, 38) Yani “insanları putlaştırmam, her şeyi Allah rızası için yaparım.” “İnsanlara yaranmak için fikrimden inancımdan vazgeçmem.” İşte okul arkadaşlarına, kulüp arkadaşlarına şirin görünmek için değil, onları putlaştırarak değil, Allah’a kul olarak, inşaAllah.
“Bağına girdiğin zaman, ‘MaşaAllah, Allah’tan başka kuvvet yoktur’ demen gerekmez miydi?” (Kehf Suresi 39) Demek ki bağa girdiğinde- orada bir tane üzüm varsa orası bağ hükmündedir- Müslüman ne diyecek? ‘MaşaAllah’ diyecek, ‘Allah’tan başka kuvvet yoktur. MaşaAllah la kuvvete illa billah. Allah’tan başka kuvvet sahibi yoktur. MaşaAllah, ne güzel yaratmış Allah’ diyeceğiz. Bu farz. Yani bir insan bahçeli evi varsa, bahçede üzüm varsa, meyveler varsa oraya girdiği vakit ne diyecek? “MaşaAllah, la kuvvete illa billah. Allah ne güzel yaratmış Allah’tan başka kuvvet sahibi yoktur.” “Eğer beni mal ve çocuk bakımından senden daha az (güçte) görüyorsan.” İnsanlar ne ile övünüyor? Çoluk çocuğuyla, malıyla övünüyor aynı zamanda. Halbuki çoluk çocuk hepsi ölüyor. Mal da bitiyor, yok olur çürür biter. Kıyamette tamamı dağılacak. (A9 TV, 7 Haziran 2012)