Münafık Müslümanlarla birlikte yaşamasına rağmen, içten içe küfre karşı derin bir hayranlık duyar. Bu yüzden de onların hayatında var olan her şeye karşı içinde büyük bir özlem vardır. Küfür arasında ‘her ne moda olursa, ne tür bir akım çıkarsa’, münafık da hemen bunlara özenir. Onlar nerelere gidiyor, nerelerde geziyorsa, evlerini nasıl dekore ediyor, kimlerle görüşüyor, hangi yabancı şahıslarla bağlantı kuruyor, hangi kitapları alıyor, hangi televizyon programları, hangi yabancı dizileri izliyorlarsa, hangi şarkıları dinliyor, hangi züppe üslubu kullanıyor, ne tür kıyafetler giyiyorlar, hangi yemekleri yiyorlarsa, hangi gazeteleri okuyor, hangi internet siteleriyle ilgileniyorlarsa, münafık da bunları tek tek takip edip öğrenip, aynısını uygulamaya çalışır.
Instagram, Facebook, Twitter ve bunlar gibi en bilinen ve en çok kullanılan sosyal paylaşım sitelerinde bu insanlar ne tür paylaşımlar yapıyorlarsa, o da aynısını taklit eder. Örneğin ‘selfie’ modası çıkmışsa, o da onların verdiği pozlara bakıp aynı şekilde fotoğraf çekip yükler. Onlar ‘ünlü bir lokantada yedikleri yemek tabağını’ paylaşıyorlarsa, münafık da hemen buna özenip aynı mekana gidip orada olduğunu gösteren ‘bir poz fotoğraf çekip’ hemen sayfasına ekler. Onlar sözgelimi ‘kızartılmış keçi dili’ sipariş ediyorlarsa, münafık onlardan da üstün görünebilmek için “Ben de Japon usulü keçi dili yedim” der. Amacı ise elbette ki lezzetli olduğu için o yemeği yemek değildir, sadece o insanların dikkatini çekebilmek ve onlar gibi görünebilmek ister.
Elbette ki insanlar ‘hayatlarını istedikleri gibi yönlendirme konusunda özgürdürler’. Arzuladıkları her yere gidebilme, her türlü yemeği yiyebilme, her türlü fotoğrafı çektirebilme ve bunlar gibi hayatlarına dair çeşitli anıları ve detayları insanlarla paylaşabilme hakkına da sahiptirler. Ancak münafığın tüm bu tavırlarıyla yapmak istediği, küfürdeki insanlarınkinden çok farklıdır.
Münafık için önemli olan ‘neyin güzel ya da neyin doğru olduğu’ değildir. Bir şeyi sadece ‘çoğunluğun uygulaması’ ve bunun ‘küfürde sükseli olarak kabul edilmesi’ onun için yeterlidir. Bunun dışında kendi aklını, vicdanını, zevk, sanat ve estetik anlayışını kullanarak bir değerlendirme yapmaz. Dolayısıyla hayata dair tercihleri ya da sosyal medyadaki bu tür paylaşımları kendi gerçek beğenilerini, zevklerini ve fikirlerini yansıtmaz. O bunları sadece ‘herkes öyle yaptığı için uygular’. Amacı ‘küfürde gözüne girmek istediği insanların dikkatlerini çekebilmek ‘tir. Küfürdeki insanların dinledikleri bir müzik, seçtikleri bir kıyafet ya da evlerini dekore etmede kullandıkları bir mobilya gerçekten güzel olabilir. Ama münafık onları taklit ederken, o müziği gerçekten hoşlandığı için dinlemez. Ya da onların kullandığı bir mobilyanın aynısını samimi olarak beğendiği için satın almaz. Bunları sadece, küfürde ‘sükseli’ olarak kabul edilen bu insanların gözünde ‘itibarlı biri olabilmek için’ tercih eder. Nitekim aynı yanlış bakış açısı nedeniyle, çoğu zaman da son derece zevksiz, anlamsız, iç karartıcı, kasvetli hatta ürkütücü bir müziği ya da bir eşyayı da, sırf küfürde hayranlık duyduğu insanlar hoş bulduğu için, o da hiç düşünmeden tercih eder.
Bu amaçla, özendiği insanların her davranışını ve her seçimini ince ince gözlemler. Örneğin bu kişiler ‘hangi yazarları, siyasetçileri ve önde gelen fikir insanlarını önemli ve saygın buluyorlarsa’, münafık bu kişilerin internet sayfalarından hemen bu isimleri tespit eder. Ardından da tek tek her birini‘internetteki sosyal medya hesapları üzerinden takip etmeye’ başlar. Aslında bu kişilerin ne fikirleriyle, ne kimlikleriyle ne de yapıp ettikleriyle ilgilenir. Sadece özendiği insanlara benzeyebilmek için, onların önemli bulduğu insanları, o da önemli buluyor gibi görünmek ister. Böylece küfürden başka insanlar da onun internetteki sosyal paylaşım sayfalarına baktıklarında, “Şu politikacıları, şu yazarları takip ettiğine göre, demek ki bu kişi oldukça donanımlı, bilgili, kültürlü, modern, aydın görüşlü, vizyon sahibi biri” diyecekler ve o da verdiği bu imajla kendince bir ‘etiket’ kazanmış olacaktır.
Zaten münafığın vazgeçemediği bir özelliği de, hayatını bu ‘etiketler’ ve ‘desinler’ mantığı üzerine kurmuş olmasıdır. Onun için insanların ‘ne dediği’hayatındaki en mühim konulardan biridir. Hiç tanımadığı, önemsemediği, değer vermediği insanların bile kendisi hakkında ne dediği onun için çok önemlidir. Hayatı boyunca bir kere bile yüzünü görmeyeceği, adını bile duymayacağı insanlar, onun internet sayfalarına girdiğinde, ‘Acaba nasıl bir izlenim edinirler?’;münafık bunu bile ince ince düşünür. Kendisini asla dindar ve takva bir Müslüman gibi tanıtmak istemez. Aksine sayfasına bakan herkesin ‘küfre kapı açtığını, onlara sempatiyle baktığını, Kuran hükümlerine titiz olmadığını, Müslümanlar ile aynı fikir ve idealleri paylaşmadığını, İslam ahlakının yayılmasıyla ilgilenmediğini’ anlayabileceği gibi bir imaj vermeye çalışır. ‘Boş konularla ilgilendiğini, küfre hayranlık duyduğunu ve hatta açıkça onlardan biri gibi olduğunu’ hissettirmeye çabalar. Küfre olan hayranlığını bu kadar açık bir şekilde ifade ederek, aynı zamanda da küfre gizliden bir mesaj vermek ister.
Münafık sosyal medyadaki paylaşımlarında olduğu gibi, bulunduğu ortamlardaki sohbetlerinde de inkarcı dostlarında görüp özendiği her bir detayı tek tek gündeme getirmeye çalışır. “Ben şu şu kitapları okurum, şuralarda gezerim, şu insanlarla samimiyim, yurt dışında şu insanlarla görüşürüm, şu dergileri okurum, şu yemekleri yerim” gibi söylemleriyle de, küfre karşı duyduğu özentiyi dile getirip insanların dikkatlerini çekmek ister. Gerçekte ise çoğu zaman anlattıklarının neredeyse hiçbiri doğru değildir. Ne bahsettiği o yemek kültüründen anlar, ne tanıdığını söylediği o insanlardan, ne de onların savunduğu fikirlerden haberdardır. Belki de tek tek saydığı o ülkelerin, şehirlerin, lokantaların, sokakların hiçbirini hayatı boyunca tek bir kez bile görmüş değildir. Bunları sadece küfre çok özendiği ve onlardan biri gibi görünmeye çalıştığı için dile getirir.
Bu özenti ruhu, münafığın aynı zamanda nasıl bir ‘aşağılık kompleksi ve eziklik’ içerisinde olduğunu da açıkça ortaya koymaktadır. İnsanlar arasında değer kazanabilmek için, mutlaka onlara yaranması ve kendini onlara beğendirmesi gerektiği inancındadır. Oysaki, küfrün takdiri yerine Allah’ın rızasını önemli görmüş olsa, Allah onu hem dünyada hem ahirette değerli kılar ve tüm insanlara da sevdirirdi. Ancak münafık seçimini küfürden yana yapmıştır, bu nedenle dünyada da, ahirette de sonu hep aşağılanma olacaktır.