Münafığın hayatı, sinsilik, samimiyetsizlik ve sahtekarlık üzerine kuruludur. Elindeki tüm imkanları kullanarak, ‘hayatının her anında özgürce ahlaksızlık yapabilmek’ ister. Bunu gerçekleştirebilmesi içinse, yaptığı sahtekarlıkların deşifre olmaması gerektiğini bilir. Bu yüzden oynadığı oyunların gündeme getirilmesini, yaptığı sinsi faaliyetlerden Müslümanların haberdar olmasını istemez. Çünkü münafık ancak bu şekilde, sistemini sürdürebilir ve ancak bu şekilde kendini gizlemeyi başarabilir.
‘Münafığın gizliliği ortadan kaldırıldığında’, yani çevirdiği işler anlaşıldığı, kullandığı yöntemler fark edildiği zaman, münafık tüm gücünü kaybetmiş olur. Gizliliğini kaybetmesi, artık istediği gibi özgürce münafıkane eylemler yapamaması demektir. İşte bu yüzden münafık ‘kendisi hakkında bilgi edinilmesinden’ çok korkar. Ve bilgi akışını engelleyebilmek için sürekli olarak karşı mücadele verir. Müslümanlardan birinin, onda fark ettiği samimiyetsizliği, bir başkasına bildirmesi ya da topluca tüm Müslümanların bu konu hakkında bilgilendirilmesi, münafığı çok zor durumda bırakır. Bunun gibi, farklı zamanlarda, farklı yerlerde, münafığın farklı oyunlarına, sinsiliklerine, sahtekarlıklarına rastlayan Müslümanların, tüm bu bilgileri bir araya getirerek birleştirmeleri, bunların toplamından bir sonuç çıkarmaları münafık için büyük bir ‘tehlike’ dir.
İşte bu yüzden münafık Müslümanların kendisi hakkında birbirlerine bilgi vermelerinden çok çekinir. Aynı şekilde gün içinde ne yapıp ettiğinin fark edilmesinden de çok rahatsız olur. Münafıklık yapma konusundaki özgürlüğünü hiç kimsenin bozmamasını ister. Müslümanların hayırlı amaçlarla bilgi alış verişi yapmaları ise, onun bütün oyununu bozar ve münafığı aşırı derecede kinlendirir. Kendisi hakkındaki bilgiyi öğrenene de, gündeme getirene de akıl almaz kin duyar.
Peygamberimiz (sav) dönemindeki münafıklar da, tarih boyunca gelmiş geçmiş tüm münafıklarda olduğu gibi, bu ‘bilgi akışından’ müthiş rahatsız oluyorlardı. Kuran’da bu münafıkların (Peygamberimiz (sav)’i tenzih ederiz) Peygamberimiz (sav) için “O (her sözü dinleyen) bir kulaktır” diyerek, haince çirkin bir üslup kullandıkları haber verilmiştir:
İçlerinden Peygamberi incitenler ve: “O (her sözü dinleyen) bir kulaktır” diyenler vardır. De ki: “O sizin için bir hayır kulağıdır. Allah’a iman eder, müminlere inanıp-güvenir ve sizden iman edenler için bir rahmettir. Allah’ın elçisine eziyet edenler… Onlar için acı bir azap vardır.” (Tevbe Suresi, 61)
Münafıklar, iman edenlerin Resulullah (sav)’e, şahit oldukları olaylar ya da konuşmalar hakkında bilgi aktarmalarından müthiş rahatsızlık duymuşlardır. Ancak Allah ayetin devamında, Peygamberimiz (sav)’in iman edenler için ‘bir hayır kulağı’ olduğunu ve bunun da ‘Müslümanlar için bir rahmet olduğunu’bildirmiştir. Üstelik Peygamberimiz (sav) aynı zamanda devlet lideri konumunda olduğundan, halkın güvenliği, iyiliği, Müslümanların güçlü ve kuvvetli olması için her bilginin kendisinde toplanması hem doğal hem gerekli bir durumdur. Nasıl bugün tüm devletlerin istihbarat birimleri varsa ve bu gerekliyse, Peygamberimiz (sav) döneminde de istihbaratın olması son derece önemlidir. Resulullah (sav) de mükemmel bilgi akışıyla Müslümanları en iyi şekilde koruyup kollayan, alemlere rahmet olarak gönderilmiş çok hayırlı bir insandır.
