Münafık, şeytandan aldığı ilhamlarla oldukça kurnaz hareket edebilen bir varlıktır. Müslümanların arasında gizlice ve sinsice faaliyet yürüttüğü için, sürekli olarak birileri tarafından fark edilme korkusu içinde yaşar. Bu nedenle de sürekli olarak ‘havayı koklar’ ve herhangi bir tavrından dolayı kendisinden şüphelenen olup olmadığını sürekli ‘kontrol eder’. Bu yönde çok küçük bir ihtimal bile olabileceğini düşünürse, hemen ona göre tavrını, konuşmalarını, eylemlerini aksi yönde bir imaj verecek şekilde ayarlar. Anlaşıldığından her şüphe ettiğinde, ‘bukalemun gibi’ çok süratli bir şekilde renk değiştirir.
Münafığı bu şüpheye iten en önemli konulardan biri ise, Müslümanların münafıklar hakkındaki sohbetlerinin, yazılarının, video çalışmalarının artması, bu konunun yoğun olarak gündemde tutulmasıdır. Bu durumda münafığın aklına gelen ilk düşünce, “Acaba aralarında birinin münafık olmasından şüphe duydukları için mi bu konuyu bu kadar ön planda tutuyorlar?” olur. Bu da münafığın delice bir korkuya ve dehşete kapılmasına yol açar. Bu yüzden de hemen bir sakinleşme dönemine girer. Eylemlerini ya yavaşlatır ya da bir süreliğine tamamen durdurur. Müslümanların kendisi hakkında bir şüpheleri olup olmadığından emin olabilmek içinse, ara ara ‘zemin yoklamaları’ yapar.
Ancak münafığın bu duraksaması, Müslümanlar için asla dikkate alınacak bir duruş olmaz. Çünkü onlar, münafığın neden sinsice faaliyetlerinden vazgeçmiş gibi göründüğünü; bunun sadece ‘geçici bir durum olduğunu ve zemin bulduğunda daha da şiddetli bir eylemle harekete geçeceğini’ bilirler.
Münafığın bu halleri, vahşi hayvanların yakalandıklarını sandıklarında durup beklemelerine benzer. Nasıl ki bir hayvan tehlikeyle karşılaştığında önce durur, karşısındaki avcının dikkatinin dağıldığı bir anı bekler, bu anı yakaladığında hemen yeniden atağa geçerse münafık da yakalandığını ya da kendisinden şüphelenildiğini anladığında hemen eylemlerini durdurur, şartların değişmesini ve ortamın sakinleşmesini bekler, yeniden atağa geçmek için uygun fırsat kollar.
Örneğin tavırlarıyla, konuşmalarıyla, yüzüyle Müslümanlara rahatsızlık veriyorsa, onu bir süre için durdurur. Ya da küfre gizlice istihbarat sağlıyorsa, Müslümanlar aleyhinde tuzaklar kuruyorsa, bunlara bir süre için ara verir. Sürekli tembellik yapıp, boş işlerle vakit geçiriyorsa, anlaşılmamak için birkaç işte bir ucundan Müslümanlara yardım ediyor gibi yapar. Şüphenin üzerinden dağıldığına inanana kadar bu tür ince taktiklerini uygulamaya devam eder.
Ancak eğer, herhangi bir sebeple Müslümanların dikkatlerinin bu konudan dağıldığını ve başka bir konuda yoğunlaştıklarını görürse, hemen kaldığı yerden misliyle eylemlerine yeniden başlar. Yine tüm tavırlarıyla Müslümanları huzursuz etmeye, konuşmalarıyla fitne çıkarmaya, çirkeflik yaparak onları rahatsız etmeye devam eder.
Münafık adeta bir ‘verem mikrobu’ gibidir. Yakalandığını anladığında kısmen düzelme gösterir. Ama dikkat üzerinden dağıldığında, yeniden azgınlaşmaya ve alçaklık yapmaya başlar. Verem mikrobunu etkisiz kılmak için nasıl sürekli ‘antibiyotik’ verilmesi gerekir; yoksa mikrop bünyeyi sarmak için sürekli atak yaparsa, münafık da işte aynı, bu bir türlü iyileşmeyen mikrop gibidir. Verem mikrobunun yüksek dozda antibiyotikle sürekli kontrol altında tutulması gerektiği gibi, münafığa da sürekli yoğun dikkatin üzerinde olduğu gösterilerek yıldırılması gerekir.
ADNAN OKTAR: “Münafıklar çok büyük bir tehlikedir.Münafık yalnız bazen geri adım atar. Fakat o geçicidir.Sonra yeniden adiliğin, pisliğin içine döner yani münafığın çok iyi kollanması lazım. Münafık yakalandığını anlarsa, geçici olarak taktik yapabilir. Müslüman gibi görünmeye başlayabilir. Ama bir fırsatını bulduğunda yine, ayetteki gibi, “yüz üstü geri dönerler”.İşte hemen yine pisliğin içine dalarlar. Kuran’da münafığın ahlakı çok detaylı tarif edilmiştir. Pislik onun ciğerine işlemiştir. O hep o pislikle yanıp tutuşur. Hep küfürle bağlantı ister. Müslüman onu sıkar. İslam’dan bahsetmek, Kuran’dan bahsetmek onu rahatsız eder.” (A9 TV, 29 Ocak 2016)
İnsanlardan kimi, Allah’a bir ucundan ibadet eder, eğer kendisine bir hayır dokunursa, bununla tatmin bulur ve eğer kendisine bir fitne isabet edecek olursa yüzü üstü dönüverir. O, dünyayı kaybetmiştir, ahireti de. İşte bu, apaçık bir kayıptır. (Hac Suresi, 11)