Kehf Suresi 1

Kuran'da Mehdi

Hamd, Kitabı kulu üzerine indiren ve onda hiçbir çarpıklık kılmayan Allah’a aittir.
(Kehf Suresi, 1)

Kehf Suresi’nin ilk ayetinde Allah şükretmenin önemine dikkat çekmektedir. Allah insana sahip olduğu her şeyi; mükemmel işleyen bedenini, dünyadaki yaşanabilir ortamı, gökyüzündeki düzeni, yiyecekleri, suyu ve daha nicelerini verendir. Allah sonsuz cömert olandır. Rabbimiz insanlara dünya hayatında genellemeyle dahi sayılamayacak kadar çok nimetler vermiştir. Bu gerçek, bir ayette şöyle hatırlatılmaktadır:

Eğer Allah’ın nimetini saymaya kalkışacak olursanız, onu bir genelleme yaparak bile sayamazsınız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Nahl Suresi, 18)

Allah’a, verdiği tüm nimetlerden dolayı sürekli bir şükür halinde olmak iman edenlerin en önemli özelliklerinden biridir. Unutulmamalıdır ki Allah, tüm bu nimetlerle insanları denemektedir. Allah, Nisa Suresi’nin 147. ayetinde “şükrün karşılığını veren” olduğunu haber vermektedir. Buna rağmen insanların büyük bir bölümü kendilerine verilen nimetlere nankörlük etmektedirler. Hz. Süleyman’ın Neml Suresi’ndeki sözleri şöyledir:

… “Bu Rabbimin fazlındandır, O’na şükredecek miyim, yoksa nankörlük edecek miyim diye beni denemekte olduğu için (bu olağanüstü olay gerçekleşti). Kim şükrederse, artık o kendisi için şükretmiştir, kim nankörlük ederse, gerçekten benim Rabbim Gani (hiçbir şeye ve kimseye ihtiyacı olmayan)dır, Kerim olandır.” (Neml Suresi, 40)

Ahir zaman ise insanların çoğunun şükürden tamamen uzaklaştıkları bir dönemdir. Bu dönemde insanların bir kısmı tüm nimetleri verenin Allah olduğunu unutur, dünya hayatına büyük bir hırsla bağlanırlar. Sahip oldukları maddi-manevi her türlü zenginliği kendilerinden bilirler. Bu nimetleri kendi çabalarıyla, zekalarıyla ve hak ederek elde ettiklerine inanırlar. Ancak bu şekilde düşünen kişiler, gerçekte Allah’a karşı çok büyük bir nankörlük içinde olduklarını kesin olarak bilmelidirler. Çünkü insana sahip olduğu tüm nimetleri veren Allah’tır. Nitekim ayetlerde bu gerçek şöyle bildirilir:

Size her istediğiniz şeyi verdi. Eğer Allah’ın nimetini saymaya kalkışırsanız, onu sayıp-bitirmeye güç yetiremezsiniz. Gerçek şu ki, insan pek zalimdir, pek nankördür. (İbrahim Suresi, 34)

Nimet olarak size ulaşan ne varsa, Allah’tandır, sonra size bir zarar dokunduğunda (yine) ancak O’na yalvarmaktasınız. Sonra sizden zararı kaldırdığında, sizden bir grup (hemen) Rablerine şirk koşar; Kendilerine verdiklerimize karşı nankörlük etmek için. Öyleyse yararlanın, ilerde bileceksiniz. (Nahl Suresi, 53-55)

Nahl Suresi’nin yukarıdaki ayetlerinde bildirildiği gibi, bazı insanlar Allah’ın verdiği nimetleri unutmakta ve O’na şirk koşmaktadırlar. İnsanları Allah’ın nimetlerine karşı nankörlük yapmaya zorlamak ve şükürden uzaklaştırmak ise şeytanın bir taktiğidir. Bu şekilde onları inkara yaklaştırmakta ve Allah’ın yolundan saptırmaktadır. Şeytanın bu sinsi taktiği ve gerçek amacı Kuran’da şöyle bildirilir:

“Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın.” (Allah) Dedi: “Kınanıp alçaltılmış ve kovulmuş olarak ordan çık. Andolsun, onlardan kim seni izlerse, cehennemi sizlerle dolduracağım.” (Araf Suresi, 17-18)

Allah’a şükretmenin önemine ayetlerde dikkat çekilmesine rağmen insanların şükürden uzaklaşmalarının elbette ki dünyada da bir karşılığı vardır. Dünya üzerindeki yokluk, kıtlık, sefalet, ahlaki çöküş gibi sıkıntıların temelinde insanların Allah’ı unutmaları ve şükretmemeleri yatmaktadır. Şükür insana nimetlerin, refahın ve huzurun kapılarını açarken, şükürden uzaklaşıp, nankörlük etmek ise büyük bir azap getirir. Allah bir ayetinde şu şekilde buyurur:

“Rabbiniz şöyle buyurmuştu: “Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size arttırırım ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz, benim azabım pek şiddetlidir.” (İbrahim Suresi, 7)

Ayette de belirtildiği gibi şükretmeyen, Allah’ın nimetlerine nankörlük eden bir kişi bu tavrını düzeltmezse şiddetli bir azabı da hak etmektedir. Nitekim Allah söz konusu kişilere hem dünyada hem de ahirette bir azap vermektedir.

Geçmişte yaşanan olaylar bu konuda önemli ibretler içermektedir. Geçtiğimiz yüzyılda dünyanın bir kısmını, Allah’ın dinini inkar üzerine kurulu ideolojileri benimsemiş kişiler yönetmiştir. Faşizm ve komünizm gibi ideolojiler, insanları hak dinin güzelliklerinden uzaklaştırmış, onlara inkarı çekici göstermiştir. Bu zalim ideolojilerin peşinden sürüklenerek Allah’ı inkar eden insanların büyük kısmı, şükretmeyi de bunun bir neticesi olarak unutmuş ve yıllar boyu çok büyük belalarla karşılık bulmuşlardır. Allah’ın nimetlerine nankörlük yapan ve bundan dolayı tevbe etmeyenler bunun karşılığını, nimet eksikliği olarak almışlardır. Kuran’da nankörlüğün karşılığı şöyle haber verilmiştir:

Allah bir şehri örnek verdi: (Halkı) Güvenlik ve huzur içindeydi, rızkı da her yerden bol bol gelmekteydi; fakat Allah’ın nimetlerine nankörlük etti, böylece Allah yaptıklarına karşılık olarak, ona açlık ve korku elbisesini tattırdı. (Nahl Suresi, 112)

20. yüzyıl boyunca dünyanın büyük kısmının açlık, yokluk, korku ve acı yaşamalarının temelinde de bazı insanların nankör tutumları bulunmaktadır. Nankörlük ve bencillik insanlardaki sevgi, şefkat, merhamet, yardımlaşma duygularını ortadan kaldırmış bu da eşitsizliklere, adaletsizliklere, dengesizliklere sebep olmuştur.