Bir başka ayette ise Allah, iman edenlerin Peygamberimiz (sav)’e mühim olaylar hakkında bilgi iletmelerinin önemine dikkat çekmiştir. Allah, Peygamberlerin, elçilerin ve Müslümanların başında bulunan emir sahiplerinin bu bilgilerden ‘en hayırlı sonuçları’ çıkarabileceklerini hatırlatmıştır:
Kendilerine güven veya korku haberi geldiğinde, onu yaygınlaştırırlar. Oysa bunu Peygambere ve kendilerinden olan emir sahiplerine götürmüş olsalardı, onlardan ‘sonuç-çıkarabilenler,’ onu bilirlerdi. Allah’ın üzerinizdeki fazlı ve rahmeti olmasaydı, azınız hariç herhalde şeytana uymuştunuz. (Nisa Suresi, 83)
Bu ayetler bize, Müslümanların kendi aralarında ‘önemli olabilecek bir olay, konuşma ya da bilgiye şahit oldukları zaman, bunu Peygamberimiz (sav)’e ya da aralarındaki emir sahiplerine götürmeleri gerektiğini’ göstermektedir. Bu kişiler kendilerine gelen bu istihbarat, bilgi ve haberleri en iyi şekilde değerlendirebilecek ve bunlardan en iyi sonucu çıkarabilecek akıl, tecrübe, hikmet ve anlayışa sahip olan kişilerdir.
Ancak, Müslümanlar arasında böyle bir bilgi akışı olması ve bu bilgileri özellikle de bunları yorumlayabilecek akla sahip olan kişi ya da kişilere ulaştırmaları, münafığı çok huzursuz eder. Bu durum onun, ciddi şekilde korkuya ve paniğe kapılmasına neden olur.
Müslümanlar ise böyle bir bilgi akışından hiçbir rahatsızlık ya da sıkıntı duymazlar. Çünkü onların hayatları zaten alabildiğince ‘açık, şeffaf ve temizdir’.Hayatlarının her anını Allah’tan korkup sakınarak geçirirler. Yalnız olduklarında bile, Allah’ın kendilerini gördüğünü ve tüm davranış ve konuşmalarından dolayı ahirette kendilerini hesaba çekeceğini bilerek hareket ederler. Dolayısıyla da, söz konusu olan kendi eksiklikleri ya da hataları bile olsa, bunların gündeme gelmesinden hiçbir şekilde rahatsız olmazlar. Aksine bu vesileyle ahlaklarını ve davranışlarını düzeltebilecekleri için bunda hayır görür ve sevinirler.
Münafığın kirli dünyası hep sahtekarlık ve şeytani oyunlarla dolu olduğu için, münafık bunların fark edilmesinden ve öğrenilmesinden çok ciddi şekilde tedirgindir. Bu korkusu sebebiyle de, Müslümanlar arasındaki hayatı hep ‘kuytu köşelere saklanarak, karanlıklarda gizlenerek, sezdirmeden gizlice birşeyler yapmaya çalışarak’ geçer. Yakalanmaktan ve ‘yaptıklarının anlaşılmasından duyduğu korku, huzursuzluk ve gerilim’ münafığın ruh haline tamamen hakim olur. Sürekli, ‘yakalandığını’ sanarak sebepsiz dehşete kapılır. En ufak bir kıpırtı olsa, örneğin geçerken biri dönüp ona baksa, biriyle göz göze gelse, iki kişi bir yerde oturup birşey konuşsa, münafık tüm bunları üzerine alınıp şüpheye kapılır. Her an hakkında bir konu olacak ve planları bozulacak korkusuyla cehennem benzeri bir hayat yaşar. Huzurlu, içi rahat, mutlu olarak güzel vakit geçirdiği bir anı yoktur. Huzursuzluk, şüphe ve korku tüm hayatına hakim olur. Kuran’da münafığın bu korku dolu dünyası şöyle haber verilmiştir:
… Şayet korku gelecek olsa, ölümden dolayı üstüne baygınlık çökmüş kimseler gibi gözleri dönerek sana bakmakta olduklarını görürsün… (Ahzap Suresi, 19